Dünyada kadın mücadelesi ve bir tarihçe

SUNU
Tam 160 yıl öncesine dayanan bir kökeni vardır 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün. Kadınlar, kız kardeşlerinin anısına sahip çıkmanın kendi hayatlarını eşit ve özgürce yaşamanın gereği olduğunu bilerek 8 Mart’ı kadınların birlik, mücadele ve dayanışma günü ilan ettiler. Ve tam 107 yıldır tüm dünyada kadınlar 8 Mart’ı dayanışma ve mücadele günü olarak kutluyor. O gün bu gündür 8 Mart, kadınların yaşamlarına sahip çıkma, kendilerine reva görülen karanlığı yırtma günü oluyor. Nerede bir kadın varsa, nerede yaşamı değiştirmek, geleceği umutla örmek isteyen kadınlar yan yana geldiyse orası 8 Mart alanına dönüşüyor.

Yazı dizimiz tarihi bugüne taşımak ve yarını değiştirmek için ana güç olan işçi kadınların “Ekmek ve Gül” mücadelelerinin izini sürerek 8 Mart’ın emekçi köklerine götürecek bizi... 1830’ların Lowell grevinden, kadın işçi birliklerine, New Yorklu dokuma işçisi kadınların yanarak can verdiği 1857’lerden II. Enternasyonal’in “Kadınların Kurtuluşu İçin!” şiarının dile getiricisi Clara Zetkin’in çabasına,  1907 yılında düzenlenen 1. Uluslararası Sosyalist Kadın Konferansı’ndan, bu konferansta yapılan çağrıyla dünya çapında 1 milyondan fazla kadının katılımıyla kitlesel kutlanan ilk 8 Mart’a, tarihe Ekmek ve Gül Grevi olarak geçem görkemli kadın direnişinin arka planından, 8 Mart’ın Türkiye’deki serüvenine kadın işçi mücadelesinin önemli köşe taşlarını ard arda dizecek bir yazı dizisi olacak.
Tüm dünyada kadınların kitlesel olarak sokaklara döküldüğü bir yıl olan 8 Mart 2017, bu köşe taşlarına yenisi eklenen bir mücadele tarihi olsun. Emekçi kadınların günü kutlu olsun!


1830’LAR... LOWELL KADINLARININ EKMEK VE HAYSİYET MÜCADELESİ

Sanayi devrimi sırasında Amerika’daki tekstil sektöründe, yaşları 12-30 arasında değişen ve “Mills Girls” (Fabrika kızları) adlandırılan kadın işçiler çalışmaktaydı.

Lowell şirketi, 1813 yılında Massachusetts’teki Lowell kasabasında kurulur. 1840’lara gelindiğinde Lowellentegre tekstil fabrikalarında, çoğunluğu 16-35 yaş arası kadın olmak üzere 8000 kadar işçi çalışmaktadır. 1860’larda işçi sayısı 122.000’e kadar çıkacaktır.

Ücretleri erkeklerinkinin yarısı kadar olan bu kadın işçiler, ilk kez babaları ya da eşlerinden ekonomik olarak bağımsız hale gelmektedirler. Bu durum kaçınılmaz olarak kadınların, endüstri devrimi boyunca gelişecek toplumsal hareketlere katılımının da önünü açmış olur.

Lowell fabrikalarındaki çalışma koşulları, Amerikan standartlarına göre daha ağırdır.

Haftalık çalışma süresi ortalama 73 saat olan fabrikalarda işçiler, genellikle sabah 05.00 ile akşam 19.00 saatleri arasında olmak üzere, günde 12 ila 14 saat çalışmaktadırlar.

Fabrika sahasının bitişiğinde, her birinde 26 kadının kaldığı yüzlerce pansiyon inşa edilmiştir. Kadınlar, altışar kişilik odalarda,bu pansiyonlarda kirayla kalırlar. Genellikle erkeklerin girmesine müsaade edilmeyen pansiyonlarda, gece 22.00’den sonra sokağa çıkma yasağı yaygın bir uygulamadır.

Fabrikalarda çalışanlar için evden uzaklara gitmek ise olanaksız gibidir. Sadece parça başı çalışmanın özelliğinden dolayı yarım günlük, ya da daha kısa izinler mümkün olabilmektedir.

Her makine odasında 80 kadın işçi ile onların başında yönetmen olarak 2 erkek işçi bulunmakta; korkunç makine uğultuları, sıcak, iplik ve yün tozu içindeki atölyelerde, ablaları ya da anneleriyle birlikte gelen 10 yaşlarında kızlar bile çalışmaktadır. Sözleşmeler genellikle bir yıllığına yapılan işçilerin yaş ortalaması 24 civarında olup aynı işte çalışma süresi istatistiklere yaklaşık dört yıl olarak geçer.


KİLİSEYE GİTMEYENE İŞ YOK!

Kadın işçilere, ahlak ve din açısından çalışma yaşamının dayattığı rol ise en iyi bir kitapta ifadesini bulmuştur: Lowell’in 1848 yılı el kitabında, “kilise ibadetine katılmayan ve ahlaktan yoksun kadınların istihdam edilmeyeceği” yazmaktadır.

Bu zor çalışma koşullarına karşılık fabrika ortamı kadınlara, aynı zamanda entelektüel işçi sınıfı kültürüne yakınlaşmalarını sağlayan bir ortam sunmaktadır. Kütüphaneler, tiyatro çalışmaları, seminerler işçi havzasında yeni bir işçi sınıfı kültürünün gelişmesine sebep olur. 1845’te yayınlanacak Endüstrinin Sesi dergisinde bir işçinin yazacağı gibi, “günde on dört saatlik çalışma işçilere tarih, felsefe, bilim öğrenmeye fırsat vermemektedir.”

1834 LOWELL GREVİ VE İLK KADIN İŞÇİ BİRLİĞİ

1834’te Lowell patronları işçileri, 1 Mart’tan geçerli olmak üzere ücretlerde %15’lik indirime zorlarlar. Buna karşılık işçiler, toplu iş bırakma ve ardından grev kararı alırlar. Örgütsüzlük, deneyim eksikliği gibi nedenlerle grev başarısız olur. İşçilerin çoğu düşük ücretlerle işbaşı yapmak zorunda kalırlar.

Yaşanan bu ilk grev tecrübesinden sonra 1836’da işçilerin pansiyon kiralarının arttırılmak istemesi karşısında Lowell fabrikaları, kadın işçilerin yeni protesto ve grevlerine sahne olur. İlk defa olarak fabrikada bir kadın, diğer kadın işçilerin şaşkın ve hayran bakışları altında, atölyedeki bir pompanın üzerine çıkarak ateşli bir konuşma yapar. Bu seferki grev, kira zammının geri alınmasıyla başarılı biçimde sona erecektir.

1845’te, bir dizi protesto ve grevin ardından, pek çok görevli bir araya gelerek Amerika Birleşik Devletleri'nde çalışan kadınların ilk birliği olan Lowell Kadın İş Reform Örgütü'nü (The Lowell Female Labor Reform Association, LFLRA) kurar. Birlik, çalışma yaşamına ilişkin sert eleştirilerin yer aldığı Endüstrinin Sesi adlı bir yayın çıkartmaya başlar. (YUSUF NAZIM-EVRENSEL)
Daha yeni Daha eski