Hamas'ın 7 Ekim sabahı İsrail’de düzenlediği saldırılar, örgütü daha önce hiç olmayan bir boyutta dünya gündemine taşıdı.

Örgütün 1987’deki kuruluşundan bu yana gerçekleştirdiği bu en kapsamlı saldırıları hem İsrail’de hem de dünyada şaşkınlık yarattı.

Hamas’ın tanımıyla Aksa Tufanı operasyonu ve ardından İsrail’in başlattığı operasyonların, İsrail-Filistin meselesinde yeni bir dönüm noktası oluşturacağı düşünülüyor.

Peki Hamas nasıl bir örgüt?

Kökleri Filistin Müslüman Kardeşleri’ne dayanıyor

Hamas isminin açılımı İslami Direniş Hareketi.

Aslında bu isimdeki İslamcılık ve İsrail karşıtlığı, örgütün siyasi çizgisini çok genel hatlarıyla özetliyor.

1960’lar ve 1970’li yıllarda Filistinli örgütler içinde asıl öne çıkanlar, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) bünyesinde yer alan, ağırlıklı olarak milliyetçi-seküler ve sol eğilimli örgütlerdi.

Daha sonra Hamas’ı kuracak olanlar ise Filistin Müslüman Kardeşleri’nin kadrolarıydı.

Bu kişiler, Mısır’daki Müslüman Kardeşler örgütünün çizgisini Filistinlilerin içine taşımışlar ve yıllar boyunca dini ve toplumsal alandaki çalışmalara yoğunlaşmışlardı.

BBC Türkçe’ye konuşan, ‘Hamas: Political Thought and Practice' (Hamas: Siyasi Düşünce ve Uygulama) kitabının yazarı, Northwestern Üniversitesi – Katar öğretim üyesi, siyaset bilimci Prof. Dr. Khaled Hroub, bu kadroların o dönemki çalışmalarını şöyle anlatıyor:

“Filistin Müslüman Kardeşleri sadece sosyal hizmetlere, dini okullara, camilere ve hatta spor kulüplerine yoğunlaşmıştı. Ve ‘Filistin’i unutmuyoruz ama gelecekteki çatışmalar için kuşaklar yetiştiriyoruz’ diyorlardı.”

Birinci intifadayla kuruluş

1987 yılında, İsrailli bir kamyon şoförünün Gazze Şeridi’ndeki bir kontrol noktasında bir grup Filistinli işçiyi aracını üzerlerine sürerek öldürmesi ardından birinci intifada olarak adlandırılan sivil direniş hareketi başladı.

Bu başkaldırı, İsrail askerlerine karşı taşla mücadele eden çocuk ve gençlerin görüntüleriyle özdeşleşti.

Seküler hareketlerin güçlü olduğu bir önceki dönemden farklı olarak, 1979 İran Devrimi sonrası bölgede İslamcılığın güçlendiğini belirten Prof. Dr. Hroub, birinci intifada karşısında Filistinli İslamcıların bir hesap yaptığını ve kendilerini yeniden yapılandırmaya karar verdiğini belirtiyor.

Bunun sonucu olarak bu kadrolar, Hamas’ı kurdu.

Örgütün lideri, din adamı Şeyh Ahmed Yasin’di.


Kuruluş bildirgesinde neler var?

Hamas, 1988 tarihli ilk bildirgesinde amacını İslami bir Filistin devleti kurmak olarak tanımlıyordu.

Örgüt, günümüzde İsrail ile Filistin yönetiminin yer aldığı toprakları tarihsel Filistin olarak tanımlıyor ve buranın İslami bir ülke olduğunu savunuyordu.

İsrail devletiyle kalıcı bir barış anlaşması reddediliyordu.

Bildirgede sadece İsrail devleti değil doğrudan Yahudileri hedef alan bölümler de yer alıyordu.

Bu sırada, Filistinli örgütlerin de dahil olduğu Lübnan İç Savaşı devam ediyordu.

BBC Türkçe’ye konuşan, ‘Hamas: From Resistance to Government’ (Hamas: Direnişten Hükümete) kitabının yazarı İtalyan tarihçi ve gazeteci Dr. Paolo Caridi, en başından itibaren Hamas’ın FKÖ’nün omurgasını oluşturan El Fetih ile birçok açıdan farkları olduğunu ancak ilk döneminde Hamas’ın Lübnan İç Savaşı’na dahil olmamasının çok belirgin bir farkı gösterdiğini söylüyor:

“Hamas, 'Biz kendimizi başka ülkelerin iç sorunlarının ortasına koymayacağız' dedi.”

Hamas, ilerleyen yıllarda da Filistin olarak tanımladığı toprakların dışında saldırı düzenlemeyecekti.

İzzeddin El Kassam Tugayları’nın ortaya çıkışı

Hamas, 1989’dan itibaren ateşli silah ve patlayıcılar kullanmaya başladı.

1991’de ise örgütün silahlı kanadı İzzeddin El Kassam Tugayları kuruldu.

Bu grup adını, 20. yüzyılın başında önce Osmanlı İmparatorluğu topraklarında Libya’nın işgaline karşı kampanya yürüten sonra ise İngiliz ve Fransız mandaları ile bölgeye yerleşen Yahudi gruplara karşı mücadele eden, 1935’te İngilizlerle girdiği çatışmada öldürülen din adamı İzzeddin El Kassam’dan alıyordu.

İzzeddin El Kassam Tugayları, ilerleyen yıllarda askeri kapasitesini geliştirecek ve 2000’lerde roket teknolojisine yoğunlaşacaktı.

Barış görüşmelerine muhalefet

1990’lar ve 2000’lerin başında, bölgesel ve uluslararası güçlerin arabuluculuğuyla İsrail-Filistin meselesinde barış görüşmeleri gündeme geldi.

1991’de Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) girişimiyle, İsrailli ve Filistinli temsilcilerin ilk kez bu şekilde karşı karşıya geldiği Madrid Barış Konferansı düzenlendi.

Hamas, barış görüşmelerine katılmayı reddetti.

Örgüt, FKÖ ve İsrail arasında 1993-1995 arasında yürütülen, ABD’nin önemli rol oynadığı ve iki anlaşmanın imzalandığı Oslo barış görüşmelerine de karşı çıktı.

Bunu, 2000’de ABD öncülüğünde düzenlenen Camp David zirvesi izledi.

Dr. Paolo Caridi, Hamas’ın görüşmelere karşı çıkmasını, El Fetih ile arasındaki farkı derinleştiren ikinci büyük olay olarak tanımlıyor.

Hamas'ın kurucu lideri Şeyh Ahmed Yasin

Prof. Dr. Hroub’a göre bu süreçte Filistinli örgütler arasında bugüne de uzanan iki ayrı strateji ortaya çıktı:

“Birinci strateji barış süreci stratejisiydi. ‘Ulusal haklarımızı elde etmek için barış süreçlerine yoğunlaşmak etkili tek stratejidir’ diyorlardı. Hamas’ın liderliğindeki diğer stratejiye göre ise bu nafile bir çabaydı. Hamas, ‘Direnişe sarılmalıyız, Filistin’i özgürleştirecek tek yol budur’ diyordu."

2000’de dönemin İsrail muhalefetindeki Likud Partisi liderlerinden Ariel Sharon’un Eski Kudüs’teki Harem Üş-Şerif’e yaptığı ziyaret, El Aksa intifadası olarak anılan ikinci ayaklanma dalgasını başlattı.

Yıllar içinde İsrail, sivillerin de öldürüldüğü saldırılarını yoğunlaştırırken Hamas ise sivilleri de hedef aldığı ve bir kısmı intihar eylemi olan saldırılarını artırdı.

2004’te Hamas’ın kurucusu Şeyh Ahmed Yasin ve sonra da halefi Abdülaziz Er-Rantissi İsrail tarafından öldürüldü.

2006 seçimleri ve 2007’de Gazze’nin Hamas’a geçmesi

İsrail 2005’te Gazze Şeridi’nden çekildi.

2006’da Hamas, daha önceki yıllarındaki tavrından farklı olarak Filistin’de düzenlenen yasama seçimlerine katılma kararı aldı.

Seçimler, Filistinliler arasında El Fetih’in uygulamalarına eleştirilerin ve yolsuzluk iddialarının arttığı bir dönemde düzenlendi.

Hamas, ‘Değişim ve Reform Listesi’ adıyla katıldığı Filistin Ulusal Yönetimi Yasama Konseyi seçimlerinden birincilikle çıktı.

Seçim sonrası El Fetih ve Hamas arasındaki gerilim 2007’de yoğun silahlı çatışmalara dönüştü.

Bu sürecin sonunda Hamas, 2007’de Gazze’den El Fetih’i çıkarttı ve burada hakimiyetini kurdu.

2007’den itibaren Hamas Gazze’yi, El Fetih ise Batı Şeria’nın İsrail işgali altında bulunmayan bölgelerini kontrol etmeye başladı.

Bu süreçte İsrail ise Gazze’yi abluka altına aldı.

Hamas, İsrail’in ablukasını yer altı tünelleriyle aşmaya çalışacak; bu tüneller Gazze’ye erzak, ilaç, para ve silah sokmak için kullanılacaktı.

2013’te Mısır’da Abdülfettah Es-Sisi’nin iktidara gelmesinden sonra bu tünellere yönelik denetim artacaktı.

2000’lerde değişen savaş yöntemleri

2000’li yıllarda İsrail’in operasyonları ve Hamas’ın şiddet eylemleri devam etti.

İsrail, Gaze’deki ablukayı derinleştirdi.

İzzeddin El Kassam Tugayları, 2000’lerde roket saldırılarına yoğunlaştı.

2014’te 50 gün süren süreçte 1462’si sivil olmak üzere 2252 Filistinli öldürüldü.

İsrail tarafında ise 67 asker ve altı sivil öldürüldü.

Mayıs 2021’de ise Gazze’de en az 256, İsrail’de en az 13 kişi öldürüldü.

2000’lere damga vuran olaylardan biri de Hamas’ın 2006’de İsrail askeri Gilad Şalit’i esir alması oldu.

2011’de yapılan değiş tokuş anlaşmasıyla Hamas, Şalid’i İsrail’e teslim ederken İsrail ise 1027 tutukluyu serbest bıraktı.

Bu süreçlerde İsrail, açıklamalarında, sivilleri hedef almadığını, Hamas’ın sivilleri canlı kalkan olarak kullandığını öne sürdü.

Prof. Dr. Khaled Hroub, Hamas’ın sivilleri hedef almayı nasıl savunduğunu şöyle açıklıyor:

“Hamas birçok kez açıklama yayımladı ve İsrail’e dedi ki, ‘Bunu yapıyoruz çünkü siz her yerde sivillerimizi öldürüyorsunuz. Sivillerimizi öldürmeyi durdurun, bizi yani askeri adamları hedef alın ve o zaman biz de İsrailli sivilleri öldürmeyi durduralım’. Ancak İsrail bunu ciddiye almadı.”



Hamas sadece bir militan grup mu?

Bütün bu süreçlerde Hamas’ın ağırlıklı olarak askeri yönü öne çıktı.

Ancak Hamas sadece askeri bir yapıdan ibaret değil.

Örgütün farklı alanlara yönelik, kendine has, karmaşık bir örgütlenme modeli var.

Dr. Paolo Caridi, Hamas’ın üç katmanlı bir örgütlenmeye sahip olduğunu söylüyor.

Hamas’ın sosyal hizmetler ağları

Bu katmanlardan biri, sosyal hizmet sağlayıcı olması.

Hamas’ın yıllardır var olduğu en önemli faaliyet alanlarından biri sosyal hizmetler.

Bu kapsamda Hamas; aralarında hastaneler, dispanserler, okullar, ana okulları, spor kulüpleri, yaşlı bakım evleri, kütüphaneler ve hayır derneklerini de içeren geniş bir ağ üzerinden Filistinlilere sosyal hizmet sunuyor.

Askeri ve siyasi yapısı nasıl şekilleniyor?

Dr. Caridi, örgütlenmenin ikinci ayağının siyasi olduğunu belirtiyor ve burada örgüt içi karmaşık bir yapı olduğunu belirtiyor:

“Önemli bir karar durumu olduğunda, Hamas politikalarını değiştirecek olduğunda, buna Hamas’a ait farklı seçim grupları karar verir. Bu seçim grupları Hamas’ın örgütlenme yapısının en önemli parçasıdır, liderlikten bile daha önemlidir.

"Batı Şeria’da, Gazze Şeridi’nde, yurt dışında ve hapishanelerde seçim grupları vardır. Bunlar önemli politika değişikliklerinde oy kullanırlar. Ayrıca liderlerinin seçimi için de oy verirler. Bunu 40 yıllık Hamas tarihinde görüyoruz.”



Dr. Caridi örgütlenmenin üçüncü ayağı olarak ise İzzeddin El Kasssam Tugayları’nı gösteriyor.

Askeri örgütlenmenin politik örgütlenmeden ne kadar bağımsız hareket ettiği ise yıllardır tartışma konusu.

Prof. Dr. Hroub, örgüt yapılanması içinde askeri kanadın siyasi kanadı dinlediğini savunuyor.

Hamas’ta bugüne kadar hiçbir bölünme olmamasının da çarpıcı olduğunu ekliyor Prof. Dr. Hroub:

“El Fetih, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi ve diğerlerinin de içinde olduğu tüm Filistin fraksiyonlarında bugüne kadar bölünmeler olmuştur. Gruplar ikiye, üçe ve hatta bazen daha fazla sayıya bölünürler. Hamas ise bu anlamda benzersiz bir konumda. 1987’den bu yana Hamas’ta bir bölünme veya parçalanma olmadı.”

Hamas’ın bakış açısından değişim: 2017’deki yeni bildirge

Hamas 2017’de yayımladığı yeni bildirgesiyle bazı konulardaki yaklaşımını değiştirdi.

1988’deki ilk bildirgeye kıyasla Yahudilerle ilgili daha dengeli bir dil kullanılan belgede, Hamas’ın mücadelesinin Yahudiler değil “işgalci Siyonist saldırganlarla olduğu” belirtildi.

Hamas bu yeni belgede İsrail devletini tanımamakla birlikte 1967 öncesindeki sınırlar olarak bilinen Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te bir Filistin devletinin kurulmasını da savundu.

Bunu, önemli bir değişim adımı olarak yorumlayanlar oldu.

Bu süreçte İsrail’de ise “Hamas dünyayı kandırmaya çalışıyor” gibi yorumlar yapıldı.

Hangi ülkelerin 'terör örgütleri' listesinde?

Düzenlediği şiddet eylemleri nedeniyle Hamas’ın ‘terör örgütü’ olup olmadığı uluslararası alanda yıllardır tartışma konusu.

İsrail, ABD, Avrupa Birliği, İngiltere, Kanada ve Avustralya, Hamas’ı ‘terör örgütleri’ listesine almış durumda.

Yeni Zelanda gibi bazı ülkeler ise Hamas’ı değil sadece silahlı kanadı İzzeddin El Kassam Tugayları’nı ‘terör örgütü’ olarak görüyor.

Hamas, Birleşmiş Milletler’in ‘terör örgütleri’ listesinde yok.

Rusya, Çin ve Türkiye’nin de aralarında bulunduğu bazı ülkeler ise Hamas liderleri ile açıktan görüşüyor.

Hamas’ın en fazla destek aldığı ülkeler arasında ise İran ve Katar’ın bulunduğu öne sürülüyor.

Türkiye ile ilişkileri nasıl?

Kuruluşundan sonra Hamas, Türkiye’de ‘terör örgütü’ ilan edilmese de yıllarca iktidarlar ve kamuoyu tarafından hoş karşılanmadı.

Örneğin, ‘28 Şubat sürecinde’ Ankara’nın Sincan ilçesinde düzenlenen Kudüs gecesinde, salonda Hamas ve Hizbullah üyelerinin posterlerinin de bulunması büyük tartışma yaratmıştı.

Bu durum hem Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) iktidara gelmesi hem de Hamas’ın 2006 seçimlerine katılmasının etkisiyle değişti.

AKP hükümetleri Hamas ile iyi ilişkiler kurdu.

Cumhurbaşkanı, başbakan ve dışişleri bakanları; Hamas liderleriyle hem Türkiye’de hem de yurtdışında görüştü.

‘Aksa Tufanı’ sonrası Hamas’ın durumu ne olabilir?

Hamas’ın 7 Ekim’de gerçekleştirdiği Aksa Tufanı operasyonu, hem İsrail hem de dünyada şaşkınlık yarattı.

7 Ekim saldırılarının Hamas için tarihinde yeni bir dönem noktası olacağını düşünen Dr. Caridi, bu saldırıların Hamas’ın askeri anlamda çok daha güçlenmiş olduğunu gösterdiğini söylüyor.

Örgütün saldırıları için Dr. Caridi, “İzzeddin El Kassam Tugayları’nın İsrail sınırı içinde yaptıkları savaş suçu aşamasına geldi. Kitlesel olarak sivilleri öldürürseniz bu savaş suçu ve insanlığa karşı işlenmiş suç kapsamına girer” diyor.

Hamas’ın geleceğiyle ilgili yorum yapmanın bu aşamada zor olduğunu belirten Dr. Caridi, örgütün Filistinlilerin ve Filistin siyaset arenasının bir parçası olmaya devam edeceğini düşündüğünü söylüyor.

Prof. Dr. Hroub ise 7 Ekim saldırılarına bakarak ileriye dair şu tahminde bulunuyor:

“İsrail’in şu andaki operasyonunun büyüklüğüne bağlı olarak kısa vadede Hamas askeri anlamda zayıflayabilir. Ancak siyasi açıdan bakarsak 7 Ekim saldırısının Hamas’ı Filistin halkının çok daha fazla kalbine hatta liderliğine doğru ittiğini düşünüyorum.”

“Dolayısıyla uzun vadede Hamas’ın bu saldırılardan kazanç sağlayacağını ve yok olmayacağını düşünüyorum.”

Hamas’ın ileride barış için müzakere masalarında olmasının ne kadar mümkün olduğuna dair ise Prof. Dr. Hroub; Hamas’ın, 2017’deki bildirgesinde iki devletli çözümü kabul ettiğini hatırlatıyor ve “Eğer bu yönde ciddi bir çıkar olursa, Hamas’ın bunun parçası olması beni şaşırtmaz” diyor.

On yıllardır ayakta kalabilen ve kendini yenileyebilmiş Hamas şimdi yoğun bir baskı altında.

Uluslararası tepkiler ve İsrail’in misilleme saldırıları sonrası Hamas’ı gelecekte neyin beklediğini tahmin etmek zor.

Ancak bundan sonra ne yaşanırsa yaşansın Hamas, bölgenin ve dünyanın gündeminde olmaya devam edecek gibi görünüyor. (BBC TÜRKÇE)

Daha yeni Daha eski