HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada “23 Haziran İstanbul seçimlerinde de bir kez yendiğimiz ama yenildikçe doymayan bu iktidarı İstanbul’da bir kez daha yeneceğiz” dedi...
HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, Meclis’te partisinin grup toplantısında konuştu. HDP grup toplantısına, açlık grevindeki çocukları için HDP Genel Merkezi’nde birkaç gündür oturma eylemi yapan anneler de katıldı.
Demokrasi ittifakını var edeceklerini ve sokak sokak çalışacaklarını belirten Temelli, “23 Haziran İstanbul seçimlerinde de bir kez yendiğimiz ama yenildikçe doymayan bu iktidarı İstanbul’da bir kez daha yeneceğiz” dedi.
“Arzuhalci gibi fezleke yazıyorlar”
Temelli’nin konuşmasında öne çıkanlar şöyle:
Bugün 21 Mayıs. Dünü bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Tam 3 yıl önce bu Meclis, tarihinin belki de en karanlık ve utanç verici kararını aldı. Dokunulmazlıkları kaldırdı hem de Anayasa’ya rağmen, onun amir hükmüne rağmen, Anayasa’yı atlatarak, bypass ederek bir karar aldı. O dokunulmazlıkların kaldırılmasına neden olan fezlekecilerdi. O zamanki fezlekeciler FETÖ’cülerdi. Şimdi yine fezlekeciler var. Sabah akşam fezleke yazarak, adeta bir arzuhalci edasıyla, yine uydurma fezlekelerle insanların siyaset hakkını gasp etmeye çalışıyorlar. Tıpkı 3 yıl önce olduğu gibi gasp etmeye çalışıyorlar.
“Hep birlikte direnmeye devam ediyoruz”
O fezlekelerle dokunulmazlıkları kaldırılan arkadaşlarımızın seslerini kısmaya çalıştılar. Hukuk, darbe mekaniğinin dişlerinde öğütüldü. Arkadaşlarımızı 3 yıl önce rehin aldılar ama direniş sürüyor. İçeride ve dışarıda hep birlikte direnmeye devam ediyoruz. İşte Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş, İdris Baluken, Selma Irmak, Abdullah Zeydan, Ferhat Encü, Çağlar Demirel ve rehin alınan tüm arkadaşlarımız direniyor. Adaletli bir yaşamı ve onurlu bir barışı var edene kadar da hep birlikte direnmeye devam edeceğiz.
“Halfeti’de 90’ların sahneleri bir kez daha yaşanıyor”
Evet adaletli ve işkencesiz bir yaşam. Bunu var edene kadar bu mücadeleye devam edeceğiz. İşkenceciler yine hortladı, Urfa’dan gelen haberler ve görüntülerle bu ülke 90’ların sahnelerini bir kez daha yaşıyor. Ters kelepçeyle yerle yatırılmış, ciddi işkence görüntüleri sosyal medyaya düştü. Urfa’da güvenlik güçleri halka zulüm ediyor. Bir operasyon gerçekleştiriliyor. Nasıl ve neden yapıldığı araştırılmadan orada yaşayanlara zulüm gerçekleştiriliyor, işkence gerçekleşiyor. Hatta işe giden insanların servis aracı taranıyor. 4 işçi yaralanıyor.
Kürde zulüm bitmiyor. Türkiye siyasetinin adeta değişmez zemini Kürde zulüm. Kürtlere “defol git” diyen zihniyet hala iş başında, zulüm işkence hala devam ediyor. Ve bu zulüm ve işkence görünmesin diye hakikatin sesi kısılmaya çalışılıyor. Medyayı ele geçirdikleri yetmiyor çok az kalmış özgür medyayı da, bağımsız yayın organlarını da cezalandırarak hakikatin sesini kısma peşindeler.
“TRT’deki yolsuzluklar artık ayyuka çıkmış durumda”
TRT bizi takip etmiyor ama biz TRT’yi takip ediyoruz. Nereden mi? Bakın TRT’deki yolsuzluklar artık ayyuka çıkmış durumda. TRT’nin yaptığı programlar, yaptığı harcamalar ayyuka çıkmış durumda. Bu TRT’nin finansmanını, kaynaklarını biz vergilerimizle sağlıyoruz, bizden aldığı vergilerle kamu hizmeti vermesi gerekirken, adeta iktidarın borazanlığını yapıyor. 169 yetişmiş kalifiye çalışanını ihtiyaç fazlası personel diye işinden uzaklaştırıyor ya da onların yapamayacağı işlere zorunlu olarak yönlendirilmesini sağlıyor. KHK ile ihraç sisteminin farklı versiyonları hala hayata geçirilmeye çalışıyor. 703 sayılı KHK’leri referans olarak kullanarak 169 TRT çalışanını işinden uzaklaştırıyor. KESK, Haber Sen ve birçok sendikamız bu konuda mücadele etmeye, KHK ile uzaklaştırılmış insanların hakkını aramaya devam ediyor. Bu hak mücadelesinde onlarla yan yana olacağız.
“Akademisyenlerin, gazetecilerin yeri cezaevleri değildir”
“Bu suça ortak olmayacağız” diyerek imza atan akademisyenlere yönelik şiddet devam ediyor. Yargı eliyle devam ediyor. Füsun Üstel hocamız cezaevinde. 11 ay cezaevinde kalacak barış istedi diye. Sırf Füsun Hocamız değil, cezaevine girmeyi bekleyen 200’den fazla akademisyen var. Akademisyenlerini cezaevine sokmaya çalışan bir iktidar var karşımızda. Neden? Barış istediler diye.
Haluk Savaş hocamız KHK ile ihraç edildi, tutuklandı, beraat etti ama işine dönemiyor, pasaport alamıyor. Nihayet dün pasaport verileceği söylenmiş, bu pasaportu verirken de, “zaruri haller kapsamında pasaport veriliyor” denmiş. “Hastalığından dolayı”. Halbuki hiçbir suçu yok ihraç edilen hiçbir arkadaşımızın, hiçbir suçu yok. 10 binlerce insan ihraç edildi, mağdur edildi ama zaruri haller dışında hakları iade edilmiyor.
Tuna Altınel hocamız, matematikçi çok değerli bir bilim insanı. Şu anda tutuklu, neden? Fransa’da bir konferansta Faysal Sarıyıldız vekilimize çevirmenlik yapmış diye. Gerekçeye bakar mısınız, düşmanlığa nefret söylemine bakar mısınız? Tuna Altınel’e yönelik bu uygulama, bu iktidarın ne denli ayrımcı bir zihniyete sahip olduğunu gösteriyor. Akademisyenlerin yeri cezaevi değildir.
Ayşe Düzkan gazeteci, cezaevinde. Özgür Gündem Gazetesi’nde nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği yaptı, basın özgürlüğünü savundu diye cezaevinde. Ayşe Düzkan bir isim; onun ötesinde yüzlerce gazeteci cezaevinde, gazetecilerin yeri cezaevi değil. Bu ülkenin nasıl bir şiddet ve zulüm ortamında yaşadığının birkaç örneği. Hepsinin yeri sokaklardır, hepsi aramızda olmalıdır, bu barış ve demokrasi mücadelesini yükseltme alanıdır.
“Güven, bu kahrolası sessizliği yırtmak için haykırıyor”
Tam 195 gündür, 6 buçuk aydır Leyla Güven; DTK Eşbaşkanımız, Hakkari Milletvekilimiz Leyla Güven açlık grevinde. Bu kahrolası sessizliği yırtmak için haykırıyor. Tüm Türkiye’yi tüm dünyayı duyarlı olmaya çağırıyor. 21 Kasım’da Nasır Yağız Hewlêr de açlık grevine başladı. 183’üncü gününde. Cezevlerinde 300’den fazla tutsak açlık grevinin 158’inci gününde. Avrupa’da Dilek Öcalan’ın Strazburg’da 14 siyasetçi ile birlikte başladığı açlık grevi 156’inci gününe geldi. Kandıra’da Sebahat Tuncel ve Selma Irmak sevgili başkanlarımız açlık grevinin 126’ıncı gününde. Dersim Dağ, 80’inci gününde, Van vekillerimiz Tayip Temel ve Murat Sarısaç 75’inci gününde. Evet bu isimleri sayıyorum ama istiyorum ki 3 bin insanın ismini tek tek sayayım. Bu ismini saydığım arkadaşlarımızın şahsında tüm Türkiye’ye sesleniyorum. Bugün cezaevlerinde 3 bin tutsak açlık grevindedir. Durum vahim hal almış durumdadır, buna son vermenin zamanıdır, bunun gereğini yerine getirme zamanıdır. Ölüm oruçları, cezaevindeki 30 tutsak ölüm orucundadır. Ölüm orucundaki ilk gruptaki 15 tutsağın bugün 22’inci günüdür.
“Tecride son vermezsek bu zulüm hepimizin kapısını çalacak”
Açlık grevindeki insanların çok ciddi sağlık problemleri var. Görme duyularını yitiriyorlar konuşamıyorlar, hareket etme kabiliyetlerini yitiriyorlar. Cezaevi yönetimleri bu insanların yardımına koşmak yerine, bu insanları darp ediyor, baskı uyguluyor, almaları gereken ilaçları, sıvıları vermiyor, engelliyorlar. Böyle bir faşist anlayışla karşı karşıyayız. Dışarıda “evlatlarımız ölmesin” diye bu sesi yükseltmeye çalışan annelere de saldırılar sürüyor. Bizzat güvenlik güçleri annelere saldırıyor. Annelere yönelik saldırılara karşı herkes sessiz. Bu sessizlik ürkütücüdür. Bu sessizlik ülkenin nasıl bir felaketle karşı karşıya olduğunun habercisidir. Gelin hep birlikte bu sessizliği yırtalım, gelin hep birlikte ses olalım. Ses olalım ki bu tecrit sonlansın. Sayın Öcalan üzerindeki bu tecride hep birlikte son verelim. Bu tecride son vermediğimiz sürece bu adaletsizlikler devam edecek. Bu hukuksuzluk, bu zulüm hepimizin kapısını çalacak. Tüm Türkiye halklarına, emekçilere, kadınlara, gençlere sesleniyoruz. Gelin bu sese ses katın, bu mücadeleye omuz verin.
Buradan hükümete, Adalet Bakanı’na da sesleniyorum, bir adım attınız, önemlidir, şimdi bunu tamamlama zamanı gelmiştir. Yasaların, hukukun ve vicdanın gereğini bir an önce yerine getirin, gerekeni yaparak hükümet olarak üzerinize düşeni gerçekleştirin.
“Gereğini yapın”
Adalet Bakanı’nın da bizzat belirttiği gibi hükümlülerin avukatları ile görüşmesi kanuni bir haktır. Çok güzel güzel bir şey söylemişsiniz. Şimdi gereğini yapın. Avukatlar İmralı’ya gidebilsin ve müvekkilleriyle görüşebilsin. Bu bir haktır, bu hakkın gereği ne ise uygulamada hayata geçsin. Hep söyledik, hukuksuzluk sadece İmralı’da sürmüyor. Tüm ülkede bir hukuksuzluk hüküm sürüyor ve bu hukuksuzluk herkese yeni adaletsizlikler, yeni şiddet getiriyor. Hükümet, iktidar bunun ne denli farkında bilmiyoruz.
“Ülkenin bütün kaynaklarını yolsuzluğa, savaşa yatırıyorlar”
Ekonomi Bakanı çıkmış ne anlatıyor? Güven endeksi 53,5’e gerilemiş. 2004’ten bugüne en düşük seviyesinde, bu ekonomiden anlamayan ekonomi özürlü bakan diyor ki “En kötüsü geride kaldı, ekonomi dengelendi, tünelin ucunda ışık göründü”. Trendir o tren, ne ışığı? Türkiye’de Merkez Bankası, yedek akçeleri piyasaya sürme peşinde. Özel sektörün borcu 210 milyar doları aşmış durumda. Ve iktidar bütün bu gelişmelere rağmen bildiğini okumaya devam ediyor. Ülkenin bütün kaynaklarını ya betona ya savaşa ya da kendi haksız zenginliklerine yol açacak yolsuzluğa yatırmaya devam ediyorlar.
Bu hava alanını yapmayın dedik ama bu zihniyet gitti 3’üncü Havalimanı’nı yaptı. Kuzey ormanlarını katletti, orada onlarca işçinin ölümüne neden oldu. Doğayı, ekolojistleri, mühendisleri dinlemediler hava alanını yaptılar. Uçaklar rüzgar olduğunda oraya inemiyor. 6,3 milyon euroluk taahhüt bu iktidarın taahhüt verdiği müteahhitlerin kâr hanesine yazılmış durumda. Bir de bu ülkenin kaynakları silahlanmaya gidiyor. Suriye’de halklar çözüm beklerken, Suriye’de askeri militarist önlemler adı altında bu ülkenin kaynakları çarçur edilmeye, savaş ekonomisine yatırılmaya devam ediliyor.
“Kayyımcı zihniyet devam ediyor”
Şimdi önümüzde yine çok zorlu bir dönem var. Bütün bu karamsar tabloyu değiştirebilecek yegane güç HDP’dir. Türkiye halkları, Kürt halkı, emekçilerin, işçilerin mücadelesi, kadınların, gençlerin mücadelesidir. O yüzden de herkesi bu ortak mücadeleye davet ediyoruz. Demokrasi ittifakında buluşmaya davet ediyoruz. 31 Mart’a giderken Türkiye’nin umudunu büyütecek bir seçenek var ettik. Evet kazanabileceğimiz yerlerde kazanacağız. Ama tek başımıza kazanamayacağımız yerlerde AKP-MHP blokunu gerileteceğiz dedik.
Faşizme dur diyeceğiz dedik. Bunu da başardık ama seçimlerden sonra YSK marifeti ile 6 belediye eş başkanı arkadaşımız KHK bahane edilerek, 56 meclis üyemiz YSK tuzağı sonucunda mazbatalarından mahrum edildiler. Onların yerine yedekler atandı. Yani kayyımlar geldi. Evet kayyımcı zihniyet devam ediyor, hız kesmedi. YSK eliyle gerçekleştirdikleri bu meseleye artık savcılar müdahil oldu. Seçilmiş arkadaşlarımız üzerinde Tatvan’da olduğu gibi 9 belediye meclis için soruşturma başlatmışlar. Vali buna dayanarak bu 9 arkadaşımızı görevden almış. Zihniyet devam ediyor. Seçilmişlere, Kürt halkının iradesine saldırılar devam ediyor. Tıpkı seçim sürecinde yaptığımız itirazları reddettikleri gibi.
“Yaptığınız haksızlıkları 200 sayfaya sığdıramazsınız”
Aynı şeyi bugün İstanbul için yaptılar. Halkın iradesini yok saydılar, İstanbul’a geçici kayyım atadılar, YSK seçimlerin iptal edilmesine karar verdi. Şimdi 200 sayfalık gerekçe yazmışlar, ne yazdınız? Yakında göreceğiz. 200 sayfaya ne sığdırdınız. 200 sayfaya yapmış olduğunuz bu haksızlıkları sığdıramazsınız. Biz bu haksızlıkları, bu şaibelerin hepsini tarihe not düştük. Bu utanç ile yaşayacaksınız. Yaptığınız bu sahtekârlığı asla ifade edemezsiniz, buna kılıf uyduramazsınız. Şimdi göreceğiz bu 200 sayfayı. Nasıl haksızlık ve hukuksuzluk olduğu bir kez daha kendi kalemleriyle teşhir olmuş olacak.
“Sokak sokak çalışacağız”
Bu haksızlık ve hukuksuzluk karşısında ne yapacağız? Her zaman yaptığımızı yapacağız, nerede bir haksızlık, hukuksuzluk ve mağduriyet varsa, hak hukuk mücadelesi için orada olacağız. 23 Haziran İstanbul seçimlerinde de bir kez yendiğimiz ama yenildikçe doymayan bu iktidarı İstanbul’da bir kez daha yeneceğiz.
Demokrasi İttifakı’nı var edeceğiz. Hep birlikte sokak sokak, iş yeri iş yeri, mahalle mahalle çalışacağız. Demokrasi ittifakıyla bu ceberut iktidarın gidişatını durduracağız. Ülkenin önünde yeni bir siyaset yolu açılmıştır. Umut doludur bir yol. Umudumuzla beraber yürüyeceğiz. HDP’yle yürüyeceğiz.
HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, Meclis’te partisinin grup toplantısında konuştu. HDP grup toplantısına, açlık grevindeki çocukları için HDP Genel Merkezi’nde birkaç gündür oturma eylemi yapan anneler de katıldı.
Demokrasi ittifakını var edeceklerini ve sokak sokak çalışacaklarını belirten Temelli, “23 Haziran İstanbul seçimlerinde de bir kez yendiğimiz ama yenildikçe doymayan bu iktidarı İstanbul’da bir kez daha yeneceğiz” dedi.
“Arzuhalci gibi fezleke yazıyorlar”
Temelli’nin konuşmasında öne çıkanlar şöyle:
Bugün 21 Mayıs. Dünü bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Tam 3 yıl önce bu Meclis, tarihinin belki de en karanlık ve utanç verici kararını aldı. Dokunulmazlıkları kaldırdı hem de Anayasa’ya rağmen, onun amir hükmüne rağmen, Anayasa’yı atlatarak, bypass ederek bir karar aldı. O dokunulmazlıkların kaldırılmasına neden olan fezlekecilerdi. O zamanki fezlekeciler FETÖ’cülerdi. Şimdi yine fezlekeciler var. Sabah akşam fezleke yazarak, adeta bir arzuhalci edasıyla, yine uydurma fezlekelerle insanların siyaset hakkını gasp etmeye çalışıyorlar. Tıpkı 3 yıl önce olduğu gibi gasp etmeye çalışıyorlar.
“Hep birlikte direnmeye devam ediyoruz”
O fezlekelerle dokunulmazlıkları kaldırılan arkadaşlarımızın seslerini kısmaya çalıştılar. Hukuk, darbe mekaniğinin dişlerinde öğütüldü. Arkadaşlarımızı 3 yıl önce rehin aldılar ama direniş sürüyor. İçeride ve dışarıda hep birlikte direnmeye devam ediyoruz. İşte Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş, İdris Baluken, Selma Irmak, Abdullah Zeydan, Ferhat Encü, Çağlar Demirel ve rehin alınan tüm arkadaşlarımız direniyor. Adaletli bir yaşamı ve onurlu bir barışı var edene kadar da hep birlikte direnmeye devam edeceğiz.
“Halfeti’de 90’ların sahneleri bir kez daha yaşanıyor”
Evet adaletli ve işkencesiz bir yaşam. Bunu var edene kadar bu mücadeleye devam edeceğiz. İşkenceciler yine hortladı, Urfa’dan gelen haberler ve görüntülerle bu ülke 90’ların sahnelerini bir kez daha yaşıyor. Ters kelepçeyle yerle yatırılmış, ciddi işkence görüntüleri sosyal medyaya düştü. Urfa’da güvenlik güçleri halka zulüm ediyor. Bir operasyon gerçekleştiriliyor. Nasıl ve neden yapıldığı araştırılmadan orada yaşayanlara zulüm gerçekleştiriliyor, işkence gerçekleşiyor. Hatta işe giden insanların servis aracı taranıyor. 4 işçi yaralanıyor.
Kürde zulüm bitmiyor. Türkiye siyasetinin adeta değişmez zemini Kürde zulüm. Kürtlere “defol git” diyen zihniyet hala iş başında, zulüm işkence hala devam ediyor. Ve bu zulüm ve işkence görünmesin diye hakikatin sesi kısılmaya çalışılıyor. Medyayı ele geçirdikleri yetmiyor çok az kalmış özgür medyayı da, bağımsız yayın organlarını da cezalandırarak hakikatin sesini kısma peşindeler.
“TRT’deki yolsuzluklar artık ayyuka çıkmış durumda”
TRT bizi takip etmiyor ama biz TRT’yi takip ediyoruz. Nereden mi? Bakın TRT’deki yolsuzluklar artık ayyuka çıkmış durumda. TRT’nin yaptığı programlar, yaptığı harcamalar ayyuka çıkmış durumda. Bu TRT’nin finansmanını, kaynaklarını biz vergilerimizle sağlıyoruz, bizden aldığı vergilerle kamu hizmeti vermesi gerekirken, adeta iktidarın borazanlığını yapıyor. 169 yetişmiş kalifiye çalışanını ihtiyaç fazlası personel diye işinden uzaklaştırıyor ya da onların yapamayacağı işlere zorunlu olarak yönlendirilmesini sağlıyor. KHK ile ihraç sisteminin farklı versiyonları hala hayata geçirilmeye çalışıyor. 703 sayılı KHK’leri referans olarak kullanarak 169 TRT çalışanını işinden uzaklaştırıyor. KESK, Haber Sen ve birçok sendikamız bu konuda mücadele etmeye, KHK ile uzaklaştırılmış insanların hakkını aramaya devam ediyor. Bu hak mücadelesinde onlarla yan yana olacağız.
“Akademisyenlerin, gazetecilerin yeri cezaevleri değildir”
“Bu suça ortak olmayacağız” diyerek imza atan akademisyenlere yönelik şiddet devam ediyor. Yargı eliyle devam ediyor. Füsun Üstel hocamız cezaevinde. 11 ay cezaevinde kalacak barış istedi diye. Sırf Füsun Hocamız değil, cezaevine girmeyi bekleyen 200’den fazla akademisyen var. Akademisyenlerini cezaevine sokmaya çalışan bir iktidar var karşımızda. Neden? Barış istediler diye.
Haluk Savaş hocamız KHK ile ihraç edildi, tutuklandı, beraat etti ama işine dönemiyor, pasaport alamıyor. Nihayet dün pasaport verileceği söylenmiş, bu pasaportu verirken de, “zaruri haller kapsamında pasaport veriliyor” denmiş. “Hastalığından dolayı”. Halbuki hiçbir suçu yok ihraç edilen hiçbir arkadaşımızın, hiçbir suçu yok. 10 binlerce insan ihraç edildi, mağdur edildi ama zaruri haller dışında hakları iade edilmiyor.
Tuna Altınel hocamız, matematikçi çok değerli bir bilim insanı. Şu anda tutuklu, neden? Fransa’da bir konferansta Faysal Sarıyıldız vekilimize çevirmenlik yapmış diye. Gerekçeye bakar mısınız, düşmanlığa nefret söylemine bakar mısınız? Tuna Altınel’e yönelik bu uygulama, bu iktidarın ne denli ayrımcı bir zihniyete sahip olduğunu gösteriyor. Akademisyenlerin yeri cezaevi değildir.
Ayşe Düzkan gazeteci, cezaevinde. Özgür Gündem Gazetesi’nde nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği yaptı, basın özgürlüğünü savundu diye cezaevinde. Ayşe Düzkan bir isim; onun ötesinde yüzlerce gazeteci cezaevinde, gazetecilerin yeri cezaevi değil. Bu ülkenin nasıl bir şiddet ve zulüm ortamında yaşadığının birkaç örneği. Hepsinin yeri sokaklardır, hepsi aramızda olmalıdır, bu barış ve demokrasi mücadelesini yükseltme alanıdır.
“Güven, bu kahrolası sessizliği yırtmak için haykırıyor”
Tam 195 gündür, 6 buçuk aydır Leyla Güven; DTK Eşbaşkanımız, Hakkari Milletvekilimiz Leyla Güven açlık grevinde. Bu kahrolası sessizliği yırtmak için haykırıyor. Tüm Türkiye’yi tüm dünyayı duyarlı olmaya çağırıyor. 21 Kasım’da Nasır Yağız Hewlêr de açlık grevine başladı. 183’üncü gününde. Cezevlerinde 300’den fazla tutsak açlık grevinin 158’inci gününde. Avrupa’da Dilek Öcalan’ın Strazburg’da 14 siyasetçi ile birlikte başladığı açlık grevi 156’inci gününe geldi. Kandıra’da Sebahat Tuncel ve Selma Irmak sevgili başkanlarımız açlık grevinin 126’ıncı gününde. Dersim Dağ, 80’inci gününde, Van vekillerimiz Tayip Temel ve Murat Sarısaç 75’inci gününde. Evet bu isimleri sayıyorum ama istiyorum ki 3 bin insanın ismini tek tek sayayım. Bu ismini saydığım arkadaşlarımızın şahsında tüm Türkiye’ye sesleniyorum. Bugün cezaevlerinde 3 bin tutsak açlık grevindedir. Durum vahim hal almış durumdadır, buna son vermenin zamanıdır, bunun gereğini yerine getirme zamanıdır. Ölüm oruçları, cezaevindeki 30 tutsak ölüm orucundadır. Ölüm orucundaki ilk gruptaki 15 tutsağın bugün 22’inci günüdür.
“Tecride son vermezsek bu zulüm hepimizin kapısını çalacak”
Açlık grevindeki insanların çok ciddi sağlık problemleri var. Görme duyularını yitiriyorlar konuşamıyorlar, hareket etme kabiliyetlerini yitiriyorlar. Cezaevi yönetimleri bu insanların yardımına koşmak yerine, bu insanları darp ediyor, baskı uyguluyor, almaları gereken ilaçları, sıvıları vermiyor, engelliyorlar. Böyle bir faşist anlayışla karşı karşıyayız. Dışarıda “evlatlarımız ölmesin” diye bu sesi yükseltmeye çalışan annelere de saldırılar sürüyor. Bizzat güvenlik güçleri annelere saldırıyor. Annelere yönelik saldırılara karşı herkes sessiz. Bu sessizlik ürkütücüdür. Bu sessizlik ülkenin nasıl bir felaketle karşı karşıya olduğunun habercisidir. Gelin hep birlikte bu sessizliği yırtalım, gelin hep birlikte ses olalım. Ses olalım ki bu tecrit sonlansın. Sayın Öcalan üzerindeki bu tecride hep birlikte son verelim. Bu tecride son vermediğimiz sürece bu adaletsizlikler devam edecek. Bu hukuksuzluk, bu zulüm hepimizin kapısını çalacak. Tüm Türkiye halklarına, emekçilere, kadınlara, gençlere sesleniyoruz. Gelin bu sese ses katın, bu mücadeleye omuz verin.
Buradan hükümete, Adalet Bakanı’na da sesleniyorum, bir adım attınız, önemlidir, şimdi bunu tamamlama zamanı gelmiştir. Yasaların, hukukun ve vicdanın gereğini bir an önce yerine getirin, gerekeni yaparak hükümet olarak üzerinize düşeni gerçekleştirin.
“Gereğini yapın”
Adalet Bakanı’nın da bizzat belirttiği gibi hükümlülerin avukatları ile görüşmesi kanuni bir haktır. Çok güzel güzel bir şey söylemişsiniz. Şimdi gereğini yapın. Avukatlar İmralı’ya gidebilsin ve müvekkilleriyle görüşebilsin. Bu bir haktır, bu hakkın gereği ne ise uygulamada hayata geçsin. Hep söyledik, hukuksuzluk sadece İmralı’da sürmüyor. Tüm ülkede bir hukuksuzluk hüküm sürüyor ve bu hukuksuzluk herkese yeni adaletsizlikler, yeni şiddet getiriyor. Hükümet, iktidar bunun ne denli farkında bilmiyoruz.
“Ülkenin bütün kaynaklarını yolsuzluğa, savaşa yatırıyorlar”
Ekonomi Bakanı çıkmış ne anlatıyor? Güven endeksi 53,5’e gerilemiş. 2004’ten bugüne en düşük seviyesinde, bu ekonomiden anlamayan ekonomi özürlü bakan diyor ki “En kötüsü geride kaldı, ekonomi dengelendi, tünelin ucunda ışık göründü”. Trendir o tren, ne ışığı? Türkiye’de Merkez Bankası, yedek akçeleri piyasaya sürme peşinde. Özel sektörün borcu 210 milyar doları aşmış durumda. Ve iktidar bütün bu gelişmelere rağmen bildiğini okumaya devam ediyor. Ülkenin bütün kaynaklarını ya betona ya savaşa ya da kendi haksız zenginliklerine yol açacak yolsuzluğa yatırmaya devam ediyorlar.
Bu hava alanını yapmayın dedik ama bu zihniyet gitti 3’üncü Havalimanı’nı yaptı. Kuzey ormanlarını katletti, orada onlarca işçinin ölümüne neden oldu. Doğayı, ekolojistleri, mühendisleri dinlemediler hava alanını yaptılar. Uçaklar rüzgar olduğunda oraya inemiyor. 6,3 milyon euroluk taahhüt bu iktidarın taahhüt verdiği müteahhitlerin kâr hanesine yazılmış durumda. Bir de bu ülkenin kaynakları silahlanmaya gidiyor. Suriye’de halklar çözüm beklerken, Suriye’de askeri militarist önlemler adı altında bu ülkenin kaynakları çarçur edilmeye, savaş ekonomisine yatırılmaya devam ediliyor.
“Kayyımcı zihniyet devam ediyor”
Şimdi önümüzde yine çok zorlu bir dönem var. Bütün bu karamsar tabloyu değiştirebilecek yegane güç HDP’dir. Türkiye halkları, Kürt halkı, emekçilerin, işçilerin mücadelesi, kadınların, gençlerin mücadelesidir. O yüzden de herkesi bu ortak mücadeleye davet ediyoruz. Demokrasi ittifakında buluşmaya davet ediyoruz. 31 Mart’a giderken Türkiye’nin umudunu büyütecek bir seçenek var ettik. Evet kazanabileceğimiz yerlerde kazanacağız. Ama tek başımıza kazanamayacağımız yerlerde AKP-MHP blokunu gerileteceğiz dedik.
Faşizme dur diyeceğiz dedik. Bunu da başardık ama seçimlerden sonra YSK marifeti ile 6 belediye eş başkanı arkadaşımız KHK bahane edilerek, 56 meclis üyemiz YSK tuzağı sonucunda mazbatalarından mahrum edildiler. Onların yerine yedekler atandı. Yani kayyımlar geldi. Evet kayyımcı zihniyet devam ediyor, hız kesmedi. YSK eliyle gerçekleştirdikleri bu meseleye artık savcılar müdahil oldu. Seçilmiş arkadaşlarımız üzerinde Tatvan’da olduğu gibi 9 belediye meclis için soruşturma başlatmışlar. Vali buna dayanarak bu 9 arkadaşımızı görevden almış. Zihniyet devam ediyor. Seçilmişlere, Kürt halkının iradesine saldırılar devam ediyor. Tıpkı seçim sürecinde yaptığımız itirazları reddettikleri gibi.
“Yaptığınız haksızlıkları 200 sayfaya sığdıramazsınız”
Aynı şeyi bugün İstanbul için yaptılar. Halkın iradesini yok saydılar, İstanbul’a geçici kayyım atadılar, YSK seçimlerin iptal edilmesine karar verdi. Şimdi 200 sayfalık gerekçe yazmışlar, ne yazdınız? Yakında göreceğiz. 200 sayfaya ne sığdırdınız. 200 sayfaya yapmış olduğunuz bu haksızlıkları sığdıramazsınız. Biz bu haksızlıkları, bu şaibelerin hepsini tarihe not düştük. Bu utanç ile yaşayacaksınız. Yaptığınız bu sahtekârlığı asla ifade edemezsiniz, buna kılıf uyduramazsınız. Şimdi göreceğiz bu 200 sayfayı. Nasıl haksızlık ve hukuksuzluk olduğu bir kez daha kendi kalemleriyle teşhir olmuş olacak.
“Sokak sokak çalışacağız”
Bu haksızlık ve hukuksuzluk karşısında ne yapacağız? Her zaman yaptığımızı yapacağız, nerede bir haksızlık, hukuksuzluk ve mağduriyet varsa, hak hukuk mücadelesi için orada olacağız. 23 Haziran İstanbul seçimlerinde de bir kez yendiğimiz ama yenildikçe doymayan bu iktidarı İstanbul’da bir kez daha yeneceğiz.
Demokrasi İttifakı’nı var edeceğiz. Hep birlikte sokak sokak, iş yeri iş yeri, mahalle mahalle çalışacağız. Demokrasi ittifakıyla bu ceberut iktidarın gidişatını durduracağız. Ülkenin önünde yeni bir siyaset yolu açılmıştır. Umut doludur bir yol. Umudumuzla beraber yürüyeceğiz. HDP’yle yürüyeceğiz.