Demirtaş'tan günler sonra ilk mesaj: Ben dahil bütün yönetimin ciddi sorumluluğu var Edirne Cezaevi'nde tutuklu bulunan HDP'ni...
Demirtaş'tan günler sonra ilk mesaj: Ben dahil bütün yönetimin ciddi sorumluluğu var
Edirne Cezaevi'nde tutuklu bulunan HDP'nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş 24 Haziran’ın ardından yaşanan gelişmeleri değerlendirdi. Demirtaş, “Seçimlerde faşist bloğu geriletmek gibi net bir sonuç alma ihtimali vardı. Ancak çeşitli düzeylerde yaşanan basiretsizlikler, öngörüsüzlükler ve acemiliklerle bu fırsat iyi değerlendirilemedi. Bunda ben dahil, bütün yönetimin ciddi sorumluluğu vardır" dedi...
Edirne Cezaevi'nde tutuklu bulunan HDP'nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, asıl meselenin seçim sonrasında ne yapılacağına dair hazırlıksız, öngörüsüz ve tedbirsiz yaklaşılmış olması olduğunu belirterek "Faşizm karşısında, sanki 'eldeki tek ve son imkan olan seçimler de kaybedildiği için yapacak bir şey kalmadı' havası estiriliyor ki, bu tam bir apolitikliktir. Halkı faşizmin insafına terk etmektir." değerlendirmesinde bulundu.
Demirtaş'ın Demokrat Haber'de yer alan makalesinin tamamı şu şekilde:
24 Haziran seçimlerini üzerinden neredeyse iki ay geçti. Elbette seçimin bütün tarafları kendilerince değerlendirmeler yapıp sonuçlar çıkardı, çıkarıyor. HDP de bu kapsamda kendi kurumlarını işletip iç değerlendirmelerini yaptı. Yine takip edebildiğimiz kadarıyla, yeni oluşan Meclis grubu da üç günlük bir eğitim kampı ile kendi değerlendirmesini yaptı.
Tabii bütün bu toplantılarda nelerin, ne düzeyde tartışıldığını bilemiyoruz. Biz sadece, açıklanan sonuç bildirgeleri ve ortaya konulan pratik siyasetten yola çıkarak değerlendirmeler yapabiliyoruz. Öncelikle şunu hatırlatmakta fayda var ki, benim yazdıklarım tümüyle kişisel görüş ve önerilerimdir. HDP’yi temsil eden bir görevim olmadığı için, HDP’yi kurumsal olarak temsil eden görüşler değildir. Partimizin yetkili kurulları ve sözcüleri bunu zaten yapıyorlar. Ben HDP’de “yetkili” değilim ama bütün arkadaşlarım gibi halka karşı “sorumlu”yum. Bundan sonraki siyasi mücadelemi de bu sorumluluk bilinciyle sürdüreceğim. Bu yazı vesilesiyle yapacağım öneri ve eleştiriler de bu sorumluluk bilincinin gereği olarak algılanmalıdır.
Öncelikle, HDP yönetimi seçimlerin nasıl bir küresel politik süreçte, nasıl bir Ortadoğu ve Türkiye politik atmosferinde gerçekleştiğini, tarihsel bağları ve bağlantılarıyla birlikte gerçekçi bir analizle ele almış olmalıdır. 24 Haziran seçimlerinin, öyle sıradan bir anti demokratik seçim süreci olarak değerlendirilmesi ve “Artık oldu bitti, önümüzdeki seçimlere bakalım” denilmesi hatalı ve eksik bir yaklaşım olur. Küresel kapitalist sistemin 2008'den beri devam eden ve giderek derinleşen krizini aşma çabasının, emperyal güçlerin Asya, Afrika ve Ortadoğu’yu hedefleyen paylaşım savaşlarının, o emperyal güçlerin özelde Irak, İran, Suriye ve Türkiye'nin de dahil olduğu bölgesel müdahalelerinin, Türkiye'de Meşrutiyet sonrası başlayan ve yüzyıllardır çeşitli biçimlerde devam eden devlet içi iktidar kavgası ve Kemalist-İttihatçı kesimler ile İslamcı-İttihatçı kesimlerin bu iç kavgalarında uluslararası güçlerin aldığı pozisyonun, tıkanan ulus devlet modelinin AKP-MHP faşist bloğu ile güncellemesi gayretinin, bütün bu gelişmelere karşı Kürt halkının ve Kürdistan'ın her bir parçasının geliştirdiği siyasal ideolojik hattın nasıl bir etki yarattığının, Türkiye devrimci güçlerinin bu gelişmeler karşısında aldıkları pozisyonun neye tekabül ettiğinin kapsamlı olarak değerlendirilmiş ve HDP yönetimi tarafından analiz edilmiş olduğunu varsayıyoruz. Tabii ki, seçimlerde faşist bloğu geriletmek gibi net bir sonuç alma ihtimali vardı. Ancak çeşitli düzeylerde yaşanan basiretsizlikler, öngörüsüzlükler ve acemiliklerle bu fırsat iyi değerlendirilemedi. Bunda ben dahil, bütün yönetimin ciddi sorumluluğu vardır. Bu konuda halka açık bir şekilde, yeterli ve tatmin edici bir özeleştirinin verilmemiş olması da büyük bir eksikliktir. En basitinden, sandıklara neden sahip çıkılmadığı, oyların çalınmasının neden önlenemediği, son 3 seçimdir problemsiz çalışan partinin merkezi bilgisayar sisteminin neden seçim akşamı çalışmadığı ve çöktüğü hâlâ izah edilebilmiş değildir. Fakat temel sorun bu olmadığı için, bu meseleyi hatırlatmakla yetiniyorum. Çünkü az önce de belirttiğim gibi, seçimin antidemokratik olması ne bir sürprizdi ne de bunu önlemek için yeterince tedbir alınmıştı. Asıl meselenin seçime hazırlık noktasında eksiklik yaşanması olmadığı, seçim sonrasında daha net ortaya çıkmıştır.
HALKA ÖNCÜLÜK YAPMASI BEKLENENLER KARARLI VE CESUR BİR DİRENİŞ İÇİNE GİRMELİ
Asıl mesele, seçim sonrasında ne yapılacağına dair hazırlıksız, öngörüsüz ve tedbirsiz yaklaşılmış olmasıdır. Sorunun büyüğü, hem bu seçimin sıradan bir seçim olmayacağı ve sonuçları ne olursa olsun faşizm ile mücadelenin her alanında derinleşeceğini tespit etmeniz hem de seçim sonrasında elinizde bir “mücadele yol haritasının” olmamasıdır. Seçim sonrası muhalefetin çizdiği görüntü, halka heyecan ve umut vermekten uzaktır. Faşizm karşısında, sanki “eldeki tek ve son imkan olan seçimler de kaybedildiği için yapacak bir şey kalmadı” havası estiriliyor ki, bu tam bir apolitikliktir. Halkı faşizmin insafına terk etmektir.
Oysa öncünün yapması gereken ilk şey, tez elden yeni bir direniş hattı belirleyerek pratikte de ortaya koymak olmalıdır. Mücadeleyi tümüyle işlevsiz hale getirilmiş TBMM'ye sıkıştırma orada demokrasicilik oynama siyaseti tam da AKP-MHP faşist bloğunun arzu ettiği şeydir. Bu nedenle, HDP’nin bir an önce “tatil” havasından çıkıp sahaya inmesinde fayda var. Parlamentonun, Anayasanın, yasaların, yargının lağvedildiği bir ortamda demokratik protesto hakkını kullanmayan bir muhalefet halka nasıl umut olabilir ki? Özellikle bazı siyasi sözcülerin muktediri kızdırmamak için özenle seçilmiş kelimelerle mutedil bir dil kullanarak faşizme eleştiricikler yöneltip muhalefet ediyor görüntüsü oluşturmaya çalışması çok fazla sırıtıyor ve eminim halkı da rahatsız ediyordur.
Halka öncülük yapması beklenen kesimlerin daha cesur ve kararlı bir duruş içerisinde olması gerekir. Öyle, kendine karşı korumacı yaklaşımlarla, faşizm ile örtülü uzlaşma arayışıyla halka öncülük yapılamaz. Bedel ödemeyi göze almadan da kimsenin bedel ödemesini bekleyemezsiniz. Madem faşizmin kurumsallaşması aşamasına karşı etkili bir demokratik muhalefet yapılması gerektiğini tespit ediyorsunuz, o halde buna denk düşecek bir pratiğin de sahibi de olmalısınız. Mücadeleyi en etkili şekilde, toplumun bağrında yürütmelisiniz. Zamanınızın, enerjinizin büyük kısmını örgütlenme çalışmalarına ve demokratik eylem-etkinliklere ayırmalısınız. Sürekli olarak yaşanan hukuksuz, haksız karar ve uygulamalar karşısında kitlesel protesto ve anayasal gösteri hakkının öncülüğünü yapmalısınız. Mitingler, yürüyüşler, forumlar ve benzeri her türlü demokratik hakkı, gerekirse her gün kullanmalısınız. Bunun yanı sıra, toplumun bütün muhalefet kesimleriyle işbirliği ve dayanışma olanaklarını çoğaltmalısınız. Bütün ezilen kesimlerin tüm sorunlarını meydanlarda gündemleştirerek muhalefeti görünür ve etkili kalmalısınız.
Savaş ve şiddet politikalarına karşı barışı savunurken çekingen ve kaygılı durmak yerine, her yerde sesinizi yükseltmeniz. Bu savaş döngüsünün kırılmasının en etkili yolunun, İmralı'da 4 yıldır devam eden ahlaksız ve hukuksuz tecride son verilmesinden, Sayın Öcalan’ın en güçlü barış aktörü olduğunun kabulünden geçtiğini bütün Türkiye'yi anlatmalısınız. Direnmek dışında başka bir seçeneğin olmadığını idrak ediyorsanız bizzat kendiniz direnerek ve direnişi örgütleyerek halkın verdiği desteğe layık olmalısınız.
HDP’ye oy verenlerin bile açıkça tehdit edildiği bir durumda, halkın iradesine yeterince sahip çıkılamazsa bu durum halkta duygusal kırılmalara yol açar. Bu nedenle tabanla çok daha sıkı ve güçlü ilişkiler bağlar kurmak elzemdir. Hapishanedeki binlerce arkadaşımız ve aileleriyle, diğer tüm değer aileleriyle sıcak samimi bir dayanışma sahiplenme ilişkisi kurulmalıdır. Son zamanlarda bu konuda ciddi bir sahipsizlik duygusunun geliştirilmek istendiği, HDP’nin çekirdek tabanı ile yönetimi arasındaki bağların koparılmak istendiği görülmeli ve bunun tedbirleri acilen alınmalıdır. Kendi değerlerine sahip çıkmayan bir hareket asla ayakta duramaz.
MİLLETVEKİLLERİ HDP'Yİ KENDİ ÖZ PARTİLERİ OLARAK GÖRMELİ
Ayrıca son zamanlarda, bazı milletvekili arkadaşlarımızın HDP’den ayrılıp kendi siyasi geleneklerinde çalışmalarına devam edeceklerini okuyoruz. Doğrusu, bu arkadaşlarla adaylık döneminde ne konuşulduğunu bilmiyoruz ama bize göre tüm milletvekili arkadaşlarımız HDP’yi kendi öz partileri olarak görmeli ve HDP’yi büyütmenin arayışı içinde olmalıdır. Kimse HDP’de kendini misafir olarak görmemeli, herkes HDP'nin tam da içinde ve sahibi olarak bulunduklarını idrak etmelidir. HDP yönetimi de bütün farklılıkların yönetimde etkili bir şekilde söz, karar ve eylem gücüne sahip olmasının önünü açmalı, en demokratik katılım ve temsiliyete imkan sağlamalıdır. Bileşen ve bileşen hukuku yerine, HDP’li kimliği ve HDP’li kurumsallığı giderek daha ciddiyetle tartışılmalı ve yerli yerine oturtulmalıdır.
Türkiye muhalefetinin yeni bir partiye değil, daha güçlü bir hedefe ihtiyacı vardır. HDP bunu yapabilecek potansiyele sahip, güçlü bir halk tabanı olan, son derece önemli bir siyasi güçtür. Önemli olan bu potansiyeli doğru örgütlemek ve harekete geçirebilmektir. HDP’nin yeni Meclis grubu son derece deneyimli, birikimli, dürüst ve cesur arkadaşlardan oluşuyor. Şimdi bu farklı kesimlerden ve deneyimlerden gelen arkadaşların, hep birlikte ortak bir perspektifle hareket etmesi ve ezilenlerin öncü gücü olması halkın beklentisidir. HDP yönetimi de bu değerli ve etkili bileşeni doğru bir şekilde koordine etme ve planlama becerisi gösterebilmelidir. Hareketin, faaliyetin, çalışmanın olmadığı yerde dedikodu olur, çürüme olur ve bunca emeğe, birikime, potansiyele yazık olur.
Biz yeni dönemde, HDP’nin kendisinden beklenen öncü ana muhalefet rolünü bütün alanlarda cesurca dürüstçe yerine getirebileceğini inanıyoruz. İçeride rehin tutulan bütün siyasi kişiler adına şunu rahatlıkla söyleyebilirim; bütün gücümüz, kalbimiz ve pratiğimizle yanınızdayız, yanınızda olacağız. Başaracağımıza ve halklarımızın özgür, demokratik, eşitlik içinde barış dolu yarınlara çok kısa zamanda kavuşacağına inanıyoruz.
Edirne Cezaevi'nde tutuklu bulunan HDP'nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş 24 Haziran’ın ardından yaşanan gelişmeleri değerlendirdi. Demirtaş, “Seçimlerde faşist bloğu geriletmek gibi net bir sonuç alma ihtimali vardı. Ancak çeşitli düzeylerde yaşanan basiretsizlikler, öngörüsüzlükler ve acemiliklerle bu fırsat iyi değerlendirilemedi. Bunda ben dahil, bütün yönetimin ciddi sorumluluğu vardır" dedi...
Edirne Cezaevi'nde tutuklu bulunan HDP'nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, asıl meselenin seçim sonrasında ne yapılacağına dair hazırlıksız, öngörüsüz ve tedbirsiz yaklaşılmış olması olduğunu belirterek "Faşizm karşısında, sanki 'eldeki tek ve son imkan olan seçimler de kaybedildiği için yapacak bir şey kalmadı' havası estiriliyor ki, bu tam bir apolitikliktir. Halkı faşizmin insafına terk etmektir." değerlendirmesinde bulundu.
Demirtaş'ın Demokrat Haber'de yer alan makalesinin tamamı şu şekilde:
24 Haziran seçimlerini üzerinden neredeyse iki ay geçti. Elbette seçimin bütün tarafları kendilerince değerlendirmeler yapıp sonuçlar çıkardı, çıkarıyor. HDP de bu kapsamda kendi kurumlarını işletip iç değerlendirmelerini yaptı. Yine takip edebildiğimiz kadarıyla, yeni oluşan Meclis grubu da üç günlük bir eğitim kampı ile kendi değerlendirmesini yaptı.
Tabii bütün bu toplantılarda nelerin, ne düzeyde tartışıldığını bilemiyoruz. Biz sadece, açıklanan sonuç bildirgeleri ve ortaya konulan pratik siyasetten yola çıkarak değerlendirmeler yapabiliyoruz. Öncelikle şunu hatırlatmakta fayda var ki, benim yazdıklarım tümüyle kişisel görüş ve önerilerimdir. HDP’yi temsil eden bir görevim olmadığı için, HDP’yi kurumsal olarak temsil eden görüşler değildir. Partimizin yetkili kurulları ve sözcüleri bunu zaten yapıyorlar. Ben HDP’de “yetkili” değilim ama bütün arkadaşlarım gibi halka karşı “sorumlu”yum. Bundan sonraki siyasi mücadelemi de bu sorumluluk bilinciyle sürdüreceğim. Bu yazı vesilesiyle yapacağım öneri ve eleştiriler de bu sorumluluk bilincinin gereği olarak algılanmalıdır.
Öncelikle, HDP yönetimi seçimlerin nasıl bir küresel politik süreçte, nasıl bir Ortadoğu ve Türkiye politik atmosferinde gerçekleştiğini, tarihsel bağları ve bağlantılarıyla birlikte gerçekçi bir analizle ele almış olmalıdır. 24 Haziran seçimlerinin, öyle sıradan bir anti demokratik seçim süreci olarak değerlendirilmesi ve “Artık oldu bitti, önümüzdeki seçimlere bakalım” denilmesi hatalı ve eksik bir yaklaşım olur. Küresel kapitalist sistemin 2008'den beri devam eden ve giderek derinleşen krizini aşma çabasının, emperyal güçlerin Asya, Afrika ve Ortadoğu’yu hedefleyen paylaşım savaşlarının, o emperyal güçlerin özelde Irak, İran, Suriye ve Türkiye'nin de dahil olduğu bölgesel müdahalelerinin, Türkiye'de Meşrutiyet sonrası başlayan ve yüzyıllardır çeşitli biçimlerde devam eden devlet içi iktidar kavgası ve Kemalist-İttihatçı kesimler ile İslamcı-İttihatçı kesimlerin bu iç kavgalarında uluslararası güçlerin aldığı pozisyonun, tıkanan ulus devlet modelinin AKP-MHP faşist bloğu ile güncellemesi gayretinin, bütün bu gelişmelere karşı Kürt halkının ve Kürdistan'ın her bir parçasının geliştirdiği siyasal ideolojik hattın nasıl bir etki yarattığının, Türkiye devrimci güçlerinin bu gelişmeler karşısında aldıkları pozisyonun neye tekabül ettiğinin kapsamlı olarak değerlendirilmiş ve HDP yönetimi tarafından analiz edilmiş olduğunu varsayıyoruz. Tabii ki, seçimlerde faşist bloğu geriletmek gibi net bir sonuç alma ihtimali vardı. Ancak çeşitli düzeylerde yaşanan basiretsizlikler, öngörüsüzlükler ve acemiliklerle bu fırsat iyi değerlendirilemedi. Bunda ben dahil, bütün yönetimin ciddi sorumluluğu vardır. Bu konuda halka açık bir şekilde, yeterli ve tatmin edici bir özeleştirinin verilmemiş olması da büyük bir eksikliktir. En basitinden, sandıklara neden sahip çıkılmadığı, oyların çalınmasının neden önlenemediği, son 3 seçimdir problemsiz çalışan partinin merkezi bilgisayar sisteminin neden seçim akşamı çalışmadığı ve çöktüğü hâlâ izah edilebilmiş değildir. Fakat temel sorun bu olmadığı için, bu meseleyi hatırlatmakla yetiniyorum. Çünkü az önce de belirttiğim gibi, seçimin antidemokratik olması ne bir sürprizdi ne de bunu önlemek için yeterince tedbir alınmıştı. Asıl meselenin seçime hazırlık noktasında eksiklik yaşanması olmadığı, seçim sonrasında daha net ortaya çıkmıştır.
HALKA ÖNCÜLÜK YAPMASI BEKLENENLER KARARLI VE CESUR BİR DİRENİŞ İÇİNE GİRMELİ
Asıl mesele, seçim sonrasında ne yapılacağına dair hazırlıksız, öngörüsüz ve tedbirsiz yaklaşılmış olmasıdır. Sorunun büyüğü, hem bu seçimin sıradan bir seçim olmayacağı ve sonuçları ne olursa olsun faşizm ile mücadelenin her alanında derinleşeceğini tespit etmeniz hem de seçim sonrasında elinizde bir “mücadele yol haritasının” olmamasıdır. Seçim sonrası muhalefetin çizdiği görüntü, halka heyecan ve umut vermekten uzaktır. Faşizm karşısında, sanki “eldeki tek ve son imkan olan seçimler de kaybedildiği için yapacak bir şey kalmadı” havası estiriliyor ki, bu tam bir apolitikliktir. Halkı faşizmin insafına terk etmektir.
Oysa öncünün yapması gereken ilk şey, tez elden yeni bir direniş hattı belirleyerek pratikte de ortaya koymak olmalıdır. Mücadeleyi tümüyle işlevsiz hale getirilmiş TBMM'ye sıkıştırma orada demokrasicilik oynama siyaseti tam da AKP-MHP faşist bloğunun arzu ettiği şeydir. Bu nedenle, HDP’nin bir an önce “tatil” havasından çıkıp sahaya inmesinde fayda var. Parlamentonun, Anayasanın, yasaların, yargının lağvedildiği bir ortamda demokratik protesto hakkını kullanmayan bir muhalefet halka nasıl umut olabilir ki? Özellikle bazı siyasi sözcülerin muktediri kızdırmamak için özenle seçilmiş kelimelerle mutedil bir dil kullanarak faşizme eleştiricikler yöneltip muhalefet ediyor görüntüsü oluşturmaya çalışması çok fazla sırıtıyor ve eminim halkı da rahatsız ediyordur.
Halka öncülük yapması beklenen kesimlerin daha cesur ve kararlı bir duruş içerisinde olması gerekir. Öyle, kendine karşı korumacı yaklaşımlarla, faşizm ile örtülü uzlaşma arayışıyla halka öncülük yapılamaz. Bedel ödemeyi göze almadan da kimsenin bedel ödemesini bekleyemezsiniz. Madem faşizmin kurumsallaşması aşamasına karşı etkili bir demokratik muhalefet yapılması gerektiğini tespit ediyorsunuz, o halde buna denk düşecek bir pratiğin de sahibi de olmalısınız. Mücadeleyi en etkili şekilde, toplumun bağrında yürütmelisiniz. Zamanınızın, enerjinizin büyük kısmını örgütlenme çalışmalarına ve demokratik eylem-etkinliklere ayırmalısınız. Sürekli olarak yaşanan hukuksuz, haksız karar ve uygulamalar karşısında kitlesel protesto ve anayasal gösteri hakkının öncülüğünü yapmalısınız. Mitingler, yürüyüşler, forumlar ve benzeri her türlü demokratik hakkı, gerekirse her gün kullanmalısınız. Bunun yanı sıra, toplumun bütün muhalefet kesimleriyle işbirliği ve dayanışma olanaklarını çoğaltmalısınız. Bütün ezilen kesimlerin tüm sorunlarını meydanlarda gündemleştirerek muhalefeti görünür ve etkili kalmalısınız.
Savaş ve şiddet politikalarına karşı barışı savunurken çekingen ve kaygılı durmak yerine, her yerde sesinizi yükseltmeniz. Bu savaş döngüsünün kırılmasının en etkili yolunun, İmralı'da 4 yıldır devam eden ahlaksız ve hukuksuz tecride son verilmesinden, Sayın Öcalan’ın en güçlü barış aktörü olduğunun kabulünden geçtiğini bütün Türkiye'yi anlatmalısınız. Direnmek dışında başka bir seçeneğin olmadığını idrak ediyorsanız bizzat kendiniz direnerek ve direnişi örgütleyerek halkın verdiği desteğe layık olmalısınız.
HDP’ye oy verenlerin bile açıkça tehdit edildiği bir durumda, halkın iradesine yeterince sahip çıkılamazsa bu durum halkta duygusal kırılmalara yol açar. Bu nedenle tabanla çok daha sıkı ve güçlü ilişkiler bağlar kurmak elzemdir. Hapishanedeki binlerce arkadaşımız ve aileleriyle, diğer tüm değer aileleriyle sıcak samimi bir dayanışma sahiplenme ilişkisi kurulmalıdır. Son zamanlarda bu konuda ciddi bir sahipsizlik duygusunun geliştirilmek istendiği, HDP’nin çekirdek tabanı ile yönetimi arasındaki bağların koparılmak istendiği görülmeli ve bunun tedbirleri acilen alınmalıdır. Kendi değerlerine sahip çıkmayan bir hareket asla ayakta duramaz.
MİLLETVEKİLLERİ HDP'Yİ KENDİ ÖZ PARTİLERİ OLARAK GÖRMELİ
Ayrıca son zamanlarda, bazı milletvekili arkadaşlarımızın HDP’den ayrılıp kendi siyasi geleneklerinde çalışmalarına devam edeceklerini okuyoruz. Doğrusu, bu arkadaşlarla adaylık döneminde ne konuşulduğunu bilmiyoruz ama bize göre tüm milletvekili arkadaşlarımız HDP’yi kendi öz partileri olarak görmeli ve HDP’yi büyütmenin arayışı içinde olmalıdır. Kimse HDP’de kendini misafir olarak görmemeli, herkes HDP'nin tam da içinde ve sahibi olarak bulunduklarını idrak etmelidir. HDP yönetimi de bütün farklılıkların yönetimde etkili bir şekilde söz, karar ve eylem gücüne sahip olmasının önünü açmalı, en demokratik katılım ve temsiliyete imkan sağlamalıdır. Bileşen ve bileşen hukuku yerine, HDP’li kimliği ve HDP’li kurumsallığı giderek daha ciddiyetle tartışılmalı ve yerli yerine oturtulmalıdır.
Türkiye muhalefetinin yeni bir partiye değil, daha güçlü bir hedefe ihtiyacı vardır. HDP bunu yapabilecek potansiyele sahip, güçlü bir halk tabanı olan, son derece önemli bir siyasi güçtür. Önemli olan bu potansiyeli doğru örgütlemek ve harekete geçirebilmektir. HDP’nin yeni Meclis grubu son derece deneyimli, birikimli, dürüst ve cesur arkadaşlardan oluşuyor. Şimdi bu farklı kesimlerden ve deneyimlerden gelen arkadaşların, hep birlikte ortak bir perspektifle hareket etmesi ve ezilenlerin öncü gücü olması halkın beklentisidir. HDP yönetimi de bu değerli ve etkili bileşeni doğru bir şekilde koordine etme ve planlama becerisi gösterebilmelidir. Hareketin, faaliyetin, çalışmanın olmadığı yerde dedikodu olur, çürüme olur ve bunca emeğe, birikime, potansiyele yazık olur.
Biz yeni dönemde, HDP’nin kendisinden beklenen öncü ana muhalefet rolünü bütün alanlarda cesurca dürüstçe yerine getirebileceğini inanıyoruz. İçeride rehin tutulan bütün siyasi kişiler adına şunu rahatlıkla söyleyebilirim; bütün gücümüz, kalbimiz ve pratiğimizle yanınızdayız, yanınızda olacağız. Başaracağımıza ve halklarımızın özgür, demokratik, eşitlik içinde barış dolu yarınlara çok kısa zamanda kavuşacağına inanıyoruz.
Hiç yorum yok