HIDE

GAZETE DEMOKRAT / EKONOMİ

GRID_STYLE

SON HAVADİS

SHOW_BLOG

Asef Bayat: “İran’da yaşanan bir madun isyanıdır”

İranlı sosyolog Asef Bayat ile İran’daki son protesto dalgasının karakteri, protestoların dış destekli olduğuna yönelik iddialar ve protes...

İranlı sosyolog Asef Bayat ile İran’daki son protesto dalgasının karakteri, protestoların dış destekli olduğuna yönelik iddialar ve protestolara katılan toplumsal kesimler üzerine SENDİKA.ORG tarafından gerçekleştirilen söyleşiyi aşağıda ilginize sunuyoruz.
İran protestolarını “bir madun isyanı” olarak değerlendiren Bayat, neoliberal politikaların milyonlarca mağdurunun bir demokratik sosyalist hareket yönünde seferber edilmesine ve bu anlamda İran’da sola tam da bugün ihtiyaç olduğunu belirtiyor…


Sendika.Org: Sevgili Asef Bayat, İran’da bir kez daha bir protesto dalgasına şahit oluyoruz. Protestoların karakteri hakkında düşünceleriniz nelerdir?

Asef Bayat: İran’da yaşanan son toplumsal protestolar sağanağı, 2009 Yeşil isyanından bu yana ölçeği açısından oldukça sıra dışı ve yaygın görünüyor. Son günlerde olan biten şey ise, madunların* –(hem muhafazakâr hem reformist hükümetler altında) alt sınıfları serbest piyasanın insafına bırakan ekonomi politikalarından zarar görmekte olan alt sınıfların, işsizlerin, güvencesizlerin, işçilerin, emeklilerin, düşük gelir gruplarının– istihdam, fiyatlar, barınma, çevre ve hayat pahalılığına dönük isyanıdır.

Yine, ana akım çevrelerde, protestoları amaçsız, akıl dışı ve siyasal olmayan bir tür saman alevi gibi gören, daha önceden bildiğimiz bir “Arap Sokağı” kavramsallaştırması söz konusu.

Evet, tuzu kurular ve orta sınıflar tarafından, sanki bu insanlar siyasetin son çare olarak nasıl şiddete başvurduğunu bilmiyorlarmış gibi, madun insanların karalanması söz konusu olagelmiştir. İşin aslı, orta sınıflar arasında, Yeşil hareket döneminde oldukça aktif olanların günümüzdeki toplumsal protestolarla aralarına mesafe koymalarından kaynaklanan bir bölünme söz konusudur – bu gerçek bir sorundur.

Diğer tarafta ise, protestoların daha ilk gününden itibaren bir “emperyalist manipülasyon”dan bahsedenler var.

Donald Trump, Binyamin Netanyahu, Suudi Muhammed Bin Salman gibi figürlerin ve İranlı Kralcıların da kendi “rejim değişimi” gündemlerini zorlamak adına kalabalığa karışması, bu madun ayaklanmasını daha da karmaşıklaştıran ve onun altını oyan şey aslında. Bu durum sadece hareketin itibarını sarsmakla kalmıyor, aynı zamanda İranlı yöneticilere, protestocuları “yabancı güçler” tarafından desteklendikleri iddiası üzerinden sorgulamak için bir bahane de veriyor. Gerçekte ise, yabancı güçler tabii ki İslamcı rejimin altını oymaya çalışıyorlar fakat bunun, bu yoksul protestocuların meşru şikâyetleriyle en ufak bir ilgisi yok.

Bugün, pratik mücadele içinde sokakta karşılığı olan bir İran solundan bahsetmemiz mümkün mü?

Protestolara katılan, büyük kısmı öğrenciler olmak üzere çok sayıda solcu aktivist var. Aslında bunların pek çoğu da tutuklandılar. Fakat genele baktığımızda, solcuların sayısı oldukça sınırlı. Bu durum, onlarca sosyalist grubun ve bu grupların yüz binlerce destekçisinin sokakta olduğu devrimin ilk günlerine (1979) hiçbir şekilde benzemiyor.

Genel olarak solun bu protestolardaki gücü sınırlı diyebiliriz öyleyse.

Bugün dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi İran’da da, solcu güçler oldukça zayıf ve ortada çok az sayıda örgüt kalmış durumda. Bu ironik bir durum çünkü süregiden neoliberal politikaların, hükümetlerin genel olarak çok önemsemediği milyonlarca mağdurunu bir demokratik sosyalist hareket yönünde seferber etmeye tam da bugün ihtiyaç bulunuyor.

Sol genel olarak sokaklarda olmasa da ya da çok zayıf şekilde olsa da, görebildiğiniz kadarıyla, bu protestolarda sizin tabirinizle “sözde-vatandaşlar”ın rolü nedir?

Açıkçası protestocuların nüfusun hangi kesimlerine ait olduklarına dair bir profili henüz biliyor değiliz. Bunu bilmek, daha kapsamlı bir araştırma gerekiyor. Fakat genel olarak konuşursam, sokaklarda alt sınıflardan, güvencesizlerden ve işçilerden protestocuların olduğunu görüyoruz. Protestocuların büyük kısmı genç (tutuklananların yüzde 90’ı 25 yaşın altındaydı), erkek, küçük kentlerde yaşayan taşralı ve çoğu da eğitimli kişiler.

Peki ya kadınlar, ezilen etnik gruplar ve inanç grupları ne durumda? Bunların protestolardaki yeri nedir?

Kadınlar, sokakta pek görünür değiller. Belki bazı şiddet olayları da kadınların ve yaşlıların ya da çocukların protestolara katılmasını engellemiş olabilir. Aslında bu grupların katılımları, protesto hareketinin gücü açısından çok önemli. Protestoların 100’den fazla şehre ve küçük kente sıçramış olduğu gerçeği, Lurlar, Türkler ya da Araplar gibi etnik ve dilsel azınlıklardan insanların da bu toplumsal ayaklanmada yer aldığı anlamına geliyor.

* Madun: Orj. subaltern. Toplumun, yurttaşlık katılım kanallarına erişimi çok sınırlı olan ya da hiç olmayan, ekonomik, toplumsal ve kültürel açılardan en fazla ezilen kesimlere atıfta bulunmaktadır. Kavram, ilk defa Antonio Gramsci tarafından yaygın biçimde kullanılmıştır, sonrasında başta Gayatri Spivak olmak üzere pek çok sosyal bilimci tarafından kullanılmaktadır. (Sendika.Org)

Business News