Mehmet Cengiz kimdir? 5’li çetenin üyesidir. Dünyada rekor kamu ihalesi almış ikinci kişidir. Ağzı bozuk bir tüccardır. AKP’nin yandaşı, havuz medyasının baş müteahhididir. Servetini off-shore hesaplara istiflemiş, Londra’da lüks mülkler edinmiş bir milli oligarktır.
Ama Mehmet Cengiz aynı zamanda, AKP iktidarında İngiliz kapitalizminin ‘yeşil dönüşüm’ projesinin kilit unsurlarından birisi haline gelmiş, küresel pazardaki teknolojiye dayalı rekabetin ihtiyaçlarına yanıt verecek tedarik zinciri kurmuş bir sermayedardır da.
Taban tabana zıt iki farklı portre bunlar. Haklı olarak şu sorular akla geliyor hemen: Ne yani! Toplumu yoksullaştıran kamu kaynağı yağmasıyla, refahın anahtarı teknoloji, Cengiz’in bünyesinde mi birleşti şimdi? Kültürden sanattan ırak, konuşmayı bile beceremeyen birisi, nasıl olur da Batı sermayesinin rekabetinde kilit rol oynar? Saçmalık bu!
Gerçekten de saçmalık gibi. Lakin, Cengiz’i ve onu yaratan siyasal rejimin sebeplerini sürekli Batı sermayesinin normlarından kopuşta arayan, ‘eş-dost kapitalizmi’ türü kapalı devre tanımlarla anlamaya çalışan, küresel rekabetteki iş bölümünü göremeyen; kısaca, dünyanın pek çok coğrafyasında tekrar şahlanmış sömürgeciliğin yeni biçimlerini ıskalayan ana akım iktisadın ezberinden kaynaklanan bir saçmalık bu.
Yoksa bir sermayedar olarak Cengiz, ülkenin doğal kaynaklarıyla Batı pazarı arasında bir yerde duruyor artık. Doğal kaynakların katma değeri, küresel sermayenin teknolojiye dayalı rekabetinin ihtiyaçları doğrultusunda hızla dışarıya transfer ediliyor. AKP’nin döviz ihtiyacı için yoğunlaştırdığı toprak ve orman talanının bir sebebi de burada yatıyor.
Cengiz’in bu süreçte oynadığı rol hayati işte. Bakın Kaz Dağları’ndan, Murgul’dan, Mazıdağı’ndan finans kapitalin kalbi Londra’ya nasıl bir yol açmışlar.
Mazıdağı’ndan İngiltere’ye
Cengiz’in son vukuatı ikiz kardeşi Limak’ın, Akbelen Ormanı’nı düzlediği günlerde Kaz Dağları’ndaki ağaçlara girişmesiydi. Çanakkale’nin Bayramiç bölgesindeki Halilağa Bakır Madeni için bir işleme tesisi kuruyor. Tesisin iki yapay göleti 22 köyden geçen Kocabaş Çayı’ndan beslenecek. Bu, 573 futbol sahası büyüklüğünde bir alanın kısa sürede susuz kalması demek. Çanakkale’de yaşayan 100 bin kişinin bir yılda kullanacağı suyu tek başına tüketecek tesis. Atıklarının toprakta ve havada yaratacağı kirliliğin her türden canlıyı nesiller boyu etkileyecek olmasını da Cengiz’in toplumsal maliyetine ekleyelim.
Yağmacılığın güttüğü bu doyumsuzluğun ve aceleciliğin, küresel düzeydeki teknolojiye dayalı sermaye birikimiyle bir ilişkisi var. Cengiz’in gücü madenlerden geliyor çünkü. Ülkenin yıllık bakır ihtiyacının yüzde 15’inin, alüminyumun yüzde 10’unun üzerinde tekel kurmuş durumda. Bunu da yine ana akım iktisatçıların etrafından ıslık çalarak dolandığı özelleştirme sayesinde başardı.
Eti Alüminyum’u 2005’te, Eti Bakır’ı 2006’da özelleştirme ihalesiyle aldı. Cengiz’i inşaat değil, özelleştirme yarattı aslında. İnşaattan gelen nakit, siyasetle ilişkisini güçlendirdi, servetini katladı, önünü açtı ve madencilik faaliyetini İngiltere pazarına sıçratmasını sağladı. Böylece bizim yerli-milli talancı, dünyanın sayılı teknolojik üretim bantlarından birisinin hammadde tedarikçisi haline geldi.
2011-2019 arası 20 milyar liraya yakın ‘adrese teslim’ kamu ihalesini cebe atan Cengiz, 2020’de İngiltere’nin 50 yıllık şirketi ICoNiChem’i satın aldı. Kobalt ve nikel işleyerek katma değerli ürün elde ediyor. Alanında ülkenin önde gelen 15 şirketi arasında. Şu sıralar kullanılmış bataryaların geri dönüşümüne de el atacak. İngiliz hükümeti batarya dönüşümüne büyük önem veriyor ve hazırlanan teşvik projesine ICoNiChem de dahil edildi. Avrupa yakın zamanda nikel ve lityumun yanında, kobaltı da ‘kritik metaller’ listesine yazdı. Dolayısıyla üretiminde her türlü teşvik seferber ediliyor. Bakır, gümüş, nikel, kurşun ve demirin bir yan ürünü. Bilgisayar, cep telefonu, elektrikli otomobiller, yenilenebilir enerji sistemleri, askeri sanayi dahil yüksek teknolojiye dayalı üretimlerde hayati önemde. Kobalt madenciliğinin 2035 sonrası ihtiyacı karşılayamayacağı hesaplanıyor. Haliyle hammadde kaynağı olan her ülkenin sıkılıp suyunun çıkarılması lazım. Türkiye de onlardan birisi. Cengiz gibiler de ülkenin gırtlağına çökmüş vaziyette.
Özelleştirmeler sayesinde kusursuz bir hammadde tedarik zinciri kurdu. Kastamonu Küre’deki bakırdan elde edilen hammadde, Mardin Mazıdağı’ndaki tesise geliyor. Burada ayrıştırılıyor ve Samsun İzabe Tesisi’ne gönderiliyor. Oradan da 2016’da işletme hakkı yine özelleştirmeyle 49 yıllığına alınmış İnebolu Limanı’ndan, kamu ihaleleriyle elde edilen birikimle satın alınmış İngiltere’deki tesise ulaştırılıyor.
Sonuçta 13 farklı katma değerli ürün, Kraliçe’nin ekonomisinin hesabına yazılıp, iç ve dış pazarın ihtiyacına sunuluyor. İngiltere ciddi sıçrama yaparak, en büyük 12’inci kobalt ihracatçısı oldu. Meselenin ciddiyetini daha iyi anlamak için şu rakama dikkat edin lütfen: Bugün dünya kobalt ihtiyacının yüzde 2’sini tek başına karşılıyor Cengiz. O bir kobalt baronu! 2021’den sonra üretimini ikiye katladı. Nitekim İngiltere’nin son kobalt ticareti raporuna göre, 2020-2021 arası en hızlı büyüyen hammadde kaynağı pazar, 16.7 milyon dolarla Türkiye. Cengiz’in üretimi ikiye katlamasından sonra başarıldı bu. Başka türlü söylersek eğer; orman, tarım arazisi, su kaynağı dinlemeksizin girişilen talanın hızlanmasıyla…
Cengiz’e, orman ve toprak talanına bir de bu gözle bakmak lazım.
***
Biz ona çete derken, finans kapitalin kalbi Londra minnetle kucaklıyor. Biz verilen ihaleleri tek tek sayarken, İngiltere ‘yeşil dönüşüm’ için teşvik ediyor. Burada kazmasını vurduğu her toprak parçası çürürken, oradaki teknoloji şirketinin canına can geliyor.
Çünkü Cengiz gibiler sömürgeci ticarete aracılık eden, bu ticaret genişledikçe zenginleşen, dış pazarın ihtiyacına uyum sağlayan bir tür ‘kompradorluk’ rolünü de üstleniyorlar. Dağımızda, ormanımızda sömürgeciliğin her biçimini yaşarken, onun aktörlerinin de buna uygun evrilmesi şaşırtıcı değil elbette.
İşin sonunda tüm pislik bize kalıyor; katma değer ve zenginlik başkasına…
Ve bir Mehmet’in (Cengiz) sebep olduğu maliyeti zamla halka, borçla gelecek nesillere yıkacak bir tahsildar Mehmet (Şimşek) de Londra piyasasından kurtarıcı olarak çıkıp geliyor.
Buyurun size iki Mehmet özelinde yeni tip sömürgecilik dersi! (BAHADIR ÖZGÜR - GAZETE DUVAR)