Albayrak'ın gidişi partiden olası kopmaları engelleyebilecek mi? Ya da Erdoğan ve partisi artık yolun sonuna mı geldi?
Albayrak’ın gidişi parti ve iktidar içindeki kavgaların bir özeti olarak okunabilir mi bu kesin olarak bilinmez belki ama, kaynamanın, bu gelişmenin öncesinde başladığı artık herkesin malumu ve herkesçe bilinen bir gerçeklik. Erdoğan’ın Süleyman Soylu’ya, Albayrak yerinde kaldığı sürece partiden önemli sayıda milletvekilinin kopacağı bilgisinin doğru olup olmadığını araştırmasını istemesi bizim başka bir sonuca ulaşmamızı olanaklı kılmıyor…
Berat Albayrak’ın gidişi hiç kuşkusuz birçok ayrıntısı, önü ve arkasıyla çok tartışılacak, konuşulacak, yazılacak ve irdelenecektir. Eldeki bilgi, duyum ve materyal, gidişin henüz çok sıcak olması nedeniyle kısıtlıdır. Süreç içerisinde mesele giderek daha bir netleşecek, sözünü ettiğimiz kısıtlılık yerini bir bilgi genişlemesine elbette bırakacaktır. Bu nedenle bu gidişi anlayabilmek ve anlatabilmek noktasında şu an için ancak kısıtlı veriler üzerinden yürüyebiliriz.
Önce şu “görev affı talebi kabul edildi” meselesine bir bakalım.
Berat Albayrak’ın sosyal medya üzerinden paylaştığı metinde “görev affı” talep ettiğine dair herhangi bir cümle yok. Hatta böyle bir talebin iması bile yok. Bunun yerine; “At izinin iti izine karıştığı”, “Allah sonumuzu hayır eylesin” “Gaybı, kalpleri ve hakiki niyetleri bilen mutlak güç sahibi Cenab-ı Allah” gibisinden nereye çekersen çek türünden cümleler var. Yani iktidar tarafından bugün yapılan açıklamada ortaya atılan “Görev affı talebi”nin Berat Albayrak’ın sosyal medyadan paylaştığı metinle hiç örtüşmediği açık ve net. “Görev affı talebi” söyleminin bir tek nedeni olabilir. Bu söylem, Berat Albayrak’ın gidişinin biçim ve tavır anlamında, Erdoğan’ın egemen pozisyonuna herhangi bir zarar vermemesi için iktidar tarafından bugün icat edilmiştir. Bu dediğimize bağlı olarak örneğin aile içi kavgalar, Albayrak ile Erdoğan’ın aralarındaki gergin telefon konuşması ve buna benzer şeyler, Erdoğan’ın “egemen pozisyonu” yanında bize göre işin sadece magazin kısmıdır.
Berat Albayrak’ın saraya gidiş nedeni ve şekli bir başka önemli nokta.
Bilindiği gibi Albayrak görevi bırakmadan bir gün önce Erdoğan Naci Ağbal’ı saraya çağırdığında Ağbal kendisine küçük bir brifing verir ve burada Merkez Bankası rezervlerinin tükendiğini anlatır. Bunun üzerine Albayrak aranır, bunun doğru olup olmadığı sorulur. Albayrak işte bu iletişimden sonra saraya gider ama Erdoğan’la görüşemez. Saray çıkışında Naci Ağbal’la karşılaşır ve aralarında yumruklaşmaya kadar varan bir kavga yaşanır. Albayrak’ın görevi bırakmadan önceki bir günlük süreçte en çok bu gelişmeler öne çıkmıştır. Burada üç çok önemli soru dikkat çekmektedir. Birincisi; Ağbal Erdoğan’a Merkez Bankası’nın rezervlerinin tükendiğini söyleyene kadar Erdoğan böyle bir şeyi bilmiyor muydu? İkincisi; eğer Erdoğan’ın böyle bir durumdan haberi yoktuysa neden bilgilendirilmemiş veya haberdar edilmemişti? Üçüncüsü; devletin en tepesindeki kişi nasıl olur da Merkez Bankası’nın rezervlerinin tükendiğini bilemezdi? Erdoğan’ın bütün bunlardan haberdar olmadığı kanısı Albayrak’ın saraya gidiş şekliyle, Erdoğan’ın kendisiyle görüşmemesiyle ve saray çıkış Ağbal’la Albayrak’ın kavga etmesiyle güçlenen bir kanı olarak önümüzde duruyor. Buraya kadar aktardığımız bilgi ya da duyumlar, İYİ Parti İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın kamuoyuna aktardıklarıdır.
Cumhuriyet gazetesi yazarı Erdal Sağlam’ın, Erdoğan’la Albayrak’ın Naci Ağbal’ın atanmasıyla ilgili olarak aralarında yaptıkları telefon görüşmesinin gergin bir görüşme olduğunu belirttiği duyumları da bir başka dikkat çekici nokta. Gerçi yazımızın başında bu görüşmenin de dahil olduğu kimi argümanların işin magazin kısmı olduğunu belirtmiş olsak da, bu telefon görüşmesi, Albayrak’ın saraya gidiş biçimi ve tavrı hakkında bize hiç de yabana atılmaması gereken ipuçları vermiyor değil. Yani böyle bir görüşmeden ve Merkez Bankası rezervlerinin tükenip tükenmediğinin kendisine sorulmasından sonra Albayrak’ın saraya, medyanın iddia ettiği gibi telaşlı bir biçimde gittiğini hiç sanmıyoruz. Gidişindeki ruh halinin ne olup ne olmadığı noktasında bize, saray çıkışı Albayrak – Ağbal kavgası çok net mesajlar vermektedir.
Albayrak’ın gidişinde şimdilik kaydıyla son önemli nokta da medyanın acınası ve zavallı halleri. Yaklaşık 1800 medya organından sadece beş ya da altı tanesinin Albayrak’ın gidişini haber yapması, geri kalanlarınsa yaklaşık 30 saat bekletilmeleri bu dediğimizin göstergesi. Yasa gereği tarafsız ve bağımsız olması gereken RTÜK başkanı Ebubekir Şahin’in; “Gece gündüz demeden ter döken Berat Albayrak kutlu davamızın vazgeçilmezidir” diye sosyal medya mesajı paylaşabildiği bir ülkede medyanın bu kepazeliği, bu acınası ve zavallı halleri şaşırtıcı değil, kaçınılmazdır. Türk medyası artık bir foseptik çukurudur.
Albayrak’ın gidişi parti ve iktidar içindeki kavgaların bir özeti olarak okunabilir mi bu kesin olarak bilinmez belki ama, kaynamanın, bu gelişmenin öncesinde başladığı artık herkesin malumu ve herkesçe bilinen bir gerçeklik. Erdoğan’ın Süleyman Soylu’ya, Albayrak yerinde kaldığı sürece partiden önemli sayıda milletvekilinin kopacağı bilgisinin doğru olup olmadığını araştırmasını istemesi bizim başka bir sonuca ulaşmamızı olanaklı kılmıyor.
Yazımızın sonunda bir sorumuz olacak: Albayrak'ın gidişi partiden olası kopmaları engelleyebilecek mi? Bir başka deyişle, Erdoğan ve partisi artık yolun sonuna mı geldi?
Sevgiyle, dirençli ve uyanık kalın (HAYRİ GÜNEL)