Yani bu yobazlar kısa etek ve dondurma peşinde koşuyor ama ramazan boyunca etraf sigara içen adam da dolu ama “saldırganlar” nedense kadın...
Yani bu yobazlar kısa etek ve dondurma peşinde koşuyor ama
ramazan boyunca etraf sigara içen adam da dolu ama “saldırganlar” nedense
kadınlar ve çocuklar karşısında daha cesurlar!
ADALET İÇİN ARKAYI DÖRTLEME VAKTİ
Saldırgan; metrobüste/otobüste/minibüste genç kadını
tekmeleyerek/iterek/yumruk atarak/taciz ederek… Olay yeri genellikle toplu taşıma, fail
‘saldırgan’ (ne demekse) her yaştan gerici/yobaz erkek. Mağdur genellikle dünya
işleri (çalışma/eğitim/gezinti) için sokakta bir telaş içinde bir yerden bir
yere yetişmeye çalışan kadınlar ya da çocuklar. Görgü tanığı, şoför dahil;
elinde çekirdeği eksik bir izleyici kitlesi… Sonuç; sosyal medyada gösterilen tepkinin ölçütüne
göre gözaltından salıverilme/tekrar gözaltına alınma/tekrar salıverilme/
tutuklanma. Sahi tekmeci “saldırgan” nerede şimdi? İçeride mi dışarda mı?
Öncelikle bizim bile dilimize giren şu “saldırgan”
sözcüğünün bu olayların failini belirtmede yetersiz kaldığını belirtmek
gerekiyor. Bu abiler kamera kayıtlarından izlediğimiz kadarıyla toplu
taşımadaki herkese saldırmıyorlar. Hedefleri çok açık, kendilerince “uygunsuz”
giyinmiş, konuşmuş, boyanmış kadınlara saldırıyorlar. Üstelik abilerin medyada
ve yaşamın içindeki sosyal çevreleri aileleri, takipçileri vs de gayet sakin
bir biçimde “ama etek kısaymış, dudak kırmızıymış, yani bizim oğlan ne yapsaydı”
noktasında soğukkanlı demeçler verebiliyorlar. “Saldırgan” saldırgan bir
aileden gelmiyor yani; gayet açık bir biçimde kadın düşmanı gerici bir
aileden-sosyal çevreden geliyor. “Saldırganlar” tarihi çok çok eskilere dayanan
kadın düşmanlığının günümüz Türkiye’sindeki gerici reisçikleri. Dolayısıyla
kendilerini anarken kadın düşmanı ifadesi daha anlamlı geliyor insana.
Suç duyurusundan fazlası…
Ülkemizde gericiliğin geldiği boyutları herkes kendi payına
düşenle yaşıyor. Ama artık özellikle İstanbul’da toplu taşımadaki can
güvenliğimiz için suç duyurusu yapmaktan fazlası için bir araya gelmemiz
gerekmiyor mu?
Gününün üç saatini toplu taşımada geçiren bir kadın olarak
söyleyeyim; birincisi bir kamu hizmeti olarak ulaşım hizmetini sunan yerel
yönetim yetkilileriyle muhatap olmak zorundayız. Kent ulaşımının resmi
sorumluları öncelikle belediye başkanı, yardımcıları, ulaşım daire başkanlığı,
müdürler, idari şefler biz kadınların toplu taşıma araçlarındaki can
güvenliğinin birinci elden sorumluları. Yapmaları gereken çok açık; ulaşım
hizmetini kadın örgütleriyle bir araya gelerek (açıkça feministlerle diyelim,
işimizi garantiye alalım) kadın dostu biçimde yeniden organize etmek.
Mesela;
Sefer sayılarını arttırarak sıkış tıkış ve ayakta
yolculukların son bulmasını sağlamak, diğer yandan gece otobüs durağı
uygulamasında esneklik sağlayan düzenlemelere gitmek.
Ama her şeyden önemlisi ulaşım aracının resmi idari amiri
olan şoförlerin başta kendilerinin kadın hakları eğitiminden geçirilmeleri
(feministler tarafından verilecek bir eğitim tabii ki yoksa yandaş kadın
örgütlerinin verdiği eğitimle otobüslerde toplu nikah uygulamasına filan
geçilebilir) gerekiyor.
Araç şoförlerinin araç içinde kadın dönük her türden şiddete
karşı sıfır toleransa sahip olmalarını sağlayacak ve bunu denetleyecek bir
organizasyona girişilmesi gerekiyor. İlk akla gelenler…
Madem açık hedef haline geldik
İşin yürütücülerle olan kısmı böyle ama bir de bizim taraf
var. Dönemin feministlerinden okuduğumuz, dinlediğimiz kadarıyla biliyoruz; mor
iğne kampanyaları… Açık ki kadınlar ve çocuklar her türden gerici şiddetin hali
hazırdaki açık hedefi. Eminönü’nde dondurma yiyen çocuklara sataşan yobazı
izlemeyen yoktur sanırım. Çocuk ve kadınların açık hedef olmalarının bir sürü
politik gerekçesi var elbette ki ama bir nedeni de toplumun daha güçsüz
kesimlerini oluşturuyor olmamız değil mi? Yani bu yobazlar kısa etek ve
dondurma peşinde koşuyor ama ramazan boyunca etraf sigara içen adam da dolu ama
“saldırganlar” nedense kadınlar ve çocuklar karşısında daha cesurlar!
O zaman basit bir çıkarım yapacağız ve madem açık hedef
haline geldik, hedefi büyüteceğiz.
Öncelikle fiziksel şiddete karşı savunma silahlarımız
olacak, iğne/biber gazı vs… ve tabii tek tek hepimiz dövüş öğrenelim demiyorum,
bireysel çabalar değerli öğrenmeye çalışalım ama daha etkilisi birlikte
dövüşmeyi öğrenelim. Yani birimiz bağırırken diğerimiz tekme atsın, bir
diğerimiz olayı çeksin ve bir diğerimiz yolcuları taraf etmeye çalışsın gibi.
Bunu sağlayabilmek için illa ki tanış olmamıza gerek yok, kaldı ki Haziran
İsyanı’nda ve “hayır” çalışmaları sırasında tanışması gerekenler tanıştı zaten
birbiriyle. Sizi bir yerden gözüm ısırıyor durumu var artık büyük kentlerde.
Hileye hurdaya rağmen yüzde 50’nin üstünde bir araya gelebildik. Tahminimce 40
kişilik bir otobüsün yüzde onu olan dört kadın birlikte dövüşürse ortalık bu
‘saldırgan’ abilerden arınır.
Pendik’te saldırıya uğrayan Melisa’nın bir cümlesi çok
önemli: “Ayşegül’e tekme adan adama gereken ceza verilseydi, bugün bunlar
yaşanmayabilirdi.” Adalet şu ara ülkemizin en çok konuştuğu konuların başında
geliyor. Aslında biz kadınlar için de kadın düşmanı saldırganlığa karşı adaleti
aramanın, adaleti sağlamanın zamanı geldi de geçiyor.
Erkek şiddetine karşı adalet için toplu taşımada arkayı
dörtleme zamanı!
(SELCAN ADIYAMAN - SENDİKA.ORG)