Bursaspor’da frikikleri kullanmaya nasıl başladı? Fenerbahçe’ye gitmediğine pişman mı? Futbolcuları tarafından sabote edildi mi? Intertoto’da başarı nasıl geldi? Nejat Biyediç yanıtlıyor… Saygıyla anıyoruz


Futbolculuğunuzda Fenerbahçe’den gelen teklifleri hep reddettiniz. Hiç pişmanlık duydunuz mu?

Nejat Biyediç: Aslında ben Fenerbahçe’yle sözlü olarak anlaşmıştım. Ama sonra kalmaya karar verdim. Bursa’dayken çok sevdiğim bir doktorla (Ayhan Özdemir) tanışmıştım. Karım hamileyken hastalandığında ona çok iyi bakmıştı. Sonra Bursaspor yönetiminde ikinci başkan olunca o güne kadar bana, ‘Fener’e git, Fener’e git…’ diyen insan bir sabah 6’da boş mukaveleye imza attırdı. Bizim futbolculuğumuzda romantik futbol vardı. Bursa’da çok sevildim… Bu konu bazen aklıma geliyor ama neticede hayat aldığınız kararlardan oluşuyor. Ama kaldığım için pişman olmadığımı söylemeliyim. Belki Fenerbahçe’ye geçseydim sakatlanacaktım veya beş maç sonra kovulacaktım. Benim Bursaspor’a gelişim de ilginç olmuştur. 21 yaşında çok ağır bir sakatlık geçirdim, bir sene futbol oynayamadım. Sakatlığın ardından futbolu bırakmamı beklediler ama ben o sene üniversiteyi bitirip futbol hayatıma devam ettim. Belki de o sakatlık olmasaydı, Bursa’ya değil de Avrupa’da başka bir takıma transfer olurdum… Kısmet.

Tam bir frikik ustasıydınız ama Bursaspor’da ilk zamanlarınızda atışları siz kullanmıyordunuz?

Nejat Biyediç: Geldiğimde serbest vuruşları Salih kullanıyordu. Bir maçta, “Sen vurmadan önce topun üzerinden atlayayım” dedim, topa bir çaktım, gol oldu. Serbest vuruşları bu olaydan sonra kullanmaya başladım!

En çok etkisinde kaldığınız teknik direktörler kimler?

Nejat Biyediç: Benim Yugoslavya’da oynadığım takım, Velez Mostar tarihinde hiç futbolcu satın almadı. Eski Yugoslavya’da iki kere kupayı kazandık, iki defa da şampiyonluğu averajla kaçırdık, ki o sezon şampiyonu da 5-0 yenmiştik. Resmen yetenek kaynağıydık… Mesela Vahid Halilhodzic benim oradan takım arkadaşımdı. Oradaki hocam Süleyman Rebas’dan çok etkilendim. Türkiye’de ise Nevzat Güzelırmak… Çok babacan, gerçek bir centilmen… Futbolcularını insan olarak da iyi yetiştirmeye çalışıyor. Şimdi 75 yaşında ama hâlâ Göztepe’yi kurtarmaya çalışan gerçek bir spor adamı. Antrenörlüğe de Piontek ayrıldıktan sonra onun yardımcısı olarak başladım zaten.

Bursaspor’dan bir ayrılıyor, bir geri geliyorsunuz. Ayrılırken neden ayrılıyorsunuz, sonra neden geri geliyorsunuz?

Nejat Biyediç: Çeşitli defalar görevime son verilmesinin nedeni buradaki alışkanlıklar. Herkes futbolu bizden daha iyi bildiğini sanıyor. Tabii ki hepimiz zaman zaman hata yapıyoruz… Bu da doğal bir şey, Capello da hata yapıyor. Türkiye’de “hoca harcama” geleneği var. Bu alışkanlığı sadece sözleşmelerdeki yüksek tazminat şartı değiştirir ama tazminat istemek benim yapımda yok, işi tazminatla garantiye almak bana uygun değil. Benimle çalışmak istemeyen insanla ben de çalışmak istemem. Çünkü başarı ekip işidir… Nasıl futbolcuların en az yüzde 75’iyle aynı frekansta olman gerekiyorsa, yönetimle de aynı uyumu yakalaman gerek. Güven sarsıldığında olay bitiyor. Mesela çalıştığım birkaç kulüpte bana, “Hoca biz seni çok seviyoruz, iyi de çalışıyorsun ama kamuoyu oluştu, ya biz gideceğiz, ya sen!” dediler… Bu çok ilginç… Kamuoyu kim? Yaratan kim? Belki artniyetli, belki birilerinin adamı olan birtakım kişiler. Bir tarafta seçilmiş yönetim, diğer tarafta bu 15 kişi… Oysa takım iyi oynuyorsa, uyumlu bir çalışma varsa, başarı gelir… En çarpıcı örnek Barcelona… Frank Rijkaard ilk geldiği sezon 8’inci haftada sonuncuydu. Başkan Joan Laporta veya Johan Cruyff sabırlı olmasaydı ne Rijkaard kalırdı, ne de Barcelona. Bana göre Türk futbolunun tek kurtuluşu profesyonel yöneticilerden geçiyor. Bazen zararın kaynağı iyi niyetli olmasına karşın henüz sadece üç aydır yöneticilik yapan biri olabiliyor.

Bursaspor’da bir dönem oyuncuların sizi sabote ettiği iddiaları ortaya atıldı, bu doğru muydu?

Evet, hem de en çok emek verdiğim futbolculardı… İsimlerini vermeyeceğim. Mesela Franco Cangele’yi de Sakaryaspor’a getirmek için iki ay uğraştım ama ayrılırken bir tek o selamlaşmaya gelmedi. Bunlar hayatın içinde olan şeyler.

Teknik direktörlük kariyerinizdeki en güzel sezonlar hangileriydi? Herhalde bunların başında Bursaspor’un Intertoto’da başarılı olduğu yıl gelir?

Futbolda jenerasyon yakalama diye bir şey var. Türkiye’de benim bulunduğum dönemde hep jenerasyonlu takımlar birşeyler yaptılar. Metin-Ali-Feyyazlı Beşiktaş, üst üste şampiyonluklar yaşayan Galatasaray… Bursaspor’la Intertoto’da başarılı olduğumuz dönemde biz de öyle bir ortam yakalamıştık. Fazla para da harcamadan iyi bir kadro kurduk. Musisi’yi Fransa 2. Ligi’nden, Elvir Baliç’i “sokaktan” bulduk getirdik… Elde edilen başarıdan ziyade, bir antrenör olarak oynadığımız güzel futboldan büyük zevk aldım. Karlsruhe maçını hatırlayın, bir Alman takımı karşısında uzatmaların son dakikalarında bile üstün bir futbol oynuyorduk. Ama teknik direktör olarak en rahat sezonumun Karabük’te geçtiğini söylemeliyim. Ekip çalışması vardı, bana güveniyorlardı. Çok yetenekli ama disiplinsiz bir oyuncuyu kadro dışı bırakmıştım, asbaşkana şikâyete gittiğinde, “Bu kulüpte hoca ne derse o olur” diye cevap vermişti. Tabii ki bu doğru değildi ama orada futbolcuya verilen mesaj takımda teknik direktöre bakış açısı ve basınla ilişkiler açısından çok önemliydi.

İstanbulspor’da neler yaşadınız?

İstanbulspor hikâyesi ilginç. Teklifi Bosna Hersek’teyken aldım. Açıkçası ilk önce 2. Lig olduğu için sıcak bakmadım ama sonrasında anlaştık. İstanbul’a geldim, henüz imza atmamama rağmen çalışmalara başladım. Dördüncü, beşinci gün başkan halen ortalıkta yoktu. Birkaç gün sonra birisi aradı, “Ben yeni başkanım, seninle çalışmayı düşünmüyoruz” dedi. Benim için önemli değildi ama benimle birlikte gelen iki yardımcım ve İstanbulspor’a angaje ettiğim futbolcular açısından yanlış bir davranıştı. O dönemde menajerlik görevine getirilen Fuat Buruk da görevinden alındı. O yapılan haksızlık karşısında sessiz kalmak istemedi ve “Ben bu olayı basına yansıtırım” dedi. Bosna Hersek’e döndükten birkaç gün sonra gazetelerde “Biyediç alkol kullandığı için işinden oldu” diye asparagas bir haber görünce çok üzüldük, Fuat iyilik yapacağına istemeden kötülük yapmıştı. TMSF’yi suçlamak istediler ama arada olan bana oldu. Ailem Yugoslavya’nın saygın ailelerinden biridir, amcam ülke parçalanmadan önce başbakanlık görevinde bulundu. Bu nedenle bu haberi hasta olan babamdan sakladık, üzülmesin diye, halen haberi yok.

Bursa’nın ekonomik potansiyeli var, taraftar da var, peki neden şampiyonluğa oynayamıyor?

Bursaspor’un önemli maddi imkânlara sahip olduğu söylenir ama transferde hiçbir zaman ahım şahım para harcanmaz. Bursaspor’un asıl potansiyeli taraftarı. Bursa’da çoğu Anadolu şehrinin aksine halkın çoğunluğu sadece Bursaspor’u tutar. Ama sabır yok. 1995-96 sezonunda 8’inci haftada içerde Ankaragücü’nü 8-0 yenmiştik. Bursa’daki sonraki maçta Vanspor’u 5-0 yenerken hepimiz küfür yemiştik!

Sizde iz bırakan yerli ve yabancı oyuncular kimler?

Yabancı olarak tartışmasız John Leshiba Moshoeu’yu söylerim. Çok beyefendi bir insan ve tam bir profesyoneldi. Takımda diğer futbolculara örnek gösterecek böyle bir futbolcu olunca hocanın işi kolaylaşır. “Bak adamın parası var, şöhreti var ama antrenmana ilk geliyor, son gidiyor” diyebilirsiniz… Hâlâ futbol oynamaya devam etmesi de çok güzel. Yerli oyunculardan Mustafa Gürsel ve Adnan Örnek de iyi profesyoneller.

Türk futbolunda en hoşlanmadığınız şey ne?

Göreve sezon ortasında gelen yeni teknik direktörün, “Bu takım hiç çalışmamış” demesi. Biz de bir sürü hocadan takım devraldık, hiç öyle bir şey demedik… Bir de burada futbol konusunda yanlış algılama var. Mesela reklamlarda bile beş yaşındaki bir çocuk, “Hoca bize taktik ver” diyor… Ne taktiği ya? “Hoca bana bir şey öğret” demesi gerek.

Sakaryaspor’da bulunduğunuz süre içerisinde de kulüpteki çalkantılar hiçbir zaman son bulmadı?

“Seninle çalışmak istiyoruz” dediklerinde “Ligin bitimine iki hafta kaldı, ne zaman çalışacağız?” cevabını verdim ama yine de görevi kabul ettim. Lig bittikten sonra play-off’da Süper Lig’e çıktık. Sonra hemen yönetim değişti. Lige çıkmanın zevkini yaşayamadan bu defa takımda “Ne olacak?” endişesi başladı. Arada bir ay boşluk oldu. İlk etap kampına hiç transfer yapamadan gittik. Çalıştığım sürece dirayetli olmaya çalıştım ama futbolda bazı faktörler uygun olmadan başarılı olmanız mümkün değil. Aslında teklifi baştan kabul etmemeliydim. (FourFourTwo Arşiv)
Daha yeni Daha eski