Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul’un öldürülmesinden bir gün sonra, 1980 yılında Demokrat Gazetesi’nde çıkan bir haberde şunlar yazıyordu: “Fatsa’daki nokta operasyonunda görev alan komiser Orhan Candan’ın yeğeni Halil İbrahim Altınışık’ın, Cevat Yurdakul’u öldürmekten iki yıldır arandığı ortaya çıktı.”


Cevat Yurdakul
12 Eylül Darbesi öncesinde uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürülen dönemin Adana İl Emniyet Müdürü. Yurdakul, Ecevit hükûmeti tarafından Adana İl Emniyet Müdürü olarak atandı. 28 Eylül 1979 sabahında faşist bir grup tarafından aracı kurşunla taranarak öldürüldü.

Komiser Orhan Candan, başka bir suçtan yakalanan üç ülkücüyü de, meslektaşlarına silah çekerek serbest bıraktırmaya kalkmıştı. Can güvenlikleri olmadığı için, Erzincan’a giden polisler bu kez  de Erzincan Valisi tarafından açığa alınmıştı.

Bunları, dönemin katilleriyle devlet arasındaki sıkı bağın, sadece ideolojik birlikten değil, kontr-gerillanın örgütlenmesi çerçevesinde bir emir-komuta zinciri içinde geliştiğine somut örnek olduğu için hatırlatıyorum.

Yurdakul cinayetine dönersek; cinayeti soruşturan altı askeri savcı, topladıkları belge ve bilgiler ışığında şu tespitleri yapmışlardı:

“Adana’daki ülkücüler yasadışı faaliyetlerini daha rahat sürdürebilmek için emniyet müdüründen kurtulmanın gerektiğine inanmışlar, 1979 yılı Eylül ayı içinde Erdem Eroğlu, Hasan Sabri Erdem’e, aynı günlerde Ankara’dan dönen Mehmet Sakarya’ya Alparslan Türkeş’in, emniyet müdürünün öldürülmesi için emir verdiğini söylemiş, 27 Eylül 1979 günü Sabri Erdem ve Mehmet Sakarya MHP İl Merkezi’nde bir toplantı yapmışlardır.”

Bir gün sonra MHP İl Yönetim Kurulu üyesi  Sezai Durmaz, Kadir Akgöllü, Halil İbrahim Altınışık, Yücel İrik, Mustafa Gülnar ve Mehmet Ateş’le infaz planını hazırlamışlardı.

Yurdakul katledilmesinden kısa bir süre önce de MHP Milletvekili Cengiz Gökçek’in şu sözleriyle hedef gösterilmişti: “Cevat Yurdakul görevi bırakıp yurtdışına kaçsa da yakasını elimizden kurtaramayacak.”

O dönemlerde Türkeş başta olmak üzere MHP yöneticilerinin açıkça tehdit edip, saldırdığı bütün isimler tek tek infaz ediliyordu.

Bütün bunlar bir yana, 1980 öncesi cinayetlerin arkasından, özellikle bölge bölge bakıldığında   ya planlayıcı ya tetikçi olarak hep aynı isimlerin çıktığı görülüyordu.

Çoğu zaman yakalanmıyor, yakalansalar da ‘örtülü tahliye’lerle bir bir kaçırılıyorlardı.  

 Yurdakul ailesinin avukatı Halil Güllüoğlu da davanın peşine düştüğü için 4 ay sonra öldürülmüştü. İşin daha da ilginci Sıkıyönetim Komutanlığı Güllüoğlu için cenaze töreni yapılmasına izin vermemiş, Yurdakul’un cenazesi ise kaçırılarak tören engellenmek istenmişti. İlk defa polislerle polisler karşı karşıya gelmiş,  Yurdakul’un cenaze töreni için toplanan halk zor kullanılarak dağıtılmaya çalışılmış, çatışma çıkmıştı.

Dönemin Genelkurmay Başkanı Evren ve Kara Kuvvetleri Komutanı Nurettin Ersin Adana’ya gelerek, sözüm ona tepkileri azaltmaya çalışmış ama hemen ardından Adana Emniyet Müdürlüğü’ndeki polisler peş peşe tayinlerle yurdun dört bir yanına dağıtılmışlardı.

Tetikçilerden değil, emri verenlerden hesap sormakta kararlı olan Yurdakul’un eşi Ülker hanım da iki çocuğunu Ankara’da bırakarak Diyarbakır’da görev yapmaya zorlandı. Çünkü o da eşi gibi polisti. Ülker hanım istifa etmedi, direndi.

Ama biliyor musunuz, Yurdakul ailesi, her fırsatta ‘şehitlik’ edebiyatına sarılan bu devlet tarafından şehit ailesi sayılmadı, tersine devlet her olanağını kullanarak cezalandırmaya çalıştı.  

Yurdakul’un hedef seçilmesinin nedeni ise Adana’da örgütlenmiş faşist suç odaklarının karargâhlarını dağıtmak ve o güne kadar faili meçhul kalan 17 cinayeti aydınlatmaktı.

Cevat Yurdakul cinayeti kontr-gerillanın yapısını, yöneticilerini, astlarını-üstlerini ortaya koyan en önemli örneklerdendir.

 ‘Örtülü tahliye’ler, ‘örtülü af’lar, tetikçileri ve ağababalarını özel koşullarda himaye etmeler,  işadamı yapmalar, düğün derneklerinde onurlandırmalar, devlet kademelerinde ağırlamaları ise  aktörleri değişerek sürüyor.

Bu tezgahın yeni sahipleri Evren’den, darbelerden hesap soracağı  ya da sağcıların mağdur olduğu masalıyla bir kesimi uyutmaya çalışıyor.

Bu ülkede devlet için kurşun atanlar, istisnalar dışında asla mağdur olmadı. Halen cezaevlerini dolduranlar bunun en iyi kanıtıdır. 

Cevat Yurdakul, Terzi Fikri, gibi isimlerin unutulmaması da bir gün hesabının sorulacağının kanıtıdır.     
Unutmayacağız… (YURT)

***

Cevat Yurdakul'un katili Kehya: Pişman değilim (12 Temmuz 2012)

12 Eylül öncesinde Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul başta olmak üzere bazı cinayetlere karıştığı gerekçesiyle ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına çarptırılan ve 3’üncü Yargı Paketi kapsamında serbest kalan Muhsin Kehya, memleketi Elazığ’da yerel televizyonun canlı yayınına katıldı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a ’minnet borcu olduğunu’ söyleyen Kehya, cezaevinden çıkmasıyla ilgili af olmadığını adaletin sağlandığını öne sürdü. Kehya, "O günün şartlarında öyle gerekiyordu, öyle bir mücadele verdim. Dolayısıyla herhangi bir pişmanlık falan da duymuyorum" dedi. (MİLLİYET)


Kontrgerillanın uzantılarını açığa çıkarttı. Hedef oldu. Öldürüldüğünde işçiler üretimi durdurdu. Silah arkadaşları iş bırakma eylemi yaptı.

Tarih 28 Eylül 1979. Adana'da Atatürk Caddesi'nden silah sesleri yükseldi. Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul'un makam aracı, eviden 200 metre ileride taranmıştı.

Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir emniyet amiri katledildi. Aracında tam 29 kurşun deliği saptandı.

POL-DER ÜYESİ

37 yaşında öldürülen Cevat Yurdakul Pol-Der üyesiydi. Ölümünden sonra polisler, "Kahrolsun faşizm" sloganları atıp iş bırakma eylemi yaptı. Yurdakul, "Halkın polisi" olarak anılıyordu. Ölümünden sonra Çukobirlik Fabrikası işçileri cinayeti protesto ederek üretimi durdurdu.

KONTRGERİLLANIN HEDEFİ OLDU

Bülent Ecevit hükümeti başarıları nedeniyle Hatay Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul'u Adana'ya tayin etti. Görev yaptığı 6 ay içinde 50'den fazla silahlı eylemciyi yakalattı. Olayların başını çeken Derviş Kıpçak, Yunus Uzu, Ferhat Tüysüz gibi isimleri yakalatması onu hedef haline getirdi. Yurdakul öldürülmeden bir ay önce 31 Ağustos'ta  1979 günü Adana'da basın toplantısı düzenleyen MHP Gaziantep Milletvekili Cengiz Gökçek ve Sivas Milletvekili Ali Gürbüz, "Yurdakul görevi bıraksa da yurtdışına kaçsa da yakasını elimizden kurtaramayacak" demişti. 

ÇIKAR ÇEVRELERİNİ RAHATSIZ ETTİ

Cesur Emniyet Müdürü sadece kotrgerillanın eylemlerini değil belli çıkar çevrelerinin de ipliğini pazara çıkarmıştı. Ehliyet yolsuzluğu olarak anılan soruşturmada olaya karışan polislerle birlikte Adana Belediye Başkanı Selahattin Çolak'ın akrabaları da nasibini almıştı.
Cevat Yurdakul cinayeti, Amerikancı 1980 darbesine giden süreçte Türkiye'yi kaosa bir adım daha yaklaştırdı.

ÇOCUKLARINA MEKTUP

“Mühim olan insan olarak yaşamak”

Çocuklar Acar ve Ayçil Yurdakul o öldürüldüğünde henüz 10 yaşındalardı. Onlar babalarını "güzel bir Türkiye için hep görevde" bildiler. Cevat Yurdakul'dan çocuklarına mektupları kaldı yadigar. Cevat Yurdakul çocukları doğduğu günden itibaren gittiği her yerde çocuklarına mektuplar yazmıştı. Bu mektuplar Acar ve Ayçil'e her zaman güç verdi.

Cevat Yurdakul bu mektuplardan birinde çocuklarına şöyle sesleniyordu:

"... Sevgili çocuklarım; iyi insan olmak kendine milletine ve tüm insanlığa en büyük kazançtır. Olmak içinde çok çalışmak, öğrenmek, okumak, dürüst yetişmek şarttır. Her zaman sizi düşünüyor ve sizinle beraber yaşıyorum. Ama bununla beraber içimde bir millet mefhumu var. Milletimi düşünmek milli düşüncelerimin en başıdır. Çünkü ona yapılan iyilik herkese yapılmış demektir. (...) Yaşamak mühim değil ama insan olarak yaşamak çok mühim. Cehalet içinde bulunan insan veya millet hiçbir zaman muvaffak olamaz."
Genç emniyet müdürü çocuklarına yazdığı son mektupta "milletin geleceği genç nesillerin elindedir" diyordu ve insanların düşünce ve görüşlerine anlayışlı ve saygılı olmalarını öğütlüyordu. (ODATV – 29 EYLÜL 2011)
Daha yeni Daha eski