Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE

Reviews

SHOW_BLOG

Sosyalizm mücadelesi içerisindeki dayanışma ve dayanışma içerisindeki sosyalizm mücadelesi bizi çağırıyor!

Peki “dayanışma” bir değer ya da ilke olarak solun tanımına içkin midir? Sol, hangi tür dayanışma örnekleri örgütler ve sergiler? Sosyalist ...

Peki “dayanışma” bir değer ya da ilke olarak solun tanımına içkin midir? Sol, hangi tür dayanışma örnekleri örgütler ve sergiler?


Sosyalist dayanışma ve sosyal demokratik liberalizmin hayırseverliği

CHP’li belediyelerin, “emekli halk kart” uygulaması başlatacağı duyuruluyor. Bu kart, alışverişlerde, doğalgaz ve su faturası ödemelerinde kullanılabilecek deniyor. CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Taşçıer, “Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde 10 bin liranın altında alan emeklilerimize bin lira destek, aylık 400 lira et yardımı, doğal gaz yardımı gibi birçok yaşamlarını kolaylaştırmaya çalışan destekler yapıldı. (…) Üsküdar Belediyesi emeklilere pazar desteğini seçilir seçilmez hayata geçirdi. Denizli Belediyesi emeklilere beş bin lira nakdi destek hayata geçirdi” diye ekliyor. CHP’nin “sosyal belediyecilik” yaptığını söylerken ağzından şu cümleyi de kaçırıveriyor: “[destekleri kastederek] elbette ki bir belediyenin görevi değil”. Bu yönetici, “kamunun imkanlarını emekliden yana” kullanmaktan dem vuruyor ve “emekçinin, emeklinin yanındayız” da buyuruyor. (CHP’li belediyelerde “Emekli Halk Kart” uygulaması: Taşcıer detaylarını anlattı, 06.07.2024) Oysa kamunun kaynaklarını ve imkanlarını, yoksullaştırılan emekçi halkımıza hayırseverlik yapmak için kullandıklarını göremeyen bulunmuyor. Buna popülizm deniyor.

Popülizm, “ucuz halkçılık”, “halk dalkavukluğu”, “ağza bir parmak bal çalmak” gibi pejoratif anlamlara geliyor. Popülizm kavramının asıl anlamı (yani halkçılık) bozulmuş ve geçici refah/düzelme sağlayan, gerçekçi bir çözüm üretmeyen, statükocu olup sorunlara köklü (radikal) çözümler getirmeyen, planlama içermeyen, geleceği düşünmeden günü kurtarmaya yarayan uygulamalara, politikalara popülist denir duruma gelinmiştir. Sempati toplamak ve onaylanmak için kullanılan retoriğe, burjuva politikacıların ilkesiz tavırlarına, kitleyi maniple etmeye çalışmak için ona hoş görünmeye “popülizm” denmektedir. Halkın dini duygularının sömürüsü, Cuma namazlarına gitmeyi bir gösteriye çevirme, gecekondularda oturanlara tapu dağıtma, hayırseverlik şovları ve sadaka uygulamaları vb. bunların hepsi “burjuva popülist” tavırlardır. Burjuva popülizminin özü, halkı aptal yerine koymaktır.

İstanbul ve İzmir’de CHP’li belediyelerin açtığı “kent lokantaları” da bir fırsatçılığa (oportünizme) yaslanıyor. Gıda enflasyonuyla yeme-içme sektöründeki fiyatların hızla yükselmesinden etkilenen emekçilerin, bu hayırseverlik ya da “sosyal liberal” politikayla kazanılması amaçlanıyor. Oy avcılığı yapılıyor. “Ucuz popülizm” yapılarak, yıllardır makarna ve kömür dağıtmakla eleştirdikleri AKP-MHP’yle aynı politik anlayışı, bu kez CHP sahipleniyor ve uyguluyor.

Ucuz popülizmin başka bir örneğine bakalım. CHP’nin 14 Mayıs 2023 seçim vaatleri arasında Aile Destek Sigortası Kurumu eliyle asgari ücretin altında geliri olan ailelere parasal yardım sağlanması yer alıyordu. Bu yardımdan faydalanmak için prim ödeme yükümlülüğü bulunmayacağı, yardımın bütçeden kaydırmalarla sağlanacağı belirtiliyordu. Her ne kadar CHP aksini söylese de bu parasal yardımın “yoksulluğu bitirmeyeceği, yoksulluğu yöneteceği” çok açıktı. Çünkü insanca yaşamaya yetecek bir ücretlendirme, tam istihdam, yoksulluğun ortadan kaldırılması gibi kamucu politikaların kapitalist sistemin sınırları dâhilinde uygulanması mümkün değil. Tarih ve sosyalist Küba bize, bunların sosyalizmde yaşandığını anlatıyor. CHP’nin bu seçim vaadi gerçekleştirilseydi, bir “sadakacı/hayırsever devlet” uygulaması olabilirdi. Ancak sadece dillendirmekle kaldılar…

Bu yazıda “sosyal liberal belediyeciliğe” alternatif olarak “toplumcu/sosyalist belediyecilik” üzerinde durulmayacak olsa da “Hayırseverliğe neden karşı çıkılmalıdır?” ve “Toplumsal dayanışma pratikleriyle arasındaki farklar nelerdir?” sorularına cevap aranması gerekiyor.

İngilizcede “charity” hayırseverlik, “solidarity” dayanışma anlamlarına geliyor. Bu kavramların ve anlattıkları olguların ayırt edilmesi önem taşıyor.

Hayırseverlik, toplumsal eşitsizliklerin var olduğu zeminde yeşerir. Kapitalist toplumda, emekçilerin çoğunluğu için yoksulluk, sefalet, yoksunluklar ve hayat standartlarının düşüklüğü veriliyken, toplumun azınlığı olan kapitalistlerin ultra lüks yaşamı, milyarlık serveti bulunmaktadır. Bu toplumsal sınıflar arasında ve içerisinde gelir düzeyi açısından bakıldığında bir eşitsizlikler yelpazesi vardır.

Hayırseverlik, yoksulluğu, olanaklara ulaşmada eşitsizlikleri ortadan kaldırmayan, geçici ve derde derman olmayan (palyatif) bir pratiktir. Bu eşitsizliklerin, yoksunlukların ve yoksulluğun toplumsal oluşum mekanizmalarına müdahale edilmesi ve koşulların değiştirilmesi mümkün ve gerekli olduğu halde, hayırseverlik davranışı ve fikri, bu konuda bir bilinç geliştirmenin önüne geçer.

Hayırseverlik, eşitsizliklerin, yoksunlukların olduğu bu dünyada bireylerin bir vicdan meselesi olarak maneviyat alanında kendine yer bulur. Bireylerin vicdanının sesiyle “gönülden ne kopuyorsa” anlayışıyla davranmasına ve iyiliği göstermeden yapma ahlakına diyecek bir şey yoktur. Fakat günümüzde, sadaka verme ve hayırseverlik pratikleri, başka işlevlerle donatılmış durumdadır.

Hayırseverlik davranışı, herkes için ve her durumda “yardım etme” şeklinde gerçekleşir. Hayırseverlik, patron sınıfı, politikacılar ve sosyeteye dahil pop-yıldızlar vd. için vicdan rahatlatmanın, nesnel toplumsal rollerinin onlara yüklediği vicdansızlıktan arınmanın, olumsuz toplumsal koşulların oluşumundaki sorumluluklarından sıyrılmanın, vergi kaçırmanın, oy avcılığının, kendilerini aklama ve meşru kılmaya çalışmanın yoludur. Emekçiler içinse hayırseverlik davranışı, merhamet ve acıma duygularının ürünüdür. Toplumsal dayanışmadan farklı olarak hayırseverlik pratikleri ve fikriyle hareket eden emekçiler, eşitsizlikleri, yoksulluğu ve yoksunlukları bir yazgıymış, değiştirilemez bir kadermiş gibi görür ve algılarlar.

Hayırseverlik pratikleri, çoğu durumda bir şov olayına dönüşmüştür. Örneğin 6 Şubat depremleri sonrasında 15 Şubat 2023 akşamı TV ekranlarında/radyolarda yapılan halkın parasıyla halka dönük hayırseverlik şovu hatırlanacaktır. Artık yapılan yardımlar göstere göstere yapılmakta, karşılığında bağlılık, oy, övgü, destek, onay istenmektedir.

Toplumsal dayanışma, hayırseverlik davranışı gibi ayrı ayrı gerçekleşen ve vicdan rahatlatan tekil olaylardan oluşmaz. Toplumsal dayanışma, insanların/topluluğun aktif etkileşimini, emeğini, yardımlaşmayı ve kolektif çalışmayı barındıran bir süreçtir.

Dayanışma, zor durumun, yoksunluğun ortadan kaldırılması yönünde ortaklaşmış bir mücadeleyi anlatır. Bu mücadele sırasında, etkilenen ya da zor durumdaki insanlarda, içinde bulundukları durumun oluşum mekanizmalarını kavramaya dönük bir bilinç gelişimi mümkündür.

Toplumsal dayanışma bir süreç içerisinde birçok insanın özverili faaliyetleriyle gerçekleştiğinden, şova dönüştürülemez.

Kapitalist sınıf, dayanışma örneklerine sahip değilken, emekçilerin çalışma ve yaşam mekânlarında birçok konuda dayanışma içerisinde olduğu gözlenir.

Peki “dayanışma” bir değer ya da ilke olarak solun tanımına içkin midir? Sol, hangi tür dayanışma örnekleri örgütler ve sergiler? Birileri şöyle söylemektedir: İşsizlerin bir dayanışma ağı kurması, bu dayanışma ağına çalışan emekçilerin de katılması sağlanırsa, işsizler için bir fon kurulabilir ve onlara yapılacak yardımlar yaşam kalitelerinin düzelmesini sağlayabilir. Evet, bu gerçekten olabilir. Zaten “sosyal devlet” uygulamaları arasında sosyal sigortalar, işsizlik ödenekleri gibi toplumsal dayanışma örnekleri bulunur. Fakat neoliberal politikalarla bunlar uzun bir sürece yayılmış biçimde tasfiye edilmektedir. Sosyal devletin emekçilere sunduğu kamusal hizmetlerin tasfiyesiyle boşalan yeri, siyasal dincilerin vakıflar, dernekler kurarak, hayırseverlik ve yardımlaşma pratiklerine girişmesi almış bulunuyor. Tarikatların etki alanlarını genişletmelerinde hayırseverlik ve yardımlaşma pratiklerinin rolünün olduğu aşikâr. Para toplanır, yoksullara yardım edilir, cami yaptırılır, büyükbaş kurbanlık hayvan alınır/kesilir vb. Benzer pratikler, seküler insanların kurduğu “sivil toplum örgütleri” aracılığıyla da gerçekleştiriliyor. Sınırlı sayıda kız çocuğunun okutulması sağlanıyor, devletin yapması gereken okullar, okul yaptırma kampanyalarıyla inşa ediliyor, kamusal hastaneler yapılması gerekirken, lösemili çocuklar için bir vakıf hastaneler açabiliyor vd. Peki solun bu yardımlaşma ağlarının oluşumuna katılması, bu türden dayanışmacı pratikler örgütlemesi sağlıklı mıdır?

Yıllardır Türkiye solu içerisinden bazı kesimlerin ve figürlerin şu söylemlerini duymayanımız yoktur: “Tamam sömürü sosyalizmde ortadan kalkacak ama bugünden bir şeyler yapıp sömürüyü sınırlandırsak. Tamam sosyalizmde işsizlik olmayacak ama bugünden bir şeyler yapıp, örneğin işsizler arasında dayanışma ağı örgütleyip, bir sandık ya da fon kurup onlara yardım etsek? Ya da sokak çocukları, okuyamayan çocuklar, yoksullar, açlar, evsizler ve bunların yanı sıra katledilen hayvanlar, tahrip edilen çevre için bugünden, “hemen şimdi” yapılacak bir şeyler yok mudur? Bunları yapmayıp, sosyalizmi mi bekleyeceğiz, yahu! Vicdan, ahlak denen bi’şey var, değil mi?”

Oysa işsizliğin, okuryazar oranının düşük olmasının, dilenciliğin, yoksulluğun panzehri yukarıda örneklerini verdiğimiz yardımlaşma pratiklerini sergilemekten ya da bu türden dayanışma ağları oluşturmaktan geçmez. Tarikatlarda da görülen bu tür yardımlaşmacı pratikler, insanların sağlıklı bir politik bilinç geliştirmesini önleyici işleve de sahip olabilir. Toplumsal sorunların çözümünde “sağlamcı” olunmalıdır. Palyatif tedbirlerle, kalıcı ve köklü çözüm üretmeyen yardımlaşmalarla, sadaka anlayışı ve kültürüyle, kapitalist toplumsal işleyişin sonucu olan sorunlar ortadan kaldırılamaz. Bu sonuçların ortadan kaldırılması için kapitalizmden sosyalizme geçişten başka bir yol yoktur. Yardımlaşma için kurulan örgütler de politik mücadelenin ve örgütlerin yerini alamaz, almamalıdır.

İşçilere, emekçilere, işsizlere, okuma imkânı olmayan çocuklara-gençlere, yoksullara yardım etmek mi istiyorsunuz? Öyleyse onları, sömürüldükleri, sefalete itildikleri bu sistemden, yoksunlukların, eşitsizliklerin ve insanlık dışı koşulların yapısal müsebbibi olan bu düzenden, kendilerini kurtarmaları için mücadelelere girişmeye yüreklendirin. Mücadelelerinde oluşturacakları dayanışma pratiklerine katılın. Dayanışmayla birlikte yürütülen bir mücadele verin. Dayanışma içerisinde şekillenen mücadeleleri omuzlayın. Sömürünün yok edilmesinin mümkün olduğunu bilerek ve anlatarak, sömürüyü sınırlandırmaya, hakların korunmasına ve kazanılmasına yarayacak sendikal örgütler kurun. Bireyci davranışlara prim vermeyin, örgütlü tepkilerin yükselmesine yardım edin. Toplumsal kurtuluşun ve dolayısıyla her bireyin kurtuluşunun yolu, budur. Kapitalizm tarihin çöp sepetine atılmadan, hürriyetin ve eşitliğin olduğu, insanca yaşanacak sosyalist bir ülke kurulmadan, yoksulluğun, yoksunlukların, eşitsizliklerin ve adaletsizliğin kökü kurutulamaz. Bu nedenle vicdanı olan, insancıl değerlere sahip olan beri gelsin. Sosyalizm mücadelesi içerisindeki dayanışma ve dayanışma içerisindeki sosyalizm mücadelesi bizi çağırıyor! (MAHMUT BOYUNEĞMEZ - SENDİKA.ORG)

Hiç yorum yok

EKONOMİ/PARA/PİYASA