"Yeni sistemle bizi devlet yapan kurumlarımız ve bürokrasimizle vedalaştık; Türkiye yok olmakta!" Prof. Dr. Faruk Birtek: Bu hu...
"Yeni sistemle bizi devlet yapan kurumlarımız ve
bürokrasimizle vedalaştık; Türkiye yok olmakta!"
Prof. Dr. Faruk Birtek: Bu hususlar anlatılsaydı, bir kısım
AKP seçmeni de daha dikkatli oy kullanırdı
24 Haziran Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimleri muhtelif
tartışmalarla birlikte geride kaldı. Seçimin kendisi, seçim sonrası ortaya
çıkan parlamento-hükümet bilançosu ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın
bundan sonra nasıl bir politik tarz izleyeceği tartışıladursun; Türkiye’nin
siyasi kurumları ve bürokrasisi, Tanzimat’tan bu yana görülmemiş ölçekte köklü bir
değişim geçirdi.
Peki 24 Haziran ya da 16 Nisan referandumu; bolca
tekrarlanan, klişe bir 'hayâti seçim' olmanın ötesinde Türkiye’nin geleceği
için ne anlama geliyor? Referandumla kabul edilen ve geçen hafta itibariyle
uygulamaya geçirilen başkanlık sistemi kurumsal anlamda neye tekabül ediyor?
İlga edilen kurumlar tarihsel bağlamda hangi boşlukları dolduruyordu?
"Abdülhamit bile bürokrasiye ihtiyaç duymuş"
Yeni sistemle Bolşevik Devrimi'nin Rusya'da yaptığına benzer
bir 'üstyapı' değişikliği gerçekleştirildiği değerlendirmesinde bulunan
Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü kurucularından Prof. Dr. Faruk Birtek,
Osmanlı’dan, Fatih Sultan Mehmet’ten başlayan, Cumhuriyet’e kadar devam eden ve
sonrasında da sürdürülen kurumsallaşmanın yok edildiğini söyledi.
"Abdülhamit bile bürokrasiye ihtiyaç duymuş, bazen
başbakan bulmak için çırpınmıştır fakat onun yetkilerini üstüne almaya cesaret
edememiştir" diyen Birtek, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu lideri Mustafa
Kemal Atatürk'ün bile 'kabinenin benimsemediği uygulamalarda ısrarcı
olamadığını' ifade etti.
Son dönemlerindeki zayıflığına rağmen Osmanlı'yı ayakta
tutan en önemli ayaklardan birinin 'kurumsallaşma' olduğunu belirten ve
'hariciye-dışişleri' örneğini veren siyaset sosyolojisi uzmanı, "Bu
kurumlar, Osmanlı ve Cumhuriyet’in omurgasını teşkil ediyordu. Bugün bu
kurumların hepsi kalkmış durumda. Hiçbir kurum yok, bürokrasi yok. Üstelik
bunlar Amerika’dan bir transplantasyon yapıyorlar. Amerika’nın en büyük
problemi devlet geleneğini geliştirmemiş olmasıdır; onu yaşatan, ekonomisinin
gücüdür. Fakat biz şimdi kalkmışız, Amerika gibi siyasi olarak iptidai bir
ülkeden buraya bir transplantasyon yapmışız" diye konuştu.
"Başkanın o günkü sağlık durumu ne ise, ona göre
politikalar üretilir"
"Türkiye’nin yok olmakta olduğunu düşünmekteyim.
Anayasa diye getirilen evrak, bir anayasa niteliği taşımayıp, sadece bir
emirler komutalar zincirini tarif etmektedir. İçinde birçok muğlaklık vardır.
Fakat hepsi külliye dedikleri bir saraya bağlanmıştır. Politikalar buradan tevarüs
etmektedir. Başkanın o günkü sağlık durumu ne ise, ona göre politikalar
üretilir. Çünkü omurgası kalmamıştır" diyen Birtek, ana muhalefet
partisine de devletin yapısında yaşanan değişiklikleri 'yeteri kadar'
anlatamadığı eleştirisinde bulundu:
"Hep Erdoğan’ın kişiliği konuşuldu. Yapısal değişim
anlatılmadı. CHP de bunun belki pek farkında değil; Osmanlı karşıtlığı CHP’ye
hep boyunduruk olmuştur. Eminim bu hususlar anlatılmış olsa idi, bir kısım AKP
seçmeni de daha dikkatli oy kullanırdı."
Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Osmanlı’nın omurgasını teşkil
etmiş kurumlarının geçirmekte olduğu değişimi ve Tanzimat’tan günümüze ülkeyi
ayakta tutan kurumların yok oluşunu Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
kurucularından; siyaset sosyolojisi, tarihsel sosyoloji ve siyasal teori
mütehassısı Prof. Dr. Faruk Birtek anlattı. İşte Birtek'in T24’le paylaştığı
görüşler:
"Beş sene evvel endişeliyim demiştim; şimdi bütün endişelerim korkuya döndü"
Seçimlerden sonra bir sürü tartışma oldu ama ağaçlardan
ormanı kimse görmedi. Bu yeni seçimle Türkiye coğrafyası, -artık Türkiye demeye
bile tereddüt ediyorum bir bütün olarak, bu yüzden de 'Türkiye coğrafyası'
diyeceğim; çünkü geriye bir Türkiye kalmıyor kanaatindeyim- radikal bir değişim
geçirmekte. Bundan beş sene evvel endişeliyim demiştim. Şimdi bütün endişelerim
korkuya döndü.
Anayasanın esas görevi vatandaşla devlet ilişkisini tanzim
etmek ve bilhassa, vatandaşın haklarını devlete karşı korumaktır. Bugün olan,
belirsizliklerle dolu bir yönetim planıdır. Belirsizlikler, yönetenin kişisel
kaprislerine payanda teşkil eder.
"Bu yeni yönetim planını yazanlar ya cahildirler ya da
tam suiniyet sahibi"
Ne oluyor? Bugün bu yeni yasa denen çakma yasayla, çakma
anayasayla, Bolşevik Devrimi’nin Rusya’da yaptığı bir değişiklik kadar
Türkiye’de üst yapı değişikliği yapılmakta. Bu yönetim planını yazanlar ne
Osmanlı’yı, ne dünyayı ne de taklit edilmek istenen Amerika’yı bilmektedirler;
ya cahildirler ya da tam suiniyet sahibi.
Bu öyle bir üst yapı değişikliğidir ki, Osmanlı’dan, Fatih
Sultan Mehmet’ten başlayan, Cumhuriyet’e kadar devam eden, Cumhuriyet’te
sürdürülen kurumsallaşmayı yok etmekte. Tanzimat; Fatih’ten gelen devlet
geleneğini modernleştirmiş, dünyevi hale getirmiş, yenilemiş, vatandaşlık
haklarını kısmen de olsa emniyete almış ve çok başarılı bir yapı yaratmıştı. Bu
öyle bir devletti ki, bunca ekonomik alt yapı zayıflıklarına rağmen bu kadar
başarılı oldu. Osmanlı’nın Balkanlardaki uzun tarihi yine bu kurumların
mevcudiyetinde mevcut. Osmanlı’nın çıkardığı kanunnameler, kurumsallaşmanın
fevkalade önemli örnekleridir. Osmanlı’yı yaşatan buydu. Cumhuriyet,
tanzimattan gelen Osmanlı kurumlarının hepsini devam ettirdi.
"Avrupa'da kabine sistemi Osmanlı'dan üç asır sonra
gelişti"
Kısaca bakıldığında nelerin yok edildiğini anlayalım. Evvela
altı yüz senelik başat kurum olan, sureli devletin temel direği olan
sadrazamlık-başbakanlık müessesesi kaldırılmıştır. Aynen bugün ABD’de olduğu
gibi. Klasik Osmanlı omurgasını bugünün diline bir çevirelim. Osmanlı’da
yürütme Sadrazamın başında bulunduğu, onun tarafindan padişah onayı ile
oluşturulmuş, vezaret heyetindedir. Bu heyetin çalışma usulu meşverettir, yani
tartışma. Bu heyet haftada dört gün, aralıksız, aynı saatte sabah toplanır ve
devlet meselelerini tartışıp karar verir. Heyette vezirler arasında iş bölümü,
ihtisaslaşma vardır. Vezirler dört beş saatlik toplantıdan sonra konaklarına
gider, halkın dilek ve ihtiyaçlarını dinlerler. Toplantı gün ve saatleri belli,
iş bölümü belli bir organ; sosyolojik anlamda kurumsallaşmanın en uç örneğidir.
Avrupa’da ise kabine sisteminin gelişmesi ancak üç asır
sonra olmuştur. O devirde devlet kararları kral ve yandaşlarının eğlence
toplantılarında alınırdı. Osmanlı’nın bu devirde Avrupa’ya nazaran çok daha
etkin olmasındaki esas unsur bu fevkalade gelişmiş devlet kurumlarındandır.
İkinci fevkalade gelişmiş ve Avrupa’dan Osmanlı’yı ayrıştıran Osmanlı’daki
gerek merkezde gerek taşra teşkilatında oluşturulmuş olan bürokrasidir.
Avrupa’da bürokrasinin bir asilzadeler yönetiminden liyakat modeline geçisi çok
sonradır.
Padişah bugünkü anlamda milleti şahsen temsil eder ve
yasamaya tekabül eder. Padişah yürütmeyi denetler ve üst düzey kararları
onaylar; padişahın mührü sadrazamdadır; padişahın tek başına karar aldığı pek
görülmez, devlet uygulaması sadrazamın elindedir ve bundandır ki sadrazamlık
çok güçlü ve çok riskli bir mevkidir. Sadrazam, padişah tarafından her an
azledilebilir hatta idam edilebilir; bu son husus sadrazamın çok güçlü ve tam
mesul bir konumda olmasındandır.
"Abdülhamit bile sadrazamın yetkilerini üstüne almaya
cesaret edemedi"
Osmanlı’nın beş yüz sene payidar kalması, ordusunun en zayıf
zamanında süregelmesindeki esas, bu siyasi omurgadadır. Tanzimat yeni kurumları
ile bu omurganın bürokratik ayağını güçlendirmiş ve padişahın yetkilerini daha
da daraltmıştır; padişah bir valiyi bile azledememektedir, öyle ki Danıştay
(Şura-yı devlet) kararı olmadıkça, Tanzimat’ı kısmî de olsa geri çevirmeye
çalışan Abdülhamit bile Bab-i Ali’ye yani bürokrasiye ihtiyaç görmüş, bazen
başbakan bulmak için çırpınmıştır fakat onun yetkilerini üstüne almaya cesaret
edememiştir. Halifelik ise bir üstyapı kurumu değil bir altyapı kurumudur;
Cumhuriyetin halifeliği lağvetmesi üstyapıda hiçbir değişikliği
gerektirmemiştir.
"İttihat Terakki’nin büyük hatası, partizan müsellesle
devleti idareye çalışmasıdır"
Cumhuriyet bu devlet omurgasını tamamen devralmış; Atatürk
bile kabinenin benimsemediği uygulamalarda ısrarcı olamamıştır. Bunlara en iyi
örnek, Atatürk’ün güneydoğu için tasarladıklarını kabinenin kabul etmemesi ve
Atatürk’ü görüşlerinden vazgeçirmesidir. Cumhuriyet’in gücü bu devlet
omurgasının devamındadır. İttihat Terakki’nin büyük hatası kabineyi devre dışı
bırakarak bir partizan müsellesle, Enver, Cemal ve Talat, devleti idareye
çalışmasıdır.
Bu ileri derecede kurumsallaşmanın en önemli kurumunu son
iki yüzyılda Hariciye Vekaleti teşkil eder. Askeri olarak yeni dünyaya göre çok
zayıflamış Osmanlı; Hariciyesinin dünya bilgisi, becerisi ve liyakati sayesinde
bekâsını sürdürmüştür.
Osmanlı Hariciyesi dünyayı çok iyi takip eden, kimlerin ne
yaptığını çok iyi bilen ve Osmanlı devletini payidar kılan kurumdu. En zor
zamanında bile, en güç şartlarda bile, en mağlup olduğumuz muharebelerden
sonra, yine Osmanlı Hariciyesidir ki, Osmanlı’yı yaşatmıştır. Bugün bu kurum
ortadan kaldırılmakta. Bu çok vahim bir şey. Cumhuriyet döneminde keza
dışişleri genel sekreteri fevkalade önemli adamdı.
Cumhuriyetin en önemli kurumlarından biri de yine
dışişleridir. Hariciye Vekaleti, sonra Dışişleri Bakanlığı; Cumhuriyet’in en
önemli kurumudur. Cumhuriyet’in ortasındadır. Osmanlı’nın göbeğindedir. Burada,
bildiğiniz gibi, dışişlerindeki müsteşara eskiden katib-i umumi denirdi. Sonra,
genel sekreter dendi. Bu adam çok önemli bir bürokrattı. Ne yazık ki, bunun
ismini de müsteşara çevirdiler. Fakat gücü yine de diğer müsteşarlardan çok
farklıdır.
"Bugün hiçbir kurum yok, bürokrasi yok"
İkinci Dünya Harbi’nde bizi büyük bir başarı ile harbin
dışında tutan, kırk milyon insanın telef olduğu, ülkelerin açlıktan yamyamlığa
bile tevessül ettiği bir badireden ve muhtemelen Almanlardan korumak için veya
Almanlardan kurtarmak için -Doğu Avrupa’da olduğu gibi- işgal edecek olan ve
iki yüzyıldır tasarladığı gibi İstanbul’u ikinci başkent yapacak Kızıl Ordu’dan
koruyan, İnönü'nün zekasının en önemli ortağı dışişleri müsteşarı Numan
Menemencioğlu olmuştur.
Böyle kurumlar vardı. Bu kurumlar, Osmanlı ve Cumhuriyet’in
omurgasını teşkil ediyordu. Bugün bu kurumların hepsi kalkmış durumda. Bugün
hiçbir kurum yok. Bürokrasi yok. Bahsettiğim kurumların atama şekilleri
tamamıyla değiştirildi ve Başkanlığa bağlanan biat kurumları haline geldi.
Osmanlı’nın medreseleri bile bağımsız kurumlardı. Ta Fatih döneminde Fatih
Medresesi padişahtan bağımsız çalışırdı. Bu kurumlar, Sayıştay, Danıştay vs. bağımsız
kurumlardı. Bürokrasiyi bürokrasi yapan onun bağımsızlığıdır. Bu omurgayla
Osmanlı; zayıf padişah, kuvvetli padişah, şu bu geldiği vakit hala devam
etmiştir. Kurum, bu anlama gelir. Kişilerden bağımsız, bir devleti yaşatanlar
bu kurumlardır. Türkiyeyi de tarihinde Türkiye yapan budur. Bu kurumlar bazen
çöktüğü vakit zaten Osmanlı’nın başına da felaketler gelmiştir. Bugün bütün
bunlar lağvedilmektedir. Nereye gideceği belli olmayan bir yapı ortaya
çıkmıştır. Buna devlet demek bile güçtür.
"Amerika’da devlet geleneği yoktur; onu yaşatan
ekonomisinin gücüdür"
Üstelik bunlar Amerika’dan bir transplantasyon yapıyorlar.
Yargı ve yasamadan çıkarılmış bir başkanlık sistemini getiriyorlar. Amerika’da
bir üçlünün içinde birbirini denetleyen, dengeleyen kurumlardan birini
alıyorlar, ötekilerini almıyorlar. Onun için transplantasyon diyorum. Amerikan
başkanlık sistemi bu üçgenin içinde olmadığı sürece son derece fevkalade zayıf
bir kurumdur. Amerika’nın en büyük problemi devlet geleneğini geliştirmemiş
olmasıdır. Amerika’nın büyük zâfiyeti Hariciye bürokrasisi gibi bir
bürokrasinin eksikliğidir. Zaten bu beceriksizliklerin neticesinde, Amerika’nın
başı beladan çıkmamıştır. Amerika’nın dış politikasının bugün batmasındaki
sebep, kurumsallaşmanın olmamasıdır. Onun için Amerika, her başkan geldikçe
tamamıyla birbirine zıt politika uygulamaktadır. Trump Obama’yı yok etmek
istemekte, Obama ondan evvelkini yok etmek istemektedir. Amerika, bir
bürokrasisi olmadığından için uluslararası anlamda fevkalade başarısız bir ülkedir.
Devlet geleneği yoktur. Amerikayı yaşatan, ekonomisinin gücüdür.
"Türkiye’nin yok olmakta olduğunu düşünmekteyim"
Fakat biz şimdi kalkmışız, Amerika gibi siyasi olarak
iptidai bir ülkeden buraya bir transplantasyon yapmışız. Bizi devlet yapan,
yaşatan kurumlarımız, beş yüz sene bekâmızı sağlayan, bizi payidar eden
kurumları yok etmiş bulunuyoruz. Benim istikbâlden fevkalade tereddütüm var.
Korkum var. Bu Türkiye’nin yok olmakta olduğunu düşünmekteyim. Bu kurumları bir
daha nasıl kurarız bilmiyorum. Ama anayasa diye getirilen bu evrak, bir anayasa
niteliğini de taşımamaktadır. Bu sadece bir emirler komutalar zincirini tarif
etmektedir. Hatta detayları da yoktur. Neyin ne olacağı da tam belli değildir.
İçinde birçok muğlaklıklar vardır. Fakat hepsi külliye dedikleri bir saraya
bağlanmıştır. Politikalar buradan tevarüs etmektedir. Bunların ne olacağını da
bilmemize imkan yoktur. Başkanın o günkü sağlık durumu ne ise, ona göre
politikalar üretilir. Çünkü omurgası kalmamıştır.
Omurgasız bir Türkiye’deyiz bugün. Şanlı tarihimizi, çok
iftihar ettiğim Cumhuriyet’i belirleyen, onun omurgasını teşkil eden kurumların
yok edilmesi bizi kurumsuz bir ülkeye çevirmektedir. Ben yarınımdan çok endişe
etmekteyim.
Bu yönetim modeli Osmanlı nizamının tam tersidir, ondan ne
kaldı ise yok etmektedir. Gerçekleştirilen başkanlık töreni de Osmanlı cülusuna
hiç benzememektedir. Çağrıştırdığı, Acemistan şehinşahlarının törenidir. Bunun
son örneği, aynı tantana ile, sâkıt Şehinşah Rıza Pehlevi’nin tavuskuşu
tahtının bir anma töreni idi. Dünyayı çağırmış, arkasından hicvedilmişti.
"Bu hususlar anlatılmış olsa idi, bir kısım AKP seçmeni
de daha dikkatli oy kullanırdı"
Onun için; bundan ders almamız gerekirken, aldığımız karar,
bütün bu kurumları, bizi yaşatan kurumları, beni vatandaş yapan kurumları yok
etmekte. Ben onun için fevkalade endişeliyim. Yarının ne olacağı hakkında
hiçbir bilgim yok. Omurgasız bir toplumda yaşayacağım. Bundan daha vahim bir
durum olamaz. Osmanlı tarihinde bir tane inkıta vardır. O da Patrona Halil
İsyanı’dır. Lale Devri son bulmuş, matbaa da yok edilmiştir. Bugünkü ise,
Osmanlı’nın ve Cumhuriyet’in bir Amerika transplantasyonu ile yok edilmesidir.
Bu hususları zamanında işlemedik. Bunda benim de büyük hatam
var. Hep Erdoğan’ın kişiliği konuşuldu. Bu yapısal değişim anlatılmadı. CHP de
bunun belki pek farkında değil; Osmanlı karşıtlığı CHP’ye hep boyunduruk
olmuştur. Eminim bu hususlar anlatılmış olsa idi, bir kısım AKP seçmeni de daha
dikkatli oy kullanırdı. (BA / T24)
Hiç yorum yok