Daha geçen yüzyılın başında İstanbul’un yarısından çoğu gayrimüslimdi. Ne oldu onlara? Ankara’nın üçte biri Ermeni’ymiş. Neredeler? Sonra efendim soykırım mı demeliymişiz, kırım mı katliam mı, talihsizlik mi, kaza mı, göç mü? İsterseniz Minnoş deyin. Kesin olan, bugün tek günahı gayrimüslim anneler ve babalardan doğmuş olmak olan bu insanların burada olmadığı...


Daha düne kadar meyhane kelimesinin bir itibarı yoktu. Aslında meyhane olan mekânlar dahi kendilerine “balık lokantası” yahut “ocakbaşı” filan demeyi tercih edebiliyorlardı. Neyse ki son birkaç yıldır meyhane kelimesi tekrar muteber bir şekilde kullanıma girdi.

İtibarını kaybetmişti meyhaneler. Çünkü tarihini, kültürünü, geleneğini her şeyini yitirmişti.

Muhtelif sebeplerle buralarda yüzyıllardır meyhane kültürünü oluşturan da yaşatan da gayrimüslimlerdi. 19. yüzyılın başında başlayan ulus olma hezeyanları yüzünden sistemli düşmanlıklar gören gayrimüslimler, 6-7 Eylül’de İstanbul’u hepten terk etmek zorunda bırakıldı. Hal böyle olunca, yani meyhane sahipleri büyük oranda İstanbul’u terk edince o kültürün yeniden inşa edilmesi vakit aldı ister istemez.

Memleket neresi?
Yolunuz Bilecik’e düştü diyelim. Kimseye sorar mısınız, “Memleket neresi?” diye. Özel bir durum yoksa memleket Bilecik’tir belli ki.
Ama dünyanın büyük ve güzel şehirlerinde, New York’ta, Amsterdam’da, Londra’da, İstanbul’da genellikle insanlar birbirine “Memleket neresi?” diye sorar. Sakinleri kovulduğu, malları yağmalandığı için değil. Çok göç aldığı için.

İstanbul hem çok göç almıştır, hem yüzyıllardır oturan sakinleri büyük oranda kovulmuştur. Şehrin insanlarıyla birlikte kültürü örselenmiştir. Yönetenleri yaşayanları külliyen “sonradan gelme” bir şehir olmuştur. [İlk 10 İstanbul valisine baktım. Sadece en kısa süre (6 ay) valilik yapan Ahmet Mithat Kalabalık İstanbul doğumluydu.]

Aslen neresi?
Bu yüzden pek az insan “memleket neresi” sorusuna cevap olarak İstanbul diyebilir. Üstelik İstanbul cevabı gelirse bu inandırıcı değildir, ikinci soru gelir: “Aslen nerelisin?”
Daha geçen yüzyılın başında İstanbul’un yarısından çoğu gayrimüslimdi. Ne oldu onlara?
Ankara’nın üçte biri Ermeni’ymiş. Neredeler?

Sonra efendim soykırım mı demeliymişiz, kırım mı katliam mı, talihsizlik mi, kaza mı, göç mü? İsterseniz Minnoş deyin. Kesin olan, bugün tek günahı gayrimüslim anneler ve babalardan doğmuş olmak olan bu insanların burada olmadığı.

Tecavüzcü hırsızlar
En hazini bu insanları buralardan kovanların, öldürenlerin, mallarını çalan tecavüz edenlerin cezasını çekmemiş, rezil edilmemiş olması. Bırakın rezil edilmeyi bugünkü muadillerinin “ama onlar da şöyle yaptı böyle yaptı” diye bıdı bıdı edecek yüz, cesaret ve enerjiye sahip olmaları hayret ve utanç verici.
Bugün 7 Eylül Pazar. 59 sene önce bugün 7 Eylül Çarşamba. Milliyet gazetesini açıyoruz. Anadolu Ajansı olayı şöyle geçmiş: “Selanik’te aziz Atatürk’ün doğduğu ev ile, Türk konsolosluğu binası arasında bahçede saat gece yarısını dört geçe bir bomba patlamış ve bu infilak neticesinde aziz Atatürk’ün doğduğu evin pencereleriyle Konsoloshanenin camları hasara uğramıştır. İnfilak esnasında insanca zarar olmamıştır.”

Bir evin camı kırılmış. Atatürk o sırada içeride olsa ne olacak? Cam kırılmış, cam. Bir de olay Selanik’te geçiyor.
Tamam, provokasyon filan. Elbette derin devlet işi. 20-30 bin tirajı olanİstanbul Ekspres gazetesi, provokasyon haberiyle ne hikmetse 300 bin basılıveriyor, sopalar, adresler ortaya çıkıyor.
Ama son tahlilde Selanik’te cam kırıldı diye Türkiye’de yüzbinlerce insan üç beş gazete ve provokatör marifetiyle ağzından salyalar saçan tecavüzcü hırsızlar haline gelebiliyor.
Utanç verici.

Pandeli
6-7 Eylül eşkiyalıklarında Pandeli’nin Eminönü Balıkpazarı’ndaki tarihi meyhanesi saldırganlar tarafından yerle bir edilir. Atina’ya göç etmek isteyen ünlü meyhaneciyi “İstanbul’a muhakkak bir Pandeli gerekir” diyen Cumhurbaşkanı Celal Bayar durdurdu. Pandeli kendisine tahsis edilen ve bugün hâlâ faaliyetine devam eden Mısır Çarşısı’ndaki yerine taşınır. Açılış töreninde Bayar da bulunur.

Olayların üzerinden daha bir ay bile geçmeden 2 Ekim’de çıkan Milliyet gazetesinde bir haber: “Lokantası kazaya uğrayan meşhur Pandeli, terk-i ticarete karar vermiş. Bu karardan Vali bey haberdar olmuş ve…”

Celal Bayar’ın 6-7 Eylül olaylarındaki sorumluluğu su götürmez. Bu değil söyleyeceğim.  Pandeli’ye yeri vali mi vermiş Bayar mı o da ilgilendirmiyor beni.
Beni ilgilendiren haberdeki alçaklık. “Lokantası kazaya uğrayan”mış. Linçi, tecavüzü, yağmayı adıyla yazamayan penguenleri besliyoruz biz ellerimizle bu kadar yıldır. Böyle bakınca “memleket yine iyi dayanmış” diyebiliriz pekâlâ.

Büyük kimsesizliğimiz
Bizim büyük kimsesizliğimiz, bezginliğimiz, mutsuzluğumuz bundandır. Biz soyduk, kovduk, öldürdük, unuttuk. Komşularımızı kovdular ses etmedik. Yerlerine oturduk. Susmak suça ortak olmaktır. En fazla konuşanımız, en fazla isyan edenimiz dahi yeterince konuşmadı, isyan etmedi.

Bu ülke bu kadar uzun süredir bir rastlantı eseri kötü yönetiliyor olabilir mi? İnsan neyi tutuyorsa onu ödüyor.

(FERİDUN NÂDİR - feridun.nadir@buyukkeyif.com - RAKI BEYAZI)
Daha yeni Daha eski