Tüm dünya halkları onu vatanına sadık ve onurlu bir insan olarak hatırlıyor...
11 Eylül 1973 günü Şili’de General Pinochet komutasındaki
askerler tarafından kuşatılan Başkanlık Sarayı’nda bir avuç arkadaşıyla darbeye
karşı direnen Sosyalist Başkan Salvador Allende, halkına şöyle sesleniyordu:
“Size son kez sesleniyorum. Bu tarihsel sınavda halka bağlılığımı, yaşamımı da
esirgeyerek ispatlayacağım...” Sadece Şili halkı değil, ezilen, sömürülen ve ABD’nin
hükümranlığına boyun eğmeyen tüm dünya halkları onu vatanına sadık ve onurlu
bir insan olarak hatırlıyor…
11 Eylül 1973’de CIA ve çokuluslu şirketlerin desteğiyle
Şili ’de bir darbe yapıldı. Kime karşı? Dünya tarihinde ilk kez halkın
oylarıyla işbaşına gelmiş Sosyalist Başkan Salvador Allende’ye karşı. Bu
darbeden 7 yıl sonra da bizde bir darbe yapıldı. Ne gariptir ki yine eylül
ayında. İkisi de CIA destekliydi. Ancak birinde sağ birinde sol bir parti
iktidardaydı. Fakat Türkiye’deki darbe iktidardaki sağ yönetime karşı değil
toplumdaki sol uyanışa ve eylemlere karşı yapılmıştı. Her iki darbede de önce
terör, kontak kapatma eylemleri, işveren örgütlerinin sendikalara ve sol
örgütlenmelere karşı direnişi, yüksek enflasyonla geniş kitleler kıvama
getirilmişti. Darbeye karşı direnecek olanlar ise tanklarla, toplarla, işkencelerle,
toplu gözaltılarla, gözaltında kaybetmelerle sindirilmişti.
Darbe olduktan sonra her iki ülkede de yönetime el koyan
cunta, benzer yöntemlerle varlıklarını uzun yıllar sürdürdü. Her iki ülkede de
diktatörler, kendilerini ve cuntadaki arkadaşlarını yargılanmaktan kurtarmak
için yasal zırhlar hazırlayarak anayasaya koydular. Gözaltında kaybettikleri,
işkencede öldürdükleri ve sakat bıraktıkları insanların hesabını vermeden çekip
gittiler bu dünyadan. Neyse bu yazının asıl konusu olan Şili darbesinin
hikâyesine geçelim iyisi mi...
Halkçı programı uyguladı
11 Eylül 1973 günü darbeyle devrilen Şili Devlet Başkanı
Salvador Allende, Şili Sosyalist Partisi’nin kurucularındandı. Milletvekilliği,
senatörlük, bakanlık ve Sosyalist Parti Genel Sekreterliği görevlerinden sonra
Halk Cephesi’nin kurucuları arasında yer aldı. Üç kez aday olduğu ve kaybettiği
Cumhurbaşkanlığını, 1970’de kıran kırana geçen bir seçimde “Halk Birliği” adayı
olarak kazanınca, Şili’yi kökten değiştirecek sosyalist bir programı uygulamaya
koyuldu.
Toprak reformu ve zengin bakır madenlerini kamulaştırınca
çokuluslu şirketleri, özellikle de Uluslararası Telefon ve Telgraf’ı (ITT)
canevinden vurdu. Tepki çeken bu uygulamalara bir de Küba Devlet Başkanı Fidel
Castro’nun ziyareti eklenince, CIA Allende’nin devrilmesi için düğmeye bastı.
Ancak arkasında güçlü bir halk desteği olan Allende’nin devrilmesi için bir ön
hazırlık yapılmalıydı. Basın ele geçirilmeli, terör olayları tırmandırılmalı ve
“Bizim çocuklar” diyebilecekleri generaller devşirilmeliydi.
Öyle de oldu. ITT şirketi seçmen oylarının yüzde 44’ünü alan
Allende’nin yıkılması için “Milliyetçi-Muhafazakâr” görüntülerle ortaya çıkan
“El Mercurio” gazetesine güçlü mali destek sağlayarak kamuoyunun nabzını
tutmaya çalışıyordu. Edwards Ailesi’nin yayın organı olan El Mercurio ITT
şirketi ile içli dışlıydı. Allende aleyhindeki bütün yazılar bu gazete
yayımlanıyordu. Denetimlerindeki ajanslar aracılığı ile bu yazılar, Güney
Amerika’dan Avrupa ülkelerinde kadar yayılıyordu.
Allende karşısındaki güçler, CIA, ITT, Mercurio gazetesi,
esnaf örgütleri, Uğur Mumcu’nun dediği gibi küçük burjuva anarşizmi ve ordu
içindeki Pinochet cuntasından oluşuyordu.
Darbenin ilk adımı olarak ordunun başındaki ilerici Genel
Kurmay Başkanı Scneider hedef seçildi. Schneider komutasındaki bir orduyu
darbeye ikna etmenin imkânsızlığını gören CIA, onun yerine daha önceden
devşirdiği General Augusto Pinochet’i getirmek için Allende’ye yürekten bağlı
Genel Kurmay Başkanı Schneider’i bir suikastle ortadan kaldırdı. Bu cinayetin
ordu içindeki bazı subaylar tarafından düzenlendiği sonradan anlaşıldı.
Schneider’in öldürülmesi ile Allende’nin en güçlü
dayanaklarından birisi yokedilmişti. Schneider’in öldürülmesinden sonra Şili
Hava ve Deniz Kuvvetleri Komutanları ABD ile ortak manevralarda bulundular.
1972 Mart’ında ABD Hava Kuvvetleri Komutanı Ryan, Şili Hava Kuvvetleri’nin
konuğu olarak Santiago’da incelemelerde bulundu.
Darbenin kilometre taşlarını döşemenin ikinci adımı Şili’yi
ekonomik olarak çökertmek ve geniş halk yığınlarının desteğini ekonomik
bunalımla birlikte Allende’nin arkasından çekmek oldu.
Kuşatılan bir lider
Allende’nin bakır madenlerini çok uluslu şirketlerin elinden
alıp devletleştirmesi ile ABD, ekonomik yardımı kesti. Enflasyon başdöndürücü
bir hızla yükselirken kamyon sahipleri ile küçük esnaf sokak direnişine
başlıyordu. Allende, kamyon sahiplerinin direnişini sert önlemlere bastırmak
istediğinde bu kez karşısına sağ terör
eylemleri çıkıyordu. Aynı günlerde sağ terör de tırmanışa geçti. Sağ terör
tırmanınca karşısında bu kez de geniş fotoğrafı okuyamayan sol hareketlerin
terörü çıkıyordu. Allende kuşatma altındaydı. Ekonomik, askeri ve güvenlik
sorunlarıyla boğuşan Allende’nin kapısı 11 Eylül
1973 günü General Pinochet komutasındaki silahlı kuvvetler
tarafından çalındı. Tabii bu, kapıyı tıklatma şeklinde bir çalış değil,
tanklarla, silahlı kuvvetlerle ve bombalama tehditleriyle bir çalıştı.
Kendisinden teslim olması isteniyordu. Ama sosyalist liderin niyeti hiç de
onların istediği gibi değildi. Teslim olmak yerine kendisine inanan, yüreğini
yüreğine katan bir avuç arkadaşıyla gerekirse vuruşarak direnme yolunu seçti.
Başkanlık Sarayı bombalanmadan önce Allende halkına hitap etti. Halkına son kez
seslenen Allende, şunları söyledi:
“Size son kez hitap ediyorum. Uçaklar Magallanes radyosunun vericilerini
bombaladı.
Bu tarihsel geçiş anında, halkıma sadakatimi hayatımla
ödeyeceğim. Ama yüz binlerce Şililinin bilincine düşen tohum ergeç yeşerecek.
Onların silahları ve güçleri var. Ama toplumsal ilerleyişi şiddet ve cinayetle
durduramazlar. Bu ülkenin geleceğini kuracak gençlere sesleniyorum: Şili’de
faşizmin geçmişi uzun. Tüm terörist suikastlar, havaya uçurulan köprüler,
yıkılan demiryolları, patlatılan petrol kuyuları onların eseriydi. Hepsi satın
alınmıştı. Tarih önünde yargılanacaklar.
Az sonra sesimi artık duymayacaksınız. Ama hep sizinle
olacağım. Beni vatana sadık bir onurlu insan olarak hatırlayın. Halkım kendini
savunmalı, ama feda etmemeli. Vatanın emekçileri, ben Şili’ye ve geleceğine
inanıyorum. Başka adamlar, başka insanlar ihanetin bastırdığı bu acı karanlığı
aydınlatacaklar. Er geç özgür insanın geçeceği kapıları açacak ve daha adil bir
toplum kuracaklar. Yaşasın Şili! Yaşasın halk! Yaşasın emekçiler!”
Bu son sözlerinin ardından Allende’nin başkanlık sarayı
bombalanmaya başlandı. Allende vuruşarak öldü. Yıllar sonra Allende’nin ölmeyip
intihar ettiği açıklandı.
Yıllar sonra ona itibarı iade edilerek muhteşem temsili bir
cenaze töreni düzenlendi. Pinochet’e gelince. 1990 yılına kadar Şili’yi demir
yumrukla yönetti. Kendisine direnen 3 bin 200 insanı kaybetti. Yüzlercesini
işkenceden geçirdi. Pinochet, 1990’da
halk oyuyla Başkanlıktan düşürülse de yönetimi döneminde ölümünden sorumlu 3
bin kişinin hesabını vermeden ölüp gitti.