Bugün tarih kitaplarında ve onlardan ilham alan edebi
eserlerde 31 Mart vakasına dair üç farklı tez bulunuyor…
31 Mart vakası üzerinde ayrıntılı bir çalışması olan tarihçi Sina Akşin’in üzerinde önemle durduğu tez ise, isyanın hem İttihatçılardan kurtulmak hem de padişahı değiştirmek isteyen Prens Sabahattin Bey ve onun desteklediği muhalefet fırkası Ahrar tarafından tezgâhlandığı, Osmanlı’daki en büyük müttefiki Kamil Paşa’nın sadrazamlıktan düşürülmesi sonrasında İttihatçılar’a cephe alan İngiltere’nin de bu isyanı el atından desteklediği şeklindedir. 2 Bu tezin dayanağı ise, Ahrar erkânından Mevlanzade Rıfat’ın ayaklanma sonrasında işin Prens Sabahattin Bey ve Ahrarcılar tarafından planlandığına dair verdiği beyanat ve ayaklanma sırasında İngiltere’nin gösterdiği olumlu tavırdır. 3
Gittikçe daha da kutuplaşan günümüz siyasi atmosferinde saf
tutmuş siyasi cenahlara mensup kişilerin haksızlığa uğramışlık duygusuyla zaman
zaman “Bugün insanlar farklı düşünebilirler belki, ama olsun, tarih nasıl olsa
her şeyi olduğu gibi yazacak. Haklılığımız nasılsa ortaya çıkacak.” dediklerini
duyarız.
Ne var ki sanılanın aksine tarih çoğu zaman mutlak değildir
ve doğruları yazmayabilir. Aynı konu hakkında birbirine zıt savlara yer
verebilir, karşıt siyasi cenahların sarıldıkları doğruların her birine ayrı
ayrı itibar edebilir. Saltanatı sırasında kaybedilen topraklar, yapılan
icraatlar resmi belgelerle sabit olduğu halde, bugün aynı kişiyi, Sultan
Abdülhamid’i bir cenahın Kızıl Sultan, başka bir cenahın ise Ulu Hakan diye
anması çelişkisinde görüldüğü gibi…
Dahası, tarih kimi zaman yüzyıldan fazla zaman önce olmuş
bir ayaklanmanın gerçek sebeplerini aydınlatmaya dahi kifayet etmeyebilir.
Tıpkı Abdülhamid’i tahtından indiren 31 Mart* ayaklanmasının gerçek sebeplerini
aydınlatamadığı gibi…
Sultan Abdülhamid (1876-1909) sağlık, eğitim ve kalkınma
anlamında birtakım reformlar yapsa da, saltanatının ilk yıllarından itibaren
kuvvetli bir merkezileşmeyi seçerek başta aydınlar olmak üzere tüm Memalik-i
Osmaniye’ye nefes aldırmayacak bir yönetim şekli kurar. Suikasta uğramak ve hal
edilmek vesvesesiyle tüm milletin hayatını korku içinde geçirmesine sebep olan
jurnalcilik ve sansür** bu dönemde ayyuka çıkar. Şüpheli görülen vatandaşlar
çoğunlukla sürgüne gönderilerek cezalandırılır.
Bu baskı ortamında kurulan İttihat ve Terakki Cemiyeti rejim
muhaliflerini de yanına çekerek Balkanlar’da zamanla kuvvetlenir, Temmuz
1908’de padişahı baskı altına alarak Meşrutiyet’i ilan ettirir. Böylece fiilî
olarak padişahın yetkileri elinden alınmış, yönetim şekli değişmiş olur.
Pek çoğu orta direk ailelerin orduda yükselmeye azmetmiş,
orta kademelere çıkmış çocukları olan İttihatçılar hırslıdırlar,
vatanperverdirler, ancak ne var ki memleketin yönetimini ele almakta acemi,
arzu ettikleri yönetim sistemini inşa etmek için de bilgisizdirler. Memlekete
iyi niyetlerle bazı yenilikler, düzenlemeler getirirler getirmesine, lakin bu
yeniliklerin ve düzenlemelerin oturacağı zeminin ne kadar kırılgan olduğunu
hesap edemezler. Nitekim, sonraki yıllarda orduda yapmaya çalıştıkları
reformlar alaylı subayların tepkisini, devlet dairelerinde ihtiyaç fazlası
memurları işten çıkarmak keza yeni devirde işsiz kalanların tepkisini, kamusal
alandaki dini etkinin yavaş yavaş azaltılması ise kalabalık bir kadronun
tepkisi çeker. Halk arasında İttihat ve Terakki’ye duyulan öfke körüklenir.
Aydınların İttihatçılara karşı duydukları hoşnutsuzluğunun
sebebi ise yaptıkları birkaç reform haricinde ülkede tasavvur edilen hürriyetin
gerçekleştirilmemesi, İttihatçı liderlerin muhalefete ve basına nefes
aldırmayan başka bir istibdat kurmaya niyetlenmeleridir. Gazetelerin art arda
kapatılması, Meclis’teki ve basındaki muhalif seslerin fedaileri aracılığıyla
susturulmaya çalışılması ve son olarak da Osmanlı’daki ilk basın şehidi olarak
kabul edilen gazeteci Hasan Fehmi’nin Galata Köprüsü’nde öldürülmesi bu
hoşnutsuzluğu artık “yeter” deme noktasına getirir.1
Nitekim çok değil Meşrutiyet’in ilanının üzerinden henüz
dokuz ay dahi geçmemişken İstanbul’da kanlı bir ayaklanma çıkar. Alaylı
askerlerin, medrese öğrencilerinin ve bazı ulema mensuplarının başını çektiği,
“Şeriat isteriz” diye sokaklarda bağırıp mektepli subayları kurşuna dizdiği,
gerici bir ayaklanma kisvesi altındaki ayaklanmanın gerçek sebepleri ise
tarihçilere göre çok daha karmaşıktır.
Bugün tarih kitaplarında ve onlardan ilham alan edebi
eserlerde 31 Mart vakasına dair üç farklı tez vardır. İlki, bu ayaklanmanın
Abdülhamid’i tahtından indirmek için vesile arayan İttihatçılar tarafından
çıkarıldığıdır. Bu tezi iddia edenler, İttihatçılar tarafından rejimin bekası
için Selanik’ten getirtilen Avcı Taburları’nın da isyana katılmasını, Hareket
ordusunun çok kısa bir zamanda hazırlanıp yola çıkmasını, dahası ayaklanmayı
bastırdıktan sonra İttihatçılar’ın padişahı tahtından indirmesini, arzu
ettikleri yönetimi bu ayaklanmayı bastırma bahanesiyle ilan etmelerini kanıt
olarak görürler.
Diğer bir tez ise, padişahın şeriat elden gidiyor diye
ahaliyi el altından kışkırttığı ve isyanı İttihatçılardan kurtulmak için
planladığı şeklindedir. İsyanı planladığını itiraf eden ve idam edilen Derviş
Vahdeti’nin isyandan kısa bir süre önce padişahtan para almış olması, padişahın
gözde bendelerinden Nadir Ağa’nın ve padişahın ailesinden birkaç zatın
Vahdeti’nin kurduğu cemiyet olan İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti’nin açılış
töreninde ön saflarda yer almış olması ve isyancıların üzerinden yüksek
meblağda paraların çıkması bunu öne süren tarihçiler ve İttihatçılar için bu
tezi destekler niteliktedir.2
31 Mart vakası üzerinde ayrıntılı bir çalışması olan tarihçi Sina Akşin’in üzerinde önemle durduğu tez ise, isyanın hem İttihatçılardan kurtulmak hem de padişahı değiştirmek isteyen Prens Sabahattin Bey ve onun desteklediği muhalefet fırkası Ahrar tarafından tezgâhlandığı, Osmanlı’daki en büyük müttefiki Kamil Paşa’nın sadrazamlıktan düşürülmesi sonrasında İttihatçılar’a cephe alan İngiltere’nin de bu isyanı el atından desteklediği şeklindedir. 2 Bu tezin dayanağı ise, Ahrar erkânından Mevlanzade Rıfat’ın ayaklanma sonrasında işin Prens Sabahattin Bey ve Ahrarcılar tarafından planlandığına dair verdiği beyanat ve ayaklanma sırasında İngiltere’nin gösterdiği olumlu tavırdır. 3
Abdülhamid'in tahttan indirilmesi ve sonrası
Her ne sebeple olursa olsun şeriatçısı, padişahçısı,
Ahrarcısı, Meşrutiyet’in ilanından memnun olmayan, gözden düşen,
İttihatçılar’ın yönetimini beğenmeyen pek çok insan bu ayaklanmaya katılır,
Hareket Ordusu şehre hakim olana dek İstanbul sokakları kana bulanır; ayaklanma
bastırıldıktan sonra Abdülhamid tahtından Meclis kararıyla indirilir ve
Selanik’e sürgüne gönderilir.
Ve zamanında istibdada karşı kelle koltukta mücadele etmiş,
hürriyet hayalleriyle sürgün günlerine katlanabilmiş olanlar bu ayaklanmayı
fırsat bilerek tez vakitte otoriter bir yönetim kurarlar. Böylece biz tarih
okurlarına hürriyet için mücadele etmenin hürriyeti bu topraklara getirmeye
kifayet etmeyeceğini, yönetim şekli ne olursa olsun, kim başa geçerse geçsin
gerçek hürriyete bu topraklarda kolay kolay sahip olunamayacağını, sahip olmak
bir yana anlamının dahi anlaşılamayacağını öğretirler. (MERVE KÜÇÜKSARP - BİANET)
* Rumi takvime göre 31 Mart 1325 tarihinde gerçekleşen vaka, Miladi takvime
göre 13 Nisan 1909’da gerçekleşir.
**Abdülhamid dönemindeki sansür hakkında ayrıntılı bilgi
için:
https://bianet.org/biamag/biamag/194330-osmanli-da-sansurun-trajikomik-hikayesi
1 Ahmet Bedevi Kuran, İnkılap Tarihimiz ve Jön Türkler,
Kaynak Yayınları, 2000, İstanbul
2 Sina Akşin, 31 Mart Olayı, İmge Kitapevi, 2015, Ankara
3 Mevlanzade Rıfat, 31 Mart Bir İhtilalin Hikayesi, Pınar
Yayınları, 2010, İstanbul
Merve Küçüksarp
İstanbul Teknik Üniversitesi’nde İşletme Mühendisliği okudu.
Üniversitenin son senelerinde çeşitli reklam ajanslarında çalıştı. Daha sonra
İstanbul Üniversitesi’nde Kadın Çalışmaları Bölümü’nde yüksek lisans yaptı.
2009'da Vatan Gazetesinin hafta sonu eklerinde kültür ve sanat üzerine yaptığı
çeşitli röportajlar yayımlandı. İlk romanı "Körkütük" 2012 yılında,
"Ab-ı Hayat" 2014 yılında, "Hazan Vakti" ise 2016'da
Epsilon Yayınları tarafından yayımlandı.