Eski Pentagon yetkilisi ve Neo-Con yazar Michael Rubin, yazısında Beyaz Saray’ın düşünmesi gereken sorunun 'Türkiye'yle nasıl iyi ...
Eski Pentagon yetkilisi ve Neo-Con yazar Michael Rubin,
yazısında Beyaz Saray’ın düşünmesi gereken sorunun 'Türkiye'yle nasıl iyi dost
oluruz değil, Türkiye'nin çöküşünü nasıl yöneteceğiz' olması gerektiğini
söyleyerek, “Bu uçurumdan Türkiye tek parça kurtulamayabilir” diye yazdı.
Rubin yazısında Türkiye’nin kaosa çok yakın olduğunu ileri
sürerek “Hummalı bir aşamaya varmış kindarlık ve hukuk yoluyla ya da seçimler
aracılığıyla sorunlarını çözemeyenler nedeniyle, Türkiye karmaşa içerisine
süreklenmeye bir kurşun uzaklığında olabilir” ifadelerini kullandı.
Michael Rubin’in yazısının Odatv'den Şıvan Okçuoğlu
tarafından çevrilmiş metninin ilgili kısmı şöyle:
"Cruise füzeleri ve uzun menzilli hava araçlarıyla ABD,
bir zamanlar İncirlik yerine Romanya, Ürdün ya da Irak'taki Kürt bölgelerinden
bile Suriye'ye ulaşmayı başarabilir. Türkiye'nin demokrasi konusundaki taahhüdü
ve Avrupa Birliği'ne üyelik olasılığı konusundaki soruları daha acil bir sorgu
ile değiştirdi: Türkiye'nin bulunduğu yol kaosa, çöküşe ve devletin yıkımına mı
uzanıyor? Ne yazık ki, cevap 'evet' olabilir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan'ın sürüklediği uçurumdan Türkiye tek parça kurtulamayabilir."
'UCU UCUNA KAZANDIĞI GALİBİYET'
"Öncelikle, Türkiye'nin siyasi düzenini düşünün.
Erdoğan kendini güçlü bir adam olarak görüyor ve yüzeysel bir bakış açısıyla
gücünün doruğunda bulunuyor. Mutlak kontrolü elinde bulunduran AKP'yi yerel,
parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yedi başarı kazanmaya taşıdı,
cumhuriyetin ikonik kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'le neredeyse aynı süre
boyunca Türkiye'yi yönetti. 16 Nisan'da yapılan anayasa referandumunun ardından
Erdoğan muazzam bir zafer iddia etti. 'Tarihimizdeki en önemli devlet reformunu
gerçekleştiriyoruz,' diyerek kendisini destekleyen binlerce kişiyi selamladı.
Ucu ucuna kazandığı galibiyetle – ki seçime karışan şaibe Güvenlik Örgütü ve
Avrupa İşbirliği gibi uluslararası gözlemciler tarafından adil ve özgür bir
seçim olmadığı dikkate alınmış bulunan – gücünün bir kısmını kaybetmiş olmasına
rağmen Erdoğan'a yargı ve bürokrasi üzerinde süresiz ve olağanüstü bir kontrole
sahip olarak kararnamelerle muhaliflerini mahkum edebilme yetkisi
kazandı."
'ERDOĞAN, GÜÇLÜ İMAJ İÇİN MUHALİFLERİ SUSTURDU'
"Peki ama Erdoğan göründüğü kadar güçlü mü? Görünüş
aldatıcı olabilir. Erdoğan seçim geçmişinde ezici çoğunluğu ancak iki defa elde
edebildi, bunların biri 2014'teki cumhurbaşkanlığı seçimi, diğeri ise önceki
referandumdu. Erdoğan güçlü bir imaj uyandırmak için medyayı kontrol altına
aldı, muhalifleri susturdu, gerçekte ise, Erdoğan'ı destekleyenler olduğu gibi
ona muhalif çok sayıda Türk bulunuyor. Erdoğan toplumu tehlikeli bir şekilde
kutuplaştırdı."
'GÜNÜMÜZDE YAŞANANLAR, 70'LERDEKİ KUTUPLAŞMAYI ANIMSATIYOR'
"Bölünmeler her zaman karışıklık çıkarır diyemeyiz,
fakat burada tarih konuşuyor. Günümüzde yaşananlar Türkiye'nin 1960'lar ve
1970'lerde yaşadığı kutuplaşmayı anımsatıyor. Grevler, solcu ve sağ kanat
çeteler arasındaki sokak savaşları ve siyasi suikastlarla dolu kargaşa dolu
yıllardı, bugün DHKP-C ve PKK da dahil olmak üzere halen aktif olan terörist ve
isyancı grupların ortaya çıkmalarını sağladı. Bu gruplarla mücadelede 40 binden
fazla kişinin hayatını kaybettiği söylenir ve bu sayı artmaktadır."
'DEMOKRASİYE KALİBRE AYARI'
"Aynı çarpıklıklar, Erdoğan'ın karşı karşıya kaldığı
darbelerle doruğa ulaştı. Türk generaller ne vakit iktidara el koysalar, hem
sağ hem de solda radikal hareketlere karşı önlem aldılar. İslamcı örgütleri
baskıladılar. Bu tip müdaheleler kaos olasılığı azaltmış, düzeni sağlamış, ve
demokrasiye kalibre ayarı çekmiş (çünkü Türk generaller iktidarı sürekli
ellerinde tutmayı asla düşünmemişler); fakat her darbe büyük kayıplar vererek
kazanılmış bir zaferdir, askeri müdaheleler İslamcı ve Kürt ayrılıkçıların yeni
jenerasyonlarına uygun kılıf sağladı. Darbe dönemlerinde oluşan kindarlığın
uzantısı intikam duygusunun fitili ağır ağır yanar. Kaldı ki Kenan Evren bile
gerçekleştirdiği darbe için ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştı —
Erdoğan'ın kendisi dahi bu konuda iyi bir örnektir: Erdoğan gücünün tüm
mekanizmalarını kullanarak başarısızlığa uğrayan darbe girişiminin ardından
muhaliflerini hapsederken hareketlerini ve nefretini sadece on yıllarca önce
yaşanmış günahları temize çekmek olarak tanımlıyordu."
'FANTASTİK BİR DAVA: ERGENEKON'
"Erdoğan intikam alma planını gerçekleştirmek için uzun
yıllar kan davası sürdürür gibi nefret beslemiş olabilir fakat bunu yaptı:
2007'de, Türk devleti Ergenekon adıyla bilinen, ordu, akademi ve sivil topluma
sızmış hükümeti devirmek isteyen seküler Türklerden oluşan bir şebekeyi ortaya
çıkarmak için yapılan fantastik bir davayla ilgili soruşturma başlattı.
Sanıkların yüzleştikleri suçlamalar saçmalık boyutundaydı, fakat Erdoğan ordu
içerisindeki müttefiklerini ve kontrolü altına aldığı medyayı ideolojik
muhaliflerini köşeye sıkıştırmak için kullandı. Güvenlik güçleri yüzlerce
kişiyi tutukladı, ve yükselmekte olan çok sayıda askeri yetkilinin kariyerleri
sona erdi, adli tıp yetkilileri kanıtların sahte olduklarını neredeyse on yıl
sonra ortaya çıkardıklarında, ceza alan kimse olmadı. Sonra sırayı ''Balyoz''
olayı aldı: 2010 yılında, bir askeri darbeyi haklı çıkarmak için toplumda
karışıklık yaratmak adına kapsamlı bir plan hazırladıkları gerekçesi ile,
yüzlerce liberal ve laik birey güvenlik güçleri tarafından tutuklandı. Uzmanlar
kanıt olarak ortaya sunulan dijital verilerin sahte olduklarını ortaya çıkarana
kadar bu kurbanların da hayatları mahvoldu."
'ERDOĞAN, DARBE GİRİŞİMİNE ALLAHIN LÜTFU DEDİ'
"Bu davalarla yaratılan şikayetler hiçbir şey, ancak,
geçen yaz gerçekleşen darbe kalkışmasıyla karşılaştıracak olursak,
hatırlarsanız Erdoğan bu kalkışmayı ''Allah'ın bir lütfu'' olarak tanımlamıştı,
çünkü politik muhaliflerini baskı altına almasını sağlayacaktı. Bugüne kadar,
Erdoğan 140.000 memuru işinden attı, 50.000'in üzerinde insanı hapsetti ve bu
sayı her geçen gün artıyor. Bu tasfiye işlemini destekleyen kanıtlar, önceki
muhaliflerin tasfiyesini sağlayan kanıtlardan daha sağlam görünmüyor; Aradaki
tek fark, Erdoğan'ın yargı bağımsızlığına dair geriye kalan son izleri de
ortadan kaldırması ve böylelikle tutsak ettiklerinin sistem tarafından
bağışlanmasını engellemiş olmasıdır."
'TÜRKİYE, KARMAŞAYA BİR KURŞUN UZAKLIĞINDA OLABİLİR'
"Ailelerin sefil duruma düşmeleri ve çocukların
okullarından uzaklaşmaları yüzlerce intikam planını motive edebilir. Hummalı
bir aşamaya varmış kindarlık ve hukuk yoluyla ya da seçimler aracılığıyla
sorunlarını çözemeyenler nedeniyle, Türkiye karmaşa içerisine süreklenmeye bir
kurşun uzaklığında olabilir."
'YAKIN ZAMANA KADAR TÜRKİYE'NİN DESTEĞİNİ ALAN RADİKALLER,
ŞİMDİ TÜRKİYE'YE YÖNELDİ'
"Politik istikrarını kaybetmesi Türkiye'nin
karşılaşacağı yegane meydan okuması olmayabilir; ülke aynı zamanda savunmasının
en zayıf olduğu anda yenilenmiş terör tehditleri ile karşı karşıya. Pakistan,
Suriye ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin hepsi radikal İslamcı grupları
destekledikten sonra terörist saldırılara maruz kalmaya başladılar, fakat Erdoğan,
El-Kaide'ye bağlı grupları aktif biçimde desteklemeye başladığında ve Suriye'ye
yabancı savaşçıların transit geçişlerini kolaylaştırmaya başladığında
Türkiye'nin bu fenomenden etkilenmeyeceğine inanıyor gibi gözüküyor. Yakın
zamana kadar Türkiye'nin desteğini alan radikaller şimdi Türkiye'ye yönelmiş
durumdalar."
'TÜRK İSTİHBARATI RADİKALLERİN SINIRI GEÇMELERİNE YARDIMCI
OLDU'
"Bir zamanlar Türk güvenlik birimleri bu saldırıları
durdurabilirdi, ancak artık bu mümkün olmayabilir. Sorun, niyet ve yeterliliktir.
30 yılı aşkın süredir teröristler Türkiye'yi hedef alıyorlar, ancak Türk
istihbaratı çoğunu sınırda durdurmayı başarmıştır. Şimdi ise, bazı önde gelen
Türk gazetecileri bu gerçeği belgelediklerinde hapse atılırken, Türk istihbarat
servisi İslamcı radikallerin sınırı geçmelerine yardımcı oluyordu."
'ORDUDAN TASFİYE EDİLENLERİN YERİNE GEÇENLERDE, YETERLİLİK
DEĞİL SADAKAT ÖNEMSENDİ'
"Fakat varsayalım ki Türk istihbaratı ikili oynadı,
peki ya polis ve askere ne demeli? Erdoğan elini güçlendirene kadar Batı'yı
oyunlarına alet etti, Avrupalı ve Amerikalı diplomatlar uzun süredir askerin
siyaset üzerindeki etkisinin kaldırılmasından önce sağlam bir alternatif denge
inşa edilmediği sürece sonuçların tehlikeli olabileceğini kabullenmiyorlardı.
Erdoğan bu tip görüşleri teşvik etti. Demokrasi konusundaki kararlılığını
defalarca dile getirdi ve Avrupa Birliği üyelik sürecinin bir parçası olarak,
Türkiye'nin generallerinin yerel nüfuzunu zayıflatmak için talep edilen
reformları kullandı. Hatta, üst düzey yetkililere (eski Genelkurmay Başkanı
Yaşar Büyükanıt'a olduğu gibi) şantaj yaptı. Türk askerinin morali düştü. Türk
ordusu ve polisi anavatanlarını korumak isteseler de artık yapamazlar. Darbeden
sonra yapılan tasfiye, binlerce tecrübeli Türk askerinin ve terörle mücadele
polisinin kariyerini sona erdirdi. Bunların yerini almak için ise yeterlilikten
ziyade Erdoğan'a sadakat önemsendi."
'ERDOĞAN SURİYE'YE GÜÇLERİNİ GÖNDEREREK ATEŞE BENZİN ATTI'
"Bu arada, güçlerini Suriye'ye göndererek – çoğunlukla
IŞİD'le değil de Suriye Kürtleri ile savaşmak için – Erdoğan ateşe benzin attı.
1980 ve 1990'lardaki terörle mücadele operasyonları sırasında Türk ordusu,
Kürtlerin çoğunlukta olduğu Güneydoğu'daki yüzlerce Kürt kasabasını ve köyünü yerle
bir etti. Yerinden olmuş Kürtler Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük ve orta
büyüklükteki şehirlere kaçtı. Dolayısıyla, bugün etnik şiddet patlak
verdiğinde, Türkiye'nin ekonomik, kültürel ve turistik merkezlerini doğrudan
etkiliyor. Suriye'de bir çıkış stratejisinin olmaması nedeniyle uzun vadede
Türkiye güvenlik ve ekonomi konularında bir bataklığa batabilir."
"Nitekim, Türkiye'nin isyanla mücadele kampanyası ve
askeri çarpışma Türkiye ekonomisini kırılma noktasına götürdü. Bu ironiktir
çünkü, geçmişten gelen kurulu politik elit, enflasyon ve ekonomik zayıflıklar
gibi unsurların sayesinde Erdoğan ve partisi iktidara gelmişti."
"Kabaca bakacak olursak, Türkiye'nin ekonomisi sağlam
görülüyor. Dünyanın 17. büyük ekonomisi, Türkiye'nin borç / GSYİH oranı,
ABD'ninkinden çok daha iyi, yüzde 35 civarında. Erdoğan, bu başarısı sayesinde
bir miktar kredi elde etti, ancak buna rağmen sandığı kadar değil: Kendisi hem
Türklerin ''yeşil sermaye'' dedikleri paradan faydalandı – Katar ve Suudi
Arabistan'da bulunan bağışçıların kayıt dışı parası – hem de demografik
bölünmeden faydalandı, çalışan sınıfın ise ölüm ve doğum oranları düştü. (Aynı
fenomen 1980'li ve 1990'lı yıllarda Doğu Asya'nın büyümesine neden
olmuştu.)"
"Ancak bunların hiçbiri, Türkiye'nin ekonomisinin tepe
noktasına geldiği ve geniş bir düşüş ile karşı karşıya kaldığı uyarı
işaretlerini maskeleyemez. Son beş yılda, Türkiye'nin para birimi doların
değerinin yarısını kaybetti. Enflasyon dokuz yılın en yüksek seviyesinde. Özel
borçlar hızla yükseldi ve bankalar riske girdi. Nitekim Uluslararası borç
verenler artık Türk bankalarından kaçıyorlar. Bu sorunları çözmek yerine,
Erdoğan onlarI reddetmeyi tercih ediyor. Son olarak Standart & Poor's,
Fitch ve son olarak Moody's Türkiye'nin notunu düşürdüğünde Erdoğan bu durumu
önemsiz gördüklerini belirttirken kuruluşları kendilerine komplo düzenlemekle
suçladı. AKP trolleri, Türkiye'nin mali durumunu sorgulayan uluslararası
analistler ve bankalara karşı kampanyalar başlattı."
‘TÜRKİYE İSTİKRARLI GÖRÜNEBİLİR, AMA ALTI ÇÜRÜKTÜR’
"Türkiye bugün istikrarlı gibi görünebilir ancak bunun
altı çürüktür. Yaklaşık 15 yıldır iktidarda kalan Erdoğan'ın mirası,
Türkiye'nin istikrarının temelini attı. Ve iktidarın konsolide edilmesi ile,
ölmesi ya da görevden ayrılması durumunda onun yerini almaya hazır hiç kimseyi
bırakmadı. Erdoğan'ın gürlemesi gücüyle ters orantılıdır. Tabanını
sağlamlaştırmak için Amerikan karşıtlığı yapıyor. Beyaz Saray'ın ve Pentagon'un
düşünmesi gereken soru, Türkiye'yle nasıl iyi dost oluruz değil, Türkiye'nin
çöküşünü nasıl yöneteceğiz olmalıdır."
(SPUTNIK)
(SPUTNIK)