İnsanlık en başından beridir, yani “geçmiş”inde, siyasetle tanışmadı; siyaset, Aristo’nun insanı, “politik hayvan” olarak tanımlamasından bir gün önce de keşfedilmedi. İnsanlık için “tarih”in başlaması, toplumsal yarılmalar yaratan işbölümü ve bu yeniliğin kalıcılaşması için icat edilen kabuller ve kurallarla mümkün oldu. İşte bu yüzden siyaset daima devlet ile beraber anıla gelmiştir. Ancak bu ikiz kardeş birbirinden ayrılmamış ama ayrı tutulmuştur. Biri “iyi” tarafıdır, diğeri “kirli.” Yaratılan bu yanılsamayla insanların büyük bir çoğunluğu her ikisinden de uzak tutulmuştur. Devlet tanrı kadar yukarıdadır, muhtar kadar yakın. Siyaset sokak kadar yakındır, kefen giymeden yapılamayacak kadar uzak.
İnsanlık için önceden gerek duyulmayan Devlet ile Siyaset’in sonsuza kadar var olması da gerekmez. Yaratılan, yok da edilebilir. Ancak bu ikiz kardeşin kudretine, geçmişine, geleneğine bakılacak olursa şu ya da bu nedenle ufak ufak adımlarla sahneden çekilip gözden yitecekleri veya sönümlenecekleri yok. Bunları aşmak ve unutulmuşluğa terk etmek için adımlara değil uzun atlamaya ihtiyaç var, yani bir Devrim’e. Niteliğini “geçmişin tüm eski pislikleri”nden ve onun eleştirisinden alan bir devrime. Devrime götürecek, kendi kendini yok etmeye ayarlanmış “bu siyasete.”
* * *
“Emekçiler ezilenler ve sömürülenler güçlü, bereketli ve üretken olduğunuz için eziliyor ve sömürülüyorsunuz. Yukarıdakiler/tepenizdekiler yüce olduklarından değil size diz çöktürmüş oldukları için oradadır.
“Onları orada tutan, semirmelerini ve güç kazanmalarını sağlayan da sizden başkası; sizin karşılıksız olarak el konan emeğinizden başka bir kaynak değildir. Dünya sayenizde dönüyor. Onların sahip oldukları her şey sizin ürününüzdür ve herkese ait olmalıdır.
“Siz yüzyıllardır alçakgönüllülük ile terbiye edildiniz. Şimdi bunu insanlığın ve gelecek kuşakların kullanımına bu kez zoraki değil gönüllü olarak sunun.” / DETAYLAR İÇİN TIKLAYINIZ