“Daha şaşırtıcısı, şimdiye dek hep devletle özdeşleştirilmiş olan “adalet ilkesi”nin halk kitlelerinin elinde bir direniş bayrağına dönüşmesiydi. Adalet ilkesi hiç beklenmedik bir zamanda Diktatöre karşı mücadelenin birleştirici ekseni haline geldi. Örneğin “gerici eril adaletin” tecavüzleri ortalığa saldığı koşullarında direniş hareketinin ileri hattında mücadele eden kadınların elini kolunu bağlayıp öylece “adalet” bekleyeceğini sanıyorlarsa yanılıyorlar”
Kılıçdaroğlu yürürdü yürümezdi derken, adını politik tarihe yazdıracak en uzun yürüyüşlerden birini gerçekleştirdi. Ana muhalefet partisi genel başkanı gibi değil de öfkeli bir yurttaş gibi, en katı politik kabından sıyrılıp sokakla bütünleşerek, tüm öfkelilerin vicdanlarından yükselen sesi bayrak yaparak kendini yollara vurdu. Bu sefer şaşırtıcı direniş, ülkenin en katı, en geleneksel devlet partisinin genel başkanından gelmişti. Ancak daha şaşırtıcısı, şimdiye dek hep devletle özdeşleştirilmiş olan “adalet ilkesi”nin halk kitlelerinin elinde bir direniş bayrağına dönüşmesiydi. Aslında direnişin beklenmedik kitlesel gücüyle halkın dönüşüm hızı karşısında duyulan şaşkınlıktır söz konusu olan. “Adalet” de bir talepten öte, yol gösteren, örgütleyen, birleştiren capcanlı, enerji dolu kurucu bir ilkeye dönüştü. Hani derler ya kuramın öncüleri, hayata yol gösteren öyle ilkeler vardır ki kendi ağırlığının üstünde kolektif bir yük de taşırlar. Adalet ilkesi de öyle. Hiç beklenmedik bir zamanda Diktatöre karşı mücadelenin birleştirici ekseni haline geldi.
Direniş hareketinin gündeminde bugün Diktatörün yozlaşmış adaletine karşı halkın özgürleştirici adaleti var. Haziranda halk isyanı doğuran, 7 Haziran seçimlerinde fiilen halkların “birleşik seçim blokunu” örgütleyen, Referandumda Hayır çoğunluğunun olanaklarını ortaya çıkaran, direniş hareketi, Maltepe sahillerinde adalet çiçekleri açtı.
“Adalet” edilgen kitlelerin, mağdurların iktidardan beklentilerini yansıtan basit bir talep değil. Zaten bu bayrakla yola çıkanların da Erdoğan’ın yargı gücünden böyle bir beklentileri yok. “Adalet” bugün neoliberal-gerici-faşist AKP iktidarının etrafındaki kuşatmayı giderek daraltan halkın sokak siyasetini inşa eden kurucu politik bir ilkedir.
Sokak siyaseti
Kürt vekillerle başlayıp sosyal demokratlar uzanan yargı operasyonları, muhalefet partilerinin parlamentonun dışına sürülmesi, “demokrasinin sınırlarının daralması” olarak yorumlanıyor. İpleri tümüyle Diktatörün eline veren “içtüzük” de cabası. Ancak sokak siyasetinin genişlediği, yaygınlaştığı ve geliştiği bir dönemde parlamentodan sürülenlerin sokakla buluşarak siyaseten bir yenilenme enerjisine kavuşmalarına bakılırsa, bu durumu “parlamenter demokrasinin krizi” olarak yorumlamak hafif kaçar. Manzara aynen şudur: Burjuvazinin demokrasi iddiasını tümüyle terk ettiği bir zamanda, halk direniş hareketlerinin özgün bir içerik kazandırdığı yeni bir demokrasi anlayışı filizleniyor. Politik bir ilke olarak “demokrasi ilkesi”, halkçı-proleter bir temelde genişleme olanaklarına kavuşuyor. Haziran İsyanı’nın Forumları, 16 Nisan referandumunun Hayır Meclisleri, hatta son dönem seçimlerinde ortaya çıkan sokağın sandığı güvence altın alma girişimlerinin ürünü olan çeşitli Platform ve İnisiyatifleri bu yönelimin ürünüdür. Bunlar sadece Diktatörlüğe karşı direnişin mevzileri değil, halkın alternatif yaşam formları, yeni toplumsal inşanın zeminleri, özgür geleceğin nüveleridir.
Marx’ın Paris Komünü üzerine yaptığı tüm değerlendirmelerin nasıl bir esin kaynağı olduğunu herkes bilir. Tıpkı şunun gibi:
“İşçi sınıfı Komün’den mucizeler beklemedi. Onun hazır ütopyaları yoktu. Kendi kurtuluşunu ve daha yüksek bir yaşam biçimini örgütlemek için uzun mücadelelerden ve bir dizi tarihsel süreçten geçmek zorunda olduğunu biliyordu. Onun hayata geçireceği idealleri yoktu. Tek yapacağı, yıkılmakta olan burjuva toplumunun bağrında şimdiden gelişmiş olan yeni toplumun öğelerini serbest bırakmaktı.” (Marx, Fransa’da İç Savaş)
Birileri hep sağa sola çekiştirse de, düzeni restore temek için kullanmak istese de, pragmatik çıkarlarının hizmetine koşmak istese de, 2019 seçim hesapları yapsa da, devrimciler biliyor ki sokakların gerçek hareketinin fiilen ve mantıksal olarak gidebileceği devrimci erekler var. İşte mazeretlerin ötesindeki devrimci işçilik de budur. Burjuvazinin sokakların dinamizmini keşfeden kanadını, “kitlelere doğru önderlik” yapmadığı ve yapamayacağı için hırpalamak boşuna. Bugünün sokaklarında “kazanılmış önderlikler” ve “yönetilebilecek kitleler”den çok, örgütlenecek direnişler ve kurulacak başka bir dünya var.
Sadece politik ilke değil, gerçek hareket
Demokrasi, laiklik, komünalizm, toplumsal eşitlikçilik, cinsiyet eşitlikçilik ve ekolojik yaşam ilkeleri, yeni bir içerikle yeniden tarih sahnesine çıkıyorlar. Bunlar sınıfsız, sömürüsüz, özgür bir yaşamın kurucu ilkeleridir. Sadece “gelecek güzel günlerin” inşasına yol gösteren soyut doktriner kurallar değil, aynı zamanda neoliberal kapitalizme ve AKP iktidarına karşı gerçek bir hareketin örgütleyici ilkeleridir.
“Adalet ilkesi”ne de aynen bu gözle bakmak gerek.
Adalet Hareketi
Erdoğan’ın kişisel iktidarının operasyonel temeli haline getirilen “yargı gücü”, yaşadığı politik yozlaşma ve ahlaki çöküntünün dışında “halka karşı savaşın” aygıtı olarak işlemektedir. Halkın adaletiyle temelde karşıtlık içindendir.
Önemli olan “halkın adaleti”dir. Önemli olan, AKP iktidarının köhnemiş adalet sistemini sokak taktikleriyle kuşatıp baskı altın alan kolektif bir halk iradesinin yaratılmasıdır. “Eril adaletin” tecavüzleri ortalığa saldığı gericilik koşullarında direniş hareketinin ileri hattında mücadele eden kadınların elini kolunu bağlayıp öylece “adalet” bekleyeceğini sanıyorlarsa yanılıyorlar. Önemli olan tek bir parça “canını”, hayatını, suyunu, toprağını, kentini, doğasını bile Diktatörün “adaletine” teslim etmeyecek bir kararlılığın örgütlenmesidir. Ankara’dan İstanbul’a uzaman Adalet Yürüyüşü ve Maltepe’de tüm ülkenin ve halkların nabzını tutan Adalet Mitingi, adaletin gerçek bir hareket olarak zaten ortaya çıkmış olduğunu gösteriyor. Sokak pratiklerinde antrenmanlı olanlar için gerisi kolay: Adalet, yerel/merkezi örgütlenmelere dayanan bir kitle hareketi olarak örgütlenecek; gündelik sokak taktikleriyle canlı ve sürekli kılınacak.
Bir halk örgütlenmesi biçimi olarak “forum ve meclisler”, giderek kendi geleneğini oluşturmaya başladı. Direniş hareketindeki her yeni dönem ve eylemle birlikte bu kitlesel örgütlenme geleneği yeni bir biçim ve içerik kazanıyor. “Adalet Meclisleri” çatısı altında “adalet hareketinin” akacağı en kolay kitlesel örgütlenme kanallarından biri de budur. Görev basit, vaziyet mükemmel: “Sokaklarda yaşayan insanlar bir araya geldiler halkın adaletini tesis ettiler.” Mağduriyet kimliğine sığınmadan, özne-direnişçi kimliğine halel getirmeden örgütlenmiş halkın iradesiyle iktidarın karşısına dikildiler. Mesele sadece “yargı sistem değil; bu saatten sonra, eğitim, sağlık, barınma, ulaşım, zeytinlikler, üniversiteler, madenler hiçbiri adalet hareketinin dışında değiller. En başta Referandumda AKP’nin inişe geçtiği “Hayır Kentleri” olmak üzere, tümü iktidarın kuşatıldığı alanlardır.
İster seçim olsun, ister “parti-içi iktidar hesapları” hareketin potansiyel gücü her türlü pragmatist, faydacı hesabın ötesine uzanıyor. Hareketin mantığı ve yoldaşlık hukuku, burjuvazinin, sosyal demokrasinin ve sol gelenekçiliğin “geri” manipülasyonlarını aşabilecek kapasiteye, yeteneğe ve politik kültüre sahiptir. Hareketin en temel motivasyonunun “adalet savunmak” olduğuna kuşku yok; ancak devrimcilerin elbette daha ileri hedefleri var. Açıklık ve yoldaşlık hukukunu incitmeden hareketin bileşenleriyle daha ileri hedeflere yürümek, işbirliğinden amaç-birliğine ulaşmak bunlar arasında. Parçalanmış, kamplaştırılmış, güvencesizleştirilmiş neoliberal toplumda, adalet hareketini, iktidara karşı devrimci halk örgütleri ilkeleriyle örgütleyerek ona proleter-halkçı bir içerik kazandırmak da bunlar arasında. AKP iktidarının gerici saldırılarını kıracak direniş hareketinin örgütlenmesiyle, “yeni toplumu kuracak güçlerin serbest bırakılması” aynı mücadele hattında buluşuyor.
Hareket teoriye uymuyorsa, yine de hareketi seçmeliyiz
Adalet hareketi, bir sol yenilenme ve sosyalist hareketin yeni sokak hareketleriyle kopukluğunun giderilmesi için de kimi olanaklar taşıyor. Dahası devrimci teorinin sınandığı zengin, şaşırtıcı pratikler taşıyor. Burjuvazinin ya da sosyal demokratların sokağı istismar girişimleri “sol mazeretçilik”ten başka bir şey değil.
“Devrimci teori nihai biçimini [en mükemmel şeklini] ancak gerçek bir kitlesel ve gerçek bir devrimci hareketin pratik eylemliliğiyle ilişki içine girdiğinde alır. (Lenin, Sol Komünizm)
Burjuva adalet sisteminin çöktüğü bir tarihsel konjonktürde, bir direniş ve yeniden inşa ilkesi olarak adalet ilkesi, sınıfsız, sömürüsüz, eşitlikçi bir uygarlık mücadelesinin kurucu ilkelerinden biri olarak halkçı-proleter bir içerikle derinleştirilip zenginleştirilmeyi bekliyor. Tıpkı solun genel teorik öncüllerinin de direniş hareketinin ileri pratiklerinde sınanıp geliştirilmeyi beklediği gibi.
(DENİZ H. ÖNAL – SENDİKA.ORG)