Lağımda gördüklerime inanamadım... FETÖ Borsası işte böyle çalışıyor

A.K: Gün gelecek siz bu yargılayanları s.keceksiniz, emin ol. 3 sene sonra, 5 sene sonra, 6 sene...

A.S: Nasıl?

A.K: Aha bu insanları yargılayanları s.kecekler emin ol buna, böyledir çünkü niye...

A.S: Öyle bir şey konuşuluyor da bilmiyorum. Türkiye abi bura yani...

A.K: Burası bu Türkiye değil, başka...

Yukarıda okuduğunuz küfürlü ve tehditkar diyalog, 29 Ocak 2019’da İstanbul Başakşehir’de bir pastanede gerçekleşti. A.K yani Ahmet Kıntaş, devletin birçok kademesinde ayağı olan bir suç örgütünün başındaki isimdi. Karşısındaki A.S ise yurtdışına çıkış yasağının kaldırılması için ondan yardım isteyen FETÖ şüphelisi Adil Sabri idi.

Polisler teknik araçlarla o anları hem gizlice dinliyor, hem de fotoğraflıyordu. Buluşmadakilerden biri, takip edildiklerini biliyordu.

200 BİN LİRAYA ÇÖZERİZ

Her şey, Osman Sarı adlı FETÖ şüphelisinin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gidip ihbarda bulunmasıyla başladı.

Buna göre...

3 Aralık 2018’de...

Osman Sarı’nın işyerine daha önce görmediği bir avukat çift geldi. Dilek Buğday Bayram ve Abdulkadir Bayram adlı avukatların bir vaadi vardı. İsterse, hakkındaki FETÖ dosyasını kapatabilirlerdi. Kartlarını bırakıp, “ara bizi” deyip, orayı terk ettiler. Sarı’ya dair her türlü bilgi ellerindeydi. Sahi, nasıl biliyorlardı tüm bunları?

Öğrenmek için bir yol vardı. Soruşturma başlatıldı ve Osman Sarı’ya kendisine bırakılan kartvizitteki adrese gitmesi talimatı verildi. Polis de, o görüşmeyi dinlemek için teknik takip araçlarıyla arkasındaydı.

Gittiği yer bir avukatlık ofisiydi. Orada Ahmet Kıntaş ile tanıştırıldı. Kıntaş, FETÖ şüphelisine, hakkındaki dosyanın çok ciddi olduğunu ama kendisinin çözebileceğini, söyledi. Ancak karşılığında 200 bin lira istiyordu. İddia o ki; iş bitince alacağı paranın sadece yüzde 25’i kendisine kalacaktı, büyük kısmı ise bağlantılarına gidecekti.

Bir de talebi vardı Kıntaş’ın: “Çevrende aranması, firar davası olan kim varsa bize getir. Zaten bu işleri yapıyoruz, hepsinin problemini çözeriz.”

HER YERDE ADAMLARI VAR

Bu “problemler” kimi zaman dosyalardan aklama, kimi zaman yurtdışına çıkış yasağını kaldırma, kimi zaman ise el konulan malvarlığını geri verme oluyordu.

Peki, ilaç ticareti ve emlakçılık yaptığını ileri süren ama aslında FETÖ Borsası’nı işleten bir çetenin başında olan Ahmet Kıntaş, nasıl hallediyordu tüm bunları?

Adliyede savcıları, emniyette polisleri, MİT’te istihbaratçıları, vergi dairesinde uzmanları vardı. İstediği kişinin dosyasını sorgulatıyor, istediği kişinin her bilgisini ediniyor, istediği FETÖ’cüyü aklamak için çalıştırıyordu. Bu inanılmaz ağdaki çalışma sisteminde, zengin Fethullahçılardan alınan para, yapılan işe göre bölüştürülüyordu.

Çetenin itirafçı olan üyelerinden avukat Dilek Buğday Bayram’dan dinleyelim:

“Lütfi isminde bir savcıdan bahsediyordu. Bu savcının Çağlayan Adliyesi’nde görevli olduğunu söylüyordu. Telefon konuşmasında, ‘Lütfi’den ekranı alırım’, ‘Lütfi beni tanıştıracak’, ‘Lütfi’ye söylerim’ şeklinde söylemleri vardı. Yine kimi sohbetimizde ‘Çağlayan’da 7. kattaydım’ şeklinde sözleri olduğunu hatırlıyorum. HSK’da tanıdıkları olduğundan bahsediyordu. Dosyalar istinafa gittiğinde ‘ya orada iyi değiliz ancak, Yargıtay’a giderse her türlü hallederiz’ şeklinde konuşuyordu.”

LAĞIM AĞI

Okuduğunuz dava kağıtlarından lağım aktığını hissetmek nedir, bilir misiniz?

Başka nasıl tarif edeyim ki şu yaşananları:

Bir FETÖ şüphelisi, arsasındaki KHK şerhini kaldırmak için bir dolandırıcıyla anlaşıyor...

O dolandırıcı, ilgili dosyaya bakan FETÖ savcısına ulaşıyor...

O savcı, kendisine gelen dolandırıcının talebini asıl çalıştığı başka bir dolandırıcıya aktarıyor...

Savcı ile ortak çalışan o diğer dolandırıcı, FETÖ şüphelisini bulup “işini asıl biz çözeriz” diyor...

FETÖ şüphelisi, bunu diyen dolandırıcıya aracı olarak kendi çalıştığı dolandırıcıyı gönderiyor...

FETÖ savcısının dolandırıcısıyla FETÖ şüphelisinin dolandırıcısı kendi aralarında anlaşamıyor...

Savcının ortak çalıştığı dolandırıcı, dolandırmak için buluştuğu ama o sırada savcılığa çalışan bir başka FETÖ şüphelisine, beğenmediği dolandırıcıyı şikayet ederken polis de onları dinliyor:

“A.K: Ben onu arıyorum ya, o bana başka bir adamı gönderiyor ve ben o adamın bana geleceğini ondan önce biliyorum. Adamın ne olduğuna bakıyorum; 16 tane davası var karşılıksız çekten, evrakta sahtecilikten...

B.S: He, onlar zannediyor ki...

A.K: Adam adliye koridorlarını şey yapmış...

B.S: Aşındırıyor...

A.K: Ulan aşındırıyor ama adam seninle iş yapar mı... Savcı bana diyor ki; ‘bak telefonu bu, ne ayaktır buna bak!’ 16 tane sahte evraktan, şundan bundan...”

Nihayetinde, ne mi oluyor?

Şikayet edilen dolandırıcı da, kendisini beğenmeyen dolandırıcı aleyhine tanık olarak ifade veriyor.

ÖZGÜR SAVCILAR ÖRGÜTTEN DEĞİLMİŞ

91 mağdurun olduğu, 8 sanıklı bir davanın iddianamesinden özetledim okuduklarınızı. Sanıklar arasında polisler de vardı, soruşturma sırasında emekli olmuş deneyimli bir MİT mensubu da...

FETÖ Borsası işleten bu örgütün adliye ayağına dair iddianame ise geçen yıl yazılmıştı. Fettah Tamince dosyasını kapatmasıyla da bilinen Savcı İsmet Bozkurt ile Savcı Lütfi Karabacak hakkındaki iddialar çok çarpıcıydı. Para karşılığı soruşturma da kapıyorlar, para karşılığı insanları gözaltına da aldırıyorlardı. Yaptıkları rüşvet pazarlıkları, hesap hareketleri, suç örgütüyle yazışmalar ortadaydı.

İlginçtir...

Bu yazdığım dava kapsamında...

FETÖ Borsası’ndaki herkese, kurulan suç örgütünden ceza istenirken...

Savcılara rüşvet, görevi kötüye kullanma gibi nispeten daha hafif suçlamalar yönetildi. Halbuki, dava dosyalarına göre her iş organizeydi.

Ve sistem, meslekten ihraç ettiği bu savcılar için tutuksuz yargılamayı uygun gördü. Özgürlüğün tadını çıkaran FETÖ Borsası’nın adliye ayağındaki isimler, son infaz paketinden de yararlandırıldı. Ceza alsalar dahi, kapalı cezaevinde yatarları kalmadı.

Unutmayalım ki; tüm bunlar sadece şimdilik görebildiklerimizdi. Bildiğim; lağım çukuru hem derin hem doluydu. (Barış Pehlivan - 9 No’lu Silivri Kapalı Cezaevi C3/20 - Odatv.com)
Daha yeni Daha eski