Beni hikayesinin kahramanı yapan tek kişi, benim hikayemin biricik kahramanı canım kardeşim içinde bulunduğum bu felaketin içinde son sözü; hayat kavgamızın en zor dönemlerinde bana söylediğin söz seçtim: “Abla durum rezalet, çok fena bittik. Ama kalkacağız, mecburen”
UTKAN: BENİM HİKAYEMİN BİRİCİK KAHRAMANI...
Bugün buraya toplanan sevgili ailemiz, akrabalarımız, çocukluğumuzun kasabası şirin Ereğlimizden dostlarımız, canım kardeşimin biricik Türkiye İşçi Partisi’nden yoldaşları, eğitim emekçileri, devrimciler, bugün buraya bu büyük acıyı bizimle paylaşmak için gelen herkes…
Bir insanın kardeşini uğurlamak için konuşma yapması tarifi mümkün olmayan bir acı ama buradaki her devrimci bilir ki; her devrimcinin bir uğurlanma hayali vardır. İşte bizim de iki kardeş, iki devrimci yoldaş olarak kurduğumuz hayallerde birbirimizin uğurlamasında konuşma yapma sözü vermiştik. Bu kadar erken ve bu kadar beklenmedik bir biçimde bizi yakalayan bu felaket, bu büyük acı nefesimi kesmiş olsa da ona verdiğim sözü tutmak için buradayım. Çünkü biliyorum ki eğer söz konusu olan benim uğurlamam olsaydı Utkan, bu görevi benimkinden çok daha büyük bir acıyla ama bir solukta büyük bir ustalıkla gerçekleştirirdi.
Bugün burada çok kıymetli bir devrimcinin yanı sıra benim en iyi oyun arkadaşımı, güneşli günlerimin en şen kahkahasını, en karanlık günlerimden yaslandığım sırtı, annesinin kuzusunu, Ayşe Ada ve Ali Aslan’ın gözbebeğini, Işıl’ın hayat arkadaşını uğurluyoruz.
Utkan’ın belki de en belirgin özelliği yaşama olan tutkulu bağıydı. Bu bağ o kadar güçlüydü ki yakınları için de bir ilham kaynağıydı. Utkan mangalda pişirdiği bir Türk kahvesi, Sarıgazi Merkez Lokantası’nda içtiği bir kadeh rakı, her yaprağına gözleri parlayarak baktığı ağaç türleri, çok uzaktan ayırt edebildiği alıcı kuş türleri hakkında saatlerce konuşabilirdi. Yediği, içtiği, giydiği, okuduğu, keşfettiği her şeye tutkuyla bağlı ve bu tutkusunu sevdikleri için de bir sevinç kaynağı yapmak hevesinde biriydi ki bu hevesi zaman zaman karşısındakiler için bezdirici bile olabilirdi.
Ailemizdeki sıfatıyla tam bir “tam bir keyif adamıydı”. İyi yaşamayı kelimenin gerçek anlamıyla bilen biriydi. Gece yarısına kadar ailesine ve partisine dair sorumluluklarını yerine getirir; ama ne kadar yorgun olursa olsun en sevdiği romandan iki satır okumadan, en sevdiği şarkıdan iki dize dinlemeden uyumazdı.
Utkan 1982 yılında Ereğli’de doğmuş, çocukluk ve ilk gençlik yıllarını Ereğli Demir Çelik Fabrikası lojmanlarında geçirmiş orta sınıf bir ailenin çocuğuydu. İlkokulu TED kolejinde, sırasıyla Ereğli Anadolu Lisesi ve İstanbul Vefa Lisesi’de eğitim görmüştü. Sıra arkadaşlarının önemli bir bölümü için olduğu gibi Utkan için de ailemizin ‘bol ışıklı kariyer planları’ vardı. Utkan şu dünyanın ağaç kabuğuna duyduğu sevginin dışında yeryüzündeki hiçbir maddi olanağa tamah etmemiştir.
Utkan çocukluğundan itibaren kötülük karşısında göğsü sıkışarak öfkelenen, göğsü sıkışarak üzülebilen biriydi. Tanıdığım en hassas ve kırılgan insandı diyebilirim. Doğru bildiği her şeyi eveleyip gevelemeden, sıkça bana söylediği gibi orta yolculuk yapmadan fikri ve eylemiyle ortaya koyan; bunu yaparken birini üzdüğünü fark ederse tüm şefkatiyle o yarayı saran biriydi.
Utkan’ı buradaki pek çok kişi için biricik yapan en sert sözleri ondan duymamız ve ama en derin şefkati ona karşı duymamızı sağlayan kimliğiydi. Utkan bu çok sevdiği hayatı terk ederken bile bu kez sevdiklerinin payına tarifsiz bir keder biçerken, ülkemizin 6 ayrı kentinde 6 farklı insana ve onların sevgili ailelerine yeniden hayat verdi. Biliyoruz ki, bugün bu saatlerde Utkan’ın kalbi bir yerde atmaya, soluğu soluduğumuz havaya karışmaya devam ediyor.
Utkan eğer gerçek bir devrimci ve iyi bir insan olarak yaşarsan; bir yoğun bakım ünitesinin önünde tarifi mümkün olmayan bir acı içinde, dört gün ve gece boyunca yemeden, içmeden, uyumadan, ağlayarak birbirine kenetlenen onlarca insanın askeri bir eylem disipliniyle olanaksız bir ümidi nasıl yeşertebileceğini gösterdi.
Beni hikayesinin kahramanı yapan tek kişi, benim hikayemin biricik kahramanı canım kardeşim içinde bulunduğum bu felaketin içinde son sözü; hayat kavgamızın en zor dönemlerinde bana söylediğin söz seçtim:
“Abla durum rezalet, çok fena bittik. Ama kalkacağız, mecburen.”
İsmail Utkan Adıyaman bizi sonsuz bir acıyla baş başa bırakarak öldü.
Ama
Yaşasın Ayşe Ada Adıyaman
Yaşasın Ali Aslan Adıyaman
Yaşasın Utkan’ımın biricik Türkiye İşçi Partisi
Yaşasın devrim ve sosyalizm
Utkan’ı uğurlarken sizler hepiniz Utkan’ın annesinin kuzuları, ablasının kardeşleri ve yoldaşları, Ayşe Ada ve Ali Aslan’ın abi ve ablaları, Işıl’ın yol arkadaşları ailemize hoş geldiniz…
(SELCAN ADIYAMAN - SENDİKA.ORG)
UTKAN: BENİM HİKAYEMİN BİRİCİK KAHRAMANI...
Bugün buraya toplanan sevgili ailemiz, akrabalarımız, çocukluğumuzun kasabası şirin Ereğlimizden dostlarımız, canım kardeşimin biricik Türkiye İşçi Partisi’nden yoldaşları, eğitim emekçileri, devrimciler, bugün buraya bu büyük acıyı bizimle paylaşmak için gelen herkes…
Bir insanın kardeşini uğurlamak için konuşma yapması tarifi mümkün olmayan bir acı ama buradaki her devrimci bilir ki; her devrimcinin bir uğurlanma hayali vardır. İşte bizim de iki kardeş, iki devrimci yoldaş olarak kurduğumuz hayallerde birbirimizin uğurlamasında konuşma yapma sözü vermiştik. Bu kadar erken ve bu kadar beklenmedik bir biçimde bizi yakalayan bu felaket, bu büyük acı nefesimi kesmiş olsa da ona verdiğim sözü tutmak için buradayım. Çünkü biliyorum ki eğer söz konusu olan benim uğurlamam olsaydı Utkan, bu görevi benimkinden çok daha büyük bir acıyla ama bir solukta büyük bir ustalıkla gerçekleştirirdi.
Bugün burada çok kıymetli bir devrimcinin yanı sıra benim en iyi oyun arkadaşımı, güneşli günlerimin en şen kahkahasını, en karanlık günlerimden yaslandığım sırtı, annesinin kuzusunu, Ayşe Ada ve Ali Aslan’ın gözbebeğini, Işıl’ın hayat arkadaşını uğurluyoruz.
Utkan’ın belki de en belirgin özelliği yaşama olan tutkulu bağıydı. Bu bağ o kadar güçlüydü ki yakınları için de bir ilham kaynağıydı. Utkan mangalda pişirdiği bir Türk kahvesi, Sarıgazi Merkez Lokantası’nda içtiği bir kadeh rakı, her yaprağına gözleri parlayarak baktığı ağaç türleri, çok uzaktan ayırt edebildiği alıcı kuş türleri hakkında saatlerce konuşabilirdi. Yediği, içtiği, giydiği, okuduğu, keşfettiği her şeye tutkuyla bağlı ve bu tutkusunu sevdikleri için de bir sevinç kaynağı yapmak hevesinde biriydi ki bu hevesi zaman zaman karşısındakiler için bezdirici bile olabilirdi.
Ailemizdeki sıfatıyla tam bir “tam bir keyif adamıydı”. İyi yaşamayı kelimenin gerçek anlamıyla bilen biriydi. Gece yarısına kadar ailesine ve partisine dair sorumluluklarını yerine getirir; ama ne kadar yorgun olursa olsun en sevdiği romandan iki satır okumadan, en sevdiği şarkıdan iki dize dinlemeden uyumazdı.
Utkan 1982 yılında Ereğli’de doğmuş, çocukluk ve ilk gençlik yıllarını Ereğli Demir Çelik Fabrikası lojmanlarında geçirmiş orta sınıf bir ailenin çocuğuydu. İlkokulu TED kolejinde, sırasıyla Ereğli Anadolu Lisesi ve İstanbul Vefa Lisesi’de eğitim görmüştü. Sıra arkadaşlarının önemli bir bölümü için olduğu gibi Utkan için de ailemizin ‘bol ışıklı kariyer planları’ vardı. Utkan şu dünyanın ağaç kabuğuna duyduğu sevginin dışında yeryüzündeki hiçbir maddi olanağa tamah etmemiştir.
Utkan çocukluğundan itibaren kötülük karşısında göğsü sıkışarak öfkelenen, göğsü sıkışarak üzülebilen biriydi. Tanıdığım en hassas ve kırılgan insandı diyebilirim. Doğru bildiği her şeyi eveleyip gevelemeden, sıkça bana söylediği gibi orta yolculuk yapmadan fikri ve eylemiyle ortaya koyan; bunu yaparken birini üzdüğünü fark ederse tüm şefkatiyle o yarayı saran biriydi.
Utkan’ı buradaki pek çok kişi için biricik yapan en sert sözleri ondan duymamız ve ama en derin şefkati ona karşı duymamızı sağlayan kimliğiydi. Utkan bu çok sevdiği hayatı terk ederken bile bu kez sevdiklerinin payına tarifsiz bir keder biçerken, ülkemizin 6 ayrı kentinde 6 farklı insana ve onların sevgili ailelerine yeniden hayat verdi. Biliyoruz ki, bugün bu saatlerde Utkan’ın kalbi bir yerde atmaya, soluğu soluduğumuz havaya karışmaya devam ediyor.
Utkan eğer gerçek bir devrimci ve iyi bir insan olarak yaşarsan; bir yoğun bakım ünitesinin önünde tarifi mümkün olmayan bir acı içinde, dört gün ve gece boyunca yemeden, içmeden, uyumadan, ağlayarak birbirine kenetlenen onlarca insanın askeri bir eylem disipliniyle olanaksız bir ümidi nasıl yeşertebileceğini gösterdi.
Beni hikayesinin kahramanı yapan tek kişi, benim hikayemin biricik kahramanı canım kardeşim içinde bulunduğum bu felaketin içinde son sözü; hayat kavgamızın en zor dönemlerinde bana söylediğin söz seçtim:
“Abla durum rezalet, çok fena bittik. Ama kalkacağız, mecburen.”
İsmail Utkan Adıyaman bizi sonsuz bir acıyla baş başa bırakarak öldü.
Ama
Yaşasın Ayşe Ada Adıyaman
Yaşasın Ali Aslan Adıyaman
Yaşasın Utkan’ımın biricik Türkiye İşçi Partisi
Yaşasın devrim ve sosyalizm
Utkan’ı uğurlarken sizler hepiniz Utkan’ın annesinin kuzuları, ablasının kardeşleri ve yoldaşları, Ayşe Ada ve Ali Aslan’ın abi ve ablaları, Işıl’ın yol arkadaşları ailemize hoş geldiniz…
(SELCAN ADIYAMAN - SENDİKA.ORG)