Her apartmanda, mahallede komşularına huzursuzluk veren, kavga çıkaran, çözümü sadece kavga ve şiddette gören bir tip çıkar. Erdoğan ve Türkiye şu anda bölgesinde tam da böyle bir ülke. Kürtlere, Ermenilere, Yunanlılara sürekli “Bir gece ansızın gelebiliriz” tehdidi savuran, sivillere, çocuklara ve kendi halkına zulmeden bir anlayışın en kaba dışa vurumunun temsilcisi Erdoğan.
Soğuk Savaşın sona ermesinin ve Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının yarattığı boşluğu kendinden görece zayıf ülkelerin topraklarını işgal için kullanan, Kürt halkına zarar vermekte sınır tanımayan İttihatçı zihniyet, ülke içindeki perişanlığı örtebilmek için sürekli savaş naraları atmaktan başka çare bulamıyor.
Hep altını çiziyoruz, Türkiye’nin Ege’de Yunanistan’a karşı elbette haklı talepleri vardır. Ancak bunun yolu Erdoğan’ın ve muhalefet partilerinin savaşçı, işgalci söylem ve tutumu değildir. Erdoğan’ın Teknofest’te yaptığı konuşma, içerideki tabanını güçlendirme, gündemi saptırma amaçlı da olsa, Türkiye’yi ekonomisinin iflas geldiği bir alanda uluslararası arenada daha da yalnızlaştırmaktadır:
“Bu Amerika, Yunanistan'a silahları, uçakları gönderiyor mu? Oradan S-300'lerle bizi tehdide kalkışıyor mu? Ey Yunan, tarihe bak, tarihe dön, çok daha fazla ileri gidersen bunun bedeli ağır olur ağır! Yunanistan'a tek cümlemiz var: İzmir'i unutma! Adaları işgal etmeniz falan bizi bağlamaz, vakti saati geldiğinde gereğini yaparız. Hani diyoruz ya, bir gece ansızın gelebiliriz.”
Türkiye parçası olduğu Batı ittifakından giderek uzaklaştığı, arasında her an patlak verecek çok büyük sorunlar olan Rusya’ya bağımlı hale geldiği için Amerika, asıl yatırımını Yunanistan’a yapmaya başlamıştır. Gerek Washington gerek Fransa, Ege’de her an bir çılgınlık yapabileceklerini düşündükleri Ankara’ya karşı böyle bir tedbir alma ihtiyacı duymuşlardır. Ayrıca unutmamak gerekir ki, Türkiye’nin bu saldırgan ve yayılmacı tutumundan rahatsız olan sadece Amerika Birleşik Devletleri veya Avrupa Birliği ülkeleri değildir. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, İsrail ve Mısır da Ankara’nın bu anlayışından rahatsız olmuş ve Yunanistan’la askeri ve ekonomik ittifaklar oluşturmuş bulunmaktadır.
Bu gerçeği gören Erdoğan, şimdi dün yıktıklarını tamir etmeye çalışmakta ve İsrail ve Mısır’la ilişkiler tamir etmek için taklalar atmakta, dün katillikle suçladığı Suudi Prensi’nin ayağına gitmekte bir sakınca görmemektedir. Bu tavrı ilişkileri düzeltme yolunda bir katkı sağlasa da bölgedeki hiçbir ülke Erdoğan yönetimindeki Türkiye’nin güvenilir bir ortak olamayacağı, eli güçlendiği anda veya fırsatını bulduğunda tekrar eskiye döneceğini çok iyi bilmektedir.
Bir NATO ülkesini işgal ile tehdit etmek aklın alabileceği bir söylem değildir. Batı başkentlerinde bölge uzmanlarının ve liderlerinin bu gerçeği görüp saldırgan bir Türkiye’ye karşı Atina’nın elini güçlendirecek yeni adımlar atma kararlarını hızlandıracağı bir gerçektir. Türkiye, S-400 kararı yüzünden ortağı ve kimi parçalarının üreticisi olduğu F-35 projesinden atılmıştır. Bu Erdoğan’ın hiç beklemediği ve dostu Trump’ın bir şekilde izin vermeyeceğini düşündüğü bir adımdı.
Erdoğan’ın yanlış politikaları sadece Türk Hava Kuvvetleri’ni yeni nesil F-35 uçaklarından etmedi, yıllık 12 milyar dolar üretim geliri ve teknoloji geliştirebilme kabiliyetinden de mahrum bıraktı. Bugün Türkiye’nin bir uçak sanayi varsa, bunun Turgut Özal döneminde temeli atılan F-16 projesi çerçevesinde gerçekleştiğini unutmamak lazım. Erdoğan Yunanistan’a yönelik söylemiyle F-16 alımı ve eskilerin yenilenmesi için gerekli Kongre onayını da imkansız hala getiriyor. Belki de bunu NATO İttifakı’ndan tamamen kopmak ve savunma sanayini Ruslara bağımlı hala getirmek istiyor ancak seçim yaklaştıkça anti-Batı ve anti-Amerikan söylemini daha da artırmasını öngörmek yanlış olmaz.
Batılılar şu anda zamana oynuyor ve içeride sıkışmış bir Erdoğan’ın saldırgan bir söyleme başvurmak zorunda olduğuna inanarak kendisini avutuyor. Göremedikleri gerçek, tek adam rejimlerinin kendi ikballeri için ülkelerini ateşe atmaktan çekinmeyecekleridir. Irak, Arjantin ve Yunan cuntası deneyimleri ve Putin’in Ukrayna’yı işgali tek adam rejimlerinin ne kadar tehlikesini ve ülkelerini felakete sürükleme kabiliyetlerini ortaya koyuyor.
Erdoğan ekonomik olarak bir şey sunamayacağı seçmene sadece bir çeşit cihad ve İttihatçılık sağlayabilir. Türkiye’de kitleler 100 yıldır Ermeni, Rum ve Kürt başta olmak üzere “Öteki” düşmanlığıyla yetiştirilmiştir. Bu hem laikçi kesimler, hem de muhafazakarlar için geçerlidir. Erdoğan’ın seçim öncesi bir maceraya girişmesi sürpriz olmayacaktır ancak Türkiye için tarihinin en ağır sonuçlarından birini üretecektir. (ERGUN BABAHAN - ARTI GERÇEK)