Sülün Osman’dan Banker Kastelli’ye,
İhlas-Kombassan-Yimpaş-Jet Fadıl’dan Uzanlara, Kanal 7-Deniz Feneri’nden
Çiftlik Bank’a… “Kitle tokatçılığı”nın Türkiye’de her daim sağ siyasetin
argümanlarıyla bir gelenek gibi yaşadığını anlatan Hakkı Özdal, Çiftlik Bank’ın
“dombili”sinin de zamanın ruhuna uygun Kudüslerle, Fatihalarla, üst akıllarla,
vatan-millet edebiyatıyla kalabalıkları dolandırdığını belirtti, “Her siyasal-toplumsal
sistem ‘layık olduğu’ tokatçıyı üretmektedir belli ki” dedi…
Türkiye, son yılların en büyük vurgunlarından Çiftlik Bank
dolandırıcılığını konuşurken; Gazete Duvar’dan Hakkı Özdal kitle
dolandırıcılığının yakın tarihini ve bugün ile olan bağını köşesinde anlattı.
Sülün Osman’dan Banker Kastelli’ye tokatçılık fenomenliği
Özdal’ın ilk anlattığı fenomen “Sülün Osman” lakaplı Osman
Ziya Sülün oldu. 50’li, 60’lı yıllarda Galata Kulesi’ni, İzmir Saat Kulesi’ni,
şehir hatları vapurlarını ve elektrikli tramvay hatlarını satıp mahkemede
“Kusura bakma hâkim bey, memlekette Galata Kulesi’ni satın alacak eşekler
olduğu sürece ben bu kuleyi satarım” diyen Sülün, Özdal’ın deyişiyle
“kendisinden saf olanın malına göz diken taşra kurnazlığını kendi silahlarıyla
alt etmişti.”
Kitle dolandırıcılığının 12 Eylül ve serbest piyasa
ekonomisine geçiş sonrasındaki görüntüsü ise yüksek faiz vaatleriyle
topladıkları paralar karşılığında hisse senedi ve tahvil dağıtarak paralel
bankacılık ağı kuran bankerlerin vurgunu oldu. “Banker Kastelli” namlı Cevher
Özden de bu vurgunların öncüsü oldu, bir tokatçılık fenomenine dönüştü ve
Türkiye’nin en büyük 11. bankası haline geldi.
“Memlekette Galata Kulesi’ni satın alacak eşekler olduğu
sürece ben bu kuleyi satarım” diyen Sülün Osman, bankerler vurgununun öncüsü
Banker Kastelli ve tokatçı Kastelli’nin reklamını formasına dahi taşımış
Fenerbahçe takımı…
“Kitle tokatçılığı” ve sağ siyaset
İhlas, Kombassan, Yimpaş, Jet Fadıl, Uzan ve İmar Bankası,
Deniz Feneri ve Kanal 7 vurgunlarını anımsatan Özdal, “kitle tokatçılığı”nın
doğrudan sağ siyaset ile ilgisi hakkında ise şöyle dedi:
Kitle tokatçılığı bundan sonra hiç eksik olmadı Türkiye’den.
Bir şekilde sağ siyasetle ve her şekilde halkın örgütsüzlüğüyle bağlantılı
olarak yeni biçimler ve isimler alarak adeta bir gelenek gibi yaşadı.
Toplu ve adil bir refahı sağlamak, bunun için örgütlenmek,
mücadele etmek ve direnç göstermek yerine; tam da 12 Eylül rejiminin ve
ardından Özalların, Demirellerin, bugüne dek gelen sağcıların ihya ettiği pazar
ekonomisinin keskin dişleri arasında kolay para hayalleri kuran ‘küçük
insanların’ küçük paralarıyla kurulmuş birer vurgun şebekesiydi bunlar.
Kâh dini, İslâmı, kâh vatan hasretini, kâh taşra
paragözlüğünü gıdıklayarak, bir silsile halinde yaşadılar. Birer kara delik
gibi yuttukları paralarla iktidara yürüyen siyasal hareketleri finanse ettiler;
yeni sermaye sınıflarının doğuşuna katalizör oldular. Batana kadar itibar
sahibi, battıktan sonra dolandırıcı idiler. Ama hep ‘battılar’ ve batışlarıyla,
kendilerini doğuran sistemin çöküşünü üstlendiler.
Necmettin Erbakan’ın has adamı ve Refah Partisi’nin gizli kasasıyken
Bosna için toplanan yardımları cep yapan Süleyman Mercümek, İmar Bankası’ndan
Telsim’e tüm girişimlerinde dolandırıcılığı esas alan Cem Uzan ve JetPa projesi
ile yüzbinleri dolandıran Jet Fadıl (Akgündüz) mağdurları…
“Her sistem ‘layık olduğu’ tokatçıyı üretmektedir”
15 Temmuz ajitasyonu çeken, tekbirlerle tesis açan, “Kudüs
kırmızı çizgimizdir” diyerek para toplayan ve “dombili” diye adlandırılan
Çiftlik Bank dolandırıcısının 24 Ocak’tan bugüne uzanan “Yeni Türkiye”nin yeni
bir illüzyonu olduğunu belirten Özdal, yazısını ise “dombilinin başarısı”na
atıfla noktaladı:
Her şeyin, hiçbir sorumluluk taşımadan ters yüz
edilebildiği, kanmaların kandırılmaların, ‘Allah affetsin’ciliğin en üst
düzeyden başladığı; hiçbir suçun, hatanın hesabının verilmemesinin koşullarının
oluştuğu, Meclis’teki yasaların bile ‘döve döve’ çıkarıldığı bir dönemde ustaca
kurulmuş bir tezgah ‘Dombili’ninki. Zaten ona bu lakabın takılmasında bile,
‘başarısının’ yol açtığı imrenmeli takdirin etkisi var. Aynı ahlaki çerçevede
bulunanlar açısından ‘başarılı, hınzır bir çocuk’tur ‘Dombili’…
Kaldı ki nesnel olarak da başarılıdır kendisi. Bu zamanın
ruhuna uygun bir modellemeyle yağdan kıl çeker gibi tokatlamıştır; Kudüslerle,
Fatihalarla, üst akıllarla, vatan-millet edebiyatıyla tütsülenmiş
kalabalıkları. Bugünün Kastellisidir ‘Dombili’. Sülün Osman nasıl Kastelli’den
daha ‘masum’ ise Kastelli de ondan ‘masum’dur.
Sistem, kendisiyle birlikte tokatçılarını da daha ilkesiz,
ahlaksız, acımasız hale getirmiştir. Bu gazeteler, bu televizyonlar, bu
siyasetçiler, bu siyasal metinler, bu ajitasyon-propaganda ile kurulan/zehirlenen
toplumun tokatçısı da budur işte. ‘Bizim Çiftlik’te dünkü tokatçılar Kastelli,
Kombassan, Jet-Fadıl ise bugünkü tokatçı da Dombili’dir. Her siyasal-toplumsal
sistem ‘layık olduğu’ tokatçıyı üretmektedir belli ki…