Henüz uluslararası kola markalarının Anadolu topraklarını istila etmediği zamanlardı. Neredeyse her ilin kendine has bir gazoz markası, dolayısıyla da tadı vardı. Bugün dev içecek firmalarının gölgesinde kalsa da yerel gazozcular hemşehrilerinin desteğiyle ‘yıkılmadı ayakta’


Taşranın kavurucu yaz sıcağında bir damlasıyla imdada yetişen bir kurtarıcıydı... Onu küçükten büyüğe herkes bilir, maçlarda ve yarışmalarda üzerine büyük bahisler yapılırdı. Ona ulaşabilmek de öyle kolay değildi hani! İlk önce hak etmek gerekiyordu, uğruna pazar poşetleri itinayla taşınır, komşulara ekmekler alınırdı. Çocukluğu 50’li ve 80’li yıllarda geçenlerin en güzel anılarına eşlik eden gazozlardan bahsediyoruz. Çok değil, bundan yıllar önce Türkiye’nin her yerinde yüzlerce yerel gazoz üretimi yapan gazozhaneler bulmak mümkündü. Kola Türkiye’ye girdikten sonra gazozun da şöhreti sönüp gitti. Sakarya’dan Adana’ya kadar Anadolu’nun değişik yerlerinde üretime devam eden yılların gazoz ustalarını bulduk. Aralarında kimler yoktu ki... İlk gazoz ustasından, ilk reklam yıldızına kadar renkli anılarını tebessümleriyle beraber şişelerde biriktirmiş gazozhane sahipleri  Anadolu’daki gazoz kültürünü anlattı.


Gazozcuların ilk ustası...

Adana’da doğup büyüyen ya da yolu Adana’dan geçmiş herkesin bildiği Adana Bade Gazozu, 1928 yılında Mehmet Çukurova tarafından Adana Yağcami civarında kurulmuş. Gazoz üretimini Ermeni bir işletmecinin gazozhanesinde öğrenen Çukurova, Ermeni tehcirinden sonra Adana’dan ayrılan patronlarının gazozhanesini 40 kuruşa satın alarak, üretimin başına geçer. 1964’te Mehmet Çukurova’nın vefatından sonra çocukları Kerim ve Yusuf kardeşler gazozhanenin işletimini devralır. Kerim Çukurova’dan Bade gazozunda geçen günlerini anlatmasını istediğimizde eski günlerini tekrar yaşadı. Onun gazoz sevdası ninesinden geliyormuş. Henüz babası gazozcuda çalışmazdan evvel, ninesi pazarlarda gazoz satarmış. Gazoz yapmaya ise babasının teşvikiyle başlamış: “Babam altıma bir kasa koyardı, hadi bakalım şerbetle şu gazozları derdi. Ben de büyük bir heyecanla 20-30 kasa gazoz şerbetlerdim. Gazoz dolumu bittiği zaman at arabalarına koyar, dağ bayır satmaya giderdik. Adana’da yaz sıcakları çok kavurucu geçer, gazoz en iyi bu zamanlarda giderdi.” Gazoz işinde öyle ustalaşır ki zamanın bütün gazozcularına gazoz yapmasını o öğretir. Türkiye’nin dört bir yanından gazoz öğrenmeye gelenleri geri çevirmeyen Çukurova, “Ne biliyorsam dürüstlükle anlattım, bu da bana sır kalsın demedim. Allah dürüst olanlara rızkını verir biliyordum.” diyor. Isparta’ya askerlik için giden Çukurova, traş olurken tanıdık bir ses duyar. Sesin geldiği duvara kulağını yaslar ve sesi dinlemeye başlar: “Çıt çıt sesler duydum! ‘Gazoz’ dedim. Bu bizim gazoz makinesinin sesi. Hemen içeriye girdim, baktım bir zamanlar bizim gazozhanede çalışan İsmail. Yalvardım ‘ne olur beni de yanına al’ dedim. Komutanlarla konuştuk, beni de gazoz üretimine verdiler. Hemen babamı arayıp olayı anlattım. Babamdan değişik meyve aromaları istedim.” Zamanında askeriyelerde sadece limonlu gazozlar üretiliyormuş. Çukurova’nın getirttiği çilek, muz ve frambuaz aromalarıyla artık değişik tatta gazozlar üretilmeye başlanmış.


Kapağını açınca çıkan ‘poot’ sesi için gazoz alanlar vardı

Safranbolu’nun Yeşilçam reklam filmli Bağlar Gazozu’nu çoğu kişi Necdet Tosun’un oynadığı ‘Bağlar içiniz, ısrarla isteyiniz’ kısa filminden hatırlayacaktır. Safranbolulu, malum yapımcı Türker İnanoğlu’nun memleketi. Nitekim reklam filmini de o teklif etmiş. Yeşilçam yıldızı marka 1936 yılında üretime ‘Yeşil Bağlar’ adıyla başlamış. İsmini de bulunduğu Safranbolu’nun ‘Bağlar’ semtinden alır. Kendisini şerbetçi olarak gören Erdem Ayen, Safranbolu’da gazozun kabul görmesinin biraz zaman aldığını söylüyor: “Evlerde o zaman meşrubat olarak içilen içecekler belliydi. Erik, kayısı kompostolarıyla ayran içilirdi. Gazozlar piyasaya çıktığında insanlar alkollü bir içecek zannetti, uzak durdu. Sonrasında bizler ürünlerin teşhirini artırdıkça insanlar gördü ve alışmaya başladı. Başlarda gazozları ellerimizle yapıyorduk, sonrasında at arabaları ve el arabalarıyla kahvehanelere taşıyorduk. Yazın sıcaklarında da pazarlarda satardık. O kavurucu sıcaklarda pazara gitmek çileye dönerdi.” Tabii o zamanlar her yerde elektrik yok, dağdan getirdikleri buz ve karları koca kazanlara koyar, gazozları da içine atarlarmış. Soğuyan gazozu da testerenin ucuyla açarlarmış. Ayen, o sırada çıkan ‘poott’ sesini duymanın hem insanlara hem de kendilerine büyük zevk verdiğini söylüyor. Sırf bu sesi duymak için gazoz içenler varmış. Ayen, otomatik makineye geçişlerinin ise 1970’li yıllardan sonra olduğunu söylüyor ve bize elle üretim yaptıkları ilk makineyi gösteriyor, “Eskiden sinemaya gittiğimizde ellerimizde beyaz leblebiler ve Bağlar Gazozu’nu eksik etmezdik.” diyen Ayen, çeşitlilik arttıkça insanların damak tatlarının da bozulduğundan yakınıyor. “Bağlar Gazozu’nun eski tadı yok” cümlesine de çok kızıyor: “Sanki sen ilk çocukluğundaki damak tadıyla kalıyorsun! İlk günkü tatla yolumuza devam ediyoruz efendim. Herkes kendi rızkını alır bu hayatta. Bizim öyle büyümek gibi bir derdimiz yok.”


Gazoz yapmak bir hastalık!

Manisa’da şu an iki köklü gazozcu var. Biri Salihli’deki Bozdağ Gazozu diğeri ise Akhisar’daki Dört Mevsim Gazozu. Üstelik ünleri yurt dışına kadar ulaşmış. 1930 yılında Hüseyin Karakuş tarafından kurulan Dört Mevsim Gazozu, 84 yıldır üretimine hız kesmeden devam ediyor. Bozdağ Gazozu ise 1958’den beri üretiliyor. Bozdağ Gazozu’nun üçüncü nesil sahibi Muharrem Güleryüz, gazoz yapmayı hastalığa benzetiyor, “Bir başladın mı bir daha bırakamıyorsun” diyor. Güleryüz, kasa kasa gazoz alan bir gurbetçinin söylediklerini unutamıyor: “Bunları ilaç niyetine götürüyorum abi bizim çoluk çocuk bunun hastası.”


Dolusu bir lira, boşu 300...

Selanik’ten Sakarya’ya gelen Yüksekkaya ailesi bakmış ki dönemin en meşhur işi gazozculuk. 1948’de Neşe gazozlarını üretmeye başlamışlar. Şimdi üçüncü kuşaktan Erol Yüksekkaya işin başında. Onu en çok mutlu eden, insanların Neşe Gazozları’nı duyunca, “Çocukluğumun kahramanı, simidin yanında Neşe içerdim.” demeleri. Yüksekkaya ailesinin gazozlarının Ankara’dan siyasilerden de müdavimleri varmış, “Ankara’dan siyasetçiler Sakarya’ya geldiklerinde buradan iki şey alırlar. Birincisi Mahmut’un ekmeği, ikincisi Neşe gazozu...” diyor. Onların ilginç müşterileri de var. Gazoz şişesi koleksiyoncuları! Neşe gazozlarının şişelerinin ilgilisi çokmuş. Boş şişe için 300 lira verenler varmış. Erol Bey, bu kişilerin gerçek gazoz severler olduğunu söylüyor.

Şişedeki bilyenin muhteşem sırrı

Gazozcuların piri Kerim Çukurova anlatıyor: “Eskiden gazoz kapakları yoktu, kapaklar Belçika, Fransa gibi ülkelerden gelirdi. Bizimkiler de şişenin içine bilye koyarlardı, biz nereden bileceğiz yokluktan dolayı içine bilye konulduğunu. Şişeye gazoz konulunca asidin etkisiyle bilye yukarı çıkar, kapak görevi görürdü. Gazozu içebilmek için emek vermek gerekirdi, bilyeyi elinle iteceksin, sonra o içe girdikçe kafaya dikeceksin. Biz de gazozları içip bitirdikten sonra şişeyi kırar içindeki bilye ile oyunlar oynardık.” (HÜLYA AKSU-ZAMAN-14.05.2014)
Daha yeni Daha eski