KOMÜNİST PARTİ PROGRAMI


SUNUŞ

Giriş

Tarihin motoru sömürenler ve sömürülenler arasındaki sınıf mücadeleleri­dir. Tarihin doğrultusunu, bu mücadelede hangi sınıfın ağır bastığı belirler.

İnsanlık, ancak işçi sınıfının öncülüğünde kapitalizmi aşabilir ve tarihin doğrultusunu ileriye çevirebilir. Kendi sonunu hazırlayan dinamikleri yapısında barındıran kapitalizm, yine kendi yarattığı mezar kazıcısının, proletaryanın eliyle o mezara konulacak, tarihe gömülecektir. İşçi sınıfının zaferi, bütün sınıflar gibi kendisinin de ortadan kaldırılmasını kapsayan, ülkelerden tüm yeryüzüne yayılacak olan sınıfsız, sömürüsüz bir dünya özlemini vücuda getirecek ve kelimenin gerçek anlamıyla insanlık tarihini başlatacaktır.

İnsanlık, 20. yüzyılın başında, işçi sınıfının iktidarı aldığı Büyük Ekim Dev­rimi ile ileriye doğru dev bir adım atmıştı. Yüzyılın sonunda ise reel sosya­lizmin çözülüşü nedeniyle yüzümüzü geriye döndüğümüzü, büyük bir ka­ranlığa gömüldüğümüzü gördük. Yeni bir yüzyılın başına da, burjuvazinin ağır bastığı gerileme dönemi damgasını vurmuştur.

Ama tarihin mantığı, bu dönemin geçici olduğunu, insanlığın sınıfsız top­luma doğru ilerleyişinin sürdüğünü söylüyor. Kapitalizm kendi sonunu hazırlayan koşulları yaratmayı sürdürüyor.

Yüzyılın ilk on yılında tekrar ete kemiğe bürünen ekonomik kriz, ulusla­rarası kapitalist sistemi sarsmayı sürdürüyor. Ancak, kapitalizmin doğası gereği, kriz, burjuvazinin egemenliğinin yıkılması için maddi bir zemin oluşturup işçi sınıfı mücadelesi için siyasi ve ideolojik olanaklar yaratırken, sermaye sınıfının insanlığın tarihsel birikimini, kazanımlarını ve hatta biz­zat insan yaşamını imha etmesi olasılığını da güçlendiriyor.

Kriz, ya uluslararası kapitalist sistemin egemenliğinin güçlenmesi ile son bulacaktır ve insanlık, karanlığa gömülecek, barbarca yıkıma uğrayacaktır, ya da işçi sınıfı kapitalizme ağır bir darbe vurarak, sosyalizme doğru yeni­den yürüyüşe geçecektir.

Sosyalizm bugün tüm insanlık için tek gerçek ve somut hedeftir. Özel mül­kiyet sistemi içinde kalan hiçbir önermenin bu yok edici çarkı kırmasının, insanlığı ileriye taşımasının mümkün olmayışı, sosyalizmi bir seçenek ol­manın ötesinde, zorunluluk noktasına taşımaktadır.

20. yüzyılın başında açılan sosyalist devrimler çağının, o devrimleri zorun­lu kılan bütün çelişkilerin ağırlaşarak varlığını sürdürdüğü koşullarda ka­panmadığının bilincinde olan Komünist Parti, yeni bir yüzyıla taşınan dev­rimler çağında, Türkiye’de, sosyalizmin gerçek ve somut bir seçenek olarak güçlenmesi için mücadele ediyor.

Komünist Parti’nin iddiası, Türkiye işçi sınıfını sosyalist devrim mücade­lesinde tarihsel rolünü oynamak üzere örgütlemek ve bu devrime önderlik etmektir.

Gericilik dönemi aşılacak

İkinci Dünya Savaşı’ndan zaferle çıkan sosyalizm, savaşı takip eden yıl­larda büyük bir prestij ve etkiye sahipti. Geri kalmış bir köylü ülkesinden planlı kalkınma adımlarıyla bir sanayi devi yaratarak bunu toplumsal eşit­lik ve refahı yükseltmek için kullanmak açısından hızla ilerleyen Sovyet iktidarı, tüm dünyada faşizmin ezilmesinde insanlığa liderlik ederek rüştü­nü ispatlamıştı. İşçilerin iktidarı, yalnızca kendi topraklarında yaşayanlara insanca, eşit ve özgür bir yaşam önermiyor, dünyanın her yerinde kapitaliz­min dayattığı yoksulluk, sömürü ve eşitsizlikten çıkış arayan insanlar için umudun yeşerdiği bir coğrafya haline geliyordu. Sağlık, eğitim, ulaşım ve barınma gibi en temel gereksinimleri herkes için karşılayan, sanat, bilim ve sporda büyük gelişmeler kaydeden, kadınların toplumsal cinsiyet ayrımına maruz kalmadan sosyal ve iktisadî yaşantıya katılabildikleri ve çocukların toplumsal kaynaklardan eşit ve azamî ölçüde faydalandıkları ve haklarının güvence altına alındığı bir toplum, hayal değil gerçekti. Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin (SBKP) öncülüğünde, işçiler bir düşü hayata geçiri­yorlardı.

Aynı dönem, kapitalizm için de bir genişleme ve büyüme evresidir. Dünya kapitalizmi, 1970’lerde gireceği ekonomik krize kadar bu dönemde hızla büyüdü.

Bu iki sistem arasındaki rekabete Soğuk Savaş damgasını vurdu. Soğuk Sa­vaş başlangıçta sosyalizmin ilerleyişini durduramadı. Sosyalizm dünyanın yaklaşık üçte birine yayıldı, emperyalist sisteme karşı bir denge kurarak, militarizmi ve savaşı dizginledi. Sosyalizmin gücü sayesinde, sosyalist ol­mayan ülkelerde de işçi sınıfı, sınıflar mücadelesinde daha rahat hareket etti ve mevziler kazandı. Gelişmiş kapitalist ülkelerdeki sosyal devlet uygu­lamaları, kitlesel sendikal örgütler ve toplumsal ağırlığı olan sol hareketler böyle bir döneme özgüdür.

Dahası, sosyalizmin varolduğu koşullardaki güçler dengesi, dünyanın pek çok coğrafyasında sömürgeciliğin de sonunu getirdi. Ulusal kurtuluş hare­ketleri böyle bir ortamda boy verdi, bağımsızlık mücadeleleri ile sosyalizm arasındaki açı kolayca kapanır hale geldi.

Kapitalizmin 1970’lerdeki büyük krizi öncesinde genel manzara buydu. Sosyalizmin ilerlediği, kapitalizmin geri çekildiği böylesi bir konjonktürde krize giren sermaye sınıfının önündeki tek çıkış yolu, saldırganlığını artır­maktı.

1970’lerin sonunda burjuvazi her yerde ve akla gelebilecek her alanda top­yekûn bir saldırıya geçti. Sosyal devlet yapılanması tasfiye edilerek, işçi sınıfının kapitalizm koşullarında kazandığı hakları gasp edilmeye başlan­dı. Eğitim, sağlık gibi kamusal hizmetler sermayenin talanına açıldı, kamu teşekkülleri özelleştirmeler yoluyla burjuvaziye devredildi. Reel ücretler geriletilirken, emekçileri borçlandırarak sisteme bağlayan finansal meka­nizmalar çeşitlendirildi ve geliştirildi.

İdeolojik ve siyasi saldırı da çok boyutluydu. Sosyalizmin tüm değerlerini hedef alan bu büyük saldırıya, liberalizmin çekim alanına giren kimi sol akımlar da ortak oldu. İnsan hakları, demokrasi ve hatta özgürlük gibi kav­ramlar, bu ideolojik saldırıda sınıfsal içeriği boşaltılarak kullanılan başat unsurlardı. Sanat ve spor gibi alanların piyasalaştırılması, bilginin meta­laştırılması, insanların gündelik hayatının yozlaştırılması için bilinçli mü­dahaleler, tüketim kültürünün yaygınlaştırılması da bu kuşatmanın par­çalarıydı. Doğa, tarihsel ve kültürel değerler de bu saldırıdan payını aldı. Dünya ve insanlık genel olarak büyük bir yıkımla karşı karşıya kaldı, fela­kete doğru sürüklenen bir dünyada, insan, cehalet ve yozlaşmanın kuyu­suna atıldı.

Türkiye gibi geç kapitalistleşmiş ülkelerde ekonomik, ideolojik ve siyasi saldırıya fiziki müdahaleler eşlik etti. Emperyalizmin desteklediği veya planladığı askeri darbeler, faşist diktatörlükler, bu ülkelerde solcuların ve ilericilerin üzerine görülmedik bir şiddetle gidilmesine neden oldu. İşçi sı­nıfı hareketleri zor kullanılarak bastırıldı, geriletildi.

Aynı dönem, Soğuk Savaş’ta sistemli olarak kullanılan dinci gericiliğin de birçok coğrafyada sosyalizme karşı etkili bir silah olarak cepheye sürüldü­ğü dönemdi.

SBKP dahil olmak üzere uluslararası işçi sınıfı hareketi ve ilerici, devrimci dinamikler, bu büyük saldırıyı göğüsleyebilmek için gerekli ideolojik ve siyasi yaratıcılığı ve ataklığı gösteremedi, savunmada kaldı, geriye çekildi. Bu geri çekiliş, büyük yanılgılar, yetersizlikler ve ihanetlerle birleşince, sos­yalist sistem ‘80’lerin sonundan itibaren çözüldü.

Sosyalizmin boşalttığı her alana giren emperyalizmin, çözülüşle birlikte önünde neredeyse hiç engel kalmamıştı. Bu koşullarda tarihin sonunun geldiğini iddia eden uluslararası kapitalist sistem, sosyalizmden geriye ne kaldıysa temizleme, sosyalizmi tarihten silme çabasına girişti.

Sosyalizmle ilişkili ya da sosyalizmi çağrıştıran ne varsa reddedildi. Sosya­lizmden geriye kalan bir dünyada emperyalizm daha fazla saldırganlaştı. “Küreselleşme” adı altında emperyalist sistem genişletildi, geri kalmış ül­keler sisteme entegre edildi, sözcüğün gerçek anlamıyla bir avuç işbirlikçi ihya edilirken, çok geniş kesimler yoksulluğa itildi. Kendi ülkelerinde yok­sulluk batağından kurtulamayacaklarına kanaat getiren milyonlar, nere­deyse köle statüsünde çalışmak üzere gelişmiş ülkelere göç etmek zorunda bırakıldılar. Kapitalizm, kendisinden önce gelen üretim ilişkilerini, daha fazla kazanmak için sisteme eklemlemekten, insanlığa daha geri yaşam bi­çimleri dayatmaktan çekinmiyordu.

Sosyalizmin sahneden çekilmesiyle, İkinci Dünya Savaşı’nın sonundan bu yana emperyalist sistemin liderlik koltuğunda oturan Amerika Birleşik Devletleri (ABD), liderliğinin sürmesi için tasarladığı “Yeni Dünya Düze­ni”ni Ortadoğu başta olmak üzere tüm coğrafyalara silah kullanmaktan çekinmeden dayattı. Sovyetler Birliği’nin çözülüşünden sonra, sıcak savaş olasılığının azaldığı iddia ediliyordu. Kapitalizmin kanunları işledi ve tam tersi oldu. Sosyalizmin çözülüşünden bugüne gelinen süreçte, dünya ne­redeyse çatışmasız, kan dökülmeyen tek bir gün geçirmedi. ABD, rakipsiz askeri gücü sayesinde, diğer gelişmiş kapitalist ülkeleri, bu düzene angaje etmekte zorlanmadı. ABD’nin sistemdeki liderliğinin konsolidasyonu, as-lında uluslararası kapitalist sistemin konsolidasyonuydu.

Yine aynı çerçevede, gelişmemiş ülkeler ve sosyalizmin varolduğu koşul­larda iki sistem arasındaki dengeden faydalanarak kendine yarattığı alanda hareket eden ülkelerin bu yeni düzene entegrasyonu sağlandı. Ulus devlet yapılanmalarının sonu geldiği iddia edilerek, ulusal iktidarların hareket alanları kısıtlandı, bağımlılık zincirleri güçlendirildi.

Tüm bu siyasi ve askeri operasyonun ideolojik cephesinde ise liberalizm sağ ve sol versiyonlarıyla başroldeydi. “Sol”-liberalizm, işçi sınıfının ve so­lun hitap ettiği toplumsal kesimlerin nezdinde emperyalizmi aklama göre­vini başarıyla yerine getirdi. Avrupa Birliği (AB), yalnızca Avrupa’da değil, bir entegrasyon projesi olarak, ideolojik alanda da sola karşı önemli işlevler üstlendi. ABD’nin karşısında yükselecek bir güç olarak AB’nin ABD’yi her alanda dengeleyeceği iddialarıyla, AB geniş kesimlerin ilgisini çekip deste­ğini almayı başarırken, emperyalizm bir mevzi daha kazanmış oluyordu. Liberalizm, ideolojik olarak tüm dünyada en etkili akımdı.

Süreç elbette böyle pürüzsüz ilerlemeyecek, tarihin tekeri hep geriye doğru dönmeyecekti.

Uluslararası kapitalist sistem, kendi krizinden kurtulmak için attığı tüm adımlara ve kazandığı mevzilere rağmen yapısal krizinden kurtulamadı ve sorun biriktirmeye devam etti. Sosyalizmden geriye kalan dünyada or­taya çıkan tüm boşlukları kendi hegemonyasını güçlendirerek doldurmak isteyen ABD ve müttefikleri farklı ülke ve coğrafyalarda değişik kaynakları olan direnç noktalarıyla karşılaştı ve bunları alt edemedi.

Karşı-devrim sonrasında kapitalist restorasyon süreci yaşayan Rusya Fe­derasyonu, bu direnç noktaları arasında öne çıktı ve diğer öznelerin bir bö­lümüyle beraber hareket etme yeteneği kazandı. Çin ve Rusya’nın beraber hareket edebilmesi, Hindistan ve Brezilya gibi ülkelerin kendilerine özgü bir hareket alanı kazanmaları, dünya sisteminde bozucu etkiler yaratma­ya başladı. Ortadoğu’da, farklı uğraklarda güncellenip yeniden yürürlüğe sokulan ABD planlarının başarısızlıkları, ABD’nin ve emperyalizmin gücü­nün sınırlarını gösterdi.

Tarihsel olarak da görüldüğü gibi, emperyalizmin krizden çıkmak için tek bildiği yol, işçi sınıfına dünya çapında daha fazla saldırmaktır. Sistemin kendi iç dinamiklerinin yarattığı bunalımları çözmek için de bu geçerlidir. Kapitalizm, krizin faturasını emekçilere kesecek, sömürü oranını yükselt­meye yönelecek, üretici güçleri tahrip etmeyi sürdürecektir. Krizin yakıcı hale getirdiği kaynak ve pazar sorunlarının çözümü için egemenlik kavgası şiddetlenecek, sistemin merkezindeki gelişmiş kapitalist ülkeler, kendi ara­larındaki rekabeti yıkıcı bölgesel savaşlara taşıyacaktır. Çelişkiler derinleş­tikçe, daha geniş ölçekli savaşların maddi temelleri de güçlenecektir.

Türkiye’nin de aralarında bulunduğu orta ve az gelişmiş kapitalist ülkeler, kaynaklar üzerine verilen mücadelenin kimi zaman izleyicisi, kimi durum­larda mağduru, kimi örneklerde maşası olarak kalmaya mahkumdurlar. Aynı emperyalist merkezler, savaş olasılığını bu bağımlı ülkeler kuşağına doğru kaydıracaklardır. Krizin sonuçlarının emekçilere yüklenmesini ve bağımlı ülkeler coğrafyasında yükselen savaş olasılığını bütünleyen bir diğer unsur, dinci gericiliğin, otoriter rejimlere yönelişin, militarizmin ve onun vazgeçilmez parçası milliyetçiliğin körüklenmesidir.

Bu kriz koşullarında, sınıf mücadeleleri dünyanın dört bir yanında sürü­yor, sol, henüz istenilen ölçüde olmasa da birtakım mevzileri elde tutuyor ya da yenilerini kazanabiliyor.

Küba sosyalizm bayrağını düşürmedi. Latin Amerika’da anti-emperyalist hareketler iktidara geldi ve Venezuela başta olmak üzere bazı ülkeler ilerici yönelimlere girdi. Emperyalizme ve kapitalizmin yarattığı tüm gerici ideo­lojilere karşı direniş geleneği birçok ülkede yeniden canlandı.

Liberalizm ideolojik albenisini yitirmeye başlayınca, uluslararası kapitalist sistem bu açıdan da bir kriz yaşamaya başladı. Avrupa Birliği projesinin her yönden tıkanması, Avrupa merkezli olarak yayılan sol görünümlü liberal söylemlere büyük darbe vurdu. ABD, ‘yeni dünya düzeni’ni, ‘küreselleş­me’yi, ‘tarihin sonu’nu ve türevlerini pazarlayamaz hale geldi.

Burjuvazinin onlarca yıl kullandığı tüm tezler birer birer çöktü. Kapitaliz­min gericilik, militarizm ve baskıcılıkla ilişkisi aleni hale geldi. Küreselleş­me ve entegrasyonun emperyalizmin diğer ülke ve ulusları sisteme bağla­masının yolu olduğu açığa çıktı.

Sermaye sınıfının ideolojik kaleleri birer birer çökerken, yeni, sistemli, bü­tünsel ve ikna edici bir alternatif yaratamaması, hegemonyasında büyük bir boşluk doğurdu.

Bu koşullarda sömürüye tabi geniş kesimlerin sistemin dışında arayışlara girmesi kaçınılmazdır.

Bu arayışa tüm dünyada yanıt verebilecek biricik alternatif sosyalizmdir. Sosyalizm, tıpkı bir önceki yüzyılın başında olduğu gibi, insanlığa bir gele­cek umudu sunabilecek, bu barbarlıktan kurtulacakları yeni bir düzen öne­rebilecek, tek ideolojik akımdır.

Sosyalizm bu anlamda hiç eskimedi, geçerliliğini yitirmedi, yeni kaldı ve bugün, uluslararası kapitalizmin her alanda krize yuvarlandığı koşullar­da, kitlelerin gözünde gerçek bir çıkış alternatifi olma potansiyelini tekrar yakaladı.

Yaşananlar tamamen haklı olduğumuzu gösterdi.

Genel olarak insanlık özel olarak da işçi sınıfı 20. yüzyıl dersleriyle donan­dı. Kapitalizmin en iyi halinin barbarlık getirdiği görüldü, yaşanmış sosya­lizm deneyimlerinden daha gelişkin örnekler yaratabilmek için çıkarsama­lar yapıldı.

İnsanlığın içinden geçtiği gerici dönemi kapatıp arkamızda bırakacağız ve bu dönemi her yönüyle aşacağız.

Şimdi, komünizmin bir kez daha işçi ve emekçi kitleler nezdinde bir kurtu­luş programı olarak hak ettiği yere geri dönmesinin zamanıdır. Bu ise bü­tün ülkelerde komünist partilerin verecekleri mücadelenin ürünü olacak.

Komünist Parti, Türkiye’de işte bu görevle karşı karşıyadır.

Türkiye sosyalizmi çağırıyor

Esas olarak 19. yüzyılda başlayan kapitalistleşme sürecine geç giren Os­manlı Devleti’nin Batılılaşma ve ilerleme macerası, Birinci Dünya Savaşı sonrasında somut olarak yüzleştiği sömürgeleştirme operasyonuyla sona erdi. Batılılaşma ve ilerleme defterinin tekrar açılabilmesi için sömürgeleş­tirme planının boşa çıkarılması gerekecekti. Emperyalizme karşı verilen kurtuluş savaşıyla bu planın püskürtülmesi, 1917 Büyük Ekim Devrimi’nin belirlediği bir konjonktürde, ilk sosyalist ülkenin devrimci iktidarının des­teğiyle, Türkiye burjuva devriminin ileriye doğru en önemli atılımını, Tür­kiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu mümkün kıldı.

Cumhuriyet’in tarihi, kurucu sınıfın tarihsel reflekslerinin ürünüdür. Bu atılımla iktidarını sağlamlaştıran Türkiye’nin genç burjuvazisi, laikliği top­lumsal bir aydınlanma hamlesi olarak örgütlemekten sakındı, toplumsal bir aydınlanmanın önünü açabilecek ilerici damarlardan ölesiye korktu. Bununla uyumlu olarak, dinci gericiliği tasfiye etmekte ürkek davranan Türkiyeli egemenler, zamanı geldiğinde, emperyalizmin tüm dünyadaki yönelimleriyle uyumlu olarak, dinci gericiliği yükselen sol ve devrimci ha­reketlere karşı devlet eliyle kullanmaktan da çekinmeyecekti.

Daha yolun başında ilericiliğe karşı baskıcı yüzünü göstermekten çekin­meyen Türkiye kapitalizmi, otoriter eğilimlerini gelenekselleştirirken hiç duraksamadı.

Türkiye’de kapitalist bir dönüşüm yaşanırken, Türkiye sermaye sınıfı, Kürt feodalizmine dokunmadı ve Kürt egemenleriyle ittifak yapmayı tercih etti. Sermaye düzeni, Kürt varlığını tümüyle reddeden Kürt yoksulları ve emek­çilerine karşı tarihsel olarak ayrımcı bir çizgi izledi ve Kürt egemenlerinin sınıfsal çıkarlarını kollarken, bu küçük azınlık dışında kalan tüm Kürtlerin en temel insani haklarını gasp etmekten çekinmedi. İzlediği Kürt politikası neticesinde sermaye sınıfı Türkiye işçi sınıfını böldü. Sermaye sınıfı, Kürt ve Türk emekçileri birbirine düşürmek için pompaladığı milliyetçilik ile ül­keyi bir iç savaşın eşiğine getirdi.

Soğuk Savaş sırasında Sovyetler Birliği’ne karşı oluşturulan anti-komünist hattın ileri karakolu olmayı kabul eden ve uluslararası kapitalist sistemde­ki işbölümü içinde kendisini böyle tanımlayan 1923 Cumhuriyeti, aslında kendi sonunu hazırlayan süreci de hızlandırıyordu.

Sosyalizmin çözülmesiyle birlikte 1923 Cumhuriyeti emperyalist kapitalist sistem tarafından yeniden değerlendirilecek, bu değerlendirme sonrasında cumhuriyetten, emperyalizme tam boy bağımlılık, ekonomik sistemin piya­sa dinamikleri tarafından belirlenmesinin önündeki tüm engellerin kaldı­rılması ve dinci gericiliğin kalıcı bir şekilde siyasal ve toplumsal yaşantının içine yerleştirilmesi istenecekti.

Bu köklü dönüşüm Birinci Cumhuriyetin sonu anlamına geliyordu. Cum­huriyet, uluslararası kapitalist sistem içindeki işbölümünde kendisine dü­şen rolü üstlenirken, yalnızca bir göreve değil, kendi sonunu hazırlayacak ekonomik, toplumsal ve siyasal bir sürece de onay vermişti. Bu süreç, Tür­kiye’yi 1923 Cumhuriyeti’nin yıkılışına hazırladı. Bu dönüşüme direnebile­cek tek güç olan sol da, önce 12 Mart, ama esas olarak 12 Eylül darbeleriyle sindirildi ve baskı altına alındı. Türkiye’de cumhuriyetin tüm ilerici kaza­nımları tek tek ortadan kaldırılırken, bu kazanımlara sahip çıkabilecek tek tutarlı güç olan sola saldırıldı. Cumhuriyet, bir anlamda, solu sakatlayarak ölüme mahkûm edildi.

Türkiye bağımsızlık ve laikliği bütünüyle, bir iddia, bir görüntü olarak bile terk etti ve 1923 Cumhuriyeti, karşı-devrimin bitirici hamlelerini yapmak üzere kurulmuş AKP iktidarı döneminde, geri dönüşü mümkün olmayan bir şekilde sona erdi. Bu noktadan sonra, 1923 referansıyla hareket eden bir hareketin Türkiye’de başarı şansı yoktur. Türkiye’de geçmişe öykünen bir laiklik anlayışının artık karşılığı olmadığı gibi, eski kriterlerle bağımsız bir ülke inşa edilmesi de mümkün değildir.

Türkiye’nin ekonomik, toplumsal, siyasal sorunlarının çözümü, sosyalizm dışı bir seçenekte aranamaz. Somut olarak Türkiye toplumunda laikliğin yerleştirilmesinin ve bir aydınlanma süreci olarak yaşanmasının, ekono­mik, siyasal, askeri ve kültürel bağımsızlığın güvence altına alınmasının, Kürt emekçilerinin eşit haklara sahip olmalarının, kadınların kurtuluşu­nun, emekçi halkın katılımı ve denetiminin esas alındığı bir siyasal yapının oluşturulmasının önkoşulu sosyalizmdir.

Bu bağlamda aydınlanma kavgası da, emperyalizme karşı mücadele de, sistem içinde üretilen stratejilere dayanamaz, sınıflar arasında uzlaşma ve işbirliğini temel alan reformist bir bağlama oturtulamaz. Her iki mücadele­yi de taşıyacak olan tek sınıf, işçi sınıfıdır.

Birinci Cumhuriyetin bitişinin belirlediği koşullarda Türkiye işçi sınıfı yeni bir sosyalist cumhuriyet hedefiyle hareket etmek, bu doğrultuda aydınlan­macı, bağımsızlıkçı ve anti-emperyalist bir mücadele vermek zorundadır. Bu cumhuriyet, Türkiye’de sosyalist devrimin zaferiyle kurulacaktır.

Mutlak surette anti-emperyalist bir karakter taşıyacak olan yeni cumhuri­yetin eşit kurucu unsurları olarak Türk ve Kürt emekçiler, bu cumhuriyet için verecekleri mücadelede ortak bir irade geliştireceklerdir ve kardeşçe bir birlikteliğin önkoşulları yine bu mücadele içinde şekillenecektir.

Burjuvazinin bu coğrafyada laiklikle barışması mümkün değildir; dolayı­sıyla aydınlanma mücadelesi burjuvaziye karşı bir konum almadan veri­lemez. Türkiye’de sosyalist cumhuriyet, aydınlanmacı bir zeminde yükse­lecektir. Uzun bir zamana yayılan süreç boyunca Türkiye’deki siyasal ve toplumsal yaşantının her noktasına sızmayı başaran ve sonunda AKP ik­tidarında zaferini ilan eden dinci gericilik sızdığı her noktadan temizlene­ne kadar, aydınlanma ve laiklik mücadelesi devam edecektir. Laiklik için verilen mücadele Türkiye sosyalist devrim sürecinin derinleşmesini sağla­yacak; aydınlanma kavgası, devrim kavgasına doğrudan güç aktaracaktır.

Sosyalizm partili mücadeleyle gelecek

Türkiye’de kapitalizmin tüm toplumsal ilişki ve yapıları belirleyecek geliş­kinlikte olması, yaşanan başlıca sorunların tamamının kapitalizmle bağlan­tılandırılabilmesi ve Türkiye işçi sınıfının maddi varlığı, Türkiye sosyalist devriminin nesnel temelleridir. Türkiye devrimi sosyalist bir karakter ta­şıyacaktır. Bu devrimin öncü gücü olarak Türkiye işçi sınıfı, Türk, Kürt ve farklı ulusal ve etnik kökenlere sahip emekçilerle bir bütündür ve işçi sınıfı örgütlenirken bu bütünlük gözetilmelidir.

Türkiye işçi sınıfı, daha önceki kısmi çıkışlar bir yana, siyaset sahnesine esas olarak 1960’larda çıktı, sınıflar mücadelesine o tarihten itibaren ağırlık koymaya başladı ve toplumsal bir güç olarak kendisini gösterdi. Sendikal ve siyasal örgütlenmenin genişlediği bu dönemde, işçiler dönem dönem kitlesel olarak sola yöneldi. Aydınlar ve öğrenciler arasında yurtsever, ay­dınlanmacı ve devrimci düşüncelerin kök salması da aynı yıllara denk gelir.

Türkiye kapitalizmi 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbeleriyle sola ve genel olarak ilerici düşünceye çok büyük tahribatta bulundu. Sermaye sınıfı, ağır bir fiziki ve ideolojik saldırıyla, 1980’li yıllarda solu Türkiye’de tamamen bitireceğini düşünüyordu.

Ama, burjuvazi hem ideolojik hem fiziki olarak sola büyük zarar verse de, komünist hareketi ortadan kaldıramadı. Bugün Türkiye Komünist Partisi ve Komünist Parti’de somutlanan partili gelenek, sermayenin solu yok etme planının başarısızlığa uğradığının en açık kanıtıdır. Dahası, Türkiye’de dü­zen siyasetinin AKP’nin sermaye sınıfı açısından sağladığı başarıya rağmen tıkanması, geniş kitlelerin inşa edilmeye çalışılan yeni rejimi benimseme­mesi ve bir arayış içinde olması, bu bağlamda solun tekrar bir alternatif ha-line gelmesi için ortaya çıkan olanaklar burjuvazinin başarısızlığını tesciller niteliktedir.

Türkiye kapitalizmi, bu gericilik dönemi boyunca da, ülkemizdeki aydınlık ve ilerici birikimi tüm uğraşlarına karşın yok edememiştir. Haziran Dire­nişi sırasında milyonların sokağa dökülmesi, kitlelerin hareket yeteneğini kaybetmediğinin, insanlığın sermaye düzeni tarafından kapsanamayaca­ğının, aydınlanmacı ve ilerici birikimin toplumsal bir karşılığı olduğunun göstergesidir.

Türkiye’de sol mücadelenin uzun bir tarihi var. Bu tarih başarı ve başarısız­lıklarıyla, zafer ve yenilgileriyle bizim tarihimizdir.

Komünist Parti, Türkiye’de yüzyılın başlarına kadar uzanan bir geçmişe sahip olan Marksist ve devrimci hareketlerle, işçi sınıfı mücadelelerinin bütününü sahipleniyor ve TKP’nin 10 Eylül 1920 Bakü Kongresi’ni kendi kuruluş tarihi olarak benimsiyor.

Reel sosyalizmin çözülüşünü de kapsayan gerici ve karanlık dönem, tüm dünyada ve Türkiye’de sola, emekçilere ve aydınlara ağır darbeler vurduy­sa da, halkların örgütlenme arayışı bitirilemedi, umut kurutulamadı, mü­cadele azmi kırılamadı. Bununla birlikte, solun bu süreçte yaşadığı tahribat da azımsanamaz. Özellikle, emperyalizmin Türkiye’de 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrasının karanlığıyla çakışan dünya çapındaki ideolojik saldırısı, Sovyetler Birliği’nin çözülmesi ve Marksist-Leninist geleneğin genel ola­rak geri çekilişi, Türkiye solunu derinden etkiledi. Türkiye Komünist Parti-si’nin yeniden inşa süreci, bu döneme verilen bir diriliş yanıtıdır.

Bugün Komünist Parti ismiyle yola devam eden siyasi gelenek, kesintisiz bir örgütsel birikime yaslanarak, 1990’larda Sosyalist Türkiye Partisi ve Sos­yalist İktidar Partisi’nde kendini gösteren iradeyle Türkiye Komünist Parti­si’ni ve Komünist Parti’yi inşa etti.

TKP adının alınmasıyla başlayan 2001’den sonraki yeniden inşa süreci par­tinin olgunlaşması evresine dönüştü ve bu çerçevede kitlelerle buluşma gi­rişimleri ısrarla sürdürüldü.

Komünist hareketin toplumsallaşmaya çalıştığı dönemde Türkiye ağır bir gerici saldırıya maruz kaldı. Emperyalizm yanı başımızda açık askeri iş­gallere girişti, askeri işgallere kalkıştı, ülkemizde neredeyse bütün kamu işletmeleri özelleştirildi, devlet tüm erkleriyle sermayenin doğrudan dene­timine sokuldu, yurttaşlık hukukunun yerini cemaat hukuku aldı, bağım­sızlık ve laiklik terk edildi, 1923 Cumhuriyeti dönüşü olmayan bir biçimde bitti, ülkemizde yeni ve gerici bir rejimin inşasına başlandı ve ülkemiz bir iç savaşın eşiğine getirildi. Emekçilerin sendikal ve diğer ekonomik, demok­ratik kitle örgütlenmelerinde, paralel biçimde gerileme kaydedildi, emekçi sınıfların örgütlülüğü nicel olarak daraldı, sendikal alanda sınıf perspektifi neredeyse kayboldu.

Şiddetli gerici saldırı, solda liberal ve milliyetçi eğilimlerin görülmesine yol açtı. Liberal ve milliyetçi sapmalar, Türkiye’de emperyalizm destekli büyük gerici saldırıya karşı direnen solun direncini zayıflatmaya çalıştı.

Partimizin yakın tarihi, işte bu koşullarda, emperyalizm destekli gerici sal­dırıya karşı Marksist kadroların, öncü işçilerin, onurlu aydınların ve dev­rimci gençliğin direnişidir. Bu tarih, komünist bir partinin her koşulda ye­niden örgütlenme sürecidir.

2014 yılında Türkiye Komünist Partisi saflarında açığa çıkan kriz de bu ko­şullardan bağımsız ele alınamaz. Komünist Parti, parti içinde yaşanan kriz­de, Marksizm-Leninizmin geleneksel parti formuna sahip çıkma, ideolojik ve siyasi olarak partili geleneği devam ettirme ısrarının bir sonucudur.

Türkiye’de sosyalist devrimi zafere taşıyacak bir öncü parti vardır.

Komünist Parti, işçi sınıfının öncü, bilinçli ve örgütlü gücüdür.

Komünist Parti uluslararası işçi sınıfı hareketinin aktif ve saygın bir unsuru olarak komünist safların sınıf uzlaşmacılığından arındırılması için de etkili bir mücadele yürütmektedir.

Şimdi görev bir işçi sınıfı hareketinin inşa edilmesi ve partinin toplumsal­laşmasının sağlanmasıdır.

Uluslararası kapitalist sistemin dünyada, Türkiye kapitalizminin ülkemiz­de yaşadığı kriz, geniş kitleleri düzen dışında bir arayışa itiyor. Burjuvazi tüm dünyada ve ülkemizde, kitleleri ikna edecek yeni bir ideolojik siyasi çerçeve çizemiyor, insanlara bir gelecek sunamıyor, bir umut ve çıkış gös­teremiyor.

Bu koşullarda nesnel olarak Türkiye’de kitlesel hareketlerin ortaya çıkması, aynı zeminde kentli, aydınlanmacı, militan bir sınıf hareketinin biçimlen­mesi, yakın geçmişe göre çok daha mümkündür.

Komünist Parti, burjuva parlamenter sisteminin bir parçası olarak gördü­ğü seçimlere toplumu örgütleme noktasından yaklaşır ve bu pratiği sosya­lizm propagandası bağlamında zenginleşen toplumsal seslenme kanalları açısından önemser. Ancak burjuvazi ve onun siyasi temsilcilerinin sandığı tıkanan sistemin meşruiyet sorunlarını aşmanın bir yolu olarak görme stra­tejisi nedeniyle seçimler gittikçe anlamını yitirmektedir.

Seçimler, Türkiye’de siyasal iktidarın işçi sınıfı tarafından fethinin bir yolu olmayacaktır. Komünist Parti, ülkemizdeki nesnel olanakları, devrimci bir perspektifle toplumsallaşarak değerlendirme kararlılığındadır.

Komünist Parti, ya bu tarihsel hamleyi örgütleyecek ve sosyalizm gerçek bir alternatif olarak toplumsal bir destek bulacaktır ya da emperyalizm des­tekli gerici güçler ülkemizi derin bir karanlığa mahkûm edeceklerdir.

Komünist Parti, işçileri, ilerici aydınları, yurtseverleri, laiklik ve aydınlan­madan yana herkesi bu perspektif ve bilinçle eşitlik ve özgürlük mücadele­sine davet ediyor.

Sosyalizm insanlığın önündeki tek gerçek kurtuluş seçeneğidir. Sosyalizm bir zorunluluktur.

Komünist Parti, hangi anadili konuştuğundan bağımsız olarak, cinsiyet kimliği ya da cinsel yönelim farkı gözetmeksizin tüm emekçilerimizi ve gençliğimizi bu zorunluluk doğrultusunda harekete geçmeye, barbarlığa boyun eğmemeye, kurtuluşumuz için örgütlü mücadeleye, Türkiye’nin aklı, vicdanı ve umudu olan partimize katılmaya çağırıyor.

Sosyalizm Türkiye’de partili mücadeleyle kazanacak.

8 Kasım 2014

SOSYALİZM PROGRAMI

I. TEMEL TANIMLAR VE AMAÇ

A. Komünist Parti’nin niteliği, kimliği

Komünist Parti, sosyalist devrimin öncü gücü olan işçi sınıfının siyasal mücadele aracıdır.
Komünist Parti, diğer toplumsal sınıflara işçi sınıfının tarihsel perspektif ve çıkarları doğrultusunda yaklaşır.
Komünist Parti, hangi sınıfsal kökenden gelirlerse gelsinler, bu perspek­tif ve çıkarların siyasal mücadelenin belirleyici öğesi olduğunu kabul eden komünistlerin partisidir.
İşçi sınıfımız, Türkler, Kürtler ve diğer ulusal, etnik öğelerden oluşan bir bütündür. Komünist Parti bu bütünlüğü esas alır ve her tür ayrımcılığa karşı işçi sınıfının siyasal ve örgütsel birliğini temsil eder.
Komünist Parti, evrensel bir karaktere sahip olan Marksizm-Leninizmi bütün çalışmalarında kılavuz edinirken, bu öğretinin her ülkede olduğu gibi, Türkiye’de de yeniden üretilmesinin bir zorunluluk olduğunun bilin­ciyle hareket eder.
Komünist Parti’nin varlığına temel oluşturan amaç, Türkiye’de sosyalist iktidar mücadelesi vermek ve sosyalizmi kurmaktır. Komünist Parti aynı zamanda dünya komünist hareketinin bir parçasıdır.
Komünist Parti, uluslararası devrimci hareketin tarihsel birikimini Türki­ye toprağının kendine özgü dinamikleriyle harmanlar, sosyalizm mücade­lesinde bu sentezi görmezden gelen şabloncu, dogmatik ve milliyetçi yak­laşımlara karşı mücadele eder.

B. Komünist Parti’nin amacı

      Komünist Parti’nin amacı, sosyalist devrim ve sosyalizmin kuruluşudur.

a. Sosyalizmin kuruluş sürecinin başlangıç noktası bir siyasal devrimdir. Bu siyasal devrimin öncü gücü, siyasal ve ideolojik olarak, işçi sınıfıdır.

b. Sosyalist kuruluş için başlangıç noktası olan sosyalist iktidar, bu siya­sal devrimin sonucu olarak ortaya çıkacaktır.

c. Sosyalist iktidar, işçi sınıfı ve onun siyasal etki alanında bulunan top­lumsal güçlerin kitlesel mücadelelerinin eseri olacaktır.

d. Sosyalist iktidarın nihai hedefi, başka sosyalist toplumlarla birlikte, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyanın yaratılmasıdır.

Komünist Parti programı, işçi sınıfı öncülüğünde gerçekleşecek devrim döneminin programıdır. Kapitalizm koşulları altındaki mücadele döne­minde, partinin tüm siyasal açılımları bu programın yaşama geçmesinin zorunlu koşulu olan sosyalist iktidar perspektifi doğrultusunu gösterir. İşçi sınıfını örgütlü mücadele içinde siyasallaştırmak, eğitmek ve iktidar odağı durumuna getirmek bu dönemin temel görevidir. Komünist Parti, işçi sını­fının ve emekçilerin ekonomik, toplumsal hak ve istemleri için yürüttükleri mücadeleyi, sosyalist iktidar mücadelesiyle bağını kurarak ve kapitalizm koşullarında bu istemlerin ya yalnızca kısmen karşılanabileceğini ya da hiç karşılanamayacağını açığa çıkaracak bir şekilde destekler ve örgütler. Komünist Parti bu görevden hareketle, sosyalist devrim öncesinde,

i. Burjuvazinin her türlü siyasal ve ideolojik saldırılarını püskürtmeye çalışır;

ii. Dünya kapitalist sistemi içinde Türkiye’ye düşen ve düşecek misyon­lara karşı durur;

iii. Emperyalizmin ekonomik, siyasal ve kültürel saldırılarına karşı yurt­severlik bilincinin işçi ve emekçi kitlelerde gelişmesine çalışır;

iv. Dinci gericiliğin siyasal ve ideolojik olarak geriletilmesi için işçi sınıfı aydınlanmacılığının güçlenmesine öncülük eder;

v. İşçi sınıfı içerisinde milliyetçi ve faşist ideolojilerin yer edinmesini en­gellemek için halkların kardeşliğini propaganda eder;

vi. Uluslararası devrim dinamiklerinin çıkarlarını gözetir;

vii. İşçi sınıfının enternasyonalist bilinçle eğitilmesi için çaba gösterir;

viii. Kapitalist sömürünün ürünü bütün çelişki ve sorunlara karşı top­lumsal duyarlılığın artırılması ve tepkilerin mücadele kanalına akıtılması için öncülük eder;

ix. Kapitalizmin bütün boyutlarıyla teşhir edilmesi için ideolojik ve siya­sal araçlar geliştirir;

x. Sosyalizmden yana güçlerin uyum, birliktelik ve eşgüdümünün sağ­lanmasına öncülük eder;

xi. Her türden ulusal baskıya karşı mücadele eder ve bu mücadelenin sınıfsal temellere oturtulmasına, ulusal ve sınıfsal dinamiklerin ortaklığının yaratılmasına özen gösterir;

xii. Sosyalizm mücadelesinin önündeki yasal engellerin kaldırılması, bü­tün antidemokratik uygulamaların işlevsiz kılınması ve emekçi sınıfların örgütlenmesini kısıtlayan her tür düzenlemenin etkisizleştirilmesi için ola­naklarını seferber eder.


II. SOSYALİST İKTİDARIN PROGRAMI

A. Siyasal Yapı

1. İktidar, bir sosyalist demokrasi olarak örgütlenir.

2.   a) Sosyalist demokrasi, iktidarın başta üretim süreci olmak üzere, top­lumsal yaşamın tüm dokusuna yayılmasıyla mümkündür. Sosyalist demokraside işçi sınıfı, toplumsal örgütlenmeleri aracılığıyla yönetimdedir. İktidar organları, fabrikalar, atölyeler, bürolar, çiftlikler, okullar ve kışlalardan başlayarak yukarıya doğru uzanır.

b) Komünist Parti, toplumun bütün kesimlerini yönetime katacak yerel iktidar organlarının yaratılmasını ve bu organların yetkinleşmesini özendi­rir ve güvenceye alır.

3.   a) Yönetim kademelerini aşağıdan yukarıya oluşturan bütün örgütlen­meler, kendi yönetimlerini özgür seçimlerle belirler. Seçmenler, bütün organlara seçtikleri temsilcilerini, görev dönemleri ta­mamlanmadan “geri çağırma” hakkına sahiptirler. Bu hakkın kullanımı yasalarla düzenlenir ve güvence altına alınır.

b) 16 yaşına girmiş her yurttaş, bütün yönetim kademeleri için seçme ve seçilme hakkına sahiptir.

c) Sosyalist iktidarda yasama, hükümet oluşturma ve yürütmeyi denetle­me konularında en yüksek organ Meclis’tir.

d) Meclis, yerel iktidar organlarıyla bağlantılı olarak çalışır ve onlarla bir bütün oluşturur.

e) Yerel örgütlenmeler, sorumluluk alanlarından seçilen ya da atanan yö­neticileri gerektiğinde görevden alma hak ve sorumluluğuna sahiptir.

f) Toplumun tüm birimlerinde ve toplumsal faaliyet alanlarında kurulan yerel örgütlenmeler, kendi birimleri ve alanları içinde yasalar çerçevesinde karar alma ve uygulama organlarıdır. Yerel örgütlenmeler, bireye, bizzat içinde yaşadığı en küçük birimden başlayarak toplumsal yaşama müdahale etme olanağı sunar, sosyalist insanın bütünsel gelişimi için uygun ortamı sağlar, kitlelerin siyasal ve hukuksal karar alma ve uygulama mekanizma­larıyla (tüm devlet organları ve Meclis) sürekli bir iletişim, etkileşim ve de­netim ilişkisi içinde bulunmalarını güvence altına alır.

g) Komünist Parti, Meclis’e ve diğer yönetici kademelere seçilen temsilci­lerin bağlı bulundukları üretim ya da hizmet kollarından kopmamaları için özel önlemler alır. Sosyalist demokrasinin, üretim ve karar mekanizmaları arasındaki bağların dolayımsız duruma getirilmesiyle mümkün olacağını her zaman hesaba katar.

4.   a) Yönetim mekanizmalarının ve buradaki görevlilerin işçi sınıfından kopmalarını ve toplum çıkarlarına yabancılaşmalarını engelleyecek önlem­ler alınır.

b) Devlet örgütlenmesinde yöneticilik sorumluluğu olan kişilerin bütün toplumsal örgütlenmelerin gereksinim ve sorunlarından düzenli biçimde haberli olmalarını sağlayacak, toplumsal olarak denetlenen iletişim meka­nizmaları kurulur.

c) Yöneticilerin görevlerini yerine getirebilmeleri için onlara sağlanacak olanaklar toplumsal olarak izlenebilir ve denetlenebilir saydamlıkta olacak­tır. Bu olanakların kişisellikten uzak, yöneticilerin kolektif çalışma bilinçle­rini her zaman diri tutacak nitelikte olması zorunludur.

Türkler ve Kürtler sosyalist Türkiye’nin eşit kurucu unsurlarıdır. Kapita­list Türkiye’nin baskın özelliği olan ayrımcı, şoven uygulama ve yaklaşım­ların bütünüyle tasfiye edilmesi için önlem alınır.
Komünist Parti, sosyalist demokrasinin gereği olan devletin her yurttaşı kapsaması hedefini göz önüne alarak, devlet mekanizmasının etkili ve üret­ken olmasını sağlayacak politikaları geliştirir; devlet-toplum ayrımının bu biçimde ortadan kaldırılacağını savunur. Devletin nihai olarak sönümlene­ceği göz önünde bulundurulduğunda ve bu doğrultuda, sömürücü sınıf ve ideolojilerin varlık zeminlerinin de ortadan kalkmasıyla birlikte, devletin baskıcı işlevleri tasfiye olacaktır.

B. Temel Özgürlükler

Anlatım, propaganda ve örgütlenme özgürlükleri, sosyalist toplumun kuruluşu ve yetkinleşmesi için vazgeçilmezdir.
İnsanın insanı sömürmesini açık ya da dolaylı biçimde savunan, savaş kışkırtıcısı, din istismarcısı, ırkçı ve faşist düşünceler toplumun özgür ge­lişiminin önünde engel oluşturdukları için propaganda ve örgütlenme öz­gürlüklerinden yararlanamazlar.
Sosyalist toplumun gelişimine engel oluşturan, ahlaki çöküntü ve yaban­cılaşmaya yol açan insan kaçakçılığı, fuhuş, kumar ve uyuşturucu madde ticareti yasaklanır.
Ulusal ve etnik köken hiçbir biçimde bir ayrıcalık ya da dışlanma/ezilme nedeni olamaz.
Yaşayan dil ve kültürlerin korunup geliştirilmelerine olanak sağlanır.
Cinsiyet farklılığının ayrımcılığa yol açmasına karşı ekonomik, siyasal, ideolojik ve kültürel önlemler alınır.
Aşiret yapıları tamamen ortadan kaldırılır ve bu yapıların kültürel ve ideolojik alanlardaki izlerinin bütünüyle silinmesi için çaba gösterilir.
Temel özgürlüklerin yaşama geçirilmesi için yazılı ve görsel iletişim, top­lantı ve gösteri yapma olanakları bütün toplumsal örgütlenmelerin hizme­tine verilir.
Seyahat etme serbestliği, konut dokunulmazlığı, haberleşme gizliliği sağ­lanır.
a) Adalet mekanizması en küçük yerellikten başlayarak toplumsal ikti­dar organlarının katılımıyla oluşturulur. Mahkemelerde gerek bu organlarca belirlenen yurttaşlar, gerekse meslek­ten yargıçlar görev alır. Hukukun üstünlüğü sağlanır.
b) Ceza ve infaz yasaları, suçların önemli bir bölümü toplumsal kaynaklı olduğundan, toplumun suça karşı korunması gereği göz ardı edilmeksizin, bireye sosyalist toplumda yer alma bilincinin ve yeteneklerinin sağlanması doğrultusundaki politikaları içerir.

c) Savunma hakkı, suçlama başladığı andan itibaren devlet tarafından korunur.

d) İç güvenlik örgütlerinin sosyalizmin ideallerine uygun ve emekçi hal­kın denetimine açık olarak düzenlenmeleri sağlanır.

e) Gözaltındaki, ya da cezaevindeki kişilere fiziki veya manevi baskı ya-pılamaz. Hiç kimseye, hiçbir koşul ve durumda işkence uygulanamaz.

f) Hiçbir durumda ölüm cezası verilemez.

C. Ekonomik Yapı

Komünist Parti, toplumdaki eşitsizliklerin temel kaynağı olan üretim araçlarındaki özel mülkiyeti, belli bir program çerçevesinde tümüyle orta­dan kaldırmaya yönelik bir ekonomik politika izler.
a. Toprak da içinde olmak üzere bütün üretim araçları, doğal kaynaklar ve yeraltı zenginlikleri kamu mülkiyetindedir.

b. Üretim araçlarında kamu mülkiyetinin dışındaki biçimlerin tasfiye sü­recinde, üretimin sürekliliğinin sağlanması ve emekçilerin siyasal ve ideo­lojik inisiyatifinin, tasfiyenin temel gücü olması için gerekli önlemler alınır.

c. Değişik mülkiyet biçimlerinin bir arada var olacağı geçiş dönemi bo­yunca, ekonominin sosyalist öğeleri, yasalar ve siyasal iktidarın gündelik politikalarıyla ayrıcalıklı duruma getirilir, diğerleri karşısında korunur.

Sosyalist ekonominin temel amacı, tüm toplumun refah içinde yaşaması, yurttaşların yaşama koşullarının her geçen gün iyileştirilmesidir.
Bütün ekonomik etkinlikler toplumsal denetime açık duruma getirilir ve toplumsal kaynakların israfı, rüşvet, yetkilerin kötüye kullanılması, disip­linsizlik ve tembellik gibi olgulara karşı etkin yönetsel, ideolojik, ekonomik ve hukuksal önlemler alınır.
Bankalar, sigorta şirketleri ve tüm diğer finans kuruluşları kamulaştırılır, sosyalist ekonominin gelişimi açısından gereksiz olanları tasfiye edilir.
Dış ticaret yalnız devlet eliyle yürütülür.
Ekonomik gelişme, işçi sınıfı iktidarında planlanabilir bir süreçtir. Sı­nıf çelişkilerinin tasfiyesi sürecinde ekonominin bütün öğelerinin uyumlu birlikteliğini ve üretimin toplum yararına gerçekleşmesini sağlayacak olan unsur, merkezi planlamadır.
Planlama, tabandan başlayarak emekçi inisiyatifinin gelişmesi ve üre­tim sürecindeki karar mekanizmalarının demokratikleşmesi ile birlikte ya­şama geçer.
Sosyalist planlama, bilimsel ve teknolojik birikimin toplumun yararına kullanılmasına ve geliştirilmesine öncelik verir.
a) Sanayileşme ve kalkınmada, Türkiye’nin yeterli düzeyde sahip olduğu kaynaklara (madenler, toprak, enerji, nitelikli emek gücü) dayanılarak bir atılım örgütlenecek, ülke ekonomisinin dışa bağımlılığına son verilecektir.
b) Sosyalist ekonominin kendi gücüne dayanarak ayakta kalması, onun içe kapanması anlamına gelmez. Ekonominin bağımsızlığı, onun sınıf ka­rakteriyle ve emperyalist dünyanın bir parçası olmaktan çıkması ile sağla­nır. Bağımsızlığın ve ülkedeki sınıf çıkarlarının gözetildiği dış ekonomik ilişkiler, sosyalist ekonominin gelişimine hizmet edecek biçimde düzenle­nir.

c) Emperyalist ülkelerle yapılmış, ülkemiz emekçilerini büyük bir borç yükü altına sokan, ülkeyi bağımlı duruma getiren bütün anlaşmalar geçer­sizdir, tek yanlı olarak feshedilir.

d) Diğer sosyalist ülkelerle kalıcı, uyumlu ve enternasyonalizmin ruhu­na uygun bir ekonomik bütünleşme sürecinin gerçekleşmesi için çaba gös­terilir.

Sosyalist ekonomik yapıda üretilen tüm zenginlik, toplumun kolektif ge­reksinimleri için gereken miktar ayrıldıktan sonra emekçilere ücret olarak geri döner. Ücretlerin belirlenmesinde “herkesten yeteneğine göre, herkese emeğine göre” ilkesi, sınıfsız topluma giden yolun ilk aşamalarında geçer­liliğini sürdürecektir. Bununla birlikte, asıl hedef olan “herkese ihtiyacına göre” ilkesinin giderek öne çıkmasını gözeten politikalar geliştirilecektir.
Çalışma süresinin kısaltılması, yeni insanın yaratılmasında en önemli araçlardan ve sosyalist toplumun temel hedeflerinden biridir.
Fiziksel emek kullanımını en aza indirmek ve tüm insanların zihinsel üretim potansiyelini harekete geçirmek, sosyalist toplumun bir diğer temel hedefidir. Tarım ve sanayi üretiminde ileri teknikler kullanılarak, öncelikle insana yakışmayan koşullarda gerçekleşen işlerin makineler tarafından ye­rine getirilmesi sağlanır.
Sosyalist ekonomide çalışabilir durum ve yaştaki tüm yurttaşlara iş gü­vencesi ve çalışma hakkı sağlanır. Devlet bu iki temel hakkı hiçbir durumda ortadan kaldıramaz.
Çalışamayacak durumda olanlar, yaşlılar ve emekliler sosyalist devletin güvencesi altındadır. Bu yurttaşlara insanca bir yaşam düzeyi ve eşit ola­naklar sağlanır.
Sendikalar sosyalist kuruluş sürecinde işçi sınıfının yönetime katılma, sosyalizmin temellerini sağlamlaştırma ve onu koruma araçlarından biridir.
a) Sendikalaşma ve grev hakkı, tüm emekçileri kapsayan bir biçimde yasa­larla güvence altına alınır.

b) Sendikalar ve işyerlerindeki iktidar organları, çalışma koşullarının iyi­leştirilmesi, işçilerin dinlenme, kültür ve spor olanaklarının genişletilmesi için yetkilidirler.

16.    a) Tarım emekçilerinin, özgür çiftçiler olarak kolektif çiftliklerde ve ta­rım proleterleri olarak devlet işletmelerinde toplanmaları için siyasal ve ideolojik mücadele verilir. Kolektif çiftliklerin kamu mülkiyetine uyumlu ve onunla çelişmeyecek biçimler bulması sağlanır.

b) Tarımsal üretimde değişik kolektif biçimlerin uyumu gözetilirken, ge­lişkin biçimlere yönelinmesi için çaba gösterilir.

c) Toprakta özel mülkiyetçi ideolojiyi besleyen her tür dinamiğe karşı mücadele edilir.

d) Tarımsal üretimde dışa bağımlılığa son verilir.

17.    Komünist Parti, ekonomik politikaların kentler ile kırlar arasındaki ay­rımları azaltma hedefi ile uyumlu olmasına dikkat eder.

18.    Üretim sürecinde ortaya çıkan her tür yabancılaşmaya, özellikle işçi-ma­kine, işçi-ürün yabancılaşmasına karşı önlem alınır.

D. Dış Politika ve Savunma

Emperyalizmin bütün askeri, ekonomik, mali, kültürel ve siyasal örgüt­lenmelerinden çıkılır. Bu örgütlenmelerle geçmişteki ilişki ve bağların yol açtığı ülke çıkarlarına aykırı bütün anlaşma ve yükümlülükler geçersizdir.
Eşit katılımı sağlayan, karşılıklı çıkarları koruyan ve barışa hizmet eden bütün uluslararası kuruluşlarda yer alınır. Bu kuruluşların uluslararası iliş­kilerin iyileştirilmesi, emperyalist ülkelerin hareket alanının daraltılması ve uluslararası gericilikle mücadele amaçlarına hizmet etmesi için etkin bir çaba gösterilir.
Bütün sosyalist ve devrimci iktidarlarla dayanışmaya gidilir. Emperya­lizmin gücünü ve etkinliğini geriletici bölgesel/uluslararası birlikteliklerin oluşturulması ve güçlendirilmesi için girişimci ve destekleyici tutumlar ser­gilenir.
a) Toplumda enternasyonalist bilincin gelişmesi ve süreklilik kazanması için gereken önlemler alınır.
b) Kapitalist ülkelerdeki devrimci ve komünist hareketlerle dayanışma geliştirilir.

c) Komünist, sosyalist, antiemperyalist, antifaşist, savaş aleyhtarı görüş­leri nedeniyle kendi ülkelerini terk etmek zorunda bırakılan kişiler, sosya­list toplumumuzun ve yasaların güvencesi altındadır.

5. a) Ülkenin temel savunma unsuru, silahlı kuvvetlerdir.

b) Silahlı kuvvetler, sosyalist toplumun hizmetindedir. Silahlı kuvvetle­rin topluma yabancılaşması önlenir. Silahlı kuvvetler barış zamanlarında üretim sürecinde görev üstlenir.

c) Askerlik, kadın ve erkek bütün yurttaşlara zorunludur. Askerlik süresi uluslararası ilişkilerin durumuna göre belirlenir.

d) Silahlı kuvvetler çağın gereklerine uygun bir örgütlenme ile tekno­lojik gelişmelere uyum sağlar. Ülkenin savunma gücünün ayakta kalması için her tür önlem alınır. Silah sanayisinin ulusal karakteri geliştirilir ve titizlikle korunur.

e) Savaş hali uygulamasına karar verecek tek organ Meclis’tir.

f) Emperyalist bir saldırı karşısında ülkenin bütün siyasal, örgütsel, eko­nomik ve beşeri potansiyeli harekete geçirilir ve savaş, tüm halkın katılı­mıyla, devrimci ve yurtsever bir savaşa dönüştürülür.

g) Silahlı kuvvetler içinde ast-üst ilişkilerinde demokratik normlar yer­leştirilir, hiyerarşik düzen kültürel ve ideolojik eğitim süreçlerinin yardı­mıyla sağlanır. Silahlı kuvvetlerin daimi personeli, yalnız askerlik alanında değil, sosyalist toplumun gereksindiği bireyler olarak yetiştirilir.

h) Silahlı kuvvetler mensupları, seçme ve seçilme hakkı dahil olmak üze­re, diğer yurttaşlara tanınan bütün siyasal ve sosyal haklara sahiptir.

i) Silahlı kuvvetlerin enternasyonalist karakteri korunur ve güçlendirilir.

j) İç güvenlik gerksinmeleri, silahlı kuvvetler bünyesinde kurulan halk milisleri ile karşılanır.

E. Yeni İnsanın Yaratılması

Yeni insanın yaratılması, sosyalizmin kuruluşunun hem bir göstergesi, hem bir sonucu, hem de aracıdır. Yeni insan, ideolojik, kültürel ve fiziki varlığıyla bir bütündür. Toplum ve devlet, bu bütünün uyumlu ve sağlıklı gelişmesinden sorumludur.
Komünist Parti, bireylerin kendilerini toplumsal olarak ifade edebilme­leri, kolektif bilince sahip, insanların ve bütün ulusların eşitliği ve kardeş­liğine inanan kişiler olarak yetişmeleri için eğitim, kitle iletişimi, siyasal ve kültürel yaşam, sağlık, spor etkinlikleri gibi alanları ayrı ayrı değil, bir bü­tün olarak değerlendirir.
Bütün yurttaşları kapsayan ve her tür insani gereksinimi içeren bir sosyal güvenlik sistemi oluşturulur.
a) Eğitim, bütün aşamalarında parasız sunulan kamusal bir hizmet ola­rak toplumun çıkarları doğrultusunda yeniden örgütlenir. Bütün özel eği­tim kurumları kamulaştırılır.
b) Eğitim, insanın yetenek ve yaratıcı gücünü ortaya çıkaran, geliştiren bilimsel içerikli bir etkinliğe dönüştürülür.

c) Anadilde eğitim, sosyalist devletin güvencesi altındadır. Ülke ve böl­gede yaşayan halkların birbirlerinin dil ve kültürlerini daha yakından tanı­maları eğitim sisteminin amaçları arasındadır.

d) Yabancı dil eğitim politikası, insanlığın kültürel ve bilimsel birikimin­den azami ölçüde faydalanmak ve halklar arası kardeşliği güçlendirmek hedefi doğrultusunda belirlenir.

e) Herkesin istediği alanda öğrenim görebilmesi, toplumun gereksinim­leri de gözetilerek sağlanır.

f) Eğitim politikalarında öğrenim kurumlarının bütün öğeleri söz sahibi­dir. Öğretmenler, öğrenciler, veliler ve eğitim kurumlarındaki hizmet işçi­leri ayrı ve birleşik örgütlenmelerle eğitim politikalarının oluşturulmasına katılırlar.

g)Yeni insanın sınıfsız topluma giden süreçte, aynı zamanda “mücadele eden insan” olduğundan hareketle, eğitim, sınıfsız/sömürüsüz bir dünya için verilen mücadeleye bilimsel ve ahlaki açılardan yardımcı olur.

h) 18 yaşın altındaki çocuk ve gençlerin, eğitim süreçlerinin bir parçası olmayan işlerde çalışmaları/çalıştırılmaları yasaktır.

i) Okuma, yazma bilmeyen tek bir yurttaşın kalmaması sosyalist toplu­mun en temel görevlerinden birisidir. Ayrıca hiçbir yaş sınırlaması olmak­sızın insanların bilgi ve becerilerini geliştirebilmeleri için her tür olanak sağlanır.

Bütün özel hastane ve sağlık kuruluşları kamulaştırılır. İlaç ve tedavi gi­derleri dahil bütün sağlık hizmetleri parasızdır ve devlet tarafından karşı­lanır. İnsan sağlığını bozucu her tür etkenin ortadan kaldırılması için müca­dele edilir, ve koruyucu hekimlik ve basamaklı sağlık hizmeti uygulamaları yaygınlaştırılır.
İnsanlar moral ve fiziki açılardan kendilerini yeniden üretecekleri mekan­larda yaşama hakkına sahiptir. Bu hak doğrultusunda herkese gereksinimi­ne uygun konut sağlanır. Konutların deprem, sel ve diğer doğa olayların­dan etkilenmeyecek sağlamlığa sahip olmaları için gereken her tür önlem alınır. Konutlarda ısınma, elektrik enerjisi ve su bedelsiz olarak sağlanır.
Toplumun kullanımına sunulan mal ve hizmetlerin fiyatları, toplumun entelektüel gelişiminin hızlandırılması ve tüketim alışkanlıklarının yeni insanın yaratılması mücadelesine yardımcı olacak biçimde değiştirilmesi hedefleri de dikkate alınarak belirlenir.
Yeni insanın yaratılması mücadelesinin önemli bir parçası, kadın ve er­kek arasında toplumsal etkinlik, fırsat eşitliği ve toplumsal roller açısından tarihsel süreç içinde ortaya çıkmış ayrım ve çelişkilerin ortadan kaldırılma­sıdır.
a) Komünist Parti, yasalarla güvenceye alınan kadın haklarının yaşamın bütün alanlarında gerçek ve kalıcı bir kazanıma dönüşmesi doğrultusunda mücadele eder, cinselliğin kadını aşağılayıcı ideolojik roller üstlenmesine, kadınlara yönelik her tür ayrımcılığa karşı durur.

b) Kadının ev işleri ve çocuk bakımına bağımlılığının nedeni olan cinsi­yet farklılığına dayalı işbölümünün bütün toplumsal ve ideolojik yönleriyle tasfiye edilmesi için gereken mücadele verilir. Yemek, temizlik ve çocuk bakımı gibi kapitalist toplumda kadının üzerine çöken yükler, kolektif ola­naklar seferber edilerek toplumun bütünü tarafından üstlenilir. Bu doğrul­tuda planlı kentleşmenin önemli bir parçası olan kreş, yemekhane ve çama­şırhaneler yaygınlaştırılır.

c) Kadınların siyasal ve kültürel yaşama etkin bir biçimde katılmaları için her tür örgütsel olanak yaratılır.

d) Komünist Parti, ailenin kapitalizm koşullarında üstlendiği iktisadi ve ideolojik işlevlerinden arındırılması ve sevgi temelinde gönüllü birliktelik­lere dönüşmesi için mücadele eder.

Çocukların bakımı, beslenmesi, sağlıklı bireyler olarak gelişimi ve eğiti­mi, sosyalist devletin güvencesindedir.
Gençlerin mümkün olan en erken yaştan başlayarak toplumsal yaşamın bütününe, siyasal karar alma süreçlerine, kültürel, sanatsal, bilimsel üreti­me katılabilmeleri özendirilir. Parçası oldukları eğitim veya spor kurumları ile yerelliklerde diğer yurttaşlarla eşit hak ve sorumluluklara sahip olmala­rı için olanak sağlanır. Sosyalist toplum, kapitalist toplumda baskı altında tutulan gençliğin yaratıcı enerjisini açığa çıkaracak, gençliği her alanda öz­gürleştirecektir.
Kapitalizmin her türlü toplumsal etkinlikten uzaklaştırarak kimsesiz ve desteksiz bıraktığı yaşlıların yeni toplumun eşit, bakımlı, kamusal yaşama katılmaları özendirilen yurttaşlar olarak yaşamaları için gerekli bütün mad-di ve manevi koşullar oluşturulur.
Engellilerin eğitim ve üretim süreçlerine ve toplumsal yaşama katılma­larının koşulları yaratılır.
Sanat, yeni insanın kendini özgürce gerçekleştirmesine katkı sağlayacak önemli alanlardan biridir.
a) Komünist Parti, sanatçı yaratıcılığının özgürleşmesini hedefleyen giri­şimlere öncülük eder.

b) Sanatın özgür bir ortamda toplumsallaşması, sanat emekçilerinin ör­gütlenmesi, sanatın insana ulaşmasını önleyen bütün engellerin kaldırılma­sı, Komünist Parti’nin temel amaçlarındandır. Bu doğrultuda;

i. Sanat emekçilerinin, kendilerine ayrılacak toplumsal olanakları ör­gütlü ve kolektif olarak kullanmaları gözetilir.

ii. Devletin sanatsal üretimde yeni ve farklı yaratma biçim ve teknik­lerinin gelişmesine engel değil destek olması esastır.

iii. Sanat ürünlerine yönelik her tür sansür kaldırılır.

iv. Sanatın metalaşmasının önüne geçilir.

v. Sanatsal üretimin bir azınlık uğraşı olmaktan çıkması ve yaygın bir toplumsal uğraş haline gelmesine çalışılır.

vi. Komünist Parti, sanatsal ürünlerin sosyalist toplumun ve yeni in­sanın gereksinimleriyle çelişkiye düşmemesi için ideolojik mücadele verir.

c) Kültürel ve tarihsel miras korunur ve tüm halkın erişimine açılır.

Bilim ve bilimsel faaliyet sosyalist toplumun yetkinleştirilmesinde ve yeni insanın yaratılmasında temel başlıklardan biridir. Bilim ve teknolojinin sömürüyü artırmak amacıyla ya da sömürünün artmasına izin verdikleri ölçüde geliştirilebildiği, metalaştırıldığı, geniş kitlelere yabancılaştırıldığı koşulların sona ermesiyle bilimsel faaliyetin toplumun bütünsel çıkarları doğrultusunda yürütülmesi mümkün hale gelecektir. Bilimsel çalışmalara ayrılan kaynakların belirlenmesi ve dağıtım kararlarına bilim insanlarının örgütlü olarak katılmaları sağlanacaktır. Bilim insanlarının yürüttüğü çalış­malar sonucunda ortaya çıkan kazanım ve ürünler bütün insanlığın ortak malıdır.
a) Kapitalist toplumda ticarileştirilen ve profesyonel bir faaliyet haline getirilen sporun yerini spor yapma olanaklarının her yaş, cinsiyet, meslek ve bölgeden bütün insanlara sunulduğu bir toplumsal örgütlenme alacak­tır.
b) Sporun yıkıcı, düşmanlaştırıcı bir rekabeti değil sağlık, eğlence ve da­yanışmayı esas alması ve geliştirmesi hedeflenir.

c) Spor, özel mekanlara sıkıştırılmak yerine işyerlerine, okullara, bütün yerleşim birimlerine yaygınlaştırılır. Geniş kitlelerin pasif izleyici duru­mundan çıkmaları özendirilir.

a) Herkes inanç özgürlüğüne sahiptir. Hiçbir kurum, insanlar üzerin­de manevi baskı kuramaz.
   b) Dinin siyasallaşmasının önüne geçilir. İnsanların dinsel inanışları hiç­bir resmi belgede yer almaz.

   c) Din, eğitim kurumlarında toplumsal bilimlerin bir araştırma konusu olarak ele alınır.

   d) Komünist Parti, her türden metafizik inanışın yerine insanlığın bilim­sel kazanımlarının geçirilmesi için verilecek siyasal-ideolojik mücadelelerin öncüsüdür.

a) Çevre ve kültür değerleri, ticari birer meta olmaktan kurtarılarak devlet tarafından korunur ve tüm toplumun kullanımına açılır. Kıyıların, ormanların, doğal ve tarihsel zenginliklerin tahrip edilmesine karşı ağır yaptırımlar uygulanır.
b) Sosyalist sanayileşme ve kentleşme politika ve uygulamalarında çevre ve insan sağlığının korunması öncelikli olarak gözetilir. Çevre politikasının belirlenmesinde ve somut uygulamalarda toplumun bütününün ve ilgili toplulukların örgütlü biçimde yer almaları sağlanır.

c) Ekonomik, sosyal ve kültürel açılardan kentlerin kırlara karşı göreli üstünlüğünden kaynaklanan eşitsizliklerin giderilmesi doğrultusunda ön­lem alınır.

d) Kentlerde toplu taşımacılık yaşama geçirilir ve ücretsiz kamu hizme­tine dönüştürülür. Kent içi ve kentler arası ulaşımda karayollarının kapita­list toplumda kazandığı ağırlık azaltılarak, daha güvenli ve verimli ulaşım biçimleri yaygınlaştırılır.

e) Doğal afetlerin yıkıcı etkilerini yok etmek için gerekli kaynakların ay­rılması, bu yönde bilimsel çalışmalar yürütülmesi sosyalist devletin sorum­luluğudur. Bu çalışmalar halkın bilgisine, katılım ve denetimine açıktır.
Blogger tarafından desteklenmektedir.