Yazar Ece Temelkuran, İngilizce yazdığı ve 12 dile çevrilen ‘Bir Ülke Nasıl Kaybedilir? Demokrasiden Diktatörlüğe 7 Adım’ isimli kitabının T...
Yazar Ece Temelkuran, İngilizce yazdığı ve 12 dile çevrilen ‘Bir Ülke Nasıl Kaybedilir? Demokrasiden Diktatörlüğe 7 Adım’ isimli kitabının Türkçe’ye çevrilemediğini belirterek “Bunu söylerken içim acıyor” dedi...
Temelkuran, Kısa Dalga’da Kemal Göktaş’la birlikte yaptığı podcast dizisinin ilk bölümünde diktatörlüğe geçişteki yedi adımı ve çağrıcıları arasında olduğu, eylül ayında İzlanda’da toplanması planlanan İlerici Enternasyonal’i anlattı.
Temelkuran şunları söyledi:
‘Bir sistemin son çırpınışları’
“Dünyada yükselen bir muhalif hareket var ama bu bizim bildiğimiz eski enternasyonalin döneminde olduğu kadar örgütlü, o biçimde örgütlü, o büyük söylemlerle yola çıkan bir muhalif hareket değil. Daha dağınık, daha renkli, daha zengin, daha başka problemleri olan başka bir ilerici hareket. Ölmekte olan bir sistemin son çırpınışlarını görüyoruz ama bilirsiniz ki bir şeyler iyiye gitmeden çok daha kötüye gider.
Dünyadaki muhalif hareket bence artık gurulara ya da yol göstericilere çok da fazla ihtiyacı olan bir muhalif hareket değil. Zaten sokak kendi kendine bir şeyleri keşfediyor. En son bunu Amerika’daki ‘black lives matters’ ayaklanmasında, protestolarında da görüyoruz. Bundan önce Gezi’de de gördük, Tahrir’de de gördük, İspanya’da, Yunanistan ayaklanmalarında da gördük. Sokakta biriken bir politik enerji var. Bu politik enerji maalesef kendini geleneksel demokrasi kurumları içinde ifade edemiyor.
‘Sokakta biriken politik enerji’
Sanıyorum sadece İlerici Enternasyonal’in değil, dünyada bugün muhalefet üzerine düşünen, ne yapılabileceği, kapitalizmin ya da dünyadaki temel olarak bütün sistemin nasıl değiştirilebileceği, nasıl bir muhalif hareketle değiştirilebileceği üzerine düşünen herkesin aklından geçen soru şu: Biriken politik enerjiyi, sokakta biriken politik enerjiyi kurumsal yapıya nasıl dönüştürebiliriz ya da bu kurumsal yapıyla bu enerjiyi nasıl entegre ederiz?
İlericilik ve gericilik nedir konusuna ilişkin içimizden en bilgili zannettiklerimizin bile kafası çok karıştı bir dönem. Bugün son derece gerici olduğunu artık herkesin öğrendiği bir harekete ilericilik adına destek verdiler. Bugün Joe Biden’ın etrafındaki geleneksel demokratlar kendileri devletmişçesine devleti korumaya çalışıyorlar Trump’a karşı. Aynı paradoksu Türkiye’de CHP yaşamıştı uzun bir dönem ve hala da yaşıyor.
‘İnsanlar utanmamaya başladı’
“Kitabım 12 dile çevrildi bir yıl içinde. Türkçe’ye çevrilmedi, tabii ki içim yanıyor bunu söylerken. Kitap sanki bir diktatöre el kitabı gibi, bu yedi şeyi yaparsan ülkeyi, demokrasiyi diktatörlüğe dönüştürebilirsin gibi yazdım.
AKP’liler ilk iktidara geldiğinde sürekli ‘Gerçek halk biziz!’ dediler ve biz şunu ispat etmek zorunda kaldık ‘Biz de gerçeğiz’ Böyle saçma bir durumla karşı karşıya kaldık. İnsanlar utanmamaya başladı. Utanmazlık bir haslet, bir erdemmiş gibi sunulmaya başlandı. Avrupa’da anlatmaya çalıştığım şey şu: Kurumlarınıza bu kadar güvenmeyin. Kurumları insanlar oluşturuyor ve insanlar zamanın ruhuna kapılıp gidebilirler, güce tapınabilirler.
Britanya’da bir konuşmamda Boris Johnson başbakanınız olacak, buna kendinizi hazırlayın demiştim, gülmüşlerdi. Altı-yedi ay sonra oldu hakkaten. Trump’ın ikinci kez seçilebileceğini söylüyorum kendi arkadaşlarıma, hemen bunalıma giriyorlar ama bunalıma girmek, sinirlenmek, öfkelenmekle politik sonucu olan bir eylem yapmış olmuyorsunuz.”
Podcast’in devamını BURADAN dinleyebilirsiniz.
Temelkuran, Kısa Dalga’da Kemal Göktaş’la birlikte yaptığı podcast dizisinin ilk bölümünde diktatörlüğe geçişteki yedi adımı ve çağrıcıları arasında olduğu, eylül ayında İzlanda’da toplanması planlanan İlerici Enternasyonal’i anlattı.
Temelkuran şunları söyledi:
‘Bir sistemin son çırpınışları’
“Dünyada yükselen bir muhalif hareket var ama bu bizim bildiğimiz eski enternasyonalin döneminde olduğu kadar örgütlü, o biçimde örgütlü, o büyük söylemlerle yola çıkan bir muhalif hareket değil. Daha dağınık, daha renkli, daha zengin, daha başka problemleri olan başka bir ilerici hareket. Ölmekte olan bir sistemin son çırpınışlarını görüyoruz ama bilirsiniz ki bir şeyler iyiye gitmeden çok daha kötüye gider.
Dünyadaki muhalif hareket bence artık gurulara ya da yol göstericilere çok da fazla ihtiyacı olan bir muhalif hareket değil. Zaten sokak kendi kendine bir şeyleri keşfediyor. En son bunu Amerika’daki ‘black lives matters’ ayaklanmasında, protestolarında da görüyoruz. Bundan önce Gezi’de de gördük, Tahrir’de de gördük, İspanya’da, Yunanistan ayaklanmalarında da gördük. Sokakta biriken bir politik enerji var. Bu politik enerji maalesef kendini geleneksel demokrasi kurumları içinde ifade edemiyor.
‘Sokakta biriken politik enerji’
Sanıyorum sadece İlerici Enternasyonal’in değil, dünyada bugün muhalefet üzerine düşünen, ne yapılabileceği, kapitalizmin ya da dünyadaki temel olarak bütün sistemin nasıl değiştirilebileceği, nasıl bir muhalif hareketle değiştirilebileceği üzerine düşünen herkesin aklından geçen soru şu: Biriken politik enerjiyi, sokakta biriken politik enerjiyi kurumsal yapıya nasıl dönüştürebiliriz ya da bu kurumsal yapıyla bu enerjiyi nasıl entegre ederiz?
İlericilik ve gericilik nedir konusuna ilişkin içimizden en bilgili zannettiklerimizin bile kafası çok karıştı bir dönem. Bugün son derece gerici olduğunu artık herkesin öğrendiği bir harekete ilericilik adına destek verdiler. Bugün Joe Biden’ın etrafındaki geleneksel demokratlar kendileri devletmişçesine devleti korumaya çalışıyorlar Trump’a karşı. Aynı paradoksu Türkiye’de CHP yaşamıştı uzun bir dönem ve hala da yaşıyor.
‘İnsanlar utanmamaya başladı’
“Kitabım 12 dile çevrildi bir yıl içinde. Türkçe’ye çevrilmedi, tabii ki içim yanıyor bunu söylerken. Kitap sanki bir diktatöre el kitabı gibi, bu yedi şeyi yaparsan ülkeyi, demokrasiyi diktatörlüğe dönüştürebilirsin gibi yazdım.
AKP’liler ilk iktidara geldiğinde sürekli ‘Gerçek halk biziz!’ dediler ve biz şunu ispat etmek zorunda kaldık ‘Biz de gerçeğiz’ Böyle saçma bir durumla karşı karşıya kaldık. İnsanlar utanmamaya başladı. Utanmazlık bir haslet, bir erdemmiş gibi sunulmaya başlandı. Avrupa’da anlatmaya çalıştığım şey şu: Kurumlarınıza bu kadar güvenmeyin. Kurumları insanlar oluşturuyor ve insanlar zamanın ruhuna kapılıp gidebilirler, güce tapınabilirler.
Britanya’da bir konuşmamda Boris Johnson başbakanınız olacak, buna kendinizi hazırlayın demiştim, gülmüşlerdi. Altı-yedi ay sonra oldu hakkaten. Trump’ın ikinci kez seçilebileceğini söylüyorum kendi arkadaşlarıma, hemen bunalıma giriyorlar ama bunalıma girmek, sinirlenmek, öfkelenmekle politik sonucu olan bir eylem yapmış olmuyorsunuz.”
Podcast’in devamını BURADAN dinleyebilirsiniz.
Hiç yorum yok