“Bu 16 yılda olup bitenler ve şimdi gelinen yer; AKP’nin
geldiği yeri göstermesi bakımından olduğu kadar ona yakın zamana kadar
(bazıları halen) özgürlükleri ve demokrasiyi savunma adına destek veren
kesimler açısından son derece ibret verici bir durumdur.
Yaşananlardan ders almak erdem, almamakta ısrar ise gaflet
değilse aptallıktır!”
Cumhurbaşkanı Erdoğan artık il il dolaşmaya, AKP’nin
“delegeleri”yle, yerel yöneticilerle, çeşitli adlar adı altında toplantılar
düzenlemeye başladı.
Bu toplantıların başlıca konusu ise; Artık parlamenter
sistemin bittiği, seçimi kazanmanın çıtasının yüzde 50+1’de olduğu üstünden,
kendisinin “Cumhurbaşkanı yapılması” için tam bir seferberlik durumu yaratmak!
AKP’DEN ‘TEK ADAM’A EKSİKSİZ BİAT İSTENİYOR
Bu amacına varmak için de Erdoğan ve en yakın çeperinin iki
hedefi olduğu görülüyor:
1-) AKP içinde kendisine muhalefet edecek, en azından partinin
kuruluş ilkeleri ve amaçları konusunda kendisinden farklı düşünebilecekleri,
“tek adam rejimine” biat etmekte tereddüt edecek olanları, “metal yorgunluğu”,
“kişisel çıkarını parti çıkarını önüne koymak”, “FETÖ’cü” olmakla suçlayarak,
Erdoğan’a biat etmeme potansiyeli taşıyan herkesi susturup AKP’yi “tek sesli”,
“tek adam partisi” haline getirmek. Önceki gün bu hedefini Erdoğan; “Partimizin
çatısı altında FETÖ ile iltisakı olanları asla barındıramayız...Kafasında
projesi bulunmayan, ilkelerimize tüm benliği ile bağlı olmayan hiç kimse AK
Parti’de yönetici konumuna gelemez. Bu böyle biline” diye yineledi.
MUHALİFLERİ SİNDİRME VE EZME OPERASYONU
2-) “Tek adam rejimi” savunucuları, ülkede az çok dik
durabilen her muhalif odağı sindirmeyi, ezmeyi hedefliyor. Bu amaçla eş
başkanlarından başlayarak, binlerce Kürt siyasetçiyi tutuklayarak ve
belediyelere kayyım atayarak HDP’yi legal siyaset alanının dışına itmek için
yargıyı devreye sokan AKP, şimdi de CHP ve onun Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’yu
hedef tahtasına koymuş bulunuyor. Kısacası Cumhurbaşkanı ve en yakın
çevresindeki derin çekirdek, “Tek parti tek adam rejimi”nin ihtiyacına uygun
olarak ve 2019’da yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminde muhtemel rakiplerini
etkisizleştirmek üzere, muhalefete yönelik mücadelesini yargıyı da kullandığı
bir operasyona dönüştürmüş bulunuyor.
Cumhurbaşkanının kendi partisi içinde ne yapacağı, elbette
ki daha çok bu parti içindeki az çok ülke sorunlarını düşünen, demokrasi,
özgürlükler gibi kaygısı olan partilileri ilgilendiren bir sorundur. Ama
sorunun ikinci boyutu; muhalefetin sindirilmesi ve ezilmesi sorunu ise, AKP
dışındaki (belki Bahçeli hariç) herkesi, Türkiye’nin demokratik bir ülke
olmasını isteyen herkesi ilgilendirmektedir.
CUMHURBAŞKANI YARGIÇ OLARAK HÜKMÜ VERDİ!
Nitekim önceki gün, AKP’nin Antalya Genişletilmiş il
delegeleri toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı; bir yandan AKP içinde yapmak
istediği operasyon için “alıştırma manevraları”nı sürdürürken, öte yandan da
Kılıçdaroğlu’ya yönelik eleştirilerini de açıkça bir tehdide dönüştürdü.
“Halen ülkesinin aleyhine işlediği suçtan dolayı cezaevinde
bulunan milletvekili (Enis Berberoğlu kastediliyor) ile konunun kendisine kadar
ulaşmasına endişe ettiği için şimdiden suyu bulandırmaya çalışıyor.
Kılıçdaroğlu’nun bağlantısı çıkarsa şaşmayın. Buradan çıktım, çıktım,
çıkmadığım taktirde açıklamalarda bulunacağım diyor içerideki zat! Bütün bunlar
FETÖ taktiğidir. Hiçbir siyasi veya bireysel çıkar böyle bir ihaneti mazur
gösteremez” diyerek Cumhurbaşkanı, CHP’nin genel başkanının da yürütülen susturma,
sindirme operasyonunun başlıca hedefi haline geldiğini ilan etti.
KILIÇDAROĞLU TUTUKLANIR MI?
Peki, Erdoğan’ın Hükümeti, hedefe varmak için
Kılıçdaroğlu’yu tutuklamayı göze alabilir mi?
Elbetteki Erdoğan, rakiplerini ve hedefe varmasını
engelleyecek olanları önünden kaldırmak için her yolla tasfiyesini isteyebilir;
istiyor da görünüyor. Bu yolda ana muhalefet partisinin genel başkanını da
tutuklamaktan çekinmez. Ancak, böyle bir tutuklamanın olup olmayacağını içinden
geçilen koşullar belirler.
Referandum ve Adalet Yürüyüşü göstermiştir ki; halk
yığınları nispeten sessiz ve OHAL uygulamaları ile yargıdaki girişimler
karşısında henüz anında tepki vermiyorsa da, yapılanlara destek vermemekte
dahası fırsatını bulduğunda karşı oluğunu da göstermekten çekinmemektedir.
Özellikle Referandum ve Adalet Yürüyüşü göstermiştir ki; halkın önemli bir
kesimi, AKP Hükümeti’nin uygulamalarından rahatsızdır ve bir yol bulduğunda bu
tepkisini ifade etmekten geri durmayacak bir pozisyon tutmuş bulunmaktadır.
Eğer bugün Kılıçdaroğlu ya da öteki muhalif hedefler tutuklanmıyorsa, bunu
engelleyen asıl etken iktidarın adalet, özgürlük, demokrasi, hak, hukuk kaygısı
değil, budur. Yoksa Cumhurbaşkanı, Kılıçdaroğlu’nun henüz dosyası Yargıtay’da
bulunmasına karşın çoktan “casus”, “vatan haini” ilan ettiği Berberoğlu’nun suç
ortağı olduğuna hüküm vermiştir. Bu hükmün uygulanmasının önündeki engel ise
halk yığınlarının, dünya ve ülkemizin demokratik kamuoyunun muhtemel
tepkisidir!
16 YILDA AKP NEREDEN NEREYE GELDİ?
Kuşkusuz ki gelinen yerde; Meclisteki üçüncü büyük parti
HDP’nin eş başkanları ve vekillerinden sonra ana muhalefet genel başkanının da
tutuklanabileceği tartışmasının bizzat Cumhurbaşkanı tarafından siyasi gündemin
ön sıralarına taşınması trajik bir gelişmedir.
Çünkü 16 yıl önce, mağdurların ve mazlumların savunuculuğu
iddiasıyla ortaya çıkıp her vesileyle özgürlükleri, demokrasiyi savunmaktan söz
ederek halktan oy aldıktan sonra şimdi; mazlumları ve mağdurları ezen, ülkeyi
OHAL’le, TMY ile, savaş politikalarıyla yöneterek “ tek parti tek adam
rejimine” sürükleyen bir parti haline gelen AKP, 16. kuruluş yılını dün bu
“kara tablo” içinde kutladı.
Bu 16 yılda olup bitenler ve şimdi gelinen yer; AKP’nin
geldiği yeri göstermesi bakımından olduğu kadar ona yakın zamana kadar
(bazıları halen) özgürlükleri ve demokrasiyi savunma adına destek veren
kesimler açısından son derece ibret verici bir durumdur.
Yaşananlardan ders almak erdem, almamakta ısrar ise gaflet
değilse aptallıktır!
(İHSAN ÇARALAN – EVRENSEL)