ZORBANIN ZORU

AKP Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin teşkilat yemeğinde 31 Mart’ta kısmetse yapılacak yerel seçimleri değerlendirdi. Adı üstünde, yerel seçim. Saray’a başkan değil, illere ilçelere çer çöp işlerini yürütsün diye birer şehremini seçilecek. Kaybetse ne kaybetmese ne? Ama şöyle dedi partililerine: “Bölgemizde meydana gelen son hadiseler, 31 Mart'ı şimdiden salt bir mahalli idareler seçimleri olmaktan çıkarmıştır. Bu seçimler, ülkemiz açısından bir beka meselesine, bir beka seçimine dönüşmüştür.”

Beka, TDK’ya göre “kalıcılık, ölmezlik” anlamına geliyor. “Beka meselesi” dediğine göre demek ucunda ölüm kalım ihtimali var. Misal, İstanbul’u AKP kaybedince ülke kalmıyor, ölüyor. Ankara’yı CHP kazanınca vatanın ruhuna el fatiha! AKP ile devlet birleşip, etle tırnak gibi olunca böyle görünüyor her şey tepedekine.

Başka işaretler olmasa “münferit” deyip geçeceğiz ama tuhaf bir panik var iyi saatlerde olsunlarda. Mesela, parti bülteni Sabah gazetesinin yeni atanmış yazarlarından Salih Tuna söz konusu yerel seçimlerde AKP ve MHP’nin oy kaybetmesi durumunda “iç savaş” çıkacağını öne sürdü. Neden çıkıyor iç savaş? 24 Haziran seçimlerinde “adam kazandı” diyen Muharrem İnce’ye yapılanlardan. Ne yapılmış İnce’ye diye baktım. Oy verenleri “bıraktı kaçtı” diye eleştirmişler. Vermeyenleri “otel adasına kapanıp rakı içti, kafayı bulduğu için çıkıp konuşamadı” demiş. Peki, iç savaş neresinde? Salih Tuna’nın kafasında. Kaos ittifakı varmış dediğine göre, hain emeller güdüyorlar, AKP’ye oy kaybettirmek istiyorlarmış.

Madem açtık Osmanlıca sözlüğü, “hezeyan” kelimesini de yardıma çağıralım ki “beka”ya açıklık gelsin. İlk anlamı “saçmalama”, ikincisi “sayıklama”, üçüncüsü “sabuklama.” Ruh sağlığı bozuk İslamcılar, sabukluyor ve sayıklıyorlar. Saçmalık bu ikisinin dışa vurumu. Seçim varsa, birden fazla parti katılıyorsa amaç zaten diğerlerine oy kaybettirmektir. Tersi, sayıklamadır. Şikeci çakma muhalefet yüzünden alışkanlık oldu. Seçime girmek serbest, AKP aleyhine çalışmak yasak. Kazara tersi olsa, hop, yuvarlanıyoruz iç savaşa.

Yeni değil bu sayıklamalar. AKP Manisa İl Başkan Yardımcısı Ozan Erdem, "Bu referandum oylamasında başarısız olursak iç savaşa hazırlanın" demişti 2017 yılında. Hâlbuki herkes savaşa değil referanduma gidildiğini sanıyordu. Büyü bozulmasın diye haber gönderdiler Erdem’e, istifa etti o da. Giderayak dediklerini aktaranları suçladı, "sözlerim cımbızla çekildi" dedi. Çekti bazukayı ama cımbıza yenildi.

Sonra AKP Avusturya teşkilatı başkanı Mahmut Koç da katıldı koroya. AKP kötü sonuç alırsa iç savaşın çıkması kesindi Türkiye’de. AKP Van Milletvekili Abdulahat Arvas ise, "AKP Van'da kazanmasa silahlı çeteler yine şehirde peydahlanacak, esnaf yine ikinci vergiye tabi olacak'' dedi. “Niye? AKP olmayınca emniyet, ordu olmuyor mu” diye sormadı kimse.

Fatih Portakal Fransa’daki “sarı yelekliler” haberi vesilesiyle lafı Türkiye’ye getirince yine öfkelendi iyi saatlerde olsunlar. Önce Saray kükredi gazeteciye, sonra “Osmanlı Ocakları” TV’nin kapısına dayandı. Çelenk bıraktıktan sonra, "Yüzde 52 evlerinde dişlerini sıkarak bekliyor" dediler, gazeteciyi ürküttüklerinden emin olup gittiler.

31 Mart’ta kısmetse yine seçim var. Seçim var ama AKP’ye oy kaybettirmek yasak. Kaybetti diyelim, iç savaş kapıda. Bırakın iç savaşı AKP kazanmadığı takdirde Van’da sokakta bile yürüyemiyorsunuz.

Tercümesi şu: Zorbalar zorda…

***

İsmet Yılmaz hukukçu. İl, ilçe yönetici, teşkilat çaycısı, bülten arzuhalcisi falan değil yani. Büyük Millet Meclisi Başkanlığı yapmış üstüne. Millî Eğitim Bakanlığı, Savunma Bakanlığı ve Ulaştırma Bakanlığı koltuklarında oturmuş. Eskiden böylelerine “devlet adamı” derlerdi. Çünkü bu görevlerinden sonra olgunlaşmış oldukları varsayılırdı. Şimdikiler koltuk koltuk gezdikçe çocuklaşıyorlar. Partisinin adayı Hilmi Bilgin’e oy istedi geçen hafta. “Hilmi Bilgin'e vereceğiniz destek, yarın ruz-i mahşerde (kıyamet günü) beraat belgelerinizden (kurtuluş) biri olacak diye düşünüyorum” dedi. Yani, oy veren cennetin tapusunu kapmış oluyordu. Göster oy pusulasını geç. Üstelik mühürlü mühürsüz fark etmiyor. “Allah’la anlaşman mı var” diye çıkıştı millet. Bunun üzerine "Beraat belgesi” demedim “berat" dedim diye kendini savundu. Cımbızlamışlardı beyefendinin sözünü. Beraat ne? Allah tarafından verilen belge, Berat? Devletin belgesi. Ne fark eder ki sonunda? Şeriat varsa hepsi bir değil mi?

***

Tehditlerin bini bir para. İç savaş kapıda dediklerine göre. Yüzde 52 (nasıl saydılarsa, mühürsüz çünkü çoğu) evde bu siyasetçi kılıklı paranoyakların işaretini bekliyor. Baktılar hezeyanlarından korkan morkan yok, bu sefer din silahını çekiyorlar millete. İç savaş çıktı olmadı, sokağa çıktın yetmedi, vermezsen oyu cehennem ihtimali kapıda.

Bu tehditleri savurdukları sırada eski AKP’li vekil Anayasa Mahkemesi üyeliğine, AKP’li TV imamı üniversite rektörlüğüne atandı. Mühürsüz YSK üyelerinin görev sürelerini uzattılar bir dahaki seçime kadar. İçişleri bakanı seçim günü “tweet atanları” takip etmek üzere özel ekip kuruyor. AKP’den kartı olmayan geçemiyor devletin kapısından. Emniyet parti örgütü, ordu partiye bağlı. Harp okullarını Milli Savunma Üniversitesi yapıp başına bir AKP’liyi atadılar. Devletin bütün mal varlığını fon yaptılar Saray’a. Tankları, topları, copları, paraları pulları her şeyleri var ama bizim “cımbız”dan ödleri kopuyor. İpe sapa gelmez hezeyanlarını cımbızladık mı ertesi gün tepetaklak devriliyorlar.

Seçim var Mart sonunda ama tek parti var ortalıkta. CHP, MHP, İYİP, HDP kendi usullerince çekilip yolu sonuna kadar açtı ama yine de beka sorununa dönüşüyor seçim. Kazandılarsa bir dahaki seçime kadar rahat. Kaybederlerse ertesi gün kıyamet. Beraatı da beratı da AKP veriyor hâlbuki korkacak ne var!

***

Fakat düşünemedikleri şu: "Oyunu AKP'ye ver cennete git" gibi bir cümle kurulabiliyorsa "oyunu AKP'ye ver cehenneme git" cümlesi de kurulabilir. Üstelik ikincisi daha büyük bir olasılıktır.

Bu halk, kendine biçilen bu deli gömleğinden kurtulmanın bir yolunu bulur sonunda. Zorbalar kalmaz gider, kuraldır.

Beka sorunuymuş yerel seçimler. Neyin, kimin bekası? Senin, arkana yedekliğin patronların bekasıdır o. Tarihin fıtratı böyle, nasıl geldiysen öyle gidersin. İzmir marşıyla… (ORHAN GÖKDEMİR-SOL.ORG)
Daha yeni Daha eski