NEYİN “NETİCESİ AĞIR OLUR”, “AĞIR OLUR”SA NASIL “AĞIR OLUR”

Polonya ziyaretinden dönerken uçakta gazetecilerin, başkanlıktan istifa etmemekte direnen belediye başkanları konusunda sordukları sorulara verdiği cevaplardan bir tanesi diğer cevaplarından daha çok dikkat çekmişti.

Bir gazetecinin; “Peki AK Parti’nin istifalarını istediği başkanlar buna yanaşmazlarsa, istifa etmemekte direnirlerse ne olacak?” şeklindeki sorusuna verdiği sözünü ettiğimiz o dikkat çekici cevap aynen şöyleydi: “Ben arkadaşlarımızın, öyle bir yola tevessül etmelerini düşünemem, düşünmek de istemem. Çünkü onun neticesi ağır olur”

YİNE BİR “GERİ DÖNÜŞ”

Bu cevabın üzerinden çok ama çok kısa bir süre geçtikten sonra, Nijerya devlet başkanıyla yaptığı ortak basın toplantısında bir muhabirin bu sözleri hatırlatması üzerine "çok tehlikeli soruları soruyorsunuz, ben öyle bir şey söylemedim, ben gereği neyse yapılır dedim” deyiverdi. Anlaşılan o ki, “neticesi ağır olur” cümlesinin yansımalarını görmüş ve bu tür durum ve anlarda 15 yıldır hep yaptığı gibi, yine bir “geri dönüş” gerçekleştirmişti.

O’nun bu dönüşlerine ülke olarak hep tanık olduğumuz için hiç yadırgamadık ve şaşırmadık. Örneğin 4 Mayıs 2012 günkü Kahramanmaraş konuşmasında “tek bayrak, tek millet, tek din, tek dil, tek devlet” demiş, 5 Mayıs 2012 günkü Adana konuşmasındaysa “ben hiçbir yerde tek dil demedim, tek din dedim” demişti. O zamanki BDP’nin “tek dil” konusunda sesini yükseltmesi, Niğde ve Aksaray’daki mitinglerinde de aynı geri dönüşü devam ettirmesine neden olmuştu.

“NETİCESİ AĞIR OLUR”DAN YIĞINLA SORUYA YOLCULUK

Ama “neticesi ağır olur” cümlesi ağızdan çıkmıştı bir kere.

Bu cümle bize göre, içerdikleriyle değil de, ondan önce, kaynağını aldığı düşünce yapısını ve o düşünce yapısının biçimlendirmeye çalıştığı bir ülkeyi gözlerimizin önüne sermesi bakımından önemlidir. Bu anlamda, sorular sorduran bir cümledir.

Örneğin, o belediye başkanlarının istifa etmemelerinin neticesinin ağır olacak olması o belediye başkanlarının, başkanlıkları süresince suç ya da suçlar işlemiş olmalarına mı işaret etmektedir?

Eğer öyleyse, bu kişilerin istifa ettirilmeleri değil de yargılanmaları gerektiği doğru olan değil midir?

Ve yine eğer öyleyse, bu isimlerin yargı önüne çıkarılıp çıkarılmayacaklarına kim karar vermektedir, hukuk mu, yoksa başka bir yer mi?   

Yoksa bu istifa yöntemiyle o başkanların şimdi değil ama, yakın, orta ya da uzak vadede yargılanma olasılıklarının önüne mi geçilmek istenmektedir?

Ya da, bu kişilerin, “bir gereklilik” olarak, istifa yoluyla halkın gözünün önünden ve kamuoyu gündemlerinden uzak tutulmalarına mı karar verilmiştir?

İKİ “İTİRAF”, HUKUK DÜZENİ VE TÜRKİYE

Bu ve benzer sorular çoğaltılabilir. Biz; “neticesi ağır olur” cümlesinin, içerdiği tehditle değil de, bir başka yanıyla daha çok ilgiliyiz. O da şu: Bu cümle aslında bal gibi bir “itiraf”tır! Ülkenin hukuk düzeninin getirildiği noktayı üç kelimeyle özetleyiveren bir “itiraf”. Biz işte bu itiraf üzerinde duruyoruz.

Ülkenin hukuk düzeninin getirildiği nokta ve “itiraf” dedik ya, aynı “itiraf”ı Süleyman Soylu’dan da duyduk aslında. Soylu, 18 Ekim 2017 günkü meclis oturumunda yaptığı konuşmanın bir yerinde; “Bu saatten sonra muhalefet belediyeleri de, iktidar belediyeleri de nasıl gözünün yaşına bakmayacağımızı görecekler” demedi mi? E o zaman adama sormazlar mı, “bu saat” gelip çatana kadar geçen 15 yıla ne olacak diye.    

MERAKLISI İÇİN NOTLAR...

Silopi’de polis panzeri 3 Mayıs’ta bir eve girmiş, duvar ve kolonları yıkarak yedi yaşındaki Muhammet ve altı yaşındaki Furkan kardeşlerin ölümüne neden olmuştu ya, mahkeme işte o panzerin sürücüsü polis Ömer Yeğit’i tahliye etti… Biz de hiç ama hiç şaşırmadık.

Daha önce Fetullahçıların olan ve TMSF’nin el koyduğu Bugün TV, Sancaktar Medya’nın sahibi Burhanettin Türkeş'e satıldı. Türkeş kamuoyunun gündemine, Türkiye Yahudisi işadamı Nesim Malki cinayetindeki “tetikçi” olarak gelmişti. Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Malki cinayetinin tetikçisi olduğu iddiasıyla Türkeş hakkında "cinayet" suçundan müebbet, "yağma" suçundan ise 11 yıl 4 ay 3 gün hapis cezası vermişti. Mahkemenin verdiği kararı Yargıtay onaylamıştı.

Bilmem kaçıncı kez değiştirilen üniversiteye giriş sınavının son şekli gerçekten komik. YKS (Yüksek Öğrenim Kurumlarına Giriş Sınavı) adı altında gerçekleştirilmesi olasılığı çok yüksek olan bu sisteme göre, YGS ve LYS arasındaki yaklaşık iki aylık zaman farkı, yeni sınav sisteminde olmayacak. Temel Yetenek Testi sabah, diğer sınav ise öğleden sonra tek bir gün içinde yapılacak. Öğrenci, öğleden sonraki sınava, sabahki sınavının iyi geçtiğine inanıyorsa girecek. Epeyce tuhaf bir durum ama gerçek ne yazık ki bu!

Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan 20 Ekim 2017 günkü köşesinde Melih Gökçek meselesine ilişkin olarak; “Daha düne kadar... Melih Gökçek’in adı geçtiğinde... “Aslan Başkanım” diyenler... “Melih Başkan bir tanedir” diyenler... “Davanın en kıymetli neferi” diyenler... “FETÖ’ye karşı en büyük mücadeleyi verdi” diyenler... Bugün artık... Melih Gökçek’in adı geçtiğinde... “Melih Gökçek’ten halk bıkmıştı” demeye... “Gökçek’in yolsuzlukları var” demeye... “Parsel parsel satmıştı Ankara’yı FETÖ’ye” demeye... “Çok yorulmuştu çok” demeye başladılar. Karaktersizliğin bu kadarı, vefasızlığın bu kadarı, anında sırt dönmenin bu kadarı... İnsandan ve insana dair her şeyden bir anda soğutuyor beni” dedi! Yazısının bu bölümünün altına, sözünü ettiği “karaktersizlik” noktasında gözümüz kapalı imzamızı atıyoruz.

Karayolları ihalelerinde dehşetli işler oluyor iddiaları ayyuka çıktı. Bu yılın ilk dokuz ayında Genel Müdürlüğün “pazarlık usulüyle” gerçekleştirdiği yapım ihalelerinin tutarı; 13 milyar 577 milyon 486 bin 731 lira ve 83 kuruş. Yani eski parayla yaklaşık 14 katrilyon TL. Ve evet bu ihaleler belli firmalara veriliyor. Hemen belirtelim, pazarlık usulü ile ihale çok özel koşullarda uygulanabilecek istisnai bir yöntem. Nitekim İhale yasasının 21. maddesinde yer alan 6 fıkrada bu çok özel koşullar tek tek ve detaylı olarak belirlenmiş. İhaleler o “belli” denilen firmalara bu maddenin “b” fıkrasına göre veriliyor. Bu fıkrada “doğal afet ve salgın hastalık durumları, ani ve önceden öngörülemeyen olayların ortaya çıkması, savunma ve güvenlik zorunlulukları gibi hükümler var. Ve galiba ihale yoluyla peşkeş ya da talan da buradan başlatılıyor.

Amerikan Washington Post gazetesinin köşe yazarlarından David Ignatius, Türkiye ile ABD arasındaki krizin odağında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Türkiye vatandaşı da olan tutuklu İranlı iş adamı Reza Zarrab'ın serbest bırakılması talebi olduğunu iddia etti. Ignatius'a göre "Erdoğan'ın Zarrab'ı kurtarmak için yürüttüğü kampanya olağanüstü."

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Maden Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Yüksel'den Şırnak'taki maden faciasına ilişkin Enerji Bakanlığı'nın "kaçak ve ruhsatsız" açıklamasını yalanlayan iddia: “Maden ocağı 2017 Mart'ında özel şirkete ihale ile verildi. İşler yolundayken taşeron deniyor, kaza olunca kaçak üretim”

Sevgiyle, dirençli ve her zaman “uyanık” kalın! (HAYRİ GÜNEL)
Daha yeni Daha eski