Erdoğan’ın taşeron işçilere bir lütuf olarak sunduğu “kadro”, işçilere sorundan başka bir şey getirmedi. Henüz birinci yılı dolmadan bütün yaldızları dökülen kadroyu taşeron işçiler anlatıyor…


Ahmet Davutoğlu’nun Mart 2016’da açıkladığı “taşerona kadro” müjdesi, 2017’nin son günlerinde bizzat Tayyip Erdoğan tarafından bir kez daha ilan edilmiş; ne taşeron işçilerin ne de sendikaların fikirleri alınarak hazırlanan “kadroya geçiş” planı pek çok taşeron işçinin işini kaybetmesine, işini kaybetmeyenlerin de kadroyla alakası olmayan bir statüde çalışmalarıyla sonuçlanmıştı. Erdoğan’ın müjdesine nail olan taşeron işçiler, henüz birinci yılı dolmadan boyası dökülen kadronun çilesini çekiyor.

“Taşeronu arar olduk”

Taşeron işçilerin kadroya geçiş sürecinden beri çalışma şartları iyileşmediği gibi, aksine daha da ağırlaştı. “Kapsam dışı kalan personel yerine kimse alınmadı, onların iş yükü de mevcut personelin sırtına bindi” diyor bir üniversite hastanesinde çalışan taşeron bir temizlik işçisi.

Güvenlik soruşturması ya da emeklilik nedeniyle işsiz kalan taşeron işçilerin yerine kimse alınmayınca en temel hijyen koşullarının sağlanması dahi zorlaşmış. Bir dönem İŞKUR’dan gelen kiralık işçiler aracılığıyla bu sorun çözülmeye çalışılmış; o zaman da başka bir problem açığa çıkmış: Eşitsizlik.

“Aynı hastanede, aynı birimde, aynı işi yapan ama farklı maaşlar alan üç kişiydik” diyor bir taşeron temizlik işçisi. Hastanenin daha önceden kadrolu olan temizlik işçisi, taşerona bağlı çalışırken kadroya alınan temizlik işçisi ve İŞKUR’dan kiralık gelen temizlik işçisi arasında ciddi maaş farkları var. Üstelik taşerondan kadroya geçen işçilerin, mevcut kadrolu işçilerin yararlandığı toplusözleşmeden yararlanmaları da doğrudan yasa maddesi ile engellenmiş. Sınıf içi bölünme had safhada!

Geçtiğimiz haftalarda bir iş bırakma eylemi yaşanmış bu hastanede. Kurban Bayramı öncesi maaşların ödenmesi gecikmiş, üstüne bir de başhekim çıkıp “Tediye aldınız, promosyon aldınız, daha ne istiyorsunuz?” demiş. Bir ay boyunca çalışıp hak ettikleri maaşlarını istemeleri suç olmuş.

Taşerondan kadroya geçtiklerinde maaşlarında bir değişiklik olmamış. Maaşları asgari ücret; bir de yol, yemek gibi kalemler ile giydiriliyor. Ancak işçiler “Bu giydirme hiçbir şeye yaramıyor” diyor, zira yılın ikinci yarısından itibaren vergi dilimine girmeleri sebebiyle maaşlarından 100 lira civarında kesintiler oluyor.

1603 lira olan maaşlara, taşeron işçilerin kadroya geçiş süreçlerinde bizzat Çalışma Bakanlığı tarafından belirlenen çerçeve sözleşme gereğince, 2019 ve 2020 için 6 ayda bir %4’er zam öngörülüyor. Enflasyonun %25’in altına inmeyeceği ortada iken taşeron işçilere %4 zam vermek, zaten açlık sınırı altında olan ücretlerin daha da aşağı çekilmesi, yani reel olarak ciddi bir gelir kaybı, fakirleşme anlamına geliyor. Mevcut maaşları üzerinden hesaplandığında 65 lira civarı bir zam alacak olan işçiler, 2019’da maaşlarının asgari ücretin altında kalmasından korkuyor; “AKP’li işçiler bile ‘Taşeronu arar olduk’ diyor” diye anlatıyorlar yaşadıkları çileyi.

“Maaş yoksa iş de yok”

Beşiktaş Belediyesi’nde çalışan 1300 işçi, maaşlarını alamadıkları gerekçesiyle 1 Ekim günü iş bırakmış, aynı gün akşam saatlerinde maaşların yatması üzerine eylem kazanımla sonlandırılmıştı.

Taşerona bağlı çalışırken belediye şirketlerine geçirilen işçilerin en büyük derdi “4+4 zam”. Çerçeve sözleşmeye göre 2018 başından itibaren belediyelerdeki işçiler Haziran 2020’ye; kamudaki işçiler ise Ekim 2020’ye kadar altı ayda bir sadece %4 zam alacak. İşçiler, sözleşmede ilgili madde bulunmadığı için enflasyon farkı da alamayacak.

Belediye işçileri, kamu kurumlarında kadroya geçirilen işçilerden çok daha farklı bir statüde çalıştırılıyor. Örneğin belediye işçileri, kamuda çalışan işçilerin yılda bir kere, kadroya geçmeden önce dava açarak alabildikleri, şimdi ise dava açmalarına dahi gerek olmadan almaya hak kazandıkları 52 günlük ücretleri tutarındaki “ilave tediye” hakkından yararlanamıyor.

Bir dinamik olarak taşeron işçiler

Erdoğan’ın taşerona rahmet okutan düzenlemesi işçiler için her geçen gün daha da büyük bir felaketi beraberinde getiriyor.

Ücretleri her geçen gün eriyen, aynı işi yaptıkları işçiler ile aynı ücreti alamayan, toplusözleşme hakları engellenen, maaşları geciktirilen işçilerin öfkesi, bir mücadele dinamiği olarak önümüzde duruyor. (CAN KAYA - SENDİKA.ORG)
Daha yeni Daha eski