Sosyalist sol, şimdiden hazırlanacağı bir boykotla Saray’ın
kurduğu 2019 tezgahını bozmak, bu tezgahla AKP’nin ve muhalefet rolüne razı
düzen partilerinin meşruiyet beklentisini boşa çıkarmak, kuracağı kitlesel sol
partiyle kendi gündemini ve mücadelesini örgütleyerek iktidar hedefine yürümek
durumundadır
Seçim tartışmalarında boy veren Türkiye solu
Gezi direnişinin kazandırdığı özgüvenle yeniden ayağa kalkma
belirtileri gösteren solun Saray iktidarını sosyalist sola karşı yeni
operasyonlar düzenlemeye itecek kadar tedirgin ettiği günlerde, farklı
geleneklerden bileşenlerin oluşturduğu Haziran, Erdoğan’ın önüne konan
istihbarat raporlarında “iktidar için tehdit unsuru” ilan edilirken seçim gibi
çok tartışmalı bir konuda mevcut şartları gözetip kendini aşma iradesi
göstermişti. 7 Haziran seçim kararını tek bir seçeneğe indirgeyip kendisini de
bu gündemle bağlamaktansa, bu kararı bileşenlerin kendi inisiyatiflerine
bıraktı. Haziran, asıl enerjisini iktidarın demokratik hak ve özgürlükler
alanında yarattığı tahribata karşı etkinlik ve eylemler düzenleyerek toplumsal
muhalefeti geliştirmeye ve AKP’yi geriletmeye odaklanmıştı.
Haziran’la birlikte birçok muhalif oluşumun desteği ile 7
Haziran seçimlerinde AKP’nin geriletilmesi hedefine ulaşıldı. Ancak, tek başına
iktidar kurma gücü elinden alınan AKP, seçim kanununda öngörülen süreyi
göstermelik koalisyon görüşmeleriyle doldurarak yeniden seçim kararı aldı.
Ardından, Haziran’ın da içinde bulunduğu çok sayıda demokratik kitle örgütü,
Diyarbakır ve Suruç katliamlarıyla dozu gittikçe artan devlet terörüne rağmen
mücadeleyi genişletmek üzere harekete geçti.
Ne var ki, “MİT tarafından iki ay öncesinden bilindiği”
raporlara geçen 10 Ekim katliamı ve takip eden bombalı saldırılarla toplumsal
muhalefette büyük bir kırılma yaşandı ve tam da iktidarın beklediği üzere
muhalefet dalgası duruldu.
Sonrasına ilişkin süreç tartışılabilir olmakla beraber
diyebiliriz ki, mevcut düzende siyaset zemini ve araçları hızla nitelik
değiştirirken sosyalist muhalefetin araçlarının da değişmesi, yeni durumla
mücadele edebilecek biçim ve nitelikte bir yapı olarak yeniden örgütlenmesi kaçınılmazdı.
Ancak bu henüz oluşturulamadığı için, kurulduktan sonraki kısa süre içinde
dördüncü büyük siyasi güç olarak gösterilen Haziran da dahil olmak üzere
sosyalist muhalefeti oluşturan güçlerin etkinliği, yükselen faşist dalganın da
etkisiyle kırıldı.
7 Haziran seçimlerine giden süreçte muhalefetin yükselen
mücadelesi, AKP’nin geriletilmesine dönük ciddi bir hamleydi. Öyle ki, 7
Haziran hedefi, AKP’nin geriletilmesi amacının ötesine geçerek “birleşik
mücadele” formülleri üzerinden “CHP-HDP-Sosyalistler”in birlikteliğiyle iktidar
hesaplarına dayandı. Gelin görün ki, bu birlik formülü içinde ana gövdeyi
oluşturma sorumluluğundan köşe bucak kaçan CHP, 7 Haziran sonrasında AKP ile
1,5 ay boyunca yürüttüğü koalisyon görüşmeleri sonunda “bize koalisyon teklif
etmediler!” diyerek, Saray iktidarının demokratik süreci işletmiş ve tüketmiş
görüntüsü çizmesine alet oldu. 7 Haziran seçimlerinin tüm kazanımlarını
Saray’da bırakarak 1 Kasım için yeniden seçim kararı alınmasına ve aradaki
süreçte Saray’ın bütün ülkeyi teslim alma politikasının meşrulaştırılmasına
katkı sundu.
7 Haziran’ın kazanımlarına sahip çıkmayan CHP, tartışmalı 1
Kasım seçimlerini de bir tarafa bırakacak olursak, 16 Nisan referandumunda
Saray tarafından açık biçimde gasp edilen halk iradesine sahip çıkma erdemi de
göstermedi. CHP’nin sandık görevlileri de dahil olmak üzere, sandıklara sahip
çıkmak üzere örgütlenen sivil toplum güçleri ellerinde mühürlü sandık sayım
tutanaklarıyla kalakaldılar. “Kazandık” denilen referandum, Yüksek Seçim Kurulu
ve Anayasa Mahkemesi üzerinden çevrilen boş tartışmalar eşliğinde Saray’a
hediye edildi.
Dokunulmazlıkların kaldırılmasına “Anayasaya aykırı ama
evet” diyen CHP, böylelikle AKP’nin anayasa ihlallerini de meşrulaştırarak
HDP’nin toptan tutuklanmasına aracı oldu. Bu hamlesiyle, Meclis’i tahakküm
altına almayı kafasına koyan AKP’ye destek olmakla kalmadı, bir milletvekilini
Silivri’ye esir vererek “mağdur” kostümünü sırtına geçirip işlevsiz kılınan
Meclis’te muhalefet rolünü sürdürdü!
AKP ile milliyetçilik ve İslamcılık tokuşturan Kılıçdaroğlu,
sağcılığın topuzunu iyice kaçırarak artık hidayete erdi: Şimdilerde, Veda
Hutbesi’nin, üzerinde mutabık kalınan ilk insan hakları beyannamesi olduğunu
üfürerek iktidarla Müslümanlık yarıştırmayı sürdürüyor. Laiklik terk. Yarım
ağızla, Afrin’e girmenin doğru olmayacağını anlatacak olmuştu ki iktidarın
“askerlik, savaş, fetih, kahramanlık” edebiyatı gündemi sarıp sarmalayınca, hal
simsarı üslubuyla Afrin meselesine daldı. Kağıttan “Bir Türk dünyaya bedeldir”
sözünü, “elli tane Afrin’i feda” kurundan bozdurup masaya sürdü. Kendi
belediyelerinde yaşanan işçi kıyımları ve buna karşı sürdürülen işçi
eylemlerine sessiz kaldıkça solculuk makyajı da suratından akıyor. CHP içinden
bu akıl yitimine itiraz eden yok gibi. Özetle, kimi sosyalistlerimiz
kabullenmek istemese de CHP bir sol seçenek olmaktan çoktan çıkmıştır. CHP ile şu ya da bu zeminde beraber hareket
etme fikrinde ısrar edecek olan sosyalistlerimiz, utangaçlığı bırakıp birleşik
mücadeleyi Saadet Partisi ve İYİ Parti’ye kadar genişletebilir!
Hızla değişen koşullar ve iyice faşizme kayan iktidar
karşısında kendisini ve mücadele araçlarını bu yeni duruma göre kurgulayıp
hızla inşa etmek zorunda olan sosyalist muhalefetin artık CHP ile birleşik
mücadele hayalleri peşinde koşmak ve parlamenter demokrasinin geri kazanımını
sağlamak için CHP’ye teori üretmek gibi lüksleri yoktur. Faşizmin dayatacağı
çok daha ağır koşullar perşembe ise, bugün çarşambadır!
Mevcut sosyalist parti ve yapıların toplumsal muhalefetin
gelişmesine cevap verecek düzeyde örgütlü ve programlarıyla da yeterli
olmadığı, dolayısıyla işçi sınıfını esas alan geniş bir kitlesel siyasi
yapılanmanın gerekliliği açıktır.
Mevcut düzenden şikayetçi olan ve fakat bugüne kadar
“alternatifi olmadığı için” CHP’ye oy veren kitle de dahil olmak üzere, Saray
iktidarını gayrimeşru gören geniş kesimlere seslenecek, insanı insan yapan emeğe, geleneğe ve
geleceğe nasıl sahip çıkacağını kendi fikir, proje ve programıyla ortaya koyup
kuruluşunu dosta düşmana ilan edecek, sokaklar, fabrikalar, okullar,
belediyeler, köyler, kasabalar, tarlalar, sanayi siteleri, işçi mahalleleri
gibi toplumsal yaşamın bütün kılcal damarlarına akacak, işçilerin sendika
ağalarını alaşağı edeceği bir mücadeleyi işçilerle beraber örgütleyecek,
iktidarın ve “muhalefet” adı altındaki yancılarının kuruttuğu alanları tekrar
canlandıracak bir iradenin yaratılması şarttır.
Bu iradeyi yaratmanın yolu, sosyalizmi bir slogan olmaktan
çıkarıp yaşamın içinde kuran bir programı ve o programın partisini inşa
etmekten geçiyor. Bu girişimin yarına bırakılacak, ötelenecek tarafı yoktur.
Koşullar, 7 Haziran seçimleriyle kıyaslanamayacak ölçüde
farklıdır. Şu durumda sosyalistler, düzen partilerinin içinde bulunduğu
koşullara, pazarlıklara, 2019 hesabına hiçbir şekilde dahil olmamalıdır. İyice
pekiştirilen medya tahakkümüyle, savaş vitriniyle, ittifak yasasıyla,
ekonomideki yalan rüzgarıyla tam bir hegemonya kurmak üzere olan AKP’nin
sponsorluğunda seçim tartışmak, 7 Haziran seçimleri ve 16 Nisan
referandumundaki kazanımlara sahip çıkmayan CHP’nin “Boykot ne ya, kazanacağız”
diyerek gönüllü yazıldığı 2019 tezgahına düşmektir.
2019 seçimleri, çok kötü bir milenyum şakası olarak bütün
alt ve üst yapısıyla Saray tarafından tezgahlanıp sahaya sürülmüştür. AKP’nin
iktidar, CHP’nin ana muhalefet rolünü güncellemek üzere ihtiyaç duydukları
meşruiyeti sağlamayı umdukları bir tezgahtır bu.
Siyasi kimliği, ideolojisi, sıfatı her ne olursa olsun 2019
hesabı yapan tüm siyaset esnafı bu tezgahın arkasında yan yana dizilip bu kötü
milenyum şakasını pazarlamakla meşguldür. Sosyalist sol, bu tezgahın esnafı da,
müşterisi de, tedarikçisi de, güvenlikçisi de, temizlikçisi de olamaz.
Sosyalist sol, şimdiden hazırlanacağı bir boykotla Saray’ın
kurduğu 2019 tezgahını bozmak, bu tezgahla AKP’nin ve muhalefet rolüne razı
düzen partilerinin meşruiyet beklentisini boşa çıkarmak, kuracağı kitlesel sol
partiyle kendi gündemini ve mücadelesini örgütleyerek iktidar hedefine yürümek
durumundadır. (RED)