Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE

Reviews

SHOW_BLOG

ANAP’laşan CHP’nin zaferi... Kayyumlara karşı zafer... Sol popülist çizginin yenilgisi... Devrimci siyasetin yol ayrımı

AKP KAYBETTİ, SIRA HALKIN KAZANMASINDA 31 Mart Yerel Seçimleri’nde ortaya çıkan tablo gösterdi ki derinleşen sınıfsal çelişkiler iktidar açı...


AKP KAYBETTİ, SIRA HALKIN KAZANMASINDA

31 Mart Yerel Seçimleri’nde ortaya çıkan tablo gösterdi ki derinleşen sınıfsal çelişkiler iktidar açısından kolaylıkla yönetilebilir olmaktan çıkmıştır. Bu seçimde ağır yenilgiyi alan AKP-MHP bloğu oldu ama en çok da AKP kaybetti. İktidar bloğu, geleneksel olarak yüksek oranda destek gördüğü yerlerde kaybetti, kaybetmediği yerlerde de ağır yaralar aldı.

Önümüzdeki dönem devrimci siyasetin imkan ve olanaklarını, karşılaşacağı engelleri ve olası riskleri değerlendirmek adına bu tabloyu ortaya çıkaran dinamikleri doğru kavramak gerekir.

İktidarın yarası

AKP-MHP bloğunun yaşadığı mağlubiyette, uygulanan neoliberal politikalarla beraber derinleşen sınıfsal çelişkiler; deprem sonrası ortaya çıkan yıkım tablosunun genel seçimlerde iktidara olmasa da yerel seçimlerde yerel yönetimlere fatura edilmesi; CHP’nin önceki dönem elde ettiği belediyelerde oluşturduğu ve bazı sosyal destekleri öne çıkaran yerel yönetim modelinin kriz koşullarında benimsenmesi gibi etkenler var.

Uygulanan neoliberal politikalar, ezici çoğunluğu emekçi olan halk kesimlerinde ciddi bir yıkım yarattı. 2023 Genel Seçimleri ve bugün arasındaki değişimi birkaç parametrede inceleyelim. Enflasyon yüzde 39’dan yüzde 67’ye, dolar 20 liradan 32 liraya çıktı, istihdamdaki artış trendi sürdürülemedi, üstelik asgari ücret zammıyla birlikte genel ücret düzeyindeki asgari ücrete yakınsama eğilimi de kuvvetlendi.

Asgari ücrete temmuz zammı yapılmayacağı açıklandı. Her ne kadar uygulanamasa da bir dayanak noktası olan yüzde 25 kira zammı sınırının devam ettirilmeyeceği açıklandı. Genel seçim öncesinde EYT düzenlemesinin çıkarılması iktidara pozitif bir katkı sunmuştu ama bir anda bu kadar kişiyi emekli ettikten sonra emeklilere beklediği zammı vermek, kemer sıkmaya dayanan program içinde mümkün olmadı. Bu yokluk içinde borçlanarak hayata tutunmaya çalışan halkın, kredi kartı kullanımları da sınırlandı. Üstelik görünür gelecekte “düze çıkma”ya dair bir vaat bile verilemedi.

Böylece derinleşen sınıfsal çelişkilerin büyük kentlerde ve kıyılarda kendini gösteren etkisi, İç Anadolu’ya da zuhur etti.

Bir süredir birikim halindeki bu potansiyel beklentinin aksine Genel Seçim’de değil de Yerel Seçim’de patladı. Bunda muhalefetin izlediği çizginin de payı var elbette ama mağlubiyetin iç dinamikleri de var. Hâlâ geniş kesimlere güven verebilen Tayyip Erdoğan, her ne kadar 50’nin üzerinde miting yapsa da doğrudan aday değildi. Üstelik seçim öncesi atmosferde de Erdoğan her ne kadar siyasal ve ideolojik bir saflaşma yaratmaya çalıştıysa da genel seçimlerdeki siyasal ve ideolojik motivasyonun yerel seçimlerde sağlanması zor. “Beşli çete” adıyla sembolleşen çıkar ağları, neredeyse her yerelde var ve belediye imkanlarının neredeyse tamamen buralara akıtılması, iktidarın kitle tabanında yerel yönetimlere duyduğu güveni sarstı, beklentilerini düşürdü. İdeolojik saflaşma açısından İsrail’le kesilmeyen ilişkiler de iktidar cephesini zorladı.

Tüm bunlar, seçim sonuçlarına yansıyan bir değişim yarattı. İktidarın yoğun destek gördüğü yerlerde bile muhalefete oy kayışları oldu. Seçime katılım oranının 2019’dan bugüne yüzde 84’ten 78’e düşmesi de iktidarın aldığı mağlubiyete katkı sundu.


Yeniden Refah yeniden kazanan

Sınıfsal çelişkilerdeki derinleşme, büyük bir hareket olmasa da kendini toplumsal bir direnç olarak -kimi zaman bir işçi direnişi kimi zaman madene karşı bir köylü direnişi ya da başka bir hak mücadelesi formunda- gösteriyor. Bu toplumsal direnç, yeterli sermaye girişinin olmamasına dayanan sermaye içindeki çelişkilerle de birleşince sağın birliğinin sağlanması güçleşiyor. Yeniden Refah Partisi, hem AKP’nin tabanındaki yoksullaşmaya karşı duyulan öfkeyi hem de ekonomi yönetiminden memnun olmayan İslamcı burjuvazinin bir kesmini örgütleyerek sağ içindeki konumunu güçlendirdi.

Bu dinamikleri 2023 Genel Seçim’inde iktidar bloğuna eklemeyi tercih eden YRP, bu seçimde ittifaktaki taleplerinin karşılanmamasının bedelini ağır ödetti. Urfa ve Yozgat’ta il belediyelerini alırken; Malatya, Maraş, Antep, Kocaeli, Sakarya ve Karadeniz’deki kimi yerlerde AKP’nin kalelerinde ciddi gedikler açtı.

Emeklilerden işçilere derinleşen sınıfsal çelişkilerin iktidara tepki formunu almasında önemli bir rol aldı. Yüzde 6,15’lik bir oy oranına ulaşarak seçimi üçüncü sırada tamamladı. Bir büyükşehir, bir il, 39 ilçe ve 19 belde belediyesi olmak üzere toplamda 60 belediye başkanlığı kazandı.

ANAP’laşan CHP’nin zaferi

Gelelim seçimin galibine. 2023 seçimleri öncesinde sağ ile kurduğu ittifaktan istediği sonucu alamayan CHP, yönetim değişikliğine gitti. Siyasal hatta ciddi bir değişim yaşanmadı. Sağcılaşma eğilimi de azalmadı ama icraat biçimi değişti. Sağcı partilerle ittifak yerine partiyi sağa çekme tercih edildi. Siyasal olarak merkez parti konumuna oturulmaya çalışıldı. “Belediyenin kapıları DEM Parti hariç herkese açık olacak” diyen Burcu Köksal, Afyon adayıyken, Ankara başta olmak üzere pek çok ilde eski MHP’liler aday gösterildi. Tüm tepkilere rağmen ırkçı Tanju Özcan Bolu’dan aday gösterildi. İyi Parti’nin de tabanını kaybetma pahasına AKP karşıtlığından kopmasıyla birlikte merkezin desteği de alınabildi.

Sol değerlerden ziyade merkez parti imajı, iktidarın yoğun destek aldığı yerlerde ideolojik bariyerleri zayıflattı, CHP’nin desteklenmesini kolaylaştırdı. Özgür Özel, seçim gecesi sadece demokratlardan değil, muhafazakârlardan, milliyetçilerden ve Kürtlerden de oy aldıklarına dikkat çekti. Oy aldıkları kesimlerin kendilerine bir kredi verdiğini ve bunu iyi değerlendireceklerini ifade ederek merkezdeki konumlarını koruyacaklarına dair bir mesaj verdi.

Kılıçdaroğlu haklıydı, sağa çekme bu sistemde kazandırabilecek bir adımmış; ama Akşener de haklıymış, bu yolda Kılıçdaroğlu’nun sağ partilerle ittifak kurma stratejisi doğru değilmiş. Ancak her ikisinin de siyasette belirleyici oldukları dönem haklılıklarını görmeye yetmedi. CHP’nin yeni yönetimi sağ partilerle ittifak kurmaktansa sağcı adayları kendi bünyesinde aday göstererek seçime girmesi sağ kesimden oy almasını kolaylaştıran bir faktör oldu.

CHP’nin bir avantajı da yerel yönetimlerde iktidarda olmasıydı. İmamoğlu ve Yavaş’ın yoksulluk karşısındaki pansuman niteliğindeki hamlelerine ve “sosyal yardım”lara indirgediği “halkçılık”, geniş kesimlere “sosyal belediyecilik” olarak pazarlanabildi.

AKP açısından, büyükşehirlerin önemli bir bölümünün muhalefette olmasından dolayı pasta giderek daraldı. Yerel çıkar ağlarının giderek daralan pastadan daha fazla pay kapma yarışı da eklenince AKP’nin destek gördüğü kesimlerde güven kaybına yol açtı. AKP’nin yükseliş döneminde oldukça işlevsel bir rolü olan “sosyal yardımlar”, CHP’nin bu zaferinde de etkili oldu. İşsizliğin kapıda olduğu, enflasyonun frene basmadığı, maaşa zam umudunun kalmadığı bir ortamda küçümsenecek bir adım değil elbette. Buradaki temel eksiklik sosyal belediyeciliğin popülizme indirgenmesi karşısında doğrusunu ortaya koyacak bir sol odağın olmaması/olamaması.

Kayyumlara karşı zafer

2023 seçimlerinden sonra özeleştiri süreci işleteceklerini söyleyen ve bu yönde adaylarını ön seçimle belirleyen DEM Parti, bu seçime “Bizim olanı almaya geliyoruz” sloganıyla girdi. Binlerce asker ve polisin seçmen olarak taşınmasına rağmen kayyum atanan 7 ilin yanı sıra Ağrı ve Dersim’i (ittifak ile) aldı. İlçe belediyeleriyle birlikte kayyum atanan 48 belediyenin 37’sini aldı. Seçmen taşımanın en yoğun olarak yaşandığı Kars, Şırnak ve Bitlis’te ise AKP kazandı.

Büyükşehirlerde AKP-MHP ittifakını geriletme Kürt illerinde ise kalelerini koruma, yenilerini kazanma hedefiyle hareket eden DEM Parti’nin bu bakımdan başarılı olduğunu söylemek hata olmaz. Ayrıca sandık güvenliği meselesinde “taşımalı seçmen” icraatına karşı Şırnak’ta sandık başlarında anında geliştirdikleri teşhir ve tepki refleksi de hareketin kıvrak ve direngen potansiyelini koruduğunu gösteriyor. Batman’da HÜDA-Par karşısında ezici bir zafer kazanan Gülistan Sönük’ün başarısı da bu başarıya İstanbul’dan İzmir’e farlı kentlerde farklı siyasi parti seçmeni binlerce kadının gösterdiği teveccüh de dikkat çekiciydi.

Seçimden hemen iki gün sonra bütün ve ilçe belediyelerini DEM Parti’nin kazandığı Van’da Abdullah Zeydan’ın seçilme hakkının son dakika elinden alınıp mazbatanın AKP adayına verilmesi, kayyum atamaların ne kadar hızlı olabileceğinin bir göstergesi oldu. Yine DEM Parti’nin kazandığı Urfa’nın Hilvan ilçesinde de İlçe Seçim Kurulu, AKP’nin itirazı üzerine seçimi yenileme kararı aldı.

Kürt halkı irade gaspını sokakta militan eylemlerle karşıladı. Pek çok yerde çağrılar da var. Kayyum siyasetinin karşısına halkın örgütlü gücünü çıkarıp saldırıyı bertaraf edip edememe sınavı başta Kürt hareketi olmak üzere tüm demokrasi güçleri açısından erken başladı.


Sol popülist çizgi yenildi

Sosyalistler açısından ise durum iyi değil. TİP, hem 2023 Genel Seçimleri’ndeki performansının hem de bu seçimde yarattığı beklentinin altında kaldı. TKP ve SMF’nin Kadıköy’de aday olarak gösterdiği Maçoğlu’nun oyu yüzde 10’da kaldı. TİP, Hatay Defne’de kurulan ittifaktan kendi adayını açıklayarak ayrılmıştı. İttifak da başka bir aday çıkarmamıştı. Defne’de adaylarını erken bir tarihte açıklayıp çalışmalara başlayan TKP yüzde 39 oranında oy alarak ikinci parti oldu. TİP ise yüzde 5’te kaldı. SOL Parti ise yüzde 0,66’da kaldı.

TİP çatısı altında Değişim İttifakı Samandağ’da, TİP’in desteklediği bağımsız aday Ali Kaim Nevşehir Hacıbektaş’ta, SOL Parti Dersim Hozat ve Aksaray Saratlı’da belediyeleri aldı. Ama bunların dışında sosyalistler seçim düzleminde ciddi bir varlık göstermedi.

Bu, üzerine düşünülmesi gereken bir durum. Sosyalist siyasetin birikimini parlamenter siyaset düzleminde var olmak için kullanmaya odaklanan sol popülist çizgi, seçimin kaybedenlerinden oldu. Seçim düzen siyasetinin sahasında gerçekleşen ve kuralları egemenlerin belirlediği bir oyun. Sosyalistler bu koşullarda sahaya çıkmayı kabul ettikleri anda sonuç da dahil gidişatta belirleyici bir özne, etkin bir unsur olma seçeneklerini kaybediyor. Bu seçimde de benzer bir durum ortaya çıktı. Halkla seçmen ilişkisi kurduğunuz andan itibaren büyüklüğünüzü belirleyen şey aldığınız oya, halkın iradesi seçmen iradesine dönüşüyor. Üstelik bir zaman sonra oyunda kalmak için oyunun kuralları sizi de belirliyor. “Kazanacak aday”lar, “çok oy alacak ittifaklar” sayılara endeksli başarı göstergeleri devreye giriyor.

Mevcut seçim sonuçlarının gösterdiği bir şey de CHP’nin daha solunda parlamenter bir alternatifin, “gerçekçi” ve hatta gerekli bulunmadığı. Siyasetin popüler figürlerden veya propaganda faaliyetinden ziyade örgütlü güce dayandığı gerçeği bir kere daha kendini hatırlattı. Düzen içi muhalefetin kendi gücünü tahkim ettiği bu seçimin ardından temsil siyasetini merkeze alan bir stratejinin imkanları daha da daraldı.

Devrimci siyasetin yol ayrımı

Devrimci siyasetin önümüzdeki dönemde imkan ve olanaklarını veya karşılaşacağı engel ve riskleri görmek açısından Tayyip Erdoğan’ın ve Özgür Özel’in konuşmalarındaki mesajlar önemli. Erdoğan, “seçimsiz dört yıl” vurgusunu yaparak 12. Kalkınma Planı ve Orta Vadeli Program’ı işletmeye devam edeceklerinin mesajını verdi. Bu programın mimarı olan Mehmet Şimşek de Erdoğan’ın açıklamasını tekrarlayarak yabancı sermayeye ve Türkiye’deki tekelci sermayeye bir “rahatlama” mesajı verdi. Erdoğan, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi topraklarındaki ve sınırdaki Kürt savaşına devam edeceklerini de ekledi.

Erken seçim tartışmalarının önünü almaya çalışan Erdoğan, sermaye programının tüm yıkımıyla devam edeceğini de söylüyor.

Özel ise muhafazakâr ve milliyetçi tabandan aldıkları oyun kendilerine bir kredi olarak sunulduğunu ve bu tabanda yerleşik hale gelmek için gayret göstereceklerini ifade ederek merkez parti konumunu güçlendirmeye çalışacaklarını vurguladı. Bu ifade seçimlerdeki sonuçları ortaya çıkaran temel motivasyonları sınıfsal tepkiler düzeyinde ele almak yerine onları birer kültürel öge olarak kapsayacak ve dolayısıyla sağcılaştırmayı sürdürecek bir siyaset içeriğini işaret ediyor. Önümüzdeki döneme dair bu iki mesaj sosyalist hareketin önünde duran yol ayrımı için de önem taşıyor.

Erdoğan’ın ve Şimşek’in açıklamaları da sınıfsal çelişkilerin giderek daha da derinleşeceğini gösteriyor. İktidar cephesinde büyük yara açan bu politikalardaki ısrarda, “seçimsiz dört yıl” geçeceğinin rahatlığı da olabilir. Ancak bu politikaların yarattığı dinamik, düzen içi muhalefetin yükseliş zemini olabileceği gibi devrimciler tarafından da değerlendirilebilir. Unutmamak lazım ki egemen siyaset sahnesinde 10 ayda yaşanan bu büyük altüst oluş güçlü bir emek hareketinin, kuvvetli bir halk muhalefetinin, etkin bir sol/sosyalist muhalefet odağının etkisi ile yaşanmadı. Koşullar karşısında ve çeşitli sınıfsal, siyasal nedenlerle halkın kendiliğinden benimsediği bir eğilim oldu. Bundan sonrası için bir direniş odağı yaratmak değişimi halk için halkla beraber zorlayacak bir özneyi açığa çıkarma görevi ise halen ortada duruyor.

Kemer sıkma ve ücretlerin baskılanmasına karşı ücretlerin artırılması; eğitimden sağlığa, barınmadan ulaşıma temel ihtiyaçlara erişimde yaşanan sorunlara karşı kamucu perspektifteki çözümleri iktidara dayatma; maden şirketlerinin doğayı talan etmesinin engellenmesi; kentsel dönüşüm adı altında yoksul halkın bir kez daha kentlerin çeperlerine sürülmesinin engellenmesi önümüzdeki dönemin gündemleri ve mücadele başlıkları olacak.

Ancak bu dinamikler burjuva siyaset düzleminde kavranamaz. Bu dinamikleri burjuva siyaset düzleminde kavramaya çalışıp oya/desteğe tahvil etme çabasının başarısızlığına şahit olduk. Derinleşen sınıfsal çelişkilerin örgütlü bir güce dönüştürülmediği sürece, aynı kulvardaki daha güçlü odaklara -CHP gibi- desteğe dönüşebileceğini de gördük. Üstelik Özel’in açıklaması CHP’nin seçimde aldığı desteği, daha sol bir kulvarda değil, merkez parti konumunda tutmak için çabalayacağını da gösteriyor.

Devrimciler açısından seçimin kaybedenlerinden olan sol popülist stratejiyle hem ideolojik hem de pratik düzeyde bir ayrışmanın gerekliliği belirginleşti.

Sosyalist hareket ya her şeyi temsil ve gösteri düzlemine sıkıştırıp, gerçekleşmesi belirsiz bir değişim adına seçim süreçlerine erteleyerek, halka dışarıdan seslenmeye devam edecek ya da gündelik çelişkileri düzenle olan çelişki halinde, gerçek toplumsal örgütlenmeleri geliştirerek halkın kendi gücüne dayanan bir mücadele sürecini örgütleyecektir.

Yapılması gereken bu ayrışmanın pratik zeminlerini geliştirmek, yoksulluğa itilen halkı hak mücadelelerinde özneleştirmek, mevcut hareketlerle temas kurmak ve siyaseti bu hareket zeminlerinden geliştirmektir. (SENDİKA.ORG) (METNİN BAŞLIĞI TARAFIMIZCA KONULMUŞTUR. ASIL METİN BAŞLIĞI YAZI İÇİNDEDİR. / GAZETE DEMOKRAT)

Hiç yorum yok

EKONOMİ/PARA/PİYASA