Van’ın Özalp İlçesinde kimilerine göre 28 Temmuz, kimilerine göre 30 Temmuz 1943 tarihinde Sefo Deresi’ne götürülen 32 Kürt köylüsü kurşuna dizilerek öldürüldü. 33. kişi katliamdan sağ çıkmayı başardıktan sonra İran’a kaçtı ve yıllar sonra olayın ortaya çıkmasını sağladı. Şair Ahmed Arif’in '33 Kurşun' şiirinde anlattığı katliamın üzerinden 77 yıl geçti ancak acısı aradan geçen uzun yıllara rağmen hafızalardaki tazeliğini koruyor...


İkinci Dünya savaşı yıllarında Kürtlerin yaşadığı bölgelerde de hareketlilik yaşanmaktadır. İran’da Mahabad Kürt Cumhuriyeti kurma girişimleri ile dünya savaşının ortaya çıkardığı siyasi, toplumsal ve iktisadi krizler bu savaşa girmeyerek kendini korumaya çalışan Türkiye Cumhuriyeti’ni yeni kararlar almaya iter. Kürt bölgelerine dair haberler Ankara Hükümeti için ‘iç açıcı’ değildir. Kürtlerin İran’da bağımsızlık için verdiği haliyle Türkiye için de rahatsız edicidir. İran’da yaşanan durumun Türkiye’ye sıçramaması için dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ilave tedbirler almaya karar verir…

Sınırın İran tarafındaki Kürt aşiretlerine mensup bazı kişilerin sıklıkla sınırın Türkiye tarafına geçerek çeşitli faaliyetler içinde bulunduğuna ilişkin haberler üzerine, Van Valiliği ve dönemin İçişleri Bakanı Recep Peker’in onayıyla gizli bir karar alınır. Askeri birliklerin İran’a geçip takip yapması devleti zorlayacağından resmi olarak devlete bağlı olmayan ‘gayrinizami bir yapı’ ya da çete oluşturularak operasyonlar yapılacaktır. Ama aslında Özalp Kaymakamı Hilmi Tuncel, Valilik ve İçişleri Bakanlığı’nın onayını almadan önce bu tür bir faaliyeti zaten başlatmıştır. Tuncel, askeri harekâta gerekçe yaratmak üzere Van Valiliği’ne, “Rus askerleri Özalp yakınlarına kadar geldi” diye şifreli bir telgraf da yollar.

Ancak telgrafa konu olan harekat Ankara’ya farklı intikal eder ve “Rus askeri Özalp’a girdi” şeklinde algılanır. Bunun üzerine İsmet İnönü, Menemen İsyanı’nı bastırmış ve İstiklal Mahkemeleri’ne başkanlık etmiş en güvendiği komutan olan Orgeneral Mustafa Muğlalı’yı Özalp’e gönderir.
İlçe kaymakamı ve komutanlar Muğlalı’ya: “Bölgede isyan halinin hâkim olduğu, vatanın elden gittiği ve İran’da yaşanan Kürt isyanının Türkiye’ye sıçradığı” bilgisini verir. Bunu bir ihanet olarak değerlendiren Muğlalı’ya Kaymakam Tuncel: “Tutuklama tedbirlerinin yetersiz kalacağını ve bazı infazların gerçekleştirilmesinin aciliyet arz ettiğini” söyler.

KARŞI ÇIKAN MÜFETTİŞE KIRBAÇLATMA  TEHDİDİ

Bunun üzerine Mustafa Muğlalı, kaçakçılıkla suçlanan ancak mahkemenin serbest bıraktığı 35 kişinin yeniden gözaltına alınmasını ister. İçişleri Bakanlığı müfettişinin “suçsuzlar” raporuna rağmen Kaymakam Hilmi Tuncel’in “Ruslara istihbarat bilgisi veriyorlar” iddiasını doğru kabul eden Orgeneral Muğlalı, müfettişe daha fazla itiraz etmesi halinde kırbaçlatılacağı tehdidinde bulunur ve ardından: “Bu kişilerin hududa götürülerek kendilerinden bilgi alınmasını, İran hududunda çapulcuların kimseye görünmeden geçilmesine elverişli noktalarının öğrenilmesini faydalı buluyorum. Bu adamların her an kaçmalarının mümkün olduğu göz önüne alındığında askerlerin uyanık bulunması ve gerektiğinde silah kullanılması şarttır” emriyle katliamın yolunu açmış olur.

KÖYLÜLER DİZ ÇÖKTÜRÜLEREK KURŞUNA DİZİLİR

Kaçakçı oldukları iddia edilen köylüler sınıra yakın bir yerde kurşuna dizilir ve önceden hazırlanmış bir tutanağa dayanılarak ‘kaçmaya çalışırken vuruldukları’ iddia edilir. Ancak katliamı yapanların dikkatinden kaçan bir şey vardır. Olaydan yaralı kurtulan bir köylü İran’a kaçmayı başarır ve yıllar sonra durumu ilgili makamlara iletir. Fakat bu başvurularından herhangi bir sonuç alamaz. Daha sonra iktidara gelen Demokrat Parti (DP) döneminde TBMM Başkanlığı’na verilen soru önergesinin kabul edilmesi üzerine olayla ilgili asker ve sivil yöneticilere emri kendisinin verdiğini söyleyen Muğlalı, 2 Mart 1950’de ölüm cezasına çarptırılır. Ancak daha sonra “ilerleyen yaşı ve hafifletici nedenlerden ötürü” hüküm değiştirilerek 20 yıl hapis cezasına çevrilir. Bunun üzerine Askerî Yargıtay bu kararı bozarak Muğlalı’nın yeniden yargılanmasına hükmeder. Ancak Muğlalı yeni yargılama başlamadan 11 Aralık 1951’de (71 yaşında) cezaevinde ölür.

İSMİ CADDE VE İŞHANINA VERİLDİ

Katliamın azmettiricisi Orgeneral Mustafa Muğlalı’nın, 33 Kürt köylüsünü kurşuna dizdirmesi batıda ‘şakileri temizledi’ şeklinde propaganda edilir. Muğlalı’nın ölüm cezasına çarptırılmasını hazmedemeyen kesimler önce Genelkurmay Başkanlığı bahçesine Muğlalı’nın büstünü diker ardından Muğla’da bir sokağa “Mustafa Muğlalı Caddesi”, bir işhanına da “Muğlalı” ismi verilir.

İADE-İ İTİBAR

2004 yılında ve tam da Deniz Gezmişlerin idam tarihi olan 6 Mayıs’ta katliamın gerçekleştiği Özalp’te bulunan askeri bir kışlaya “Orgeneral Mustafa Muğlalı Kışlası” ismi verilir. Bu olayın duyulmasının ardından kamuoyu tepkisi ve katliamda öldürülenlerin yakınlarının gösterdiği tepkilere rağmen Muğlalı ismi 2010 yılına kadar kışladan indirilmez. Katliamın gerçekleştiği Sefo Deresi (Geliyê Sefo) ise 77 yıldır askeri yasak bölge kapsamı içinde tutulduğundan yakınları katledilenler halen bu bölgeye giremiyor.

AVUKAT ÖZKAPLAN: ‘DAĞ BAŞINI DUMAN ALMIŞ’ MARŞINI OKUYARAK KATLETTİLLER

33 Kurşun katliamında 12 akrabasını kaybeden Avukat Jiyan Özkaplan ise Muğlalı’nın isminin hâlâ caddelerde ve sokaklarda yaşatılmasına karşı hukuk mücadelesi başlatmaya hazırlanıyor.
Özkaplan, 33 Kurşun katliamının 77 yıl önce yaşandığını ancak etkilerinin daha uzun yıllar süreceğini belirtti. Katledilen 32 kişiden geriye 32 yarım kalmış öykü bulunduğunu dile getiren Özkaplan, “1943 yılının Temmuz ayında bir şafak vakti sınırı ihlal ettikleri gerekçesiyle dönemin 3. Ordu komutanı Mustafa Muğlalı’nın emriyle Sefo deresine götürülen 33 insanımız haksız ve suçsuz yere diz çöktürülerek kurşuna dizildi ve 32 insanımız katledildi. Dönemin bazı askerleri bu haksızlığa daha fazla dayanamayıp askeri mahkemelerde beyanda bulunarak suçlarını itiraf ettiler. İfadelerin ayrıntılarına bakıldığında 33 masum insana 1 ay boyunca yapılan işkence ve kötü muamelelerin itiraf edildiği göze çarpıyor. 33 insana diz çöktürüp, sırtlarına binerek marşlarla işkencelerini bitirdikten sonra ‘Dağ Başını Duman Almış’ marşıyla taburlarına geri dönen askerlerin itirafları katliamın vahşet derecesini gösteriyor. İtirafta bulunan bir asker, katledilenlerin bağırışlarının ve okudukları duaların hafızasından silinmediğini söylemiştir” diye konuştu.

‘MUĞLALI İSMİ KÜRTLER İÇİN ACI VE ÖFKEDİR’

Muğlalı ismiyle daha küçük yaşlarda tanıştığını vurgulayan Özkaplan, “Köye her gidişimizde kocaman puntolarla yazılmış bir ‘Orgeneral Muğlalı Kışlası’ tabelasını görürdük. Oradan her geçişimizde arabada bulunanların öfkesi ve acı dolu bakışlarıyla Mustafa Muğlalı’nın onlar için öfkeyi ve acıyı çağrıştırdığını anlamıştım. Mustafa Muğlalı Kışlası’nın her bir harfi ile yaşanan katliam yıllarca devam ettirildi. Kışlanın önünden her geçişimizde kadınlar ah çekerdi, dedemin ise gözleri yaşarırdı ve biz böyle bir yolculukla köyümüze varırdık. Böyle bir katliamdır 33 kurşun. ‘Biz sizi katletmekle kalmadık, size her daim bunu hatırlatacağız’ dercesine o kışladaki isim yıllarca orada kaldı. Dedemin buğulu gözlerini hiç unutmayacağım. Nişanlı olan ağabeyini katliamda kaybetmiş olması onda derin yaralar oluşturdu. Muğlalı ismi bugün Özalp’tan kaldırıldı ancak Muğla ilinde halen cadde, park ve işhanı adı olarak kullanılıyor. Katillerle övünme mantığı devam ediyor. Devlet bizden özür dilemediği gibi, katilin ismini hâlâ yaşatmaktadır” ifadelerini kullandı.

‘MUĞLALI’YI YARGILAMAYA DEVAM EDECEĞİZ’

Türkiye’nin bu tür katliamlarda her zaman uyguladığı cezasızlık politikasının artık kural haline geldiğini ifade eden Özkaplan konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bu şekilde yaşam hakkı ihlalleri hâlihazırda devam etmektedir. Zilan, Dersim, Suruç, Roboski… Bu katliamların mantığı aynı zemine dayanmaktadır, Kürtlere karşı tahammülsüzlüktür. 33 kurşun katliamının işlendiği Sefo deresi halen yasak askeri saha kapsamındadır. 32 insanımızın mezarları bile yok ve hepsi orada toplu bir mezarda bulunuyorlar. Burada bir insanlık suçu var, Türkiye şu anda kendi hukukunu, taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri açıkça ihlal etmektedir. Bizler de Muğlalı’nın isminin cadde ve sokaklarda yaşatılmasına karşı hukuk mücadelesi başlatacağız. Biz Orgeneral Mustafa Muğlalı’yı yargılamaya devam edeceğiz.” (OKTAY CANDEMİR - GAZETE DUVAR)
Daha yeni Daha eski