Suriye’de başını Hey’etu Tahrîri’ş-Şâm (HTŞ) isimli cihatçı grubun çektiği, 27 Kasım 2024’te başlayan Esad rejimi karşıt yürüyüş, cihatçılar...
Suriye’de başını Hey’etu Tahrîri’ş-Şâm (HTŞ) isimli cihatçı grubun çektiği, 27 Kasım 2024’te başlayan Esad rejimi karşıt yürüyüş, cihatçıların 8 Aralık’ta Şam’a girip, Esad’ın düşüşünü ilan etmeleriyle birlikte son bulmuşa benziyor. Yürüyüş diyorum, zira 2011’den bu yana öyle ya da böyle bir şekilde mücadele veren Suriye ordusu ne Halep ne Humus ne de başkent Şam’ı savunmandan, adeta tek bir kurşun bile sıkmadan cihatçı grupların kontrolüne teslim etti. Bölgede çıkarları olan emperyalist güçlerin perde arkasındaki anlaşmaları ve sahadaki piyonlarının aracılığıyla bir parçalanma sürecine artık geri dönülmez şekilde girdiğini söyleyebileceğimiz Suriye hakkında şüphesiz önümüzdeki günlerde pek çok analiz okuyacağız. Bilhassa şimdilik muzaffer görünen HTŞ’nin bir süre daha hem ülke hem de dünya gündemini işgal edeceğine şüphe yok. Bende tam bu noktada Batı Avrupa ve ABD’deki burjuva basının HTŞ’ye özellikle geçen hafta baş veren yaklaşımının, daha doğrusu HTŞ’yi aklama girişimlerinin üzerinde durulması ve ABD, AB ve Türkiye tarafından da halen terörist bir örgüt olarak kabul edilen bu cihatçı gruba basında atfedilen “ilericiliğin” ifşa edilmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum. Zira burjuvazinin, Filistinlilerin yaşama hakkını savunan herkesi “Hamas taraftarı, terörist destekçisi” şeklinde damgalayarak susturduğu ya da susturmaya çalışırken Suriye’deki teröristleri “ilerici” hatta “devrimci” lanse etmesiyle kendini tecelli eden çelişki, tam da Lenin’in çelişkiler hakkında söylediği gibi, gizlenmesi değil, ortaya çıkarılması ve ifşa edilmesi gereken çelişkilerdendir.
Okurun aklına burada herkesçe bilinen “ılımlı muhalifler” (moderate rebels) tanımlaması gelebilir. Ancak anaakım medya kuruluşlarına HTŞ ile ilgili haberlerine baktığımızda bu tanımlamanın artık yeterli bulunmadığına şahit oluyoruz. Çünkü “ılımlı muhalifler” tanımlaması artık kendi başına, toplumda (bilhassa ABD ve Batı Avrupa’yı kastediyorum) genel kanılar ve beklentiler bu kavramın kullandığı ilk zamanlardan bu yana değiştiği, değiştirildiği (örneğin neoliberalizme uyumlu kimlik siyaseti [identity politics] gibi) için burjuva basın ve düşünce kuruluşları (think tanks) tarafından rıza üretiminin sağlanması için güncellenmek zorunda kalmış ve şahit olduğumuz üzere güncellenmiştir de.
Aralık ayının geride bıraktığımız ilk haftasında, yani HTŞ’nin saldırılarına başlamasından çok kısa bir süre sonra, burjuva basın, ama özellikle ABD ve Birleşik Krallık’taki örnekleri, Suriye ile ilgili haberlerinin önemli bir kısmını okuyucularına HTŞ’nin nasıl bir grup olduğunu açıklamaya ya da kurumsal dilde konuşmamız gerekirse HTŞ için PR çalışması yapmaya ayırmıştır. Bu açıklamalarda HTŞ’nin el-Nusra geçmişindeki el-Kaide bağlantıları, IŞİD’le olan ilişkileri, “zina suçlusu” kadınlarla eşcinselleri eşcinsel olduklarından idam edişi, kızların erkeklerle aynı okula gidememeleri, azınlıkları zorla müslümanlaştırması, 2012’den bu yana “Timber Sycamore” kod adıyla CIA tarafından fonlandığı gibi gerçeklerden ya bahsedilmemekte ya da bu olumsuz yanları Ukrayna’daki neo-Nazi Azov askeri taburu nezdinde uygulanmış ve kısmen başarılı da olmuş “Artık değiştiler” savunmasıyla geçiştirilmektedir.
Örneğin 3 Aralık’ta, amacını “Orta Doğu’daki Amerikan çıkarlarına ilişkin dengeli ve gerçekçi bir anlayış geliştirmek ve bunları güvence altına alan politikaları teşvik etmek” olarak ilan etmiş The Washington Institute for Near East Policy’den Aaron Y. Zelin’in kaleme aldığı ve İngiltere’nin önde gelen gazetelerinden The Telegraph’da[1] yayınlanan “Çeşitlilik (Diversity) Taraftarı Cihatçılar Nasıl Bir Devlet Kurmayı Planlıyor?” başlıklı yazıda eski IŞİD üyesi ve bugün HTŞ’nin lideri Ebu Muhammed el-Cevlani’nin “çeşitlilik” yanlısı, askerlerine çocukları korkutmama emri verecek kadar babacan[2], IŞİD hatta ve Suudi Arabistan gibi köktendinci olmayan bir dünya görüşüne sahip, sadece ama sadece halkını düşünen bir lider olduğunu öğreniyoruz. İşkence ve tecavüz gibi insan hakları ihlalleri ve insanlığa karşı işlenen suçların yerini artık fakirlere dağıtılan ücretsiz ekmekler, ibadetlerine müsamaa edilen Hıristiyan topluluklar, kardeşçe kucaklanan Kürtler, çıkarılan af yasaları, “Suriye Herkesindir” sloganları ve hatta yerel halk için kurulmuş “Şikayet Büroları”nın aldığını ve böylece HTŞ’nin en ileri burjuva demokrasilerinden bile öte bir demokrasi inşa ettiğini duyuyoruz.
Olur da okur böylesine “ilerici”, böylesine “devrimci” girişimleri inandırıcı bulmazsa, ABD’nin en çok izlenen haber kanalı CNN de kervana katılıyor. 6 Aralık’ta yayınlanan ve el-Cevlani ile yaptıkları röportaja eşlik eden bir yazıda,[3] HTŞ liderinin nasıl köktendinci bir cihatçıdan, “blazer” ceket giyen ılımlı bir devrimciye dönüştüğünü öğreniyoruz. Makalede İdlib’te kurduğu “yarı-teknokratik” hükümeti, Batının güvenebileceği bir iş ortağı olması ve İran karşıtlığıyla da övülen el-Cevlani’nin tüm El-Kaide ve IŞİD geçmişinin geçmişte kaldığının altı çiziliyor. CNN’in sözüne inanmayacak okur içinse bir sonraki paragrafta Brüksel bazlı International Crisis Group düşünce kuruluşundan Dareen Khalifa isminde bir yetkili “devrimci” lidere kefil oluyor: “[El-Cevlani] tüm ulus ötesi bağları ve hedefleri parçalamış ve kontrol ettiği bölgelerdeki IŞİD ve El-Kaide ajanlarının kökünü kazımıştır.” International Crisis Group’un da alışılagelmiş liberal bir düşünce kuruluşu olduğunu ve henüz 2010’da New Left Review’da Tom Hazeldine’in de dikkat çektiği gibi[4] “Kendisini bağımsız ve partiler üstü olarak tanımlasa da NATO’nun savaşlarını sürekli olarak savunmuş ve Atlantik ötesinden övgüler alan” bir kuruluş olduğunu not düşelim.
ABD’nin bir başka önde gelen burjuva basın organı The New York Times’ın 5 Aralık’taki haberi de ertesi gün CNN’de yayımlanmış haberin içeriğini yankılıyor.[5] Bir zamanların “vahşi cihatçıları” artık bölgeye sükunet ve huzur getiren savaşçılar olarak resmedilirken, HTŞ’nin eğitim, sağlık ve adalet alanlarındaki pozitif etkisine vurgu yapılıyor. Az önce ismini andığımız Khalifa’nın burada da kefil olduğu el-Cevlani ve HTŞ’nin, ABD’nin yıllarca savaştığı El-Kaide ve IŞİD’den farklı bir örgüt olduğu okuyucuya hatırlatılıyor. Yazının yazarı Hassan Hassan da el-Cevlani ve HTŞ’nin yıllar içinde bizzat tanıştığı El-Kaide ve bilimum diğer teröristler gibi olmadığını, ilerici değişimlerini samimi bulduğunu söylüyor. Tıpkı CNN haberi gibi bu haber de örgüt her ne kadar şu an ABD tarafından terörist olarak görülse de bunun değişmesi gerektiği ve bölgede “ılımlı” güçlerin desteklenmesi gerektiği sonucuna varıyor.
Değişimin kelimelerle olmayacağını, olamayacağını, ilericiliğinse giyim tarzının “Batılılaştırılmasıyla” en ufak bir ilgisinin dahi olmadığının farkında olan Marksistler için bu haberler liberal burjuva basının ve düşünce kuruluşlarının kendilerini fonlayan emperyalist güçlerin çıkarlarından dolayı içine düştükleri güncel çelişkilerden başka hiçbir şey değildir. Geçmişte de aynı bu şekilde davrandıkları halen hafızalardadır. ABD sırf anti-komünist diye diktatör Somoza’yı desteklemiş, yaptığı insan hakları ihlallerine rağmen “O… çocuğunun teki ama en azından bizim o… çocuğumuz” demişti.
Sovyetlere karşı CIA desteğiyle savaşan ve aralarında Usame bin Ladin’in de bulunduğu Afgan cihatçılar da zamanında Sovyet “imparatorluğuna” karşı savaşan “ilericiler” olarak lanse edilmiş ve yakın bir zamanda değiştirilene değin Rambo 3 filminin başındaki bir mesajla rahmetle anılmışlardı. Şimdi görünüyor ki, HTŞ’nin başını çektiği cihatçı gruplar, içinde bulunduğumuz konjonktürde Suriye, İran ve dolaylı olarak Rusya karşıtı hareket ediyorlar diye ABD’nin ve bölgede emperyalist çıkarları bulunan diğer ülkelerin içinde bulunduğumuz uğraktaki favorisi olmuş durumda. Halklar için yutması zor bu hapı yutturma göreviyse yine profesyonel araştırmacı ünvanlarına sahip kişiler ve halk nezdinde takipçi sayısı çok olan CNN, The New York Times gibi popüler yayın organlarına verilmiş. Biz sosyalistlere düşen görevlerden biriyse anaakım burjuva basınının kaçınılmaz olarak içine düştüğü bu gibi çelişkileri günden güne, usanmadan ifşa etmek ve hepsinin de dünya halklarına ve barışına karşı işlenen suçlarda parmağı olduğunu göstermek ve hesaplaşma günü gelene değin unutturmamaktır. (TUNÇ TÜREL - AYRIM)
[1] https://www.telegraph.co.uk/world-news/2024/12/03/syria-diversity-friendly-jihadists-plan-building-state/
[2] https://www.msn.com/en-us/news/world/moderate-jihadist-leader-storms-syria-but-tells-troops-not-to-frighten-children/ar-AA1v0gmu
[3] https://edition.cnn.com/2024/12/06/middleeast/syria-hts-al-jolani-profile-intl/index.html
[4] https://newleftreview.org/issues/ii63/articles/tom-hazeldine-the-north-atlantic-counsel
[5] https://www.nytimes.com/2024/12/05/opinion/syrian-rebels-hts-assad-civil-war.html
Hiç yorum yok