Adalet Yürüyüşü, tıpkı referandumdaki “hayır” çalışmalarında olduğu gibi, İslamcı tabanın azımsanmayacak bir kesiminde karşılık buldu. İsl...
Adalet Yürüyüşü, tıpkı referandumdaki “hayır” çalışmalarında
olduğu gibi, İslamcı tabanın azımsanmayacak bir kesiminde karşılık buldu.
İslamcı camia içinde tartışma ve sorgulamalar tetiklendi. Üstelik bu, Erdoğan
başta olmak üzere iktidar kadrolarının açıktan tehditler savurmasına karşın
gerçekleşti
KHK mağduru İslamcı akademisyen Cihangir İslam da Adalet Yürüyüşü’nde Kılıçdaroğlu’na eşlik etti. |
Şimdiden Türkiye siyasi tarihine geçtiğini
söyleyebileceğimiz Adalet Yürüyüşü bir haftasını geride bıraktı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yürüyüş kararını (ve
tabii öncülüğünü üstleneceğini) ilan ettiği an itibariyle birtakım kaygılar
oluştu. CHP yönetiminin sağ seçmene seslenebilme adına kendi seçmenini sağ
tercihlere mahkûm eden yönelimleri; HDP’li vekillerin, yani Meclis’in en etkin
muhalefet öznesinin hedef alınacağını bile bile dokunulmazlıkların kaldırılması
için el kaldırma kararı; referandumun gayri meşru sonuçlarına karşı açığa çıkan
öfkeyi soğurma çabası bu kaygıların haklılığı için yeterli sebeplerdi.
Ne var ki yine Adalet Yürüyüşü kararı ilan edildiği an
itibariyle Kılıçdaroğlu başta olmak üzere CHP’nin yönetsel kadrolarının hem
oldukça kararlı hem de toplumun en geniş kesimine hitap eden dili ve eylemi,
kaygıların yerini birer birer eyleme dahil olma çabasına bıraktı.
Talebin haklılığı,
söylemin kapsayıcılığı
“Adalet” talebinin yüksek sesle haykırılmasına duyulan
ihtiyaç, eylemin etki alanının hızla genişlemesinde başlıca sebep elbet.
Talebin sokaktaki örgütleyicisi sosyalistlerin ve benzer bir eylem sürecine
girişmenin işaretlerini veren Kürt Siyasi Hareketi’nin tutumunu da buna bağlı
olarak okuyabilmemiz mümkün.
Ancak dikkat çeken bir nokta da Kılıçdaroğlu’nun ve CHP
yönetiminin referandumdan sonraki iki ayı böylesi bir sürecin altyapısını
hazırlamakla geçirmesiydi.
Berberoğlu’nun tutuklanmasından sonra sadece birkaç saat
içinde kararı alınan yürüyüşün yine hızla hayata geçirilmesi; eski MHP’li Meral
Akşener ve Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun hızla destek
açıklamaları ise referandumdan sonra Kılıçdaroğlu’nun ikili görüşmelerinin ve
parti içindeki sivil itaatsizlik tartışmalarının böylesi bir süreç öngörüsüyle
yürütüldüğü ve sonuç da aldığı izlenimini yarattı.
Çağrının İslamcı
camiada yankıları
Bu uzun girizgahtan sonra gelelim yazımızın asıl konusuna.
Kuşku yok ki Adalet Yürüyüşü, tıpkı referandumdaki “hayır”
çalışmalarında olduğu gibi, İslamcı tabanın azımsanmayacak bir kesiminde
karşılık buldu.
“Adalet” kavramının İslamcı hareket içinde Milli Görüş’ün
“adil düzen” sloganından AKP’nin A’sına uzanan tarihsel anlamı, İslamcı camia
içinde bir dizi tartışma ve sorgulamaları tetikledi.
Üstelik bu tetikleme, Tayyip Erdoğan başta olmak üzere
iktidar kadrolarının açıktan tehditler savurmasına karşın gerçekleşti. (Yoksa
savurmasının etkisiyle mi demeliyiz?)
Erdoğan’ın saha dışına ittiği Bülent Arınç, Enis
Berberoğlu’nun tutuklanması ile ilgili 16 Haziran tarihli açıklamasında iki
önemli noktaya değindi. Birincisi, tutuklamaya gerekçe MİT TIR’ları
görüntülerinin daha önce TV ve gazetelerde yayımlandığını, görüntülerin “sır
olmaktan çıktığı”na ilişkin tartışmaları ve Yargıtay’ın bu konuda içtihat oluşturduğunu
anımsattı. İkincisi davanın asli sanıkları Can Dündar ve Erdem Gül’ün
yargılamalarının henüz tamamlanmadığına, suçun gazetecilik faaliyeti sayılıp
sayılmayacağının henüz netleşmediğine dikkat çekti. Yani avukat kimliğini
konuşturarak karardaki hukuksuzluğu işaret etti, “Umuyorum ki bir an önce kamu
vicdanım tatmin edecek bir karar verilir. Zira, şu an, herkes için ve
gecikmeyen adalete çok ihtiyacımız var” dedi.
Anti-kapitalist Müslümanlar’dan yazar İhsan Eliaçık, 15
Haziran’da Twitter hesabından “Adalet herkes için istendiğinde adalettir”
diyerek doğru bulduğunu söylediği yürüyüşün Selahattin Demirtaş’ın tutuklu
olduğu Edirne’ye uzatılması gerektiğini savundu.
Mazlum-Der eski Genel Başkanı Ömer Faruk Gergerlioğlu, Artı
Gerçek’teki köşesinde 16 Haziran günü “Kılıçdaroğlu’nun başlattığı yürüyüşe
destek vermek CHP’ye destek vermek değildir. Gün ‘demokrasi için yetmez ama
evet, herkes için adalet istenmeli’ deme günüdür” diye yazdı. 19 Haziran günü
ise “Aslında muktedirlerin adalet talebinden ne denli korktuklarını, tehdit
savurduklarını da görüyoruz. Bu ortamda yapılması gereken hepimizin adalete
sımsıkı sarılmasıdır” satırlarına yer verdi.
Saadet Partisi, HAS Parti ve Mazlum-Der’in kurucuları
arasında bulunan, OHAL KHK’si ile Kafkas Üniversitesi’nden ihraç edilen
Cihangir İslam ise Adalet Yürüyüşü’ne bizzat katıldı. İslam, 16 Haziran’da
Amerika’nın Sesi’ne yaptığı açıklamada Türkiye tarihinde bu kadar geniş tabanlı
bir eylemin henüz yapılmadığını, karşılıklı saygıyı, hukuk devletini,
demokrasiyi içselleştiren herkesin bu barışçıl eylemin yanında olduğunu
söyledi. İslam, yol boyunca aldığı tepkilere dayanarak referandumda “evet” oyu
vermiş insanların bir bölümünün de yüreklerinin kendileriyle olduğunun altını
çizdi.
Taşgetiren’in dikkat
çektiği, “Adalet arayışının toplumsal zemini”
İslamcı hareketin önemli kalemlerinden Star gazetesi yazarı
Ahmet Taşgetiren’in yürüttüğü tartışma da sorgulamanın bir diğer çarpıcı
örneği. 18 Haziran’daki yazısında “Şu yürüyüş. Nasıl bakmalı ona?” diyerek
tartışmaya girişti Taşgetiren. Yürüyüşü küçümseyen iktidarı, medyada alay
edenleri ve adalet talebini yıpratmaya yönelenleri eleştirdi. İslamcı hareketin
28 Şubat sonrasında AKP etrafında kenetlenmesinin öncülü niteliğindeki 11 Ekim
1998 tarihli “Özgürlükler İçin El Ele” eylemini anımsattı, uyarı ve
eleştirilerini esirgemedi:
“Ama bir toplumsal birikime tekabül etme amacı taşıdığını görmezden
gelmemek gerekiyor.”
“CHP’nin tabii tabanının çok dışında bir toplumsal zemin ‘Adalet
arayışı’ içine sürüklenmiş bulunuyor.”
“İsterseniz Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşünü aşağılama eğilimi çerçevesinde
‘siyasal istismar’ olarak görebilirsiniz. Ama istismarın da bir toplumsal
karşılığının olması gerektiği açıktır. Zemini olmayan şeyin neyini istismar
edeceksiniz?”
“Kılıçdaroğlu’nun eylemi klasik CHP tabanının ötesinde karşılık bulur.”
“69 yaşında bir direnç yürüyüşüdür bu. Genç olsa bile her insan
tükenebilir. Ama o tükenme halleri bile etkinliği artırır. Bence iktidar
‘Adalet Yürüyüşü’nü önemsemeli. Bekir Bozdağ üslubu ile olmaz bu iş.”
Taşgetiren’in uyarı ve eleştirileri “içeride” öyle can sıktı
ki; önce Star gazetesi yazının son iki cümlesini sansürledi, ertesi gün
gazetenin bir diğer yazarı Ahmet Kekeç Taşgetiren’e salladı kalemini. “Bu
çakma eylem, ‘69 yaşında bir direnç yürüyüşüdür bu’ diyen ağabeylerimiz
tarafından, 28 Şubat sürecinin ‘Özgürlükler İçin El Ele Yürüyüşü’yle eş değer
tutuluyor. Yazık. Hakikaten çok yazık!” diyen Kekeç, Taşgetiren’in esas olarak
yaptığı “adalet talebinin toplumsal zemini” vurgusuna ise bir yanıt üretemedi.
“Kapılarınızı açın:
Binlerce ortamda yargı sorunu konuşuluyor”
Taşgetiren tartışmasına 20 ve 21 Haziran tarihli yazılarında
da devam etti. Son yazısında muhtevası, amacı, mesajı ne olursa olsun sivil
eylemlerin bir davayı anlatmak için kavgadan daha etkili olduğunu, adalet
arayışının da Türkiye’de her daim bir karşılık bulduğunu söyledi ve böyle bir
adalet sorgulamasının AKP tabanında da bulunduğunun altını çizdi:
“Ama bugün yargıda bir problem varsa, bunu birisinin dile getirmesini
önlemenin mantığı yok. Diyelim ki Kılıçdaroğlu “Adalet anahtarı”nı kullanarak
Ak Parti tabanına uzanmak istiyor. Ak Parti’ye düşen en azından “Böyle bir
anahtar var mı?” diye sormak değil midir? Milletvekilleri kapılarını
sızlanışlara açsın, eminim ki bana gelenin bin katı onlara ulaşacaktır. Eminim
ki şu an binlerce ortamda “Yargı sorunu” konuşuluyor.”
Muhafazakar tabandaki
hoşnutsuzluğu nasıl değerlendirmeli?
Ahmet Taşgetiren, “içeriden” eleştiriler sıraladığında bunu
iktidar içi ayrışmalarda konum almak için kuru kuruya yapan değil, aksine
iktidar içi bütünlüğün yeniden tesisi ve devamlılığı için sorunun özüne
odaklanan bir isim.
Yine öyle yapıyor. Yargı sorununun da adalet arayışının da
apaçık bir gerçek olduğunun, iktidarın bu gerçeği görmezden gelemeyeceğinin
altını çiziyor.
Haksız değil Taşgetiren.
İktidarının sürekliliğini halk kitlelerinin tepki ve
hoşnutsuzluklarını denetim altına alabilmeye bağlamış bir Saray-AKP iktidarı,
bugün devletin şiddet aygıtı ile demokrasi-adalet talebi, neoliberal destek
ağları ile refah beklentileri, ideolojik (İslamcı-milliyetçi-liberal) pansuman
ile ekonomik talepler arasındaki çelişkilerin hiçbirisine yanıt veremez hale
geliyor; özel olarak da kendi tabanındakilere.
İşte, Haziran İsyanı’ndan 7 Haziran seçimine, oradan 16
Nisan Referandumu’na uzanan seyirde AKP karşıtlığının toplumsal zemininin adım
adım genişlemesinde, çeşitlenmesinde ve politikleşmesinde yatan potansiyelin
bir parçası da bu kesim.
Adalet Yürüyüşü ve beraberinde yapılan nöbet, yürüyüş ve
eylemler, sosyalistler için hem genişleyen bir toplumsal zemini mücadeleye
doğrudan katma olanağını barındırıyor hem de inisiyatif alabilme aralığı
yaratıyor; hele de adalet bayrağının yükselmesinde, kendi öncülüğündeki direniş
pratiklerinin katkısı yadsınamadığı düşünüldüğünde… (ÇAĞLAR ÖZBİLGİN – SENDİKA.ORG)