AKP’nin inşa etmekte olduğu diktatörlük karşısında soldan başka kimse bir seçenek vadetmiyor. Saldırgan politikaları boşa çıkaracak ve dik...
AKP’nin inşa etmekte olduğu diktatörlük karşısında soldan
başka kimse bir seçenek vadetmiyor. Saldırgan politikaları boşa çıkaracak ve
diktatörlüğe karşı direnişin sürekliliğini sağlayacak yol ve yöntemleri ancak
devrimciler geliştirebilir
RABİA'NIN KRİZİ ÖLÜMCÜL
Ortadoğu’da 1990-91’de Birinci Körfez Savaşı’yla başlayan
dönemin sonuna yaklaşılıyor. Özal’ın TSK’nin direnişi nedeniyle ‘91’de
gerçekleştiremediği “bir koyup üç alma” hevesini, Erdoğan’ın da 2003’te 1 Mart
Tezkeresi’ni Meclis’ten geçiremeyince ertelemek zorunda kaldığı aynı hevesi,
2011 Suriye Savaşı’yla 8 yıl sonra gerçekleştirme şansını yakaladı. Ancak
yakaladığını düşündüğü emperyal devlet olma fırsatının taşeronluktan öteye
geçemediği gerçeği kısa sürede ortaya çıkmasına rağmen hakkını yemeyelim
Erdoğan ısrarını bir süre daha sürdürdü. Ya da girdiği yol “pardon“ denilerek
dönülecek bir yol değildi. İhvancı çizginin temsilciliğine soyunarak Sünni bir
ittifakın liderliğine oynayan Erdoğan, ABD’nin İhvan’ı kullanışlı görmeyip
selefi Suudi çizgisini tercih etmesiyle stratejisiz kaldı. Aynı durumda olan ve
Suriye’de AKP ile “iş tutan” çeşitli çeteleri destekleyen diğer bir ülke,
Erdoğan’ın Emir’ine helikopterle Karadeniz yaylalarını gezdirip sattığı ve daha
birçok ekonomik ilişkiler kurduğu, askeri gücü az parası çok Katar’dı. Trump’ın
selefi Suudlarla 110 milyar dolarlık silah satış anlaşması yapması Suudilerin
Katar’a müdahale programı yapmasının önünü açtı.
Sanki tarih tekerrür ediyor. Saddam, İran’la 9 yıl süren
savaşın yarattığı derin ekonomik krizin getireceği çöküşten kurtulmak için
Kuveyt’i işgal etti. Suudi Arabistan’da petrol fiyatlarının düşüşü nedeniyle
2015’te 98 milyar dolarlık rekor bütçe açığı vermiş, 2016’da 79, 2017’de ise 53
milyar dolar açık öngörülmüştür. Suudi Arabistan bir taşla iki kuş vuruyor;
Katar’ın Suudilerin ve Mısır’ın düşmanı Müslüman Kardeşleri (İhvan)
desteklemesini engelleyecek ve Katar’ın kasasını kullanacak. Ayrıca İran’la
geriliminde tüm Sünni ülkeleri kendi arkasında dizmeye çalışırken, İran’la
dengeli ilişki sürdüren Katar’ın “birliği bozucu” davranmasını engelleyecek.
Saddam fiili ilhak gerçekleştirmişti, Suudiler mali ilhak.
Erdoğan’ın Katar’ın arkasında durmasının iki temel nedeni
var: Biri mezhepsel, diğeri ‘duygusal’. Erdoğan da Ortadoğu’da Müslüman
Kardeşleri destekliyor, hatta Mursi’nin taraftarlarının işareti olan Rabia’yı
kendisine amblem olarak seçti. Bu da hem Mısır hem de Suudi Arabistan’ın
öfkesine neden olmaktadır. Diğer yandan Katar’ın petrodolarları Erdoğan
tarafından sıcak para kaynağı olarak görülmektedir. Erdoğan, Katar krizinin
yumuşak çözümü durumunda bu petrodolarların ana adresi olmak istemektedir zira
Türkiye ekonomisi acil sıcak paraya ihtiyaç duymaktadır.
Referandum sürecinde ekonomik daralmanın yaratacağı oy
kaybından korkan AKP’nin, borç yapılandırmaları, KDV indirimleri, vergi
ertelemeleri ve kredi garanti fonu üzerinden kredi dağıtması tüketimi büyük
oranda artırdı ve ilk çeyrekte ağırlığını tüketimin oluşturduğu yüzde 5’lik
büyüme gerçekleştirdi. Ancak üretime dayanmayan ve borç yükünü artıran 5-6
aralığındaki bir büyümenin iki yıl sürdürülmesi sıcak para girişine ihtiyaç
duymaktadır. Katar’ın petrodolarları bu açıdan hayati önemde görünüyor. Yağmacı
yatırımların önünün açılması ve emeğe dönük saldırılar (grev ertelemeleri vb)
diğer sermaye ve yatırım çekme yöntemleri olarak öne çıkıyor.
Suriye’de kurduğu oyunların hiçbirisini sonuca ulaştıramayan
AKP’nin keyfini kaçıran bir hamle de siyasi ve iktisadi ortakları Barzani’den
geldi. Meşruiyeti yitik bir iktidarı elde tutabilmek için Irak Kürdistan
Bölgesel Yönetimi’ni 25 Eylül’de bağımsızlık referandumuna götüreceğini
açıkladı. Erdoğan ürkekçe bir itiraz
dile getirdi. Anlaşılan Erdoğan ittifak politikasının sadece kendi hesaplarını
sağlamak üzere olması gerektiğini, ittifakın diğer bileşenlerinin kendi
hesaplarını gerçekleştirmeye kalkışmayacaklarını düşünüyor. Barzani’nin bu
hamlesi, AKP’nin Kürt düşmanlığı üzerine kurduğu milliyetçi politikasını zaafa
uğratıp oy kaybına neden olabilir.
Ortadoğu, “bir koyup üç alma” hesabının tutmayacağı yeni bir
duruma evriliyor. Rusya meşru bir aktör olarak yerleşti; İran, Irak’la kurduğu
ilişkiler ve Suriye savaşında oynadığı rol ile 1979’dan bu yana ilk kez bu
kadar etkili bir aktör oldu; Suriye, Esad’ın yıkılamamasıyla, Rusya ve İran’ın
desteğiyle yeniden aktör olabilir. Diğer taraftan ABD, Birinci Körfez
Savaşı’ndan beri elinde tuttuğu mutlak belirleyici aktör unvanını kaybetti;
Sünni cephe kendi içinde çatışmalı bir süreç yaşıyor; Yemen’de kontrolü sağlayamadılar;
cihatçı örgütlerin işlevi zayıfladı. Erdoğan, üzerine hesap kurduğu cephenin
durumu kötüleşirken kendi durumunu kurtarmaya çalışıyor. Rabia’nın krizi
ölümcül, her an AKP saflarından “Rabia’nın ruhuna el Fatiha” çağrısı
duyabiliriz.
***
Bu krizlerin ortasında TBMM Darbe Girişimini Araştırma
Komisyonu raporunu açıkladı. Rapor darbenin karanlık yönlerini açıklığa
kavuşturmak bir yana daha da kararttı. Aralık 2016’da basına sızan taslak rapor
936 sayfa iken son rapor 299 sayfa eksilerek 637 sayfaya düşürülmüş. AKP’ye
dokunan, rahatsız eden tüm veriler
ayıklanmış. Komisyondaki diğer partiler CHP, MHP ve HDP rapora ayrı ayrı şerh
yazdılar. CHP 300 sayfalık muhalefet şerhinde MİT’in darbe girişiminden haberdar
olduğu ve bunu “dış makamlarla” (MİT dışı Türk makamlar kastediliyor)
paylaştığına dair yazı yolladığı; darbe girişiminden bir gün önce MİT Müsteşarı
Hakan Fidan’la Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın Özel Kuvvetler Komutanlığı
mezuniyet töreninin ardından bahçede 18.00-00.30 arasında yaklaşık 6,5 saat baş
başa görüştükleri ancak bu uzun görüşmede ne konuştuklarının bilgisini
komisyona vermedikleri; kuvvet komutanlarının olağanüstü gelişmelerin yaşandığı
günde neden düğünlere gitmeyi tercih ettikleri; MİT’in “bilgi dış makamlara
iletildi” demesine karşın Cumhurbaşkanı’nın darbeyi eniştesinden, Başbakanın
eşten dosttan öğrendiğini söylemesinin nedeninin anlaşılamadığı vurguları öne
çıkıyor. MHP’nin 50 sayfalık muhalefet şerhinde ise; FETÖ’nün çok güçlü mali
ayağına katkıda bulunanlarla ilgili somut adımlar atılmadığı; ByLock kullanan
üst düzey bürokrat ve siyasilerin listesinin talep edilmesine karşın MİT
tarafından komisyona iletilmediği; darbenin önde gelen isimlerinin komisyonda
dinlenilmesinin AKP’lilerin oylarıyla engellendiği, Yurtta Sulh Konseyinin
kimlerden oluştuğunun öğrenilmesinin engellendiği vurguları öne çıkıyor.
HDP’nin şerhinde ise FETÖ dışında başka grupların da darbeye karışmış
olabileceği, bunun araştırılmasının engellendiği; MİT’in darbeyi
Cumhurbaşkanına neden haber vermediğinin anlaşılamadığı öne çıkıyor. Bu özet
değerlendirmelerin düğüm noktasını “darbe girişiminin neden başlamadan
engellenmediği “sorusu oluşturuyor. FETÖ yapılanmasının güçlenmesinde, devlette
yuvalamasında, mali kaynaklarının çok büyümesinde birinci derecede rolü olan
AKP’nin birinci derecedeki sorumluluğunun örtbas edilmeye çalışıldığı şerhlerin
ortak kanaati.
AKP’nin darbenin arka planının aydınlatılmasına izin
vermeyeceği, tasfiyelerde ve kadrolaşmada kullanacağı, “damatların” alınıp
serbest bırakılmalarıyla da teyit edilmiş oldu. 15 Temmuz Darbe Girişimi
davaları artık Erdoğan’ın iktidarını kurumsallaştırmanın ötesinde bir anlam
taşımayacak. Baştanbaşa ele geçirilen yargı bu amacın gerçekleştirilmesinde
önemli bir aparat olarak kullanılmaktadır. Hukuksuzluk ve adaletsizliklerin
çapı yandaş yazarları da ‘rahatsız’ eder hale gelmiş durumda. Ancak bu yandaş
kalemler adaletsizlikleri başlı başına adaletsizlik olduğu için değil, FETÖ’nün
işine yarar kaygısıyla eleştirmektedirler, çünkü bir adalet etiğinden yoksunlar.
Bu da bir kez daha gösteriyor ki AKP’nin ait olduğu camiadan hukuk ve adalet
adına iyi ve doğru şeylerin çıkmasını beklemek ham hayaldir.
***
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla AKP Grup
Başkanvekili Elitaş, 6 maddelik TBMM içtüzük teklifi hazırladı. Muhalefet
partilerinin içtüzükten doğan haklarını, “amacını aşarak kullanmalarını” önleme
adı altında hazırlanan teklif, önümüzdeki hafta Meclis Başkanlığı’na sunulacak.
Başkanlık sistemi ile işlevsizleştirilen Meclis’in muhalefet tarafından
önümüzdeki iki yıl içinde işlevlendirilme olasılığı tamamen ortadan kaldırılmak
isteniyor. Zeytinliklerin yağmalanmasının torba yasadan çıkartılması gibi yol
kazalarına dahi tahammülleri yok.
Diğer yandan gerici hamleler de ardı ardına geliyor. AKP’li
Bursa Belediyesi, tramvayda kadınlara ayrı vagon uygulaması ile kadının sosyal
yaşamdan tecrit edilmesinin önemli bir adımını atarken Konya’da bir Anadolu
lisesinde önümüzdeki yıl haremlik selamlık uygulaması yapılacağı duyuruldu.
Tanıtım broşüründe İmam Hatip mezunlarının asker-polis alımlarında öncelikli
olacağı propagandası yapılıyor. Cüppeli Hoca “kıdem tazminatının caiz olmadığı”
vaazları veriyor…
Toplumun önemli bir kesimi kendisini iktidarın hedefinde
hissediyor, iktidar da böyle davranıyor. Teslim olmazsanız saldırıya
uğrarsınız, işten atılırsınız, işe alınmazsınız algısı yaratılıyor. Demokrasi
isteyenler, adalet isteyenler, laik bir toplum isteyenler, özgürlük isteyen
gençler, kadınlar, Aleviler, Kürtler, kentine, doğasına, emeğine, ekmeğine sahip
çıkanlar… Hepsi iktidarın tehdidi altında yaşıyorlar. Her şeye rağmen bu
kesimler susmuyor, kendilerini, taleplerini ifade edecek kanallar buluyorlar.
Zeytinlikler ve kıdem örneklerinde görüldüğü gibi, iktidarın durdurulamaz,
engellenemez olmadığını da görüyorlar. Bu arada soldan beklenti artıyor.
AKP’nin inşa etmekte olduğu diktatörlük karşısında soldan başka kimse bir
seçenek vadetmiyor. Saldırgan politikaları boşa çıkaracak ve diktatörlüğe karşı
direnişin sürekliliğini sağlayacak yol ve yöntemleri ancak devrimciler
geliştirebilir. (SENDİKA.ORG)