Bugün halen, 200 bin insanın kitlesel olarak katledilmesinin hayatları kurtarmak için kaçınılmaz olduğuna ilişkin efsane, tarihsel kayıtlar...
Bugün halen, 200 bin insanın kitlesel olarak katledilmesinin hayatları kurtarmak için kaçınılmaz olduğuna ilişkin efsane, tarihsel kayıtları kabul etmeyi reddeden ya da yok sayan milyonların inandığı bir efsanedir. Bu “en büyük neslin” en büyüklüğü mavalı, kimilerinin gece rahat uyumasını sağlıyor ve sivilleri katletmeye dair dünyanın geri kalanından daha iyi düşünceler beslemeye yarıyor olabilir fakat nükleer silahların ortadan kaldırılmasına yardımcı olmuyor...
Mike Hashimoto’nun 2016 yılında Dallas Morning News’de yazdığı üzere, ABD’nin 1945 yılında Hiroşima ve Nagazaki’ye karşı gerçekleştirdiği atom bombası yıkımı hakkındaki kamuoyu düşüncesi halen daha “Onlar olmasaydı, ABD’nin adalara yönelik bir askeri müdahalesinde on binlerce Amerikalının yan sıra daha fazla Japon ölmüş olacaktı” söylemine dayanan hatalı bir “en büyük nesil” hikayesine inanmaktadır.
New York Times gazetesinin bu yıl içinde yaptığı bir habere göre, “Pek çok tarihçi, 200 binden fazla insanın yaşamına mal olacak biçimde önce Hiroşima’nın ve ardından Nagazaki’nin bombalanmasının, Japon takımadalarına yönelik bir işgalin çok daha büyük bir kan banyosuna yol açacak olması nedeniyle aslında hayat kurtardığına inanıyor.” Pek çok tarihçi, belki böyledir ama o kadar da pek çok olmadığını söyleyelim.
Bu iddianın aksine, ABD Nükleer Düzenleme Komisyonu baş tarihçisi J. Samuel Walker, 1990 yılında Diplomatic History [Diplomasi Tarihi] dergisinde şunları yazıyordu: “Araştırmacılar arasında uzlaşmaya varılmış olan konu, atom bombasına bir Japon işgalinden korunmak ve savaşı görece kısa sürede bitirmek için ihtiyaç duyulduğu yönündedir. Bomba atmak yerine başka alternatiflerin olduğu ortadaydı ve Truman ve danışmanları da bunu biliyorlardı.”
Tarihçi Martin Sherwin, 2003 tarihli A World Destroyed [Yok Edilen Bir Dünya] başlıklı kitabında “Bombanın Amerikalı hayatları kurtarmaktan ziyade bu hayatlara mal olduğunu ileri süren yeni kanıtlardan oluşan ‘kayda değer bir arşiv’ mevcut. Bir başka deyişle, eğer ABD bombayı tamamlamaya, test etmeye ve nihayet kullanmaya kendisini bu kadar kaptırmış olmasaydı, Okinawa’da daha fazla kan akmasından kaçınacak biçimde Japon kuşatmasını haftalar önce hayata geçirmiş olabilirdi” alıntısıyla “iyi” atom bombaları masalını boşa düşürmektedir.
Tarihçi Gar Alperovitz, Atomic Diplomacy [Atom Diplomasisi] (Vintage Books, 1967) kitabında, “atom bombası savaşı sona erdirmek ya da hayatları kurtarmak için gerekli değildi – ve bu durum o zamanın Amerikalı liderleri tarafından da anlaşılmış durumdaydı” sözlerine yer veriyordu. Daha fazla savaş zamanı sırrının gizliliğinin kaldırılması ve Alperovitz’,n 1995 tarihli son derece açıklayıcı kitabı The Decision to Use the Atomic Bomb [Atom Bombasını Kullanma Kararı] için yapılan 28 yıllık araştırma da bu nokta üzerinde daha güçlü biçimde durmaktadır.
Efsaneyi yerle bir eden amiraller ve generaller
Kıdemli savaşçılar ve bombardıman ekipleri, Japonya’yı atom bombasının atıldığı 6 Ağustos’tan kısa süre önce Midway, Guadalcanal, Iwo Jima, Okinawa ve diğer pek çok yerde yaşanan dehşetli savaşlarda savaşarak ve hayatlarını vererek yenilgiye uğratmışlardı. Bu durum, 21. Bombardıman Komutanlığı komutanı Tümgeneral Curtis LeMay gibi düzinelerce komutanın övündüğü ve kanıtlarla desteklenmiş olan bir gerçekti. LeMay’in 20 Eylül 1945’te kamuoyuna açıkça söylediği sözler şu şekildeydi: “Savaş Rusların savaşa dahil olmasından ve atom bombasından haftalar önce zaten sona ermişti.” Kitlesel imha saldırılarıyla 67 Japon şehrinin imhası operasyonunu yöneten general, konuyu açıklığa kavuşturmak adına sorulan soruya karşılık ise şunları söylüyordu: “Atom bombasının savaşın son ermesiyle hiçbir ilgisi yok.”
Pasifik’te ABD Ordusu Hava Kuvvetleri’nin bazı birliklerini yönetmiş olan general George Kenny’ye 1969 yılında bu konudaki düşüncesi sorulmuştu ve Kenny’nin cevabı şuydu: “Bence biz Japonları öyle ya da böyle yenecektik. Bence bir hafta ya da birkaç hafta içinde Japonlar teslim bayrağını zaten çekeceklerdi.” Alperovitz, İkinci Dünya Savaşı’nda Donanma Müsteşar Yardımcısı Lewis Strauss’un tarihçi Robert Albion’a 1960 yılında şunları yazdığını da not ediyordu: “Donanmanın bakış açısıyla, Amiral King, Amiral Halsey, Amiral Redford, Amiral Nimitz ve diğerleri tarafından, ne atom bombasının ne de Japon anakarasının işgali önerisinin Japonya’nın teslim olması için gerekli olmadığına ilişkin açıklamalar yapılmıştır.”
ABD başkanı Dwight Eisenhower, Değişim Tezkeresi metninde, Savaş Bakanı Henry Stimson’n kendisine atom bombalarının kullanılacağını söylediğinde, kendisinin “Ben ona, öncelikle Japonya’nın zaten yenilmiş olduğuna ve atom bombası atmanın tamamen gereksiz olduğuna dair inancıma dayanarak sert kuşkularımı dile getirdiğini” itiraf edecekti.
ABD Başkanı Truman’ın Genelkurmay Başkanı William Leahy de bu fikirdeydi. Tıpkı Robert Lifton ve Greg Mitchell’in Hiroshima in America: 50 Years of Denial’da [Amerika’daki Hiroşima: 50 Yıllık İnkar] söylediği gibi: “Benim düşüncem odur ki bu barbarca silahın Hiroşima’da ve Nagazaki’de kullanılması, bizim Japonya’ya karşı savaşımızda bize hiçbir maddi destek sağlamadı. Japonlar zaten yenilmişlerdi ve teslim olmaya hazırdılar…” Resmi tarihçiler bile bu kurguyu çürütmüş durumdadırlar. Alperovitz, The Decision [Karar] kitabında “ABD Stratejik Bombardıman Araştırması, Japonya’nın 1945 yılında atom bombası, Sovyetler’in savaş ilanı ve bir Amerikan işgali olmadan da teslim olaya yatkın olduğuna dair vardığı sonucu yayımladı.
Bugün halen, 200 bin insanın kitlesel olarak katledilmesinin hayatları kurtarmak için kaçınılmaz olduğuna ilişkin efsane, tarihsel kayıtları kabul etmeyi reddeden ya da yok sayan milyonların inandığı bir efsanedir. Bu “en büyük neslin” en büyüklüğü mavalı, kimilerinin gece rahat uyumasını sağlıyor ve sivilleri katletmeye dair dünyanın geri kalanından daha iyi düşünceler beslemeye yarıyor olabilir fakat nükleer silahların ortadan kaldırılmasına yardımcı olmuyor.
[Counterpunch’taki İngilizce orijinalinden Asya Serindir tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Mike Hashimoto’nun 2016 yılında Dallas Morning News’de yazdığı üzere, ABD’nin 1945 yılında Hiroşima ve Nagazaki’ye karşı gerçekleştirdiği atom bombası yıkımı hakkındaki kamuoyu düşüncesi halen daha “Onlar olmasaydı, ABD’nin adalara yönelik bir askeri müdahalesinde on binlerce Amerikalının yan sıra daha fazla Japon ölmüş olacaktı” söylemine dayanan hatalı bir “en büyük nesil” hikayesine inanmaktadır.
New York Times gazetesinin bu yıl içinde yaptığı bir habere göre, “Pek çok tarihçi, 200 binden fazla insanın yaşamına mal olacak biçimde önce Hiroşima’nın ve ardından Nagazaki’nin bombalanmasının, Japon takımadalarına yönelik bir işgalin çok daha büyük bir kan banyosuna yol açacak olması nedeniyle aslında hayat kurtardığına inanıyor.” Pek çok tarihçi, belki böyledir ama o kadar da pek çok olmadığını söyleyelim.
Bu iddianın aksine, ABD Nükleer Düzenleme Komisyonu baş tarihçisi J. Samuel Walker, 1990 yılında Diplomatic History [Diplomasi Tarihi] dergisinde şunları yazıyordu: “Araştırmacılar arasında uzlaşmaya varılmış olan konu, atom bombasına bir Japon işgalinden korunmak ve savaşı görece kısa sürede bitirmek için ihtiyaç duyulduğu yönündedir. Bomba atmak yerine başka alternatiflerin olduğu ortadaydı ve Truman ve danışmanları da bunu biliyorlardı.”
Tarihçi Martin Sherwin, 2003 tarihli A World Destroyed [Yok Edilen Bir Dünya] başlıklı kitabında “Bombanın Amerikalı hayatları kurtarmaktan ziyade bu hayatlara mal olduğunu ileri süren yeni kanıtlardan oluşan ‘kayda değer bir arşiv’ mevcut. Bir başka deyişle, eğer ABD bombayı tamamlamaya, test etmeye ve nihayet kullanmaya kendisini bu kadar kaptırmış olmasaydı, Okinawa’da daha fazla kan akmasından kaçınacak biçimde Japon kuşatmasını haftalar önce hayata geçirmiş olabilirdi” alıntısıyla “iyi” atom bombaları masalını boşa düşürmektedir.
Tarihçi Gar Alperovitz, Atomic Diplomacy [Atom Diplomasisi] (Vintage Books, 1967) kitabında, “atom bombası savaşı sona erdirmek ya da hayatları kurtarmak için gerekli değildi – ve bu durum o zamanın Amerikalı liderleri tarafından da anlaşılmış durumdaydı” sözlerine yer veriyordu. Daha fazla savaş zamanı sırrının gizliliğinin kaldırılması ve Alperovitz’,n 1995 tarihli son derece açıklayıcı kitabı The Decision to Use the Atomic Bomb [Atom Bombasını Kullanma Kararı] için yapılan 28 yıllık araştırma da bu nokta üzerinde daha güçlü biçimde durmaktadır.
Efsaneyi yerle bir eden amiraller ve generaller
Kıdemli savaşçılar ve bombardıman ekipleri, Japonya’yı atom bombasının atıldığı 6 Ağustos’tan kısa süre önce Midway, Guadalcanal, Iwo Jima, Okinawa ve diğer pek çok yerde yaşanan dehşetli savaşlarda savaşarak ve hayatlarını vererek yenilgiye uğratmışlardı. Bu durum, 21. Bombardıman Komutanlığı komutanı Tümgeneral Curtis LeMay gibi düzinelerce komutanın övündüğü ve kanıtlarla desteklenmiş olan bir gerçekti. LeMay’in 20 Eylül 1945’te kamuoyuna açıkça söylediği sözler şu şekildeydi: “Savaş Rusların savaşa dahil olmasından ve atom bombasından haftalar önce zaten sona ermişti.” Kitlesel imha saldırılarıyla 67 Japon şehrinin imhası operasyonunu yöneten general, konuyu açıklığa kavuşturmak adına sorulan soruya karşılık ise şunları söylüyordu: “Atom bombasının savaşın son ermesiyle hiçbir ilgisi yok.”
Pasifik’te ABD Ordusu Hava Kuvvetleri’nin bazı birliklerini yönetmiş olan general George Kenny’ye 1969 yılında bu konudaki düşüncesi sorulmuştu ve Kenny’nin cevabı şuydu: “Bence biz Japonları öyle ya da böyle yenecektik. Bence bir hafta ya da birkaç hafta içinde Japonlar teslim bayrağını zaten çekeceklerdi.” Alperovitz, İkinci Dünya Savaşı’nda Donanma Müsteşar Yardımcısı Lewis Strauss’un tarihçi Robert Albion’a 1960 yılında şunları yazdığını da not ediyordu: “Donanmanın bakış açısıyla, Amiral King, Amiral Halsey, Amiral Redford, Amiral Nimitz ve diğerleri tarafından, ne atom bombasının ne de Japon anakarasının işgali önerisinin Japonya’nın teslim olması için gerekli olmadığına ilişkin açıklamalar yapılmıştır.”
ABD başkanı Dwight Eisenhower, Değişim Tezkeresi metninde, Savaş Bakanı Henry Stimson’n kendisine atom bombalarının kullanılacağını söylediğinde, kendisinin “Ben ona, öncelikle Japonya’nın zaten yenilmiş olduğuna ve atom bombası atmanın tamamen gereksiz olduğuna dair inancıma dayanarak sert kuşkularımı dile getirdiğini” itiraf edecekti.
ABD Başkanı Truman’ın Genelkurmay Başkanı William Leahy de bu fikirdeydi. Tıpkı Robert Lifton ve Greg Mitchell’in Hiroshima in America: 50 Years of Denial’da [Amerika’daki Hiroşima: 50 Yıllık İnkar] söylediği gibi: “Benim düşüncem odur ki bu barbarca silahın Hiroşima’da ve Nagazaki’de kullanılması, bizim Japonya’ya karşı savaşımızda bize hiçbir maddi destek sağlamadı. Japonlar zaten yenilmişlerdi ve teslim olmaya hazırdılar…” Resmi tarihçiler bile bu kurguyu çürütmüş durumdadırlar. Alperovitz, The Decision [Karar] kitabında “ABD Stratejik Bombardıman Araştırması, Japonya’nın 1945 yılında atom bombası, Sovyetler’in savaş ilanı ve bir Amerikan işgali olmadan da teslim olaya yatkın olduğuna dair vardığı sonucu yayımladı.
Bugün halen, 200 bin insanın kitlesel olarak katledilmesinin hayatları kurtarmak için kaçınılmaz olduğuna ilişkin efsane, tarihsel kayıtları kabul etmeyi reddeden ya da yok sayan milyonların inandığı bir efsanedir. Bu “en büyük neslin” en büyüklüğü mavalı, kimilerinin gece rahat uyumasını sağlıyor ve sivilleri katletmeye dair dünyanın geri kalanından daha iyi düşünceler beslemeye yarıyor olabilir fakat nükleer silahların ortadan kaldırılmasına yardımcı olmuyor.
[Counterpunch’taki İngilizce orijinalinden Asya Serindir tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Hiç yorum yok