HIDE
GRID_STYLE
SHOW_BLOG

Bugün için temel mesele, Erdoğan eliyle gerçekleştirilen diktatörlük sürecinin durdurulmasıdır!

Bugün için temel mesele Erdoğan eliyle gerçekleştirilen diktatörlük sürecinin durdurulmasıdır. Öncesi ve sonrasıyla seçim süreci bu hede...


Bugün için temel mesele Erdoğan eliyle gerçekleştirilen diktatörlük sürecinin durdurulmasıdır. Öncesi ve sonrasıyla seçim süreci bu hedef doğrultusunda değerlendirilmelidir. Yani birincil şart, seçim sonrasını da kapsayacak biçimlerde bugünden itibaren sokağın aktif bir biçimde örgütlenmesidir…


MAHALLELERDEN MEYDANLARA MİLYONLARLA TAMAMLAYACAĞIZ
Neoliberal dönüşümün icracı gücü AKP iktidarı kendi mezarını kazdı. Şaşalı günler çoktan bitmişti. Belli ki Siyasal İslamcılığın, krizi milliyetçilikle tahkim ederek sandıkla aşma projesi de son günlerini yaşamakta.

Kriz yapısal. Ekonomik, siyasal ve toplumsal olarak çok yönlü yaşanıyor. Açık bir biçimde görülmektedir ki; köklü bir altüst oluş yaşanmadan, neoliberalizme karşı devrimci bir çıkış oluşturulmadan aşılamaz. Şimdilik tüm siyasi aktörler yöntem farklı olsa da “neoliberal politikaları sürdürmeyi” önermektedir. Sorun, sistemin hangi biçimde ve kim ya da kimler tarafından idare edileceği sorunudur. Erdoğan’ın “tüm yetkileri tek elde toplayarak” krizi aşmak için rejimi değiştirme çabaları da krizi daha da derinleştirmektedir.

İlk karşılığı ekonomide görüldü. Belli ki Erdoğan popülist siyasetin sınırlarını çoktan aştı. Hatiplikle idare ediyordu, prompter bitince o da bitti. Öyle “Ne kuru ya hepsi hikaye”, “Dolarsa da dolmasa da” naraları atmakla kriz çözülmüyor, derinleşiyor. Kapitalizmin beşiğine gidip “Merkez Bankası’na müdahale edeceğiz” deyince piyasalar karıştı. Dolar anında 4,92’yi gördü ve Abdulkadir Selvi uyardı; seçimlere gittiğimiz sırada dolar sadece dolar değildir, siyasi sonuçları olur!

Selvi haklı. 30 milyonun yaşamını borçlanarak sürdürebildiği, hane halkı borcunun Ocak 2018 itibariyle 536,5 milyar TL’ye çıktığı, vergilerin %70’inin tüketimden toplandığı bir ülkede doların yükselmesinin de faiz artışıyla dengelenmeye çalışılmasının da karşılığı açık. Seçim sonrası ekonomideki tüm yükün halkın sırtına yükleneceği de ortada. Ne çelişkidir ki, tüm ülkenin kaderi Erdoğan’ın iki dudağı arasına hapsedilmeye çalışılırken, Mehmet Şimşek finans kapital temsilcilerine “Erdoğan’ı dinlemeyin” diyerek güven vermeye çalışıyor. Ardından da faiz artırımı ve seçim sonrası yapısal reformları hızlandırma garantisi veriyor.

Kriz koşullarında “Baskın basanındır” diyen Erdoğan, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da oluyor. Seçim mitinglerinde görüldüğü üzere, AKP iktidarı artık kendi tabanının önemli bir bölümünü ikna ve mobilize etme yeteneğini yitirmiştir. Bu yüzden “Saadet Partisi’ne verilecek her oy CeHaPe’ye gider” propagandasıyla “Kafası karışık olan kardeşlerimizi ikna edelim” çağrıları yapılmakta, İyi Parti’ye “FETÖ” salvoları organize edilmekte, belediye işçileri işsizlikle tehdit edilmektedir. Bedelli askerlikse “Seçimden sonra değerlendirilecek, gereken yapılır” gibi umut pazarlayan açıklamalarla oy kaçışı engellenmeye çalışılmaktadır.

Ancak bütün bunlar yeterli olmamaktadır. Bolu’da, Akhisar’da, Ordu’da, hatta %61,8 oy oranına ulaştığı Giresun’da da görüldüğü gibi miting meydanları boş, bir şekilde gelenlerin/getirilenlerin ise enerjisi yok! Ancak bu görüntünün “Erdoğan artık kaybetti” sonucunu oluşturmak için yetersiz olduğunu vurgulamakta da fayda var.

Erdoğan, Saadet Partisi ve İyi Parti ile kavga etmenin kendi tabanını toparlamaya yetmeyeceğinin farkında. Buna rağmen 24 Haziran’a kadar her türlü engelleme, tehdit, şantaj ve karalama elbette yapılacaktır. Ancak Erdoğan tabanı toparlamanın, düzen içi muhalefetin sesini kısmanın ve meclis çoğunluğunu sağlamanın farklı bir yolunu denemeye kararlı. Yirmi gün boyunca Kürtlere, sola, sosyalistlere saldırarak ırkçı, gerici duyguları kaşımak! HDP’yi sandığa gömme çağrıları, Demirtaş’ın sürekli hedef gösterilmesi ve seçimlere 20 gün kala Kandil’in hatırlanmasının sebebi budur. Son günlerde görüldüğü gibi HDP seçim çalışmalarına ve parti merkezlerine dönük saldırıların da giderek artma olasılığı vardır. HDP’nin terörle eşdeğer, teröre destek veren parti görüntüsü oluşturmaya çalışmanın temel amacı; HDP’nin barajı aşması gerektiğini düşünen, yüzü sola dönük CHP seçmeninin tavrını değiştirmektir.

Açık ki “HDP’nin baraj sorunu yok” yanılgısına kapılmak süreci kaybetmekle sonuçlanabilir. Tıpkı Afrin’de olduğu gibi Erdoğan tarafından savaş siyaseti ekseninde atılacak her türlü adım, diktatörlüğü inşa etme amacına yönelik olacaktır. Bu gerçeklik sol, sosyal demokrat tüm kesimleri kavrayacak biçimlerde yüksek sesle dile getirilmek durumundadır. Devrimciler Erdoğan’ın ırkçılığı, milliyetçiliği tırmandırarak süreci kazanma hamlelerinin karşısına “diktatörlüğe karşı direnişi” odak haline getirerek Erdoğan’ı yenmenin, olası engelleri aşmanın yollarını bulmak durumundadır. Erdoğan’ın hamlelerine karşı her an tetikte olmak, “Tamam”da olduğu gibi, “Sıkıldık”ta olduğu gibi anlık reflekslerle tersine döndürmek gerekli.

Erdoğan, diktatörlüğünü inşa etmek için meşruluğunu sandıkla sağlamaya çalışmaktadır. Türkiye solu ise mevcut koşullarda ne yazık ki bir iktidar alternatifi değildir. Devrimciler açısından sandık/seçim tavrını belirleyen de bu gerçekliktir. Yani somut olarak bugünkü koşullarda “sandık” yokmuş ya da “tek belirleyen solmuş” gibi davranarak kadrolarınızı koruyabilir, hatta “bir miktar” diri tutabilirsiniz. Ancak siyasal kırılma noktalarında aktif bir tutum almadan, yani suya sabuna dokunmadan bu süreçten devrimci bir çıkışı yaratma iddiası da zayıflamış olacaktır.

Bugün için temel mesele Erdoğan eliyle gerçekleştirilen diktatörlük sürecinin durdurulmasıdır. Öncesi ve sonrasıyla seçim süreci bu hedef doğrultusunda değerlendirilmelidir. Yani birincil şart, seçim sonrasını da kapsayacak biçimlerde bugünden itibaren sokağın aktif bir biçimde örgütlenmesidir. Ekonomik krizden eğitime, muhalefete dönük saldırılardan gericiliğe karşı mücadeleye kadar yürütülecek aktif mücadele solun inisiyatif alanını genişletecektir. “Ne yapar eder kazanır, oyları çalacak, gitmezse iç savaş çıkartır” ya da tam tersinden “Erdoğan çekilecek” gibi algılar halkın gerçek bir devrimci özne olarak örgütlenemediği koşullarda büyük güçlere bel bağlamanın yarattığı yanılsamalardır. Bu durum ancak Haziran İsyanı’ndan bugüne kazanabileceğini düşündüğü tüm momentlerde inisiyatif geliştiren eşitlik, özgürlük, barış talep eden milyonların iradesiyle değiştirilebilir. 

Haziran İsyanı’ndan beri solun kitle temeli tüm baskı tehdit ve şiddete rağmen giderek genişlemektedir. Kendisini herhangi bir siyasal partide/kurum ya da örgütte ifade etmese de eşitlikçi, özgürlükçü, barışçı taleplerle hareket edenler tepkilerini bireysel davranışlardan örgütlü mücadeleye aktaracakları kanalları oluşturmaya çalışmaktadırlar. Park forumlarından kent dayanışmalarına, Kuzey Ormanları Savunması’ndan Hayır meclislerine kadar kendini çeşitli zeminlerde daha önce ifade etmiş inisiyatiflerin başka biçimler altında da olsa ilerletilmesi hedeflenmelidir.

Bugün itibariyle somut olarak, milyonların seferber olacağı yer sandık ve sokaktır. Önümüzdeki 15 günün küçük büyük demeden yapılacak halk toplantıları ile “Tamam” ya da “Memleket Biziz” diyerek atılacak çeşitli adımlarla örgütlenmesi ve adaylık ekseninde ilçe ilçe, semt semt çalışma ekiplerinin oluşturulması/ilişki ağlarının yaygınlaştırılması ve meclis/komite gibi çeşitli biçimlerde kurumsallaştırılması önemlidir. Bugüne kadar biriktirdiklerimize önümüzdeki 15 gün ne eklersek 24’ü akşamı ve sonrasında müdahalemiz o kadar etkin olacaktır.

Bu anlamda seçim gününde sandık güvenliğinden, seçim sonrasında kent meydanlarında kazanımı garanti altına alacak kitlesel çağrıların organize edilmesine kadar yüzü sola dönük kitlelerin bütün renklerinin seferber edilmesi bugünden bunun adımlarının atılması gerekmektedir. Tarihsel ezberi tekrarlamakta fayda var; diktatörler seçimle gitmez, faşizm sandıkta yenilmez!

Ve yaşadığımız tarih bizlere çok önemli dersler çıkarmaktadır. 7 Haziran – 1 Kasım süreci ve 16 Nisan referandumu neyin yapılmaması gerektiğini göstermiştir. Ve bilinmelidir ki bu süreçler yalnızca devrimcilere değil, aynı zamanda bu süreçlerin parçası olan binlere milyonlara da ders olmuştur. Şimdi sorun bütün bu birikimle bizlerin önümüzdeki bir ayda sürece ne katacağı ve milyonlarla birlikte nasıl ilerleyeceği sorunudur! (SENDİKA.ORG)

VİDEO