Yalçın Küçük'ten Afrin değerlendirmesi: Savaşa ihtiyacı var... Prof. Dr. Yalçın Küçük, 20 Ocak Cumartesi günü başlayan Afrin operasy...
Yalçın Küçük'ten Afrin değerlendirmesi: Savaşa ihtiyacı
var...
Prof. Dr. Yalçın Küçük, 20 Ocak Cumartesi günü başlayan
Afrin operasyonuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Küçük, 'Tayyip Bey’in
bir savaşa ihtiyacı var, ancak Türkiye’nin girmesi, girse bile orada kalması
çok zordur; onun için izin vermişlerdir' dedi…
Prof. Dr. Yalçın Küçük, Afrin operasyonuna ilişkin
değerlendirmelerde bulundu.
Küçük, "Tayyip Bey’in olağanüstü yüksek sesle
bağırmasının arkasında Amerika’nın oradaki Kürt kuvvetlerine çekilin demiş olma
ihtimalinin yattığını düşünebiliriz" ifadelerini kullandı.
Yalçın Küçük'ün gündeme ilişkin Okan İrtem, Fuat Öztürk ve
Barkın Asal'ın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
Okan İrtem: Yalçın Hocam, Afrin operasyonu ile başlayabilir
miyiz? Sizce Türkiye Afrin’de ne yapmak istiyor?
Yalçın Küçük: Tayyip Bey çok bağırıyor. Çok bağırıyor, ama
bir Suriye savaşı yapabilir mi, oraya gidebilir mi, gitse orada kalabilir mi?
Birinci nokta bu.
Fuat Öztürk: Bununla ilgili basına birkaç haber yansıdı. Mesela
Amerikan tarafı, Afrin bizim harekât alanımız değil, dedi. Amerikalılar bir tür
izin vermiş görünüyorlar.
O.İ.: Afrin kantonu daha çok Rusların denetimindeydi, Ruslar
da kendi askerlerini çekiyorlar. Fuat’ın söylediği ile birleştirdiğimizde,
Afrin’de iki büyük güç çekilmiş, Türkiye’yi şimdilik serbest bırakmışlar gibi
görünüyor. Bu, daha önce Saddam’a yaptıkları türden, girdikten sonra dövme
politikası mıdır, değil midir, onu bilemiyorum. Ama Türkiye’ye yol verdikleri
söylenebilir.
Y.K.: Nereden bu bilgiler?
O.İ.: Ruslar daha önceden askerlerini çekmişlerdi. Ruslar
daha aşağıdalar, Lazkiye bölgesindeler. Bu durumda Ruslar ne yapmak istiyor,
tabii bir de Amerikalılar ne yapmak istiyorlar sorusu var. Neden Türkiye’ye bir
tür izin veriyorlar? Çünkü iki gün önce ABD, Kürtler’den 30 bin kişilik sınır
ordusu kurmak istiyoruz demişti. Bunu bir çelişki olarak mı yorumlarsınız,
yoksa göstermelik bir durum mu var?
Y.K.: Ben şöyle düşünürüm: Tayyip Bey’in bir savaşa ihtiyacı
var, ancak Türkiye’nin girmesi, girse bile orada kalması çok zordur; onun için
izin vermişlerdir. Tayyip Bey bir Türk-Kürt çatışması görmek istiyor olabilir.
Bir zafer istiyor. Çok bağırıyor Tayyip Bey, devamlı küfrediyor. Ancak şu da
çok açık, hem Merkel’e hem de Macron’a bir şekilde söz verdi. Bir de bir laf
var ortalıkta, Avrupa Birliği ile ilişkilerin yumuşamasından söz ediliyor.
İlişki yumuşayacaksa Tayyip Bey oraya giremez. Girer ama kalamaz. O zaman şunu
söyleyecek: Ben bağırdım, kükredim, korktular. Hatta şu da olabilir: Oradaki
Kürtleri bir müddet geriye de çekebilirler. Yani Kürtlerin de çok fazla
bağımsız olduğunu düşünemeyiz. Böyle olduğu zaman Tayyip Bey de büyük bir
“zafer” kazanmış olur.
O.İ.: O zaman ufak çaplı bir çatışma bekliyorsunuz?
Y.K.: O taraf çok önemli değil. Olabilir. Tayyip Bey’in bu
tür bir savaşa ihtiyacı var. Ama ne yapabilir? Neyi engelleyebilir? Oraları
Tayyip Bey’e verirler mi? Okan Hocam, şu gazetenin [Sabah] Ankara temsilcisi,
bir yerde de başyazarı Okan Müderrisoğlu’nun 9 Ocak tarihli bir yazısı var.
Sarraf davası ile ilgili. Orada şunu söylüyor: Amerika isim veriyor, diyor.
Sabah gazetesini okuduğunuz zaman, Tayyip Bey devamlı Amerika’yla savaş
halinde. Müderrisoğlu, çok açık olarak, bu çocuğun mahkûm olduğu davaya, o bir
“pilot dava” diyor. Arkası gelecek, diyor. Birincisi “pilot” diyor, ikincisi de
isim veriyor. Bu isimleri Sarraf’ın yerine götürecekler, diyor. Kastettikleri
de, Allah göstermesin, Tayyip Bey’dir; çok korkuyorlar. AKP ve Tayyip Bey de,
çok açık olarak, oradaki hâkimlerin hepsini Fethullahçı yapıyor, Amerikan
hâkimlerini Fethullahçı olarak görüyor. Bir şekilde denge yitirilmiş, Tayyip
Bey havada bir kuş düşüp ölürse Gülen yaptı diyor. Gülen’i çok güçlü bir
pozisyonda görüyor.
O.İ.: Zaten Amerika’daki Sarraf davasını, 17-25 Aralık’ın
devamı olarak görüyorlar.
Y.K.: AKP ve Tayyip Bey öyle görüyor. Biz nasıl görüyoruz?
Bu dava, 17-25 Aralık’la aynı davadır. Dava burada başladı, Amerika’da devam
ediyor ve “pilot” çok isabetli bir deyimdir. Müderrisoğlu diyor ki, bazı
isimler verdiler, onları sanık haline getirecekler. Amerika, ismini verdiği
isimleri götürüp Amerika’da yargılamak istiyor. Kastettiği, üstü kapalı olarak
söylediği Tayyip Bey’dir. Şu anda, şu gazetelere bakarsanız, devamlı AKP
ABD’yle, Tayyip Bey Trump’la savaş halinde.
Afrin meselesine dönecek olursak, Tayyip Bey’in olağanüstü
yüksek sesle bağırmasının arkasında Amerika’nın oradaki Kürt kuvvetlerine
çekilin demiş olma ihtimalinin yattığını düşünebiliriz. Zaten oradaki Kürtleri
Amerika idare ediyor. Amerika istediği zaman çekilir, isterlerse bir gün sonra,
iki gün sonra gelirler. Ayrıca Esad da oradaki Kürtlerden memnun değil. Tayyip Erdoğan,
kâğıt üzerinde, itibari olarak Kürtlerin oradan çekilmesinden medet umuyor
olabilir. Sonuçta hiçbir şey değişmez. Birinci söyleyeceğimiz nokta bu. Sabah
gazetesi, Afrin’de kuşatma, kahramanlık diyor, artık bıçak kemiğe dayandı
diyor. Tayyip Bey, çektik, ezdik, Kürtler kaçtı diyecek, Tayyip Bey’in buna
ihtiyacı var. Batı da bunları hiçbir şekilde ciddiye almayacak. Her gün Sabah
gazetesi alıyorum artık, çok masraflar yapıyorum bu şekilde. Her gün Sabah
gazetesine bakıyorum, bunları yazıyorlar.
O.İ.: Erdoğan’a bir zafer hediye ediyorlar öyleyse?
Y.K.: Hiçbir şey hediye etmezler. Kalıcı değildir. Sonuçta
hiçbir şey değişmez. Fırat Kalkanı’nda ne oldu? Artık ikinci noktaya geliyoruz.
Siyasette son dönemde yaşananlardan sonra şunu sormak gerekiyor: AKP mi MHP’ye
iltihak etti, MHP mi AKP’ye iltihak etti? Önemli nokta bu. Yalçın Küçük’e göre,
AKP MHP’ye iltihak etti. Ne demektir bu? AKP daha da sertleşti, faşizan bir
parti oldu.
O.İ.: 70’lerdeki Milliyetçi Cephe’nin tekrarı gibi mi
görüyorsunuz?
Y.K.: Hayır, Okan Hocam. Cephe falan değil, AKP iltihak
etti.
Uzun zamandır şunu söylüyorum, Kılıçdaroğlu hep AKP’liydi.
Bütün taksi şoförleri, Kemal Kılıçdaroğlu pasif, zavallı, bilmem ne diyor. Dün
bindiğimiz taksinin şoförü, eve kadar getirdi bizi, hocam, hocam, ne olacak
halimiz, CHP’nin başında bir hain var, ne yapacağız, kime nasıl oy vereceğiz,
diyor. Yazıktır. Bahçeli de AKP’lidir; bunları çok yazdık. Ve MHP böyle bir
parti olmak istiyordu, AKP ile bir olmak istiyordu.
Tayyip Bey tükenmiş görünüyor, AKP’nin bütünü tükenmiş
görünüyor. Bu MHP’ye iltihak onlara yeni can olur mu; hayır, öyle bir şey
olmasının imkânı yok. Ama bir şekilde onlar da daha büyük bir parti olacaklar.
Öncelikle AKP’yi tarif etmek lazım. Aşağı yukarı 2006-2007’ye kadar AKP böyle
bir AKP değildi. 2007’den itibaren tutuklamalar başladı ve burada Gül’le Tayyip
Bey arasında hiçbir fark yoktu. Şu anda da şöyle görülüyor, Gül, yumuşak bir
şekilde, Tayyip Bey olduğu müddetçe aday olmayacak diyorlar. Bakın 16 Ocak
tarihli Sabah’ta ne yazıyor, “Erdoğan adaysa ikinci tur ihtimali yok”, devamlı
kendi kendilerine moral veriyorlar.
Barkın Asal: Hocam, AKP’nin MHP’ye iltihak ettiğini
söylediniz, bunu söylem veya fikir bazında mı söylüyorsunuz yoksa kadroları
itibariyle mi söylüyorsunuz, hangi bağlamda değerlendiriyorsunuz?
Y.K.: 1 Ocak tarihinde, İyi Parti Genel Başkanı Akşener
açıklamasında, Konya ve Tokat’ta silahlı eğitim kampları bulunduğunu duyuyoruz,
dedi. Bu, faşizandır, hem Tayyip Bey hem de AKP Genel Başkan Yardımcısı Kemal
Kılıçdaroğlu sustular, hiçbir şey söylemediler, her gün televizyonlara çıkan bu
ikili, o gün yoktular. Böyle bir şey yoktur, demediler. Bir daha da hiç, hele
hele Kılıçdaroğlu, ağzına bile almadı. Nedir bu, demedi. Böyle bir yerde,
AKP’nin MHP’ye katılması uygundur. Bu adam, nihayetinde, 7 TİP’linin Ankara’da
öldürülmesinde sorumluluğu olduğu söylenen bir adamdır.
F.Ö.: Bahçeli’yi mi kastediyorsunuz?
Y.K.: Tabii, tabii. Bakın, AKP tükenmiş bir partidir. O
halde savaşmak zorundadır. Tayyip Bey olağanüstü yıpranmış bir adamdır, her
şeyi kaybeden, her söylediği inandırıcı olmaktan çıkmış bir adamdır.
B.A.: 70’lerde Adalet Partisi komando kamplarıyla ilişki
kurduğunda bunu “ordu partisi” olarak yapıyordu. Şu anki kurduklarını, siz bir
ara daha önceki röportajlarda “üçüncü AKP” saptaması da yapmıştınız, bir tür
ordu, en azından üst yönetiminin, partisi gibi görmek mümkün mü?
Y.K.: Ondan çok emin olamam, ordunun ne yapacağını
bilmiyoruz, hele hele bu durumda. Yani şu anda, Afrin meselesinde. Benim
gördüğüm Amerika’nın yardımıyla Kürtler Afrin’den kuvvetlerini çekmiş
olacaklar, Tayyip Bey de görünüşte iki taraflı başarı elde etmiş olacak. Bir
yandan, keseriz, ederiz, geliyoruz haa, geliyoruz heey, Afrin’e doğru geliyoruz
diyecekler, onlar da Afrin’den çekildik diyecekler. Şu anda özellikle Suriye
Kürtleri, Suriye’deki PKK, Amerika ve Rusya’yla beraber, öyle görünüyor.
O.İ.: Bu biraz haber vere vere operasyon olduğu için
çekilmeye de zaman tanıyorlar.
Y.K.: Evet, evet çok fazla bir savaş, en azından ciddi bir
savaş ihtimali görünmüyor. Hele hele biraz önce söylediklerinizle… Kürtler
bunları yaparlar. Kürtlerde de bir değişiklik, çalkantı var, bunu bilemiyorum.
Benim arkadaşımdı ve eskiden genel başkandı, Hasip Kaplan çekildi. Şu anki
genel başkan, Selahattin Demirtaş istifa etti. Ederken gayet mert olarak, alın
partiyi sizin olsun, dedi.
Bakın, bu tür partilerin hepsi kaynıyor. Ne demek kaynıyor?
Çok açık, CHP’nin her yerinde kavga var. CHP’yi bir de Alevi partisi olarak
biliriz, değil mi, ancak bu şoförlerin hain dediği Kılıçdaroğlu geldi ve
türbanı ilk defa söyleyen adam oldu. Türbanı ağzına ilk alan Tayyip Erdoğan
değil, Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Ondan sonra, Atatürk’ün Tunceli’yi işgal
ettiğini söyleyen kimdir, Kemal Kılıçdaroğlu’dur ve şimdi Atatürkçülük yapıyor.
Şimdi bir kadını getirdi, kadın da bir Atatürk düşmanı çıktı. Bu kadar nettir.
F.Ö.: Kaftancıoğlu’ndan mı söz ediyorsunuz?
Y.K.: Evet. Bu kız bir Atatürk düşmanıdır ve Kemal
Kılıçdaroğlu, Atatürk düşmanı olmayan, cumhuriyet düşmanı olmayan hiç kimseyi
iş başına getirmez. Bekaroğlu, Sezgin, hepsi öyledir. Şu anda bir sözcüleri
var, Ardahan milletvekili mi bilmem ne, hepsi.
O.İ.: Kaftancıoğlu’nu destekleyenlerden biri de Erdoğan
Toprak. Toprak TÜSİAD’la ilişkilerde de aktif bir isim.
Y.K.: Tabii. Çok güzel. Her şeyi yapanlardan biri o, Erdoğan
Toprak. HDP de kaynıyor.
Şimdi, izninizle başka bir konuya geçebilir miyim? Şimdi bir
tıraşlamak lafı var. Tayyip Bey’in emri üzerine yüksek apartmanlarda iki kat ne
olmuş, tıraşlanmış. Yani inşaat halindeki apartmanın iki katı kesiliyor,
atılıyor, buna da tıraşlanma deniliyor. Milli servet gidiyor. Ne güzel tıraş,
bir de beni tıraş edin. Çok enteresan, inanılmaz bir şey. Niye tıraşlıyorlar?
Çünkü yapılan bütün inşaatlar, boştur. Hiçbirini satamıyorlar, satamayınca
tıraşlayacaklar. Tayyip Bey birdenbire estetikçi mi oldu, bütün bu binaları
görmüyor muydu? Siz şu anda Adalar’dan bakınca nereleri görürsünüz? Kartal,
Maltepe, Bostancı, Kadıköy… Şimdi oraları görebilir misiniz, göremezsiniz.
Sadece yüksek apartmanlar var. Tayyip Bey yaptı bütün bunları, bunların hepsini
AKP yaptı. Oraya binalar dikti, şimdi onları tıraşlayacaklar.
F.Ö.: Kendisi geçtiğimiz günlerde, biz bu şehrin kıymetini
bilmedik, ihanet ettik, hâlâ da ediyoruz, bundan ben de sorumluyum, dedi.
Y.K.: Adam ihanet sözcüğünün ne olduğunu bilmez ki, onu iyi
bir sözcük zanneder. Bir kere, Tayyip Bey, ihanet sözünü, dua ettik, cami
yaptık anlamında kullanıyor, böyle şeyler olmaz. Ne yapacağız şimdi, Adalar’dan
görülen bütün uzun binaları tıraş mı edeceğiz? Ben hapisten çıktıktan sonra,
bizim orada, yeni Ankara Çukurambar’da, bir tek daire kiraya verilmedi, her
taraf kirada, hepsi boş. Bütün yapılan inşaatlar boş. O zaman tıraşlamayacaksın
da ne yapacaksın Tayyip Bey? Muhtemelen devlet parası veriyor, gazetelerde de
yazdılar, konut alımlarında faiz düşüreceklermiş. Hiçbir konut satılmıyor,
konuta devlet yatırımı getirecekler. Bir, iktisatta 0’ın altına düşersin, böyle
şey olmaz. İki, eğer enflasyon varsa faiz haddini yükseltirsin, alfabedir.
Enflasyon varsa böyle devlet yardımı olmaz. Konutların vergisini artırırsın,
konut yapmazsın. Faizler düşürülecek gibi şeyler söyleyen adam kim, Mehmet
Şimşek.
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’i bilir misiniz? Bu adam
Türkiye’ye, Amerika’nın Irak’taki savaşında Amerikan askeri olarak geldi.
Mehmet Şimşek, bir İngiliz’le evliydi, yedek subay veyahut paralı asker olarak
geldi, ondan sonra da bunlar aldılar. Başka bir tarafı da yok. Ne politika
bilir, ne iktisat bilir, hiçbir şey bilmez. İktisadın i’sini bilmez. Cahil, bilgisiz…
Ne diyor orada, devlet konutta faizleri düşürecek. Mehmet Şimşek aklını yemiş.
Bu adamı başbakan yardımcısı değil, hiçbir şey yapamazsınız. Ne yapıyor öbür
taraftan Tayyip Bey? Apartmanları tıraşlıyor. Ne demek tıraşlamak? Milli
serveti kesip kesip atacaksın. Niye atacaksın? Çünkü satılmıyor. Aynı şekilde
faizi indireceğiz diyorlar. Eğer enflasyon varsa, eğer senin ürettiklerin
satılmıyorsa o zaman faizi yükselteceksin. Buna istikrar politikası denir.
Türkiye’deki istikrar politikasının tek aleti, faizi yükseltmektir. Pek de
istikrar olmaz ama istikrar politikası budur. Bereket versin, Tayyip Bey’in
tayin ettiği Merkez Bankası buna uymuyor.
Bir de şu var, Türkiye’ye bakın, böyle bir adam, AKP’nin
inşaatçısı Ali Ağaoğlu, 550 m²lik yerden eski karısını ve oğlunu kovmuş, yeni
sevgilisini koyuyor oraya. Yani meşhur karısını ve orada oturan oğlunu kovuyor,
metresini getiriyor. Türkiye’deki zenginlerin haline bakın, müthiş bir şey bu.
27 Mayıs’ın kurduğu Planlama’ya 1961’de imtihanla girdim. O
sırada öğrenciliğim çok aktifti, herkes benden korkardı, plancıların da bir
kısmı korktular. Beni makro türü işlere verebilirlerdi, vermediler.
Karayolları, ulaştırma gibi o tür şeyleri verdiler. Bir itirazım olmadı, o
işleri yaptım, karayolcu oldum, trenler falan da bana aitti. Şunları da
çıkardım, Menderes 10 yıl iktidarı döneminde hep karayolu yaptı. Ancak yol
yaptı da yollarda bir tek araba yoktu, bomboştu. Karayolları bana ait olduğu
için istatistiklere baktım, boş olduğunu gördüm. Menderes, yolcuydu. Tayyip Bey
şu anda camici bir adam. Yakın bir zamanda Ankara’da bilet almaya giderken
gördüm, on adımda bir cami var. Benim evimin önünde bir park var, attıkları
adam, parkın ortasına bir mescit koydu. Çukurambar’ın tepesinde otururuz biz,
şimdi evimizin etrafında her tarafta bir cami var. Tayyip Bey, camici ve
camilerin hepsi boş. 1961’de Planlama’ya girdiğimde karayollarının hepsi
bomboştu, şimdi camilerin hepsi bomboş. Bir tek ezan okuyorlar, başka hiçbir
işe yaramıyorlar.
O.İ.: İzninizle biraz konuyu değiştireceğim. Anayasa
Mahkemesi’nin Mehmet Altan ve Şahin Alpay kararıyla ilk dereceli mahkemenin,
yerel mahkemenin buna direnmesini nasıl buluyorsunuz? Çünkü Ergenekon’da da
benzer bir durum olmuştu, ilk dereceli mahkeme Anayasa Mahkemesi’nin kararına
uymuştu.
Y.K.: İlk önce şunu söyleyeyim, bizim için Anayasa Mahkemesi
tahliye kararı verdi. Ben ne dedim, bu mümkün değildir dedim. Çünkü Anayasa
Mahkemesi’nin bir mahkeme gibi tahliye kararı verme yetkisi yoktur. Üç gün önce
AKP de bunu söyledi, bu doğrudur. O zaman da söyledim, biz hukuksuz olarak
tutuklandık, hukuksuz olarak tahliye edildik. İyi ki edildik, zaten orada
olmamamız lazımdı. Anayasa Mahkemesi’nin başında Haşim Kılıç vardı. Amerika’nın
gücü Gülen’e yetiyordu, Gülen’in de gücü Haşim Kılıç’a yetiyordu. Haşim Kılıç,
Müslüman bir adamdı. Gülen rica etti, hepimizi de çıkardı. Haşim Kılıç
Beyefendi kanunsuz bir iş yaptı ama bizi çıkardı. Şu anda da böyle.
Ancak Anayasa Mahkemesinin her ülkede bir prestiji vardır,
mahkeme kararlarını önemli ölçüde etkiler. Anayasa Mahkemesi bırakın diyorsa,
yerel mahkemeler bırakır. Ve bir müddet sonra da bırakacaktır. Orada bir kuşku
yoktur. Bana sorarsanız, ben kırk defa söyledim, Ahmet ve Mehmet kardeşlerin,
Nazlı Ilıcak’ın hapis yatmaması lazım, başından itibaren söyledim. Bize çok
kötü davrandılar. Ama olmaz, bunların hapiste yatması kindir. Bunlar AKP’liydi.
Bize en kötü şeyi yaptılar, yapsınlar. Bizde düşmanlığın hapiste yatmak gibi
bir karşılığı olamaz. Böyle şeyler olmaz, Nazlı Ilıcak’ın hapiste yatmaması
lazım. Ve bir gün çıkacaktır. Bu AKP’nin kinidir. Bunların bir tek suçu vardır,
sonunda AKP’ye karşı çıktılar. Önce AKP’yi desteklediler, sonra AKP’ye karşı
çıktılar. Bu bir kin rejimidir, bunda onu görüyoruz.
Y.K.: Barkın Hocam, ben bir soru sorabilir miyim? OHAL’in
kaldırılmasının yakın olduğunu düşünür müsünüz?
B.A.: Mümkün görünmüyor Hocam. Siyasi muhalefet
yükselmedikçe sonlandırmayacaklar.
Y.K.: OHAL’in bir tek nedeni var. Bir yığın iflas var. OHAL
iflasları yasaklıyor, hiçbir şey söyleyemiyorlar. Yoksa OHAL’de öyle önemli bir
şey yok. Şu anda öyle veya böyle nedenlerle mümkün olduğu kadar hapisten
adamları da çıkarıyorlar. Bir tek Fethullahçı diye ayırt edebildiklerini
yakalarlarsa koyuyorlar. Ama bir yığın adamı çıkartmışlar. OHAL niçin var?
Kılıçdaroğlu diyor ki, OHAL amacına göre gitmiyor. Adam bunlarla meşgul, adalet
bilmem ne, bunlarla meşgul. Türkiye’nin en önemli konuları umurunda değil. Sana
ne amacından, OHAL’in amacı ne olabilir? Dün geldiğim taksi şoförü, çok
enteresan, Tayyip Bey iki şeyi sorardı dedi, birincisi, taksi şoförlerine,
ikincisi simitçilere nasılsınız derdi. Şimdi Tayyip Bey ne taksi şoförlerine
soruyor, ne de simitçilere. İkisi de felaket. Ekonomi çökmüş ama ekonominin
çöktüğünü, iflasları hiçbir gazete yazmıyor, yani yasak.
F.Ö.: Bir inşaat işçisi kendisini, Meclis’in önünde, geçinemiyorum
diyerek yaktı Hocam… Kılıçdaroğlu ise işçiye seslenerek, niye kendini Saray’ın
önünde yakmıyorsun, dedi.
Y.K.: Terbiyesiz adam. Kemal Kılıçdaroğlu bir faşisttir.
İnsan sorar, niye yakıyorsun kendini der. Akıl dışı. Adama dediğine bak, hayır
orada değil de gel şurada yak diyor. Böyle bir adamdan parti başkanı olur mu?
CHP’yi görüyorsunuz değil mi? Her taraf Aleviydi, şimdi Aleviyi attı, melevi
geldi. Neydi o kadının adı, Kaftancıoğlu. Kız bir felaket.
Kılıçdaroğlu’nun AKP’den aldıklarının hepsi, başdanışmanı.
Siz devlette çalışmadınız, öyle her istediğin adama başdanışman diyemezsiniz,
Ahmeeet gel buraya seni başdanışmanım yapıyorum, böyle şey olmaz. Bir danışma
kurulu olur, başka bir şey olur, bir heyet olur, bir yığın teknisyenler,
uzmanlar olur. Eskiden öyle, müşavirler kurulunun başı olur, baş müşavir veya
başka bir şey olur. Bir tek adam başdanışman olur. Öbür türlüsü kıç
danışmandır, onun bilmem nesi falan yoktur. 15 yıl Tayyip Bey’in Kütüphaneler
Genel Müdürü olarak çalışıyor, ayrılıyor oraya geliyor. Bir çocuk var, laz
burunlu, şu anda dış politika anlatıyor, sen kimsin? Bu Tayyip Bey’in güzel bir
lafı, sen kimsin? Öztürk mü bilmem ne, hiçbir şeyi yok, bu adam uzun müddet
AKP’nin Musul’daki adamı, oradaki konsolos. Bir AKP’li, başdanışman. Neydi o,
Sezgin midir nedir. Sezgin denilen adam, biz tutukluyken mahkemeye gelip
bilirkişi olmak istedi. İnanılmaz bir şey. Bunların da hepsi ya milletvekili,
ya başdanışman. AKP’li olmayan bir tek milletvekili yok. Murat Emir diye bir
adam çıktı, devamlı konuşuyor. Nereden çıktın, neyi bilirsin, senin
söylediklerine neden önem verelim? Eskiden milletvekili dediğin adam yıllardır
parlamentoda olur, mecliste konuşurdu, konuşmasını öğrenirdi. Bunlar hiçbir
şeyi bilmiyorlar. Kemal Kılıçdaroğlu bir tarafından tutuyor, oraya getiriyor.
Levent diye bir adamı grup başkanlığından attı, yerine yeni bir adam getirdi. O
da herhalde iki üç numaralı Levent’tir, başka hiçbir şey değil. Sana neden
güvensin, senin sözüne neden inansın, seni hiç tanımıyor Türkiye. Hiçbir yerde
konuşmadın, böyle bir şey olmaz. (SOL.ORG)
Hiç yorum yok