TBMM kürsüsünden konuşma yapan HDP Milletvekili Ahmet Şık'a
saldırı oldu. İşte Ahmet Şık'ın engellenmek istenen konuşmasının tam metni…
Meclis'te, Bazı Kanun ve KHK'lerde Değişiklik Yapılmasına
ilişkin kürsüde konuşan HDP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık 'ın sözleri
AKP'liler tarafından engellenmek istendi. Şık'ın konuşması yarıda kesilirken
AKP İzmir Milletvekili Alpay Özalan kürsüye saldırdı. Oturuma ise 5 dakika ara
verildi. Ahmet Şık 'a ise 2 birleşim ceza verildi.
AKP'LİLER KÜRSÜYE SALDIRDI
TBMM Genel Kurulunda, Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin birinci bölümü
üzerinde görüşmeler devam ederken HDP Milletvekili Ahmet Şık teklifin 1.
maddesi üzerinde partisinin verdiği önerge üzerine söz aldı. Şık'ın konuşması
yarıda kesilirken AKP İzmir Milletvekili Alpay Özalan kürsüye saldırdı. 5
dakika ara verildi.
ŞIK'A CEZA VERİLDİ
Aranın ardından oylama yapıldı ve Şık'a geçici olarak iki
birleşim Meclisten çıkarılma cezası verildi. Bunun üzerine Şık, partisinden
bazı milletvekilleriyle birlikte Genel Kurul salonundan ayrıldı. Meclisten
geçici olarak çıkarılma cezası alan Ahmet Şık'ın bir aylık ödenek ve yolluğunun
3'te 2'si kesilecek.
ŞIK'IN KONUŞMASININ TAM METNİ
Ahmet Şık 'ın kürsüde
engellenen konuşmasının tamamı şöyle:
"Öncelikle şunu bilin:
Kanun teklifinin hukuki dayanaklarına dair içerik
tartışmasına girmeyeceğim. Çünkü tartışmamız gereken iktidarınızın meşru ve
yapmak istediklerinizin hukuki olup olmadığıdır.
Sahip oldukları güç ve iktidarı sonsuza kadar ellerinde tutabilecekleri
yanılgısıyla; yasaları silah, yargıyı da tetikçi haline getirme çabasına
girişmiş ne ilk iktidarsınız, ne de son olacaksınız.
Ve önümüze koyduğunuz bu yeni yasa metniyle, darbecilerin
basit bir karikatüründen ibaretsiniz.
12 Eylül cuntası nasıl emir adaletini ürettiyse,
darbecilerin halefi olan, sözüm ona demokrasiye geçiş sürecinin hükümetleri de
bunu bir fırsata dönüştürmek istediler.
Sandılar ki yargının boynuna geçirdikleri ipi ne kadar kısa
ve sıkı tutarlarsa, “hukukun üstünlüğü” vaveylası eşliğinde iktidarları da o
kadar güvende olur.
Peki amaç hâsıl oldu mu? Hayır. Geldikleri gibi gittiler.
Ama geride bıraktıkları miras, tıpkı sizlerin bırakacağı
gibi, kimsenin hatırlamak istemediği korkunç bir yeryüzü cehennemi oldu.
Bugüne dek hükmünü sürdüğünüz fiili yönetim biçiminizi daha
da şeditleştirmek, kötülüğünüzün iktidarını arşa değdirmek ve zulmünüzü meşrulaştırmak
için darbeye karşı tedbir görünümü altında OHAL ilan etmeniz hiç şaşırtıcı
değildi.
251 insanın canına mal olan bir kanlı kalkışmayı, “Allah’ın
lütfu” diye görmenizin sırrı da burada saklıydı.
Darbeye direndiğini iddia edenlerin darbe hukukuna dört elle
sarılması bu yüzden trajikomikti. Ama hem yaşanacak trajediye, hem de
düşeceğiniz komik durumlara aldırmadan bunu yaptınız. OHAL’i ilan etmekte zaten
hiç vakit kaybetmediğiniz gibi, 2 yıl boyunca bütün lütuflarından yararlanmaya
da doymadınız.
Şimdi, yarattığınız toplumsal enkazın üzerine, bir de tüy
dikmenin peşindesiniz.
Yurttaşlara karşı, kelimenin gerçek anlamıyla bir canavara
dönüştürdüğünüz hukuku, bu yasal düzenleme ile kalıcılaştırmak istiyorsunuz.
Çünkü artık kirli suç ortaklıklarından menkul rejiminizin
derinleşmesi, kökleşmesi ve kurumsallaşabilmesine ihtiyacınız var.
Kanlı bir kalkışmaya ve hemen sonrasında yaratılan
hukuksuzluklara karşı, ilelebet sizin aklınızla düşünelim, sizin dilinizle
konuşalım istiyorsunuz.
Çünkü darbeci güruhla suç ortaklığınızı ortaya koyacak
hakikatin, sonsuza kadar sır olarak kalmasını istiyorsunuz.
Yağma ve talan üzerine inşa ettiğiniz suç düzeninize yönelik
en küçük bir itiraza dahi katlanmak istemiyorsunuz.
Aksine davrananları önce medyanızla hedef gösterip,
trollerinize linç ettiriyor, yargınızla da rehin alıyorsunuz.
Karşınızda diz çökmeyenlere salmak istediğiniz bu ibret ve
korku dalgası yetersiz kaldığındaysa, sokakları milislerinizle dolduruyorsunuz.
Devletin sorumlulukları vardır, bireyin ise hakları. Bizde
ise devletin her zaman, sadece yetkileri oldu. İktidarınızın devleti ise birey
haklarının gaspçısına dönüştü.
Artık ülkemizde, evrensel normlarla tanımlı hukuka uygun
yaşama hakkına sahip tek bir yurttaş bile yok.
Yargıyı elinizde bir sopaya dönüştürüp, iktidarınıza yönelik
her tür eleştirinin derdest edilmesi ve siyasi rakiplerinizin tasfiyesi için
kullanıyor ve hukuk cinayetlerinin altına pervasızca imzanızı atıyorsunuz.
Kimi zaman da, siyasi iktidarınızı besleyen cinayetler,
yolsuzluklar, hırsızlıklar ve her türlü çirkinliğiniz ortaya çıkmasın diye,
yargının iplerini çekip, üç maymunu oynatıyorsunuz.
Örnek mi istiyorsunuz?
Seçimin hemen arifesinde Suruç’ta hastane içinde Şenyaşar
ailesinin katledilen üç ferdinin katilleri; onca tanığın, kamera
görüntülerinin, ayan beyan delillerin varlığına rağmen korunmadı mı? Ailenin
hayatta kalan kadın ve çocukları Suruç’u terk etmek zorunda kalırken hiç mi
utanmadınız?
Başta HDP’nin eski Eş Başkanları Figen Yüksekdağ ve
Selahattin Demirtaş olmak üzere, seçilmişleri, sudan gerekçelerle hapishanelere
tıkıp yok etmeye çalışmıyor musunuz?
Milletvekilleri Enis Berberoğlu ve Leyla Güven’i hapiste
tutabilmek için bin takla atmıyor musunuz?
Siz daha iyi bilirsiniz: Roboski katliamcıları,
cezasızlıktan aldıkları güçle, kapalı kapılar ardında yeni katliam planları
yapıyor olabilir mi?
Soma’da ve pek çok yerde meydana gelen iş cinayetlerindeki
siyasi sorumluluğunuz şaşaalı adalet saraylarınızın koridorlarında örtbas
edilmiyor mu?
Aladağ, Karaman başta olmak üzere tarikat ve vakıf
yurtlarında kalan parmak kadar çocuklar, “kurumları yıpratmama” ikiyüzlülüğüne
kurban edilmedi mi?
Türkiye artık sadece kâğıt üstünde bir Cumhuriyet. Yani,
yurttaşı güdülmesi, yeri geldiğinde dövülmesi icap eden bir sürü gibi gören,
hukukun rafa kaldırıldığı sözde bir Cumhuriyet.
İktidarınızın Türkiye’sinin yeni hukuku, hak kavramının
yerini tamamen alaşağı ederek, devlete sahip olduğu orantısız yetkilerinin
yanında bir de aşkın haklar manzumesi veriyor.
Ve bunu, bir kurumsallığa değil tekil bir şahsiyete sunuyor.
Bu şahsiyet, cumhurunun yarısının inanmadığı bir başkan.
Kendisi de aynı şekilde cumhurunun yarısına inanmıyor.
Bu yüzden iktidar olarak, kendinize tetikçi kıldığınız
yargınızla birlikte, artık evrensel hukuk normlarına denk düşen yasal
sınırlarınıza çekilmelisiniz. Fakat biliyorum ki bu çağrıya riayet
etmeyeceksiniz.
O halde en azından ne olduğunuz, bir kez daha yüzünüze karşı
söylenmeli:
İktidar olmanın yarattığı kibrinizi yalan ve cehaletle
yoğuruyorsunuz.
Hakikati söyleyenlere yönelik saldırganlığınızı ise
acizliğinizle besliyorsunuz. ( AKP 'liler konuşmanın bu kısmında kürsüye
saldırdı)
Ahlaksızlığınızı, yeterli gelmediğini biliyor olsanız da,
yüzsüzlükle sıvıyorsunuz.
Ve ne acı ki sizi ayakta tutan değerleriniz, sadece ve
sadece bunlardan ibaret…
Orwell, “Bir toplum gerçeklerden ne kadar uzaklaşırsa,
gerçeği söyleyenlerden o kadar nefret eder” diyor. Bizler seçimlerimizin ve
kararlarımızın toplamı olan bu yaşamı sürdürmeye, siz de bizlerden nefret
etmeye devam edebilirsiniz.
Ve fakat bilmelisiniz ki; bir yarısı sahiden çoğulcu
demokrasi, adalet ve eşitlik talep ediyor, bunun için de mücadele etmeyi sürdürüyorsa;
bir toplum, hak etmediği bir hayata ve bunu dayatan diktatörlüklere ancak bir
yere kadar mahkûm edilebilir. Bu yer Türkiye için artık, geldiğimiz noktadır.”