Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’ne (TMMOB) bağlı 5
oda tarafından hazırlanan deprem raporunda olası İstanbul depreminde, 625 bin
insanın hayatını kaybedeceği belirtildi. Raporda “Deprem toplanma alanları ile
acil ulaşım yollarının akıbeti, deprem sonrası tam bir felaketle karşı karşıya
kalacağımızı göstermektedir” ifadeleri yer aldı.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) 'ne bağlı 5
oda tarafından hazırlanan deprem raporunda olası İstanbul depreminde, 625 bin
insanın hayatını kaybedeceğini belirtildi.
Elektrik Mühendisleri Odası, İnşaat Mühendisleri Odası,
Jeofizik Mühendisleri Odası, Jeoloji Mühendisleri Odası ve Makine Mühendisleri
Odası “İstanbul Depreme Hazır mı?" başlıklı raporu açıkladı. Beyoğlu'nda bulunan TMMOB Makine Mühendisleri
Odası'nda düzenlenen toplantıda deprem raporunu TMMOB İstanbul İl Koordinasyon
Kurulu Sekreteri Cevahir Efe Akçelik açıkladı. Akçelik hazırlanan rapordan
detaylar vererek, “Bizlerin İstanbul için tasarladığı en kötü senaryo 1509
yılında yaşanan 7.7 büyüklüğündeki depremin tekrar olması. O dönemde İstanbul
ve Galata'daki nüfus 160 bin kişi, 35 bin hane olarak ifade edildiği
düşünüldüğünde bu depremde binde otuzluk bir ölüm oranı olmuş. Günümüze
vurursak, İstanbul'daki nüfusun yaklaşık 20 milyon kişi olduğunu düşünürsek bu
oranın aynı şekilde hasara vereceğini tespit edersek, en az 625 bin insanın
hayatını kaybedeceğini öngörmekteyiz" dedi.
“MEVCUT YAPI STOKUNUN YÜZDE 50'Sİ Kaçak, YÜZDE 40'I DEPREM
ÖMRÜNÜ TAMAMLAMIŞ"
Akçelik, “İstanbul nüfusunun büyük bir kısmının birinci
derecede deprem bölgesinde yaşamakta. Mevcut yapı stokunun yüzde 50'si kaçak,
yüzde 40'ı deprem ömrünü tamamlamış, yüzde 27'sinin deprem riskine bağlı olarak
acilen yıkılması gerekmekte ve bu binaların sadece yüzde 35'inde DASK var.
Nüfusunun büyük bir kısmının birinci derece, diğer kısmının da ikinci dereceden
deprem bölgesinde olmasına karşı, yapı stoku, zeminin jeolojik koşulları,
denize kıyı olması, deniz dolgu alanları, mühendislik hizmeti almadan üretilen
binlerce yapının varlığı, kaçak yapılaşmanın kentin ayırt edici özelliği
olması, ulaşım yapılarının, barajların, tarihi eserlerin depremde nasıl bir
tepki vereceğinin belirsizliği, kentsel dönüşüm projelerindeki belirsizlikler,
şu taşkınlarında bile ortaya çıkan altyapı sorunları, dere yataklarını bile
yerleşime açan imar uygulamaları, afet sonrası çalışmaların taşıdığı soru
işaretleri, deprem bilincinin maalesef İstanbul'da yeterince oturtulmamış
olması İstanbul'un tahmin edilenden daha yıkıcı bir etki alanı altında
olacağının göstergesi" dedi.
“BİLİM VE TEKNİĞİN IŞIĞINDA TALEP EDERLERSE KENDİLERİNE HER
TÜRLÜ DESTEĞİ VERMEYE HAZIRIZ"
Cevahir Efe Akçelik, “Doğanın er ya da geç intikam alacağını
söyleyerek kendi sorumluluklarını gölgelemeye çalışanları, hamaseti kamuoyunu
yanıltmak için silah olarak kullananları, kentsel alanları sermayeye peşkeş
çekenleri, su havzalarını ve yeşili yok edenleri, İstanbul'un kalbine hançer
gibi gökdelenleri dikenleri, kenti, insanın değil sermayenin ihtiyacına göre
düzenleyenleri, bilime ve meslek disiplinlerini önemsizleştirerek, kaderciliği
yönetim şekli haline getirenleri tarih büyük İstanbul depreminden sonra,
İstanbul'un dramını sahneleyenler olarak maalesef anacaktır. Yetkilerle gerekli
önlemleri almaları için sesleniyoruz. Bizler TMMOB olarak bilim ve tekniğin ışığında
talep ederlerse kendilerine her türlü desteği vermeye hazırız" şeklinde
konuştu.
RAPORDAN
Raporda deprem sonrası toplanma alanları ile ilgili şu
ifadelere yer verildi:
“İstanbul Büyükşehir Belediyesi Deprem ve Doğal Afet
Komisyonu, 2016 Aralık ayında hazırladığı
rapora göre 470 deprem toplanma alanı 77 'ye düşmüştür. İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul
Şubemiz hangi deprem toplanma alanının imara açıldığına, hangi alanlara AVM
yapıldığına, hangi alanlarda konut projesi uygulandığına, hangi yolların
otopark haline getirildiğine ilişkin bilgileri defalarca kamuoyuyla
paylaşmıştır. İstanbul Valiliğinin TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası İstanbul
Şubemize yukarıda ifade edilen sorularına gizlilik gerekçesi ile cevap
vermemesi, Valililiğe bağlı konunun bürokratik temsilcilerinin sözlü olarak
ifade ettiği 70'e yakın toplanma alanının bulunduğu, bu alanların birçoğunun
ise arsa sahibi olan kişilerin bilgisi dahilinde olmadan toplanma alanı ilan
edildiği ve bu alanlarda 2 milyon kişi için hazırlık yapıldığı planlandığı
ifade edilmektedir. Bir diğer sorun da bu alanlara kişilerin nasıl transfer
edileceğidir"
"BİR ŞEHRİN PLANSIZLIĞI..."
Acil ulaşım yolları konusunda da tespitlerin yer aldığı
raporda şunlar kaydedildi:
“Olası bir afet durumunda, çöken binalara bağlı olarak yol
kapanmaları, binalara gelecek olası zarar hesaplarına dayandırılarak önlem
almak gerekir. Afet sonrası binaların yıkılması sonucunda, araçların içinden
geçebileceği en dar bir geçişin genişliği 3 metre olarak varsayılmaktadır. Yol
kenarında bir binanın yıkılması halinde bile araç trafiğinin geçebilmesi için
minimum 3 metrelik yol genişliğini sağlamak amacıyla en azından 11 ila 12
metrelik yol genişliğinin temin edilmesi gerektiğidir. Deprem toplanma alanları
ile acil ulaşım yollarının akıbeti, deprem sonrası tam bir felaketle karşı
karşıya kalacağımızı göstermektedir. İlgili bürokratik temsilcilerin sözlü
ifadelerine göre günümüzde sayıları 70'lerle ifade edilen toplanma alanlarına
olmayan acil durum yollarıyla nasıl ulaşılacağıdır. Bir şehrin plansızlığı bu
kadar net bir şekilde nasıl kurgulanabilir ki…"
"TSUNAMİ TEHLİKESİNE KARŞI UYARMA"
Tsunamiye dikkat çekilerek, toplanma alanlarının denizden
uzak olması gerektiğinin vurgusu yapılarak raporda, “Tarihsel kayıtlar ve
güncel araştırmalar, Marmara denizinde depremlerle birlikte yıkıcı tsunami
dalgalarının da oluşabileceğini göstermektedir. 1509 yılında yaşanan ve küçük
kıyamet olarak adlandırılan Büyük İstanbul Depremi sonrası Marmara Denizi'nde
meydana gelen tsunami ile yükseklikleri 6 metreyi aşan dev dalgalar İstanbul ve
Galata surlarını aşarak şehirde can kayıplarına yol açmıştır. Bu bulgularla bir
deprem sonrası kıyı şeritlerinde toplanma eğilimi gösterecek olan yurttaşların
tsunami tehlikesine karşı uyarılması ve en azından 1-3 saat gibi belirli bir
süre sahil şeridinden uzak kalmaları sağlanmalıdır. Maltepe ve Yenikapı'da
olduğu gibi kuvvetli yer hareketi ve tsunami etkisine karşı davranışının yüksek
belirsizlikler içeren dolgu alanlarının bu toplanma alanlarına alternatif
olarak sunulmuş olması ve daha da önemlisi afet sonrası acil durum eylem
planlarından önemli rol oynadıkları düşünülmesi, Marmara'da bir deprem sonrası
yaşanması olası bir tsunaminin olası etkileri bakımından önemlidir. Gerek
kuvvetli yer hareketi gerekse tsunami yükü altından istikrarsızlaşması
muhtemelen olan bu iki dolgu bölgenin, yaşanabilecek doğal afetin boyutunu
doğal olmayan nedenlerle çok daha fazla büyütebileceği anlaşılmaktadır"
ifadelerine yer verildi.
"EĞİTİM, BELGELENDİRME, DENETİM...
Raporda elektrik, doğalgaz ve ısınma araçlarının
oluşturacağı tehlikeden bahsedilerek şunlara dikkat çekildi:
“Yalnızca bir İstanbul depreminde elektrik, likitgaz,
doğalgaz ile ısınma, pişirme araçlarından kaynaklanacak çok sayıda yangın ve
patlamanın oluşacağı uzmanlar tarafından belirtilmekte ve birçok yangın ve
patlamanın olacağı öngörülmektedir. Doğalgaz tesisatları konusu özellikle
İstanbul'da yıllardır kanayan bir yara halini almıştır. Uzun yıllardır süren
doğalgaz projelendirme ve tesisat montaj faaliyetleri TMMOB denetimi dışında,
yer yer mühendis bile olmayan kişilerce yürütülmektedir. Bu konuda özellikle
İGDAŞ ve diğer illerdeki kentsel gaz dağıtım kuruluşları ile EPDK, odalarımızın
ısrarla sürdürdüğü denetim ve gözetim için işbirliği tekliflerine duyarlı ve
açık olmalıdırlar. Bu gereklilik ve zorunluluklar, depremini bekleyen
İstanbul'da ve diğer kentlerde doğalgaz faciası yaşanmaması için uyulması
gereken asgari güvenlik kurallarını içermektedir. Deprem bölgelerinde bulunan
LPG Depolama ve Dolum Tesisleri gibi tüm endüstriyel tesislerin risk
analizlerinin yapılması sağlanmalıdır. Bu tür tesislerin güvenlik mesafelerinin
taşıdıkları risklere göre yeniden belirlenmesi bir zorunluluktur. Bu mesafeler
içinde yer alan yerleşim alanlarının kamulaştırılma finansmanı tesis sahipleri
tarafından sağlanmalı, bu alanlar Bakanlar Kurulu Kararı ile “afet
bölgesi", “yapı yasaklı alan" ilan edilmelidir. sağlık, su, yağmur
suyu, atık su, sıcak su, kızgın su, buhar, kızgın yağ, ısıtma, soğutma,
asansör, doğalgaz, LPG, sanayi gazı, yakıt, yangın, acil durum/ışıklandırma,
yangın, elektrik, yalıtım, güvenlik, depolama, havuz, iletişim ve ulaştırmaya
ilişkin tüm tesisat uygulamaları deprem, acil ve afet durumları açısından
incelenmeli ve TMMOB'ye bağlı ilgili Odaların eğitim, belgelendirme, denetim
süreçlerine tabi kılınmalıdır"