Sezen Aksu ya da Sedef Kabaş… Erdoğan, sözden başka savunması olmayan kadınlara, güçlü olduğu için mi yükleniyor? Yoksa söküklerini kapatacak pelerini, güçsüz olduğu için mi sopayla örüyor? Cami minberinden verilen dil koparma fetvası, Minik Serçe’nin evinin önüne yığılan siyah gömlekli güruh, gece yarısı yapılan Kabaş operasyonu, seçimlere giderken yaşanacakları bize önceden haber veriyor.
Diyelim yeterince bilginiz yok. Havva’yı merak ettiniz. Nereden öğreneceksiniz?
En önemli kaynaklardan biri İslam Ansiklopedisi. Diyanet Vakfı, 1983 yılından beri bu ansiklopedi için çalışıyor. Diyanet ürünü olan ansiklopedi, Cumhurbaşkanlığı tarafından da ödüllendirildi. Erdoğan, eserin tamamlanması onuruna yapılan törenle, ansiklopediyi herkesin dijital kullanımına açtı.
HAVVA-KADIN-YILAN
Ben de merak edip Havva maddesini açtım. 1997 yılında basılan 16. cildin 542-545 sayfaları arasındaydı. Havva kavramının oluşumu dahil, İslam öncesinde ve sonrasında Havva’ya eleştirilere de yer veriliyordu.
Tevrat’ta İbranice Havvâh, Yunanca tercümede Eva, Latincede Heva, Batı dillerinde Eva… Peki, Havva adının kökü neye dayanıyor? Ansiklopedide referanslara dayandırılan 9 ayrı tezden birincisini aktaralım:
“Ârâmîce ‘yılan’ anlamındaki hewyah veya hiweya. (…) Buna göre yılan Havvâ’nın mahvolma sebebi, Havva da bu anlamda kocasının yılanı idi.”
Diyanet, “Havvâ” ile “yılan” bağlantısının altını, başka kaynaklarla da şöyle çizmiş:
“Modern araştırmacılar hawwahın ‘yılan’ anlamına geldiğine kanidirler.”
İslam Ansiklopedisi, Tevrat’tan aktarımla devam ediyor:
“İkisi (Adem-Havvâ) çıplak şekilde hiçbir utanç duymadan cennette yaşarken, yılan kadını kandırır ve ona Allah’ın yasak kıldığı meyveden yedirir. Kadın bu meyveyi kocasına da verir ve o da yer; bunun üzerine ikisinin de gözleri açılır ve çıplaklıklarının farkına varırlar. Âdem karısını, karısı ise yılanı suçlar.”
Yılan, kadın, Havva… Diyanet Ansiklopedisi, kutsal kitaplara dayanarak, insanın var oluşunu Havvâ’nın kandırılmasına-kandırmasına dayandırıyor:
“Bir rivayete göre ise yılan bizzat Havvâ’ya sahip olmak için onu günaha teşvik etti ve onu şehvete sürükledi. İki koruyucu meleğin yokluğundan faydalanarak şeytan ya da yılan Havvâ’yı kandırdı. Yasak meyveyi tutan Havvâ, ölüm meleğinin kendisine doğru gelmekte olduğunu görünce Âdem’i de kendi kaderine ortak etti. Yılan onu günaha çağırdığında şarap içen Havvâ bunu Âdem’in içeceğine de karıştırdı. Sadakatsizliği sebebiyle Havvâ’ya dokuz belâ verildi.”
KURAN’DA HAVVA ADI YOK
Diyanet, İncil’e referansla Havva eleştirilerine geniş yer vermiş:
“Kilise babalarının yorumunda bir bâkire (Havvâ) sebebiyle ölüme mahkûm olan insanlık, yine bir bâkire (Meryem) vasıtasıyla kurtulmaktadır. Hıristiyan telakkisine göre, kadın haram meyveyi Âdem’e yedirerek cennetten kovulmasına ve böylece insan neslinin günahkâr olmasına sebep olmuştur.”
Neden Havva anlatılırken Tevrat ve İncil kaynak verilmiş derseniz, onun da yanıtı var:
“Havvâ adı Kur’ân-ı Kerîm’de geçmemekte, Hz. Âdem’le ilgili âyetlerde ondan Âdem’in zevcesi olarak bahsedilmektedir.”
Ansiklopedi, buna rağmen, yüzyıllardır İslam literatüründe, Havva’nın Âdem’in eşi olarak kabul edildiğini söylüyor. Kuran’ın ilk günahtan “Âdem’in zevcesi”ni değil, Âdem’i de sorumlu tuttuğunu söylüyor:
“Yahudi-Hıristiyan geleneğinde Havvâ ayartıcı ve baştan çıkarıcı olarak takdim edilirken Kur’an’a göre insanlığın ilk çiftinin her birinin cennetten kovulmasıyla sonuçlanan olaylardan erkek ve kadın eşit bir şekilde sorumlu tutulmuştur.”
HEM HAVVA’YA HEM KADINA KARŞILAR
Buna karşılık Diyanet Ansiklopedisi, İslamcıların Havva algısının yıllardır olumsuz olduğunu da not etmiş:
“Buna karşılık Kur’an sonrası İslâmî gelenekte Havvâ imajı, çok defa kocasının cennetten atılışından tek başına sorumlu tutulacak kadar değişmiştir.”
Dahası var…
İslam Ansiklopedisi, Kuran’da geçmeyen Havva’yı doğrudan hedef alan hadislerin ne kadar ağır olduğunu da şöyle aktarıyor:
“Bir başka hadiste, ‘Eğer Havvâ olmasaydı kadın cinsi eşine hıyanet etmezdi’ denilmiştir (Buhârî, “Enbiyâ”, 1, 25; Müslim, “Radâ”, 62, 63). (…) Meselâ İbn Hacer el-Askalânî, ‘Havvâ şeytanın kendisine şirin gösterdiği şeyi kabul etmiş ve kendisi de bunu Âdem’e şirin göstermiştir; işte hadisteki hıyanetin anlamı budur’ der (Fet’u’l-bârî, VI, 424). Ancak aynı hadis, Havvâ’dan itibaren bütün kadınların cinsî cazibeleri dolayısıyla kocaları üzerinde dinî ve ahlâkî bakımdan olumsuz sonuçlar doğurabilecek bir etki gücüne sahip oldukları şeklinde de yorumlanmıştır (Muhammed Gazâlî, s. 280-281, 286).”
Diyanet; tarih, tefsir ve kısas-ı enbiya kitaplarından kaynak vererek, İslamcıların Havva ve kadın algısının durumuna şöyle yer veriyor:
“Âdem topraktan yaratıldığı için erkekler yaşlandıkça güzelleşmekte, kadınlar ise etten yaratıldıkları ve et zamanla bozulduğu için yaşlandıkça çirkinleşmektedirler (Sa‘lebî, s. 22). (…) Saîd b. Müseyyeb’den nakledilen bir rivayette ise Âdem’in aklı başında iken yasak meyveyi yemediği, bunun üzerine Havvâ’nın ona içki içirip sarhoş ettiği, sonra da ağacın yanına götürerek Âdem’in yasak meyveden yemesini sağladığı ifade edilir.”
Diyanet’in Ansiklopedisi, Kuran sonrası İslami kaynaklarda, Havva ve kadın hikâyesine devam etmiş:
“(Müşterek cezalara ilâveten) Havvâ’ya ve daha sonraki bütün hemcinslerine âdet kanaması, hamilelik, ağrılı çocuk doğurma gibi birçok ceza verilmiştir.”
Havva tartışması sırasında ortaya çıkan, Cübbeli Ahmet’in geçmişte Havva’yı yerden yere vuran konuşması da İslami kaynaklardaki bu kötü Havva algısına dayanıyor.
HAVVA’NIN MEZARINI KİM YIKTI?
Dahası da var…
Peki, Havva’nın mezarı nerede? Diyanet bu soruya bir cümleyle yanıt vermiş:
“Cidde’de ona nisbet edilen, Evliya Çelebi’nin ziyaret ettiği bir kabir Suudi yönetimi tarafından yıktırılmıştır.”
Gerçekten de 27 Şubat 1928 tarihli gazeteler, Prens Faysal’ın Havva’ya ait olduğuna inanılan mezarı yıktırdığını yazıyor. Yetmedi, söz konusu mezarda dualar devam edince, Suudi hocaların fetvasıyla, 1975 yılında Havva’nın mezarı beton dökülerek yok edildi.
Diyanet ya da Cumhurbaşkanlığı, konu üzerine nutuk atarken kendi bastığı, yaydığı, dağıttığı ansiklopediyi okudu mu bilinmez... Ancak bir an için oldu ya, Havva’nın dünyaya yeniden zuhur ettiğini düşünsek neler olur? Sezen şarkısını duyduktan sonra herhalde bir kez daha “tövbe” derdi. Ancak eline Diyanet’in ansiklopedisini alıp yazanları okusa, “hakkımda bu kadar kötü hikayeyi nasıl uydurdunuz” diye din adamlarına sorardı. Son olarak Cumhurbaşkanı’na dönüp “para için anlaşma yaptığınız şu Suudiler benim mezarıma bile tahammül edemedi” diye haber verirdi.
Kısacası mesele ne Sezen ne de Sedef! Ne şarkı ne Çerkes atasözleri! Türkiye’yi yönetme yeteneğini kaybetmiş bir iktidar, elinde kalmış son kozu olan sopayla, “Havva’nın soyundan” kadınlar üzerinde güç denemesi yapıyor. “İbret olsun” diyerek cehennemi yaşattıklarıyla, bütün ülkeye “susun” diyor. Tespih tanesi gibi dağılan tabanını da din sömürüsüyle yeniden tahkim ediyor. Onlar-bizler çukurunu derinleştirerek kendinden kopanların uzaklaşmasını engellemeye çalışıyor. Sokağa ve sosyal medyaya sürdüğü kara gömlekli çetelerle karşıtlarına korku veriyor. Seçime giden süreçte, muhalefetin boğazını sıkacağını da duyuruyor.
Bu savaşı kim mi kazanır? Bir Çerkes atasözündeki gibi: “Mezar taşı kaybolur, şarkı kaybolmaz.” Havva’nın soyundan gelen kadınların şarkıları... (BARIŞ TERKOĞLU - CUMHURİYET)