Nâzım Hikmet’in Kamuran Bedirxan’a Yazdığı Mektup
“Kürt ve Türk halklarının bahtiyarlığa, insanca yaşamaya
varmak için derebeylerine, kara kuvvetlere, şehir ve köy ağalarına, gericilere,
ırkçılara, milletlerin varlıklarını ve haklarını inkâr edenlere, halkları
birbirine düşürüp sırtlarından rahatça geçinenlere emperyalistlerin uşaklarına
karşı yürüttükleri yeni milli kurtuluş savaşının zaferi Kürt ve Türk
halklarının elbirliğiyle kazanılır. Ancak böyle bir elbirliğiyle kardeş iki
millet hürriyete, milli ve insani haklarına kavuşabilir”
3 HAZİRAN 1963'TE ARAMIZDAN AYRILAN BÜYÜK ŞAİR NAZIM HİKMET ANISINA...
“Kökleri yüzyılların derinliklerine dalan, tarihiyle, kültürüyle, Kürt milletinin önemli bir çoğunluğu Anadolu’nun bir parçasında yaşar. Anadolu’nun öbür parçalarında yaşayan Türk milletini Kürt milleti kardeşi sayar. Her iki millet, bütün imparatorluklar gibi, halkların zindanı olan Osmanlı İmparatorluğu’nda, Türk ve Kürt derebeylerinin, Osmanlı İmparatorluk idaresinin ağır zincirlerine vurulmuşlardır.
Osmanlı İmparatorluğu yıkıldıktan sonra ise her iki millet
emperyalizme karşı tek bir cephe kurup çarpışmışlardır. Anadolu milli kurtuluş
hareketi yalnız Türkler için değil, Kürtler için de tarihlerinin en şerefli
sayfalarından biridir. O dövüş yıllarının sonradan Türk idarecilerince yasak
edilen en unutulmaz türkülerinden biri, ‘Vurun Kürt uşağı namus günüdür’ diye
başlar.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra, Türk idarecileri
ve egemen çevreleri, Kürt hareketinin tamamıyla vaat ettikleri millet ve insan
haklarını tanımadı. Hatta işi Kürt milletinin millet olarak varlığını bile
inkâra kadar götürdü.
Bu dönem, Türk idarecilerinin ve egemen sınıflarının
emperyalizmle uzlaşmaya başlaması dönemidir. Bu inkârla, bu uzlaşmamanın aynı
dönemde baş göstermesi sadece bir rastlaşma değildir.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti’ni Orta ve Yakın Doğu’da
emperyalizmin kalelerinden biri haline getiren Türk politikacıları Kürt
milletinin milli varlığını inkârda ısrar ediyor ve Türkiye Cumhuriyeti
sınırları içinde öteki azınlıklarına tanıdığı hakları bile Kürt milletine
tanımıyor.
Türk ve Kürt halklarının Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları
içinde dış ve iç politikada aynı emellere hasret çekmeleri bugünkü Türk
idarecilerini korkutuyor. Her iki millet kardeş milli kültürlerini, milli
ekonomilerini geliştirmek, toprağa, tarım araçlarına, hürriyete, demokratik
haklara kavuşmak istiyor. Türk ve Kürt halkları Türkiye Cumhuriyeti’nin
tarafsız bir politika gütmesini, emperyalizmin üssü olmaktan kurtulmasını
özlüyor.
Gerçek Türk yurtseverleri Kürt kardeşlerinin Türkiye
Cumhuriyeti sınırları içinde milli haklarına kavuşmak için yaptığı kavgayı can
ve gönülden nasıl destekliyorsa, gerçek Kürt yurtseverleri de Türk halkının
demokrasi ve milli bağımsızlık için yaptığı kavgayı öylece destekliyor.
Anadolu’da yaşayan Türklerle Kürtlerin arasına nifak sokmak
isteyen gerici, sömürücü, karanlık kuvvetler, emperyalizmle el ele vererek
halklarımızı daha kolay ezmek istiyorlar. Kürt ve Türk halklarının
bahtiyarlığa, insanca yaşamaya varmak için derebeylerine, kara kuvvetlere,
şehir ve köy ağalarına, gericilere, ırkçılara, milletlerin varlıklarını ve
haklarını inkâr edenlere, halkları birbirine düşürüp sırtlarından rahatça
geçinenlere emperyalistlerin uşaklarına karşı yürüttükleri yeni milli kurtuluş
savaşının zaferi Kürt ve Türk halklarının elbirliğiyle kazanılır. Ancak böyle
bir elbirliğiyle kardeş iki millet hürriyete, milli ve insani haklarına
kavuşabilir. Nâzım Hikmet"
Kamuran Ali Bedirhan (Kamuran Êlî Bedîrxan)
Hukukçu ve edebiyatçı Kamuran Ali Bedirhan, 1895 yılında
İstanbul'da doğdu. Bedirhan Bey'in torunu Emin Bedirhan'ın oğlu olan Kamuran
Bedirhan,çocukluğunun büyük bir kısmını İstanbul'da geçirdi. İstanbul'da hukuk
okuduktan sonra Almanya'da hukuk doktorasını aldı.Kamuran Bedirhan edebiyat
üzerine de çalışmalarda bulundu
I. Dünya Savaşından sonra bu çalışmaları daha da yoğunlaştı.
1930'da Şam'a gitti ve burada şiir üzerine çalışmalar yürüttü. Memê Alan
destanı üzerinde yaptığı incelemeleri Hawar dergisinde yayımladı. Bir ara
Beyrut'a gitti ve orada Roja Nu dergisini çıkardı. 1948'de Paris'te Kürt
Araştırmacılar Derneği'ni kurdu. 1950'de Sorbon Üniversitesi'nde Ortadoğu
dilleri üzerine öğretim görevlisi olarak çalıştı. Kamuran Bedirhan, 6 Aralık
1978'de Paris'te öldü.