Cumhuriyet’te Tayfun Atay, seçim üzerine yazdığı yazıda,
“Bitmiş bir iktidarın uzun ölümünü izlemeye devam edeceğiz önümüzdeki dönemde
de” demiş. Evet ama bu “uzun ölüm” belki de bir devrimle “ani ölüme” de
dönüşebilir. Devrim, ölü dokularla ve bu ölü dokuları temsil eden iktidarla
birlikte ölüme gitmek istemeyen toplumun tek kurtuluş yolu olarak gündeme
gelebilir. Toplumsal bir devrim bize doğru yaklaşıyor
Toplumlar da biyolojik varlıklar gibi farklı dokulardaki
tabakalardan oluşur. Son tahlilde, ölüme gidişi temsil eden ölü tabakalar veya
dokular toplumu dibe ve ölüme doğru çekerken, hayatiyeti temsil eden canlı
dokular ve tabakalar toplumun yeniden canlanmasını temsil ederler. Bu canlı
dokular, ölü dokuların bünyeyi sarıp bütün organizmayı ölüme sürüklememesi için
canhıraş bir çaba gösterir, eğer kaçınılmaz bir ölüme gidildiğini görürse,
kendini ölü dokulardan ayırmak ve hayatta kalmak için nihai bir savaşa girer.
İşte bunun adı devrimdir. Devrim ya canlı dokuların mücadelesiyle bütün bünyeyi
hayata döndürür ya da canlı dokunun ölü dokudan kesin kopuşuna ve yeni bir
organizma olarak hayatını sürdürmesine yol açar.
Devrimler, sınıfsal oldukları kadar kültürel mücadelelerin
de sonucudurlar. Bazen sınıf savaşı oldukça ön planda görünür, bazen de temelinde
yine sınıf çatışması yatan kültürel savaş, neredeyse sınıf savaşını bile
gölgeleyecek ölçüde ön plana geçebilir. Ölü doku, bazen sınıfsal olarak yıkıma
giden üst sınıflarda kendini gösterir, bazen de durgunluğuyla bir bataklığa
dönüşmüş alt sınıflarda. Ölü dokuyu oluşturan bu alt sınıflar,
durgunluklarıyla, hareketsizlikleriyle, müptezellikleriyle, obezlikleri ve
bayağılıklarıyla bünyeyi çürüttükleri gibi, kendilerinin toplumun tepesindeki
aynada bir yansıması olan müptezel bir iktidar sınıfı ve aygıtı yaratarak,
ironiktir ki, bir çeşit “proletarya diktatörlüğü” yoluyla toplumu ölüme
sürüklerler.
O tarihi momentte toplumun ölü dokusunu oluşturan ve durgun
bir bataklığa benzeyen bu “alt sınıf diktatörlüğü”, toplumun canlı dokusunu
oluşturan görece kültürlü orta ve hatta üst sınıfları ya umutsuzluğa sevk eder
ya da kesin bir “kurtuluş savaşı”na. Ya da bu ikisi iç içe geçebilir. Fakat
şurası kesindir ki, canlı doku ölü dokunun bataklığı tarafından yutulmak
istemiyorsa savaşmak zorundadır. Ve sonunda nihai savaş vuku bulur. Toplumun
tek kurtuluşu olan devrim başlar böylece. Aslında bu devrim, bataklığa gömülmüş
alt sınıfların da kurtuluşudur ve başladığı an, en alttakiler, canlı
dokudakilerden bile daha büyük bir silkinişe ve yaşam mücadelesine
girebilirler.
“Savaş”tan söz ettim ama sanılmasın ki devrim bir kan
banyosudur. Tam tersine kan banyosu devrimin bastırıldığı yerde ortaya çıkar.
Devrim, bir toplumsal şenliktir. Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük devrimi olan
Rusya’daki 1917 Şubat Devrimi, aynı zamanda gerçek bir toplumsal barış ve
kardeşliği de ilan etmiş ve koca Rus toplumu bir anda büyük bir yaşam
sevinciyle şenlikli bir topluma dönüşmüştür.
Bugünkü Cumhuriyet’te Tayfun Atay, seçim üzerine yazdığı
yazıda, “Bitmiş bir iktidarın uzun ölümünü izlemeye devam edeceğiz önümüzdeki
dönemde de” demiş. Evet ama bu “uzun ölüm” belki de bir devrimle “ani ölüme” de
dönüşebilir. Devrim, ölü dokularla ve bu ölü dokuları temsil eden iktidarla
birlikte ölüme gitmek istemeyen toplumun tek kurtuluş yolu olarak gündeme gelebilir.
Toplumsal bir devrim bize doğru yaklaşıyor.
Not: Seçim sonuçlarını gösteren renkli haritaya baktım. İç
Anadolu’nun doğusunda, Güney Doğu Anadolu’nun kuzey batısında bulunan, resmi
adı Tunceli olan Dersim diyarı, yine aynı ayrıksı duruşunu korumuş.
C.Başkanlığı seçimlerinde batıdaki İzmir, Aydın ya da Edirne illileriyle
birlikte turuncuya boyanıyor; milletvekilleri seçimlerinde, diğer güneydoğu
illeriyle birlikte de yeşile. Türkiye’de, Muharrem İnce’ye yüzde 58; HDP’ye
yüzde 51 oy veren, yani CHP-HDP ittifakını bu kadar bilinçli uygulayan başka il
yok. Öte yandan, batı illerinde CHP’li seçmenin HDP’ye verdiği ittifak desteği
gerçekten hayranlık uyandırıcı bir bilincin göstergesi. Sözünü ettiğim bu iki
olgu bile, toplumun geleceğinden umutlu olmaya yeter. Canlı doku böylesi bir
bilinç gösterebiliyorsa neden iyimser olmayalım. (GÜN ZİLELİ)