Erdoğan ve yakınındaki dar bir kadro, 7 Haziran seçimlerinin ardından 1 Kasım 2015 tarihinde düzenlenen erken seçimlerin kazanılmasına benzer bir sonucu İstanbul seçimlerini tekrarlayarak elde edebileceklerini düşünüyor. İktidarın bloğunun hesaplayamadığı şey, 2015 yılındaki Türkiye’nin iç politik dengeleriyle bugünkü politik konjonktürün aynı olmadığıdır...
AKP-MHP iktidar bloğunun, MHP kanadı, ‘beka’ söyleminden ısrar ederek, çatışmayı derinleştirme çabası içerisinde olduğu görülüyor. Buna karşılık AKP’de seçimlerde alınan yenilginin stratejik bir yenilgiye dönüşeceği kaygısı bir bakıma telaşa ve inisiyatif kaybına dönüşmeye başladı. AKP, iktidar gücünü nasıl koruyacağı konusunda kendi içerisinde oldukça karmaşık bir süreç yaşıyor. Doğal ve mutlak lider Tayyip Erdoğan’ın alacağı kararların geçmişte olduğu gibi isabetli olmadığına dair ciddiye alınabilir kaygılar artmaya başladı.
Seküler yaşamın merkezi İzmir’i bir kez daha kaybetmenin yanı sıra politik başkent Ankara’yı, ekonomik başkent İstanbul’u kaybeden iktidarın güç kaybının önüne geçemeyeceği öngörülüyor. Özellikle İstanbul’un stratejik önemi nedeniyle, hukuk dışı girişimleri de son sınırına kadar zorlayıp seçimleri yenileyerek tekrardan kazanmak isteyen bir iktidar gücü var.
Yüksek Seçim Kurulu (YSK) ciddi bir baskıyla karşı karşıya bulunuyor. AKP-MHP iktidar bloğu tarafından ileri sürülen gerekçelerin ciddiye alınabilir bir hukuki dayanağı bulunmuyor. YSK aslında bu gerçeğin farkındadır. Ancak, iktidarın çok yönlü baskısı objektif karar vermesini engelliyor. YSK, çok yönlü hesaplar yaparak karar vermek zorunda kalacak. Çünkü alacağı karar Türkiye’nin önümüzdeki 5-10 yılının politik kaderini belirleyeceği gibi ekonomik ve politik krizi de ciddi oranda etkileyecek bir faktör olacaktır. Bundan dolayı iktidarın yoğun baskısı ile Türkiye’nin geleceği arasında sıkışan YSK’nin karar vermesindeki gecikmenin esas nedeni arka planda süren pazarlıklarla doğrudan ilişkilidir.
Bütün bu karmaşık sorunlara rağmen seçimlerin iptali mümkün mü? Bu olasılık masada duruyor. İstanbul seçimlerinin yenilenmesi durumda ne gibi olası sonuçlar ortaya çıkabilir? Bu soruya birkaç yönde cevap vermek gerekir.
Seçimler yenilenir ve AKP kazanırsa
Seçimlerin yenilenmesi ve AKP’nin kazanması durumunda, AKP açısından kısa erimli birkaç sonuç doğabilir. Öncelikli olarak AKP, içerisindeki çalkantılı durumu geçici bir süre sakinleştirir. Erdoğan’ın liderlik pozisyonunun pekiştirilmesinin devamı için bir propaganda malzemesine dönüştürülür. Ayrıca, Erdoğan’ın AKP içerisinden parti teşkilatlarından bakanlara kadar birçok değişiklik için daha hızlı adım atmasını sağlar. İçteki zayıf da olsa var olan muhaliflerin etkisizleştirilmesinin bir gerekçesi olur. Fiilen AKP’nin dışında olan Ahmet Davutoğlu, Abdullah Gül, Ali Babacan, Mehmet Şimşek gibi aktörlerin hareket alanını daraltmak için bazı pratik-politik adımlar atılır.
AKP’nin seçimlerin iptaliyle İstanbul’u tekrardan alması, ne Erdoğan şahsında iktidar bloğunun gücünü arttırır ne ekonomik sorunlara çözüm bulabilir ne de uluslararası alandaki krizi önler. Bunlar tam tersine derinleşerek artacaktır. Bu bakımdan İstanbul iktidarı kurtarmanın bir aracı olarak görülse de erken genel seçimler zorunlu olarak gündeme gelecektir. Böylesi bir durumda Kemal Kılıçdaroğlu’nun yeni bir kurultayla yerini Ekrem İmamoğlu’na bırakması sürpriz olmaz. Böylelikle ülke genelinde siyaset yapan bir lider olarak Erdoğan’ın karşısına cumhurbaşkanı adayı olarak çıkmasının olanakları çok daha fazla artacaktır.
Seçimler yenilenir ve İmamoğlu ikinci kez kazanırsa
Politik dengeler, toplumsal eğilim, ekonomik kriz, uluslararası güçlerin eğilimi bu süreci oldukça etkiyecektir. İstanbullu seçmenin İmamoğlu’nun kazandığına dair yüksek inancının, seçimlerin tekrarlanması halinde İmamoğlu’nun oylarını yüzde 50’nin üzerine çıkartma olasılığı çok daha yüksek görünüyor.
Buna dair uluslararası ilişkilerde İmamoğlu’na artan destek gibi birkaç neden sıralamak mümkün.
Öncelikli olarak hem ABD hem de AB kurumları, seçim sonuçlarına saygı gösterilmesi konusunda iktidarı çok açık olarak uyardılar. Yani İstanbul’daki seçim sonuçlarının kabul edilmesi gerektiğine dikkat çektiler: Eski Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff, Macaristan Devlet Bakanı Gergely Gulyas, Japonya’nın Ankara Büyükelçisi Akio Miyajima ve Kanada’nın İstanbul Başkonsolosu Ulric Shannon gibi çok sayıda yabancı diplomatın İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı İmamoğlu’nu ziyaret etmeleri, esasen seçimin İmamoğlu tarafından kazanıldığı, bunun korunması veya iktidarın baskısıyla iptal edilmemesi gerektiği mesajını taşıyor. Daha doğrusu İmamoğlu’nun İstanbul’un seçimle gelmiş ve kazanmış meşru belediye başkanı olduğunun uluslararası alanda tescil ve kabulü anlamına geliyor. Uluslararası ilişkiler alanında İmamoğlu’na verilen destek aynı zamanda Türkiye’de halen zayıf da olsa demokratikleşme sürecine dair umutların varlığı bakımından önemsenmektedir.
Seçimleri kazanmış olan İmamoğlu’nun belediye başkanlığının aslında ‘zorla’ elinde alınması için seçimlerin yenilenmesi kararı çok açıktır ki politik belirsizliği süreklileştirir ve ekonomik kriz çok daha fazla hissedilir. Mevcut politik ve ekonomik veriler dikkate alındığında. İstanbul seçimlerinin iptaliyle doların 6,20’nin üzerine çıkma olasılığı da oldukça yüksektir. Doların önlenemez yükselişinde İstanbul seçimlerinin iptali olasılığının ciddi bir etken olduğu ve bunun kendini giderek daha fazla hissettireceği bilinen bir durum.
Ayrıca geçen haftaki yazımda belirttiğim üzere S-400 üzerinden başlayan sürecin Haziran ayında doruğa çıkacaktır. Bunun ABD’nin ve AB’nin ekonomik ambargosunun iptal edilen İstanbul seçimlerine denk gelmesiyle iktidarın altında çıkamayacağına ve ülkeyi çok yönlü sarsacağı bir krize doğru evirileceğine dair senaryoların gerçekleşme olasılığı çok daha yüksek olacak gibi görünüyor.
Yeniden dizayna doğru
İmamoğlu’nun ikinci kez kazanması ülke içi politik ilişkilerin yeniden dizaynı sürecini başlatır.
Birincisi, seçimleri kazanması nedeniyle muhalefetin özgüveni en yüksek düzeye çıkmış durumda. Yıllardır hakim olan, “kazansak da iktidar hileyle elimizden alınıyor” algısı kırıldı. AKP’nin devletin bütün olanaklarını kullanmasına rağmen, muhalefetin kazanabileceği inancı arttı. CHP’nin Ankara merkez yönetimine ve İstanbul örgütüne güven pekişti. Özellikle yapılan itirazlar karşısında ortaya konulan kararlı tutum güvenin artmasında önemli bir faktör oldu.
İkincisi, iktidar bloğu ciddi taktik bir hata yapıyor: İstanbul seçimlerinin ertelenmesi halinde Temmuz ayında yapılması amaçlanıyor. CHP ve İYİ Parti seçmeninin bu ayda tatile gideceği hesaplanarak muhalefet için olumsuz bir sonuç yaratacağı düşünülüyor. Geleneksel AKP tabanının tatil gibi alışkanlıklarının olmaması nedeniyle Temmuz’da yapılacak olan olası bir seçimde ciddi bir etki yapacağı ve kazanma şansını arttıracağı hesaplanıyor. Peki, bu mümkün mü? CHP-İYİ Parti merkezli seçmen kitlesi tatile gitse dahi yüzde 95’in üzerindeki bir kesim Türkiye’nin neresinde olursa olsun gelir oyunu kullanır. Çünkü İmamoğlu ile bir güven sağlandı, kazanma inancı arttı. Bunu yakalamışken bir kez daha kaybetmek istemeyecekleri gibi oy kullanmamış olanlar da kazanma duygusu ve artan öz güvenle sandık başına gideceklerdir.
Üçüncüsü, İmamoğlu’nun bu seçimleri kazandığı algısı sadece muhalefet seçmenine değil aynı zamanda iktidar adayına oy veren seçmenin önemli bir kesimine de hâkim. Yapılan anketlerde İstanbullu seçmenin yüzde 61’i seçimin yenilenmesine karşı çıkıyor. 31 Mart’ta iktidar adayına oy vermiş seçmenlerin yaklaşık yüzde 18’i İstanbul’daki ikinci bir seçimde oyunun rengini değiştireceğini yani İmamoğlu’na vereceğini belirtiyor. Bir iptal durumunda İmamoğlu’nun kazandığı halde belediye başkanlığının zorla elinden alınmasının oluşturacağı ‘mağduriyet’ algısı daha da ön plana çıkacaktır.
Dördüncüsü, İmamoğlu’nun İBB Meclis oturumlarını canlı yayımlanması ve ülke genelinde yayın yapan TV’lerin reyting oranlarını geride bırakacak şekilde yarattığı ilgi, İmamoğlu’nun etki alanını arttırıyor. Meclis çoğunluğu AKP-MHP’de olmasına rağmen oturumların canlı yayımlanması özellikle AKP’lilerin hareket alanını sınırlamaktadır.
Beşincisi, İmamoğlu’nun ikinci kez kazanması MHP-AKP iktidar bloğunun açık bir yenilgisi olacaktır. Böylesi bir durumda en kısa sürede erken genel seçim tarihi belirlenecektir. AKP’nin, erken genel seçim kararını almasının önemli nedenlerinden biri de İmamoğlu’nun Erdoğan karşısına rakip olarak çıkmasını engellemektir.
Altıncısı, Bahçeli’nin MHP’nin oy oranını 18,8 olduğunu iddia etmesi tersten AKP’nin oyunun yüzde 30-35 civarında olduğu belirtmesidir. Bu mesaj esasen AKP’yi tehdit etmektir. Bahçeli’nin İstanbul’da büyükşehir için adayları olmadığı halde seçimlerin iptalini istemesi, aslında AKP’yi erken genel seçimlere zorlamaktır. Böylesi bir durumda MHP, AKP üzerindeki politik baskısını artıracak ve olası bir erken genel seçime tekrardan “Cumhur İttifakı” olarak girerlerse, AKP’den en az 120 milletvekili isteyecektir.
Yedincisi, olası bir erken genel seçimde Erdoğan’ın etki alanının hızla zayıflaması ve AKP’nin bölünme olasılığı dikkate alınarak Bahçeli, yeni bir cumhurbaşkanı adayını ileri sürebilir. AKP-MHP ittifakına yaslanan Ergenekon’un bir kanadı, Erdoğan’ın yerine asker kökenli olan birini cumhurbaşkanı olarak ön plana çıkartabilir. Örneğin Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın adaylığının ön plana çıkartılması sürpriz olmaz.
Sekizincisi, AKP’nin içerisindeki muhalefet çok daha açık olarak yürütülür. Ya Erdoğan ikna edilir, güç dengeleri yeniden belirlenir, parti ile cumhurbaşkanlığı makamı birbirinden ayrılır ya da AKP’den birden fazla parti çıkar. Örneğin bir başka yazı konusu olarak ele alacağım ama konu bağlamında özetle belirteceğim nokta: Davutoğlu’nun başlattığı hareket kısa sürede partileşir. Ankara eski büyükşehir belediye başkanı M. Gökçek, Şamil Tayyar gibi ağır toplar Davutoğlu’nun oluşumuna katılabilir. Ya da İngiltere merkezli küresel sermayenin desteğini alan Gül-Babacan merkezli oluşum da partileşebilir. İstanbul eski büyükşehir belediye başkanı Topbaş, eski maliye bakanı Şimşek, AKP’nin İstanbul milletvekili olan Mustafa Yeneroğlu da bu oluşuma dâhil olur. Bu iki eğilim üzerinden oluşturulacak baskıyla Gül’ün arka plan liderliğinde Babacan-Davutoğlu ikilisinin tek bir partide buluşması AKP’nin gerilemesini hızlandırır.
Sonuç: Erdoğan’ın hesap hatası
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve yakınındaki dar bir kadro, 7 Haziran 2015 Genel Seçimi’nin sonuçlarını kabullenmeyip 1 Kasım 2015 tarihinde düzenlenen erken seçimlerin kazanılmasına benzer bir sonucu İstanbul seçimlerini tekrarlayarak elde edebileceğini düşünüyor. İktidar bloğunun hesaplayamadığı şey, 2015 yılındaki Türkiye’nin iç politik dengeleriyle bugünkü politik konjonktürün aynı olmadığıdır. Ülke genelinde seçimlerin yenilenmesiyle sadece İstanbul’daki seçimlerin yenilenmesi aynı politik sonuçları doğurmaz. İktidar bloğu sistem içerisindeki gücünü merkezileştirmiş olsa da ekonomik ve toplumsal dengeler ciddi oranda değişmeye başlamış bulunuyor. Ayrıca bölgesel ve uluslararası ilişkilerde artık belirli bir stratejisi olmayan ve hızla kaybeden bir ülke gerçeği var. Bu bakımdan 7 Haziran 2015’ten sonrasına benzer bir süreci bekleyenler ciddi politik hesap hatası yapılmasının çok ötesinde iktidarın bütünüyle kaybedilmesinin önünü açmış olacaktır.
31 Mart 2019 tarihinde yapılan İstanbul yerel seçimlerinin iptali ya da tescil edilmesi, ülkenin politik ilişkilerini ve dengelerini çok ciddi oranda değiştirecektir. İmamoğlu, her iki olasılıkta da bu sürecin aktörü olacaktır. (MUSTAFA PEKÖZ - SENDİKA.ORG)
AKP-MHP iktidar bloğunun, MHP kanadı, ‘beka’ söyleminden ısrar ederek, çatışmayı derinleştirme çabası içerisinde olduğu görülüyor. Buna karşılık AKP’de seçimlerde alınan yenilginin stratejik bir yenilgiye dönüşeceği kaygısı bir bakıma telaşa ve inisiyatif kaybına dönüşmeye başladı. AKP, iktidar gücünü nasıl koruyacağı konusunda kendi içerisinde oldukça karmaşık bir süreç yaşıyor. Doğal ve mutlak lider Tayyip Erdoğan’ın alacağı kararların geçmişte olduğu gibi isabetli olmadığına dair ciddiye alınabilir kaygılar artmaya başladı.
Seküler yaşamın merkezi İzmir’i bir kez daha kaybetmenin yanı sıra politik başkent Ankara’yı, ekonomik başkent İstanbul’u kaybeden iktidarın güç kaybının önüne geçemeyeceği öngörülüyor. Özellikle İstanbul’un stratejik önemi nedeniyle, hukuk dışı girişimleri de son sınırına kadar zorlayıp seçimleri yenileyerek tekrardan kazanmak isteyen bir iktidar gücü var.
Yüksek Seçim Kurulu (YSK) ciddi bir baskıyla karşı karşıya bulunuyor. AKP-MHP iktidar bloğu tarafından ileri sürülen gerekçelerin ciddiye alınabilir bir hukuki dayanağı bulunmuyor. YSK aslında bu gerçeğin farkındadır. Ancak, iktidarın çok yönlü baskısı objektif karar vermesini engelliyor. YSK, çok yönlü hesaplar yaparak karar vermek zorunda kalacak. Çünkü alacağı karar Türkiye’nin önümüzdeki 5-10 yılının politik kaderini belirleyeceği gibi ekonomik ve politik krizi de ciddi oranda etkileyecek bir faktör olacaktır. Bundan dolayı iktidarın yoğun baskısı ile Türkiye’nin geleceği arasında sıkışan YSK’nin karar vermesindeki gecikmenin esas nedeni arka planda süren pazarlıklarla doğrudan ilişkilidir.
Bütün bu karmaşık sorunlara rağmen seçimlerin iptali mümkün mü? Bu olasılık masada duruyor. İstanbul seçimlerinin yenilenmesi durumda ne gibi olası sonuçlar ortaya çıkabilir? Bu soruya birkaç yönde cevap vermek gerekir.
Seçimler yenilenir ve AKP kazanırsa
Seçimlerin yenilenmesi ve AKP’nin kazanması durumunda, AKP açısından kısa erimli birkaç sonuç doğabilir. Öncelikli olarak AKP, içerisindeki çalkantılı durumu geçici bir süre sakinleştirir. Erdoğan’ın liderlik pozisyonunun pekiştirilmesinin devamı için bir propaganda malzemesine dönüştürülür. Ayrıca, Erdoğan’ın AKP içerisinden parti teşkilatlarından bakanlara kadar birçok değişiklik için daha hızlı adım atmasını sağlar. İçteki zayıf da olsa var olan muhaliflerin etkisizleştirilmesinin bir gerekçesi olur. Fiilen AKP’nin dışında olan Ahmet Davutoğlu, Abdullah Gül, Ali Babacan, Mehmet Şimşek gibi aktörlerin hareket alanını daraltmak için bazı pratik-politik adımlar atılır.
AKP’nin seçimlerin iptaliyle İstanbul’u tekrardan alması, ne Erdoğan şahsında iktidar bloğunun gücünü arttırır ne ekonomik sorunlara çözüm bulabilir ne de uluslararası alandaki krizi önler. Bunlar tam tersine derinleşerek artacaktır. Bu bakımdan İstanbul iktidarı kurtarmanın bir aracı olarak görülse de erken genel seçimler zorunlu olarak gündeme gelecektir. Böylesi bir durumda Kemal Kılıçdaroğlu’nun yeni bir kurultayla yerini Ekrem İmamoğlu’na bırakması sürpriz olmaz. Böylelikle ülke genelinde siyaset yapan bir lider olarak Erdoğan’ın karşısına cumhurbaşkanı adayı olarak çıkmasının olanakları çok daha fazla artacaktır.
Seçimler yenilenir ve İmamoğlu ikinci kez kazanırsa
Politik dengeler, toplumsal eğilim, ekonomik kriz, uluslararası güçlerin eğilimi bu süreci oldukça etkiyecektir. İstanbullu seçmenin İmamoğlu’nun kazandığına dair yüksek inancının, seçimlerin tekrarlanması halinde İmamoğlu’nun oylarını yüzde 50’nin üzerine çıkartma olasılığı çok daha yüksek görünüyor.
Buna dair uluslararası ilişkilerde İmamoğlu’na artan destek gibi birkaç neden sıralamak mümkün.
Öncelikli olarak hem ABD hem de AB kurumları, seçim sonuçlarına saygı gösterilmesi konusunda iktidarı çok açık olarak uyardılar. Yani İstanbul’daki seçim sonuçlarının kabul edilmesi gerektiğine dikkat çektiler: Eski Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff, Macaristan Devlet Bakanı Gergely Gulyas, Japonya’nın Ankara Büyükelçisi Akio Miyajima ve Kanada’nın İstanbul Başkonsolosu Ulric Shannon gibi çok sayıda yabancı diplomatın İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı İmamoğlu’nu ziyaret etmeleri, esasen seçimin İmamoğlu tarafından kazanıldığı, bunun korunması veya iktidarın baskısıyla iptal edilmemesi gerektiği mesajını taşıyor. Daha doğrusu İmamoğlu’nun İstanbul’un seçimle gelmiş ve kazanmış meşru belediye başkanı olduğunun uluslararası alanda tescil ve kabulü anlamına geliyor. Uluslararası ilişkiler alanında İmamoğlu’na verilen destek aynı zamanda Türkiye’de halen zayıf da olsa demokratikleşme sürecine dair umutların varlığı bakımından önemsenmektedir.
Seçimleri kazanmış olan İmamoğlu’nun belediye başkanlığının aslında ‘zorla’ elinde alınması için seçimlerin yenilenmesi kararı çok açıktır ki politik belirsizliği süreklileştirir ve ekonomik kriz çok daha fazla hissedilir. Mevcut politik ve ekonomik veriler dikkate alındığında. İstanbul seçimlerinin iptaliyle doların 6,20’nin üzerine çıkma olasılığı da oldukça yüksektir. Doların önlenemez yükselişinde İstanbul seçimlerinin iptali olasılığının ciddi bir etken olduğu ve bunun kendini giderek daha fazla hissettireceği bilinen bir durum.
Ayrıca geçen haftaki yazımda belirttiğim üzere S-400 üzerinden başlayan sürecin Haziran ayında doruğa çıkacaktır. Bunun ABD’nin ve AB’nin ekonomik ambargosunun iptal edilen İstanbul seçimlerine denk gelmesiyle iktidarın altında çıkamayacağına ve ülkeyi çok yönlü sarsacağı bir krize doğru evirileceğine dair senaryoların gerçekleşme olasılığı çok daha yüksek olacak gibi görünüyor.
Yeniden dizayna doğru
İmamoğlu’nun ikinci kez kazanması ülke içi politik ilişkilerin yeniden dizaynı sürecini başlatır.
Birincisi, seçimleri kazanması nedeniyle muhalefetin özgüveni en yüksek düzeye çıkmış durumda. Yıllardır hakim olan, “kazansak da iktidar hileyle elimizden alınıyor” algısı kırıldı. AKP’nin devletin bütün olanaklarını kullanmasına rağmen, muhalefetin kazanabileceği inancı arttı. CHP’nin Ankara merkez yönetimine ve İstanbul örgütüne güven pekişti. Özellikle yapılan itirazlar karşısında ortaya konulan kararlı tutum güvenin artmasında önemli bir faktör oldu.
İkincisi, iktidar bloğu ciddi taktik bir hata yapıyor: İstanbul seçimlerinin ertelenmesi halinde Temmuz ayında yapılması amaçlanıyor. CHP ve İYİ Parti seçmeninin bu ayda tatile gideceği hesaplanarak muhalefet için olumsuz bir sonuç yaratacağı düşünülüyor. Geleneksel AKP tabanının tatil gibi alışkanlıklarının olmaması nedeniyle Temmuz’da yapılacak olan olası bir seçimde ciddi bir etki yapacağı ve kazanma şansını arttıracağı hesaplanıyor. Peki, bu mümkün mü? CHP-İYİ Parti merkezli seçmen kitlesi tatile gitse dahi yüzde 95’in üzerindeki bir kesim Türkiye’nin neresinde olursa olsun gelir oyunu kullanır. Çünkü İmamoğlu ile bir güven sağlandı, kazanma inancı arttı. Bunu yakalamışken bir kez daha kaybetmek istemeyecekleri gibi oy kullanmamış olanlar da kazanma duygusu ve artan öz güvenle sandık başına gideceklerdir.
Üçüncüsü, İmamoğlu’nun bu seçimleri kazandığı algısı sadece muhalefet seçmenine değil aynı zamanda iktidar adayına oy veren seçmenin önemli bir kesimine de hâkim. Yapılan anketlerde İstanbullu seçmenin yüzde 61’i seçimin yenilenmesine karşı çıkıyor. 31 Mart’ta iktidar adayına oy vermiş seçmenlerin yaklaşık yüzde 18’i İstanbul’daki ikinci bir seçimde oyunun rengini değiştireceğini yani İmamoğlu’na vereceğini belirtiyor. Bir iptal durumunda İmamoğlu’nun kazandığı halde belediye başkanlığının zorla elinden alınmasının oluşturacağı ‘mağduriyet’ algısı daha da ön plana çıkacaktır.
Dördüncüsü, İmamoğlu’nun İBB Meclis oturumlarını canlı yayımlanması ve ülke genelinde yayın yapan TV’lerin reyting oranlarını geride bırakacak şekilde yarattığı ilgi, İmamoğlu’nun etki alanını arttırıyor. Meclis çoğunluğu AKP-MHP’de olmasına rağmen oturumların canlı yayımlanması özellikle AKP’lilerin hareket alanını sınırlamaktadır.
Beşincisi, İmamoğlu’nun ikinci kez kazanması MHP-AKP iktidar bloğunun açık bir yenilgisi olacaktır. Böylesi bir durumda en kısa sürede erken genel seçim tarihi belirlenecektir. AKP’nin, erken genel seçim kararını almasının önemli nedenlerinden biri de İmamoğlu’nun Erdoğan karşısına rakip olarak çıkmasını engellemektir.
Altıncısı, Bahçeli’nin MHP’nin oy oranını 18,8 olduğunu iddia etmesi tersten AKP’nin oyunun yüzde 30-35 civarında olduğu belirtmesidir. Bu mesaj esasen AKP’yi tehdit etmektir. Bahçeli’nin İstanbul’da büyükşehir için adayları olmadığı halde seçimlerin iptalini istemesi, aslında AKP’yi erken genel seçimlere zorlamaktır. Böylesi bir durumda MHP, AKP üzerindeki politik baskısını artıracak ve olası bir erken genel seçime tekrardan “Cumhur İttifakı” olarak girerlerse, AKP’den en az 120 milletvekili isteyecektir.
Yedincisi, olası bir erken genel seçimde Erdoğan’ın etki alanının hızla zayıflaması ve AKP’nin bölünme olasılığı dikkate alınarak Bahçeli, yeni bir cumhurbaşkanı adayını ileri sürebilir. AKP-MHP ittifakına yaslanan Ergenekon’un bir kanadı, Erdoğan’ın yerine asker kökenli olan birini cumhurbaşkanı olarak ön plana çıkartabilir. Örneğin Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın adaylığının ön plana çıkartılması sürpriz olmaz.
Sekizincisi, AKP’nin içerisindeki muhalefet çok daha açık olarak yürütülür. Ya Erdoğan ikna edilir, güç dengeleri yeniden belirlenir, parti ile cumhurbaşkanlığı makamı birbirinden ayrılır ya da AKP’den birden fazla parti çıkar. Örneğin bir başka yazı konusu olarak ele alacağım ama konu bağlamında özetle belirteceğim nokta: Davutoğlu’nun başlattığı hareket kısa sürede partileşir. Ankara eski büyükşehir belediye başkanı M. Gökçek, Şamil Tayyar gibi ağır toplar Davutoğlu’nun oluşumuna katılabilir. Ya da İngiltere merkezli küresel sermayenin desteğini alan Gül-Babacan merkezli oluşum da partileşebilir. İstanbul eski büyükşehir belediye başkanı Topbaş, eski maliye bakanı Şimşek, AKP’nin İstanbul milletvekili olan Mustafa Yeneroğlu da bu oluşuma dâhil olur. Bu iki eğilim üzerinden oluşturulacak baskıyla Gül’ün arka plan liderliğinde Babacan-Davutoğlu ikilisinin tek bir partide buluşması AKP’nin gerilemesini hızlandırır.
Sonuç: Erdoğan’ın hesap hatası
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve yakınındaki dar bir kadro, 7 Haziran 2015 Genel Seçimi’nin sonuçlarını kabullenmeyip 1 Kasım 2015 tarihinde düzenlenen erken seçimlerin kazanılmasına benzer bir sonucu İstanbul seçimlerini tekrarlayarak elde edebileceğini düşünüyor. İktidar bloğunun hesaplayamadığı şey, 2015 yılındaki Türkiye’nin iç politik dengeleriyle bugünkü politik konjonktürün aynı olmadığıdır. Ülke genelinde seçimlerin yenilenmesiyle sadece İstanbul’daki seçimlerin yenilenmesi aynı politik sonuçları doğurmaz. İktidar bloğu sistem içerisindeki gücünü merkezileştirmiş olsa da ekonomik ve toplumsal dengeler ciddi oranda değişmeye başlamış bulunuyor. Ayrıca bölgesel ve uluslararası ilişkilerde artık belirli bir stratejisi olmayan ve hızla kaybeden bir ülke gerçeği var. Bu bakımdan 7 Haziran 2015’ten sonrasına benzer bir süreci bekleyenler ciddi politik hesap hatası yapılmasının çok ötesinde iktidarın bütünüyle kaybedilmesinin önünü açmış olacaktır.
31 Mart 2019 tarihinde yapılan İstanbul yerel seçimlerinin iptali ya da tescil edilmesi, ülkenin politik ilişkilerini ve dengelerini çok ciddi oranda değiştirecektir. İmamoğlu, her iki olasılıkta da bu sürecin aktörü olacaktır. (MUSTAFA PEKÖZ - SENDİKA.ORG)