Roboski Katliamı'nın 13'üncü yılında hayatını kaybeden 17’si çocuk 34 kişi, mezarlık ziyaretiyle anılmaya başladı. Şırnak'ın Ulu...
Roboski Katliamı'nın 13'üncü yılında hayatını kaybeden 17’si çocuk 34 kişi, mezarlık ziyaretiyle anılmaya başladı.
Şırnak'ın Uludere ilçesine bağlı Roboski köyünde 17’si çocuk 34 kişi, 28 Aralık 2011'de Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) düzenlediği hava saldırılarında hayatını kaybetti. TSK açıklamasında, köylülerin "PKK'lı sanılarak" vurulduğunu ifade etti.
MA'nın aktardığı habere göre, katliamının 13'üncü yılında yakınlarını kaybeden aileler, siyah elbiseleri ve ellerinde katledilen çocuklarının fotoğrafıyla mezarlık ziyaretinde bulundu.
Öte yandan ilerleyen saatlerde DBP ve DEM Parti eş genel başkanlarının da aralarında olduğu heyetin katılımıyla yapılacak açıklamalarla anma programı başlayacak.
ROBOSKİ KATLİAMI
Roboski Katliamı (Kurmançça: Komkujîya Robozkê), Uludere Katliamı veya Uludere Operasyonu, 28 Aralık 2011 gecesi, Şırnak'ın Uludere ilçesine bağlı Ortasu (Kürtçe: Robozkê) köyünde Türk Hava Kuvvetlerinin F-16 savaş uçaklarıyla yaptığı bombardıman sonucunda 34 sivil kişinin ölmesi olayı. Olayda ölenlerin 28'i Encü ailesine mensuptu, Servet Encü yaralı olarak kurtuldu. Türk resmî makamları, ölenlerin Irak'tan Türkiye'ye mazot ve sigara getiren Kürt vatandaşların oluşturduğu bir kaçakçı kafilesi olduğunu açıkladı.
Genelkurmay Başkanlığı olay sonrası açıklamasında 28 Aralık 2011 tarihinde saat 18.39’da tespit edilen grubun PKK'nın kullandığı yolları kullanması sebebiyle vurulmasına karar verildiğini ve operasyonun TSİ 21.37-22.24 arasında gerçekleştiğini belirtti. 16 Mayıs 2012 tarihinde olayın, Amerika Birleşik Devletleri'nden paylaşılan istihbarat nedeniyle gerçekleştiği belirtilse de daha sonra yapılan açıklamalarda bu bilgi yalanlandı.
Olay dünya basınında "Hava saldırısı Kürt köylüleri öldürdü" (BBC), "Cenazelerini traktörle taşıdılar" (CBS News), "Hava saldırısı Kürt köylüleri öldürdü" (CNN), "Kaçakçılar militan sanılarak öldürüldü" (Daily Mail), "Türk hava saldırısı Kürtleri Vurdu" (The Wall Street Journal), "Türk Hava Kuvvetleri Kürt köyünü bombaladı, 35 kişiyi öldürdü" (Le Monde), "35 Kürt öldürüldü, ordu PKK'yla karıştırdık dedi" (Libération) başlıklarıyla yer aldı. Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz, olayı "felaket" olarak tanımladı ve konunun Avrupa Birliği raporlarında mutlaka yer alacağını söyledi. Olayın ardından İnsan Hakları Derneği ile İnsan Hakları ve Mazlumlar için Dayanışma Derneği (MAZLUMDER) ortak bir heyet oluşturarak bölgede incelemede bulundu. İnsan hakları heyeti, Uludere'de 34 insanın öldürülmesini yargısız infaz olarak değerlendirdi ve olayı toplu katliam olarak nitelendirdi.
3 Ocak 2012'de Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç tarafından yapılan açıklamada, yaşanan olayla ilgili resmî özür beklenmesinin "yanlış olduğu", öldürülen sivillerin ailelerine tazminat ödeneceği belirtildi. Aileler, Şubat 2012'de Başbakanlık tarafından verilen 123'er bin liralık toplam 4 milyon 182 bin lira tutarındaki tazminatı "kan parası ve sus payı" olarak gördükleri için kabul etmediler.
Olayı araştırmak üzere TBMM'de Uludere Alt Komisyonu kuruldu. Ayrıca Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) olayı Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne taşıdı. Başvuruda Türkiye'de etkin bir soruşturma yürütülmeyeceği şüphesi vurgulanarak sorumluların ancak uluslararası yargılama mekanizmaları sayesinde açığa çıkarılacağı belirtildi.
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, konuyla ilgili hazırladığı raporda olayda kasıt olmadığını bildirdi.
HDP’nin Roboski Katliamı’nın aydınlatılması için verdiği araştırma önergesi AKP-MHP oylarıyla reddedildi.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, olayla ilgili soruşturma hakkında Haziran 2013'te görevsizlik kararı verdi ve dosyayı Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı'na gönderdi. Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı 7 Ocak 2013 tarihli gerekçeli kararında, "gerek şüphelilerin gerekse olayda görev yapan diğer TSK personelinin, TBMM ve Bakanlar Kurulu kararları çerçevesinde kanunun emrini icra kapsamında kendilerine verilen görev gereklerini yerine getirdikleri, görev gereklerini yerine getirirken kaçınılmaz hataya düştükleri, dolayısıyla eylemleri hakkında kamu davası açılmasını gerektiren sebep bulunmadığının anlaşıldığı" denerek takipsizlik kararı verildi.
Mağdur avukatları, iç hukuk yollarının tükenmesi üzerine Temmuz 2014'te Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundu. Adalet Bakanlığı, Anayasa Mahkemesine gönderdiği 28 sayfalık görüşünde, "Daha sonra bir hata olduğunun anlaşılması, kullanılan gücü otomatik olarak haksız hale getirmez. Aksini düşünmek, devlete ve kanun adamlarına görevlerini yaparlarken, belki de kendilerinin ve diğerlerinin yaşamlarına zarar verebilecek gerçekçi olmayan bir külfet yüklemek olur. Bununla birlikte olayın içinde bulunduğu koşullar, güç kullanılmasını gerektiren makul bir inancın varlığını göstermelidir" dedi.
The Wall Street Journal gazetesinde yayınlanan bir habere göre, bombardımanın hemen öncesinde Amerika Birleşik Devletleri'ne ait bir Predator insansız hava aracı köylülerden oluşan kafileyi tespit etti ve hareketlerini izledi. ABD'nin Ankara'da görev yapan askerî personeli, kafiledekilerin sivil olduğundan emin değildi ve durumu Türk yetkililerine bildirdi. ABD'nin insansız hava aracının elde ettiği görüntüler kafiledekilerin kim olduğunu tespit etmekte yardımcı olabilirdi, ancak Türk yetkililer insansız hava aracının olay yerinden ayrılmasını istedi. Bu isteği yerine getiren Amerikalı yetkililer, bombalama kararını Türk Silahlı Kuvvetleri'ne bıraktılar. Türk Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanlığı, bu haberin "gerçeği yansıtmadığını" ve "olayda grubun ilk görüntü tespiti Türk Silahlı Kuvvetlerine ait İnsansız Hava Aracı tarafından yapıldığını" açıkladı.
Batman 2. İnsansız Hava Aracı Filo Komutanlığında görev yapan Hava Pilot Kurmay Binbaşı Ali İhsan Şahin, 25 Kasım 2013'te Genelkurmay Askeri Savcılığında tanık olarak verdiği ifadede, "görüntülerin ilk tespit edildiği bölgede bir hareketlilik olduğu bilgisinin Irak'ın kuzeyinde faaliyet gösteren Amerika Birleşik Devletleri'nin predatör İHA'sı tarafından Türk makamlarına bildirildiğini, bu bilgi üzerine sorumlu birliklerin tamamının görüntüyü izlemeye başladığını" söyledi.
MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Ocak 2012'de düzenlediği bir basın toplantısında MİT'in Uludere olayıyla ilgili yanlış istihbarat verdiğine ilişkin bir husus bulunmadığını ve olayla ilgili grup, yer, tarih, sayı ve geçiş güzergahlarına ilişkin MİT'in herhangi bir istihbarat paylaşımı gerçekleştirmediğini dile getirdi.
Dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Kasım 2014'te düzenlediği bir basın toplantısında "MİT tarafından gönderilen yazılar ve üst düzey MİT görevlisi tarafından Türk Silahlı Kuvvetleri telefonla bizzat aranarak, Bahoz Erdal'ın hudut hattını geçmekte olduğu bildirilmiştir. Silahlı Kuvvetler'in yetkilileri, bilginin doğru olup olmadığını defaatle sormasına rağmen, MİT yetkilisi ısrarla bilginin doğruluğunu teyit etmiştir. Sonuçta, MİT'ten gelen birden fazla resmî istihbarat raporları ve telefon bilgileri üzerine maalesef Uludere olayı yaşanmıştır" diye konuştu.
Eylül 2015'te Cumhuriyet gazetesinin ulaştığı belgelere göre, Türk Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanlığı'nın Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdiği bir yazıda MİT'in Bahoz Erdal'ın eylem hazırlığında olduğuna ilişkin "doğruluğu kuvvetle muhtemel" notuyla ilettiği istihbaratın, bombardıman kararında "önemli rol oynadığını" bildirdiği ortaya çıktı.
Takipsizlik kararıyla kapatılan soruşturmada yer alan tanık ve şüpheli ifadelerine göre, bombardımandan önce (insansız hava aracını kontrol eden yüzbaşı dahil) ilgili tüm askerî birliklerin kanaatinin sınıra yaklaşan grubun "terörist değil, kaçakçı olduğu", buna karşın Genelkurmay'ın bombalama kararı verdiği iddiası Cumhuriyet gazetesi tarafından ortaya atıldı. (GAZETE DUVAR - MEZOPOTAMYA AJANS - WIKIPEDIA)
Hiç yorum yok