Külçe külçe altınlar neden gidip geliyor? Cari açığın dörtte biri altın ithalatından geldi. Hangi ihtiyaç için 16 milyar dolarlık altın ...
Külçe külçe altınlar neden gidip geliyor?
Cari açığın dörtte biri altın ithalatından geldi. Hangi
ihtiyaç için 16 milyar dolarlık altın satın alındığı hiç açıklanmıyor. Peki bu
altının adresi alırken de satarken de niye hep aynı ülke? Üstelik o ülkeyle
daha iki ay önce kanlı bıçaklı olunmuşken...
Yüzyıllar geçse de büyüsünü hiç kaybetmiyor. “Karayı ak,
çirkini güzel, haksızı haklı, alçağı soylu, hırsızı saygıdeğer” yapıyor hâlâ…
Shakespeare’in kahramanı Atinalı Timon’un bu ünlü tiradına bir ek de biz
yapalım: En amansız düşmanı da en sadık dosta çevirir! En azından şu sıralar
öyle…
Cari açıktan bahsediyoruz. Daha doğrusu cari açığın içine
sinsice istiflenmiş tonlarca altından. Görmek isteyen gözler için ‘soyut’
rakamların arasında Oliver Twist’teki hırsız Fagin’in kıymetlisi gibi parıl
parıl parlıyor. Nasıl parlamasın. 2017’de yurtdışından tamı tamına 16 milyar
dolarlık almışlar.
Bu kadar yüksek miktarlı altının ne anlama geldiğini çözmek
için önce cari açık verilerine bir göz atalım…
Basında yeterince yorum çıktı. Ancak Dünya gazetesinden
İsmet Özkul’un analizindeki rakamlara özellikle dikkat çekmek gerekiyor. Bu
rakamları kısa kısa yorumlayalım.
KORSANLAR HÜCUM ETTİ
* 2017’de cari açık yüzde 42 artarak 47.1 milyar dolara
çıktı. Son 4 yılın en yüksek rakamı bu. Açığın gayrısafi yurtiçi hasılaya oranı
da yüzde 5.5 gibi alarm verici bir düzeye ulaştı. Borç ala ala büyümenin
faturası ayan beyan ortada yani.
* Asıl çarpıcı rakamlar sermaye hareketlerinde. Nedir bu
afilli tabirle ‘sermaye hareketi’? En makbulü size gelip yatırım yapan,
üretime, istihdama katkısı olandır. İlk bakışta bu rakam 10.8 milyar dolar
görünüyor. Bir önceki yıla göre azalış yüzde 18.8. Ne var ki, üzeri biraz
kazındığında durum apaçık ortaya çıkıyor. Yatırımın 4.6 milyar doları
gayrimenkul alımı. Araplara satılan rezidans daireler, Boğaz diye yutturulan
Küçükçekmece gölünün etrafındaki fahiş fiyatlı konaklar filan. Biraz da
Bolu’nun, Trabzon’un güzelim ormanlarında kanser gibi yayılan villalar.
Buradaki artış yüzde 19.3. Ev alımını çıkarırsak geriye kalan doğrudan yatırım
yüzde 34.5 azalmış.
* Gelelim ekonominin Aşil topuğu sıcak paraya. Ülkeyi beşik
gibi sallayan bu güçler adeta vur-kaç yapan birer korsan gibidir. 2016’da bu
tür sermaye girişi 11.4 milyar doları bulmuştu. 2017’de ise yüzde 123.8 gibi
korkunç bir artışla 25.7 milyar dolara fırladı. Saldırdıkları ilk yer de
milletin sanki babadan kalan torna atölyesinden bahseder gibi üzerine konuşmayı
sevdiği, yükseldikçe mutlu olunan borsa. Hisse senetlerine akan sıcak para
yüzde 287 yükseldi. Getirisi tavana vuran devlet bono ve tahvillerine giden
miktar ise yüzde 198.6 arttı. Geçen yıllarda bankacıların gerine gerine,
“yabancılar bile parasını bize yatırıyorlar” dedikleri mevduata ilgi duyan
paraya gelince, işte orada hüsran büyük. Mevduat cephesi yüzde 54.7 azaldı.
Kısaca “biz kalıcı değiliz şöyle bir girip çıkacağız” diyorlar.
YA YAZARKASA YA GAZ BİDONU…
Ortaya çıkan bu rakamlar bize ne söylüyor? Eğer ki tablo
aile bütçeniz olsaydı, ya bir yazarkasa fırlatacağınız ya da bir gaz bidonu
kapacağınız günlere çok yaklaşıyorsunuz demekti. Ama sözkonusu devletin kasası
olunca, orada daima birileri eksi bakiyeye talim ederken, birileri de daima
semiriyor demektir.
Nasıl mı?
Şöyle ki; bir yılda 38.8 milyar dolar net döviz girişi
olmuş. Bunun 36.5 milyar doları portföy, yatırım, mevduat vs. ile yabancılarca
yapılmış. Yerliler ne yapmış peki? 2016’da 10, 2017’de ise 6 milyar dolarını
harıl harıl yurdışına çıkarmışlar. Bu bir…
İkincisi ve asıl dikkat çekeni; bir kaç yıldır devam eden ve
2017’de zirveye çıkan tuhaf altın ticareti. Tuhaf diyoruz çünkü bu ticarete
dair bugüne kadar mantıklı tek bir açıklama dahi yapılmış değil. İki
ekonomistin, Alaattin Aktaş’ın ve Uğur Gürses’in sora sora dilinde tüy bitti
ama şu bereketli ticaretin esbab-ı mucibesini bir kez daha otopsi masasına
alalım bakalım…
‘DÜŞMANLA’ ALTIN GÜNÜ!
* Geçen yılın tümünde 16 milyar dolarlık altın ithal edildi.
Şaka değil, Cumhuriyet tarihi boyunca bir yılda gerçekleşen en yüksek tutar bu.
İhracat ise 6 milyar dolar civarında. Net ithalat, yani dışarıya ödenen para 10
milyar dolar. Yani cari açığın neredeyse dörtte biri altın aldıkları için oldu.
* Bu kadar miktar eşe dosta düğünde takılan küçük altınla,
geline kaynanaya alınan beşi bir yerdeyle, Adnan Hoca’nın musluk, bardak,
sürahi süslemeleri ile tüketilemeyeceğine göre, ortada bir gariplik var
demektir. Zira, bu altının 5 milyar dolar kadarını aynı dönemde tekrar dışarı
sattılar.
* Küçük bir hesap yapınca durumun vehameti daha da net
ortaya çıkıyor. Altına ödenen para yıllık toplam ithalat için ödenen dövizin
yüzde 7’si. Türkiye’nin toplam dış ticaret açığının ise yüzde 13’üdür.
Şimdi geldik işin iyice tuhaflaştığı boyuta… Bu kadar altını
nereden alıp, nereye satıyorlar?
Burada devreye Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) giriyor. Hani
iki ay önce Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın Twitter’da atıştığı
Abdullah bin Zayed’in Dışişleri Bakanı olduğu ülke. Hani, Zayed’in paylaştığı bir
tweet’te Fahrettin Paşa’ya hırsız denilmişti de Kalın da çok sinirlenip, “Siz
kaçarken benim ceddim Medine’yi savunmuştu” diye cevabı yapıştırmıştı ya. Hatta
hızlarını alamayıp Ankara’daki elçiliğin bulunduğu sokağın adını da Fahrettin
Paşa olarak değiştirmişlerdi ya. İşte bahsedilen ülke, o BAE.
YENİ ‘KAHRAMAN’ KİM?
Türkiye ithal ettiği altının neredeyse 3’te 2’sini BAE’den
alırken, ihraç ettiği altının da neredeyse 4’te 3’ünü yine BAE’ye satıyor.
Kısacası külçeler ton ton gelip bir müddet sonra ton ton yeniden aynı adrese
dönüyor. Ve bu ilginç döngü üç yıldır kesintisiz sürüyor. Hadi akılda kalmasın,
bunu da soralım: Belki de hükümet altını alıp biraz bekletip sonra da kârla
satıyordur? Neden olmasın, Ayşe teyzeden daha mı az uyanıklar!
Ne var ki, ekonomist Aktaş o hesabı da yapmış. Geçen yılın
tümünde yaklaşık 164 ton altın ihraç edilirken, 421 ton da ithal edilmiş. Bu
değerlere göre hükümet altının gramını 40.31 dolardan satmış. Alırken de
gramına 39.38 dolar ödemiş. Yani gram başına yaklaşık 1 dolar kazanmış. Alınan
ve satılan altın miktarına bakılınca hiç de kârlı durmuyor değil mi?
Bir zamanlar “cari açığı ben kapattım” dediği için önce
kahraman ilan edilen, yakalanınca da dönen dolapları anlattığı için ajan diye
suçlanan Reza Zarrab olayı taptazeyken birileri bu ticaretin nedenini açıklamak
zorunda.
TARİHİN İRONİSİ İŞTE…
Son olarak tarihin bir cilvesini hatırlatalım. Altının
dünyada para olarak yayılmasını hızlandıran Kolomb, kutsal amaçlarla Amerika’ya
ayak basar basmaz İspanya kraliçesine yazdığı ilk mektupta tanrıdan 1 kez,
altından ise 16 kez bahsetmişti. İroni bu ya!
Birileri Twitter’da ‘kutsal Medine savunması’ yaparken de
aynı anda ülkeye 16 milyar dolarlık altın girmiş! ‘Kutsal hizmet’le yola
çıkanların ‘altın oran’dan anladıkları bu olsa gerek…
(Bahadır Özgür - bozgur@gazeteduvar.com.tr
– GAZETEDUVAR)