Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE

GAZETE DEMOKRAT / İKTİDAR DOSYASI

HIDE_BLOG

Mehmet Ağar nasıl kurtarıldı!

1960 yılına kadar Türkiye ligi yoktu, İstanbul ligi vardı. Ben bu ligin takımlarından olan Vefa’lıydım. Ağabeyim Can, Galatasaray’lıydı, so...


1960 yılına kadar Türkiye ligi yoktu, İstanbul ligi vardı. Ben bu ligin takımlarından olan Vefa’lıydım. Ağabeyim Can, Galatasaray’lıydı, sonra Beşiktaş’a döndü. Ligde, Kasımpaşa, Beykoz, Rumların ağırlıkta olduğu Beyoğluspor gibi semt takımlarının yanı sıra, Emniyet teşkilatının takımı olan Emniyet ve Adliyenin takımı, Adalet gibi takımlar da bulunuyordu. İstanbulspor, İstanbul Lisesi’nin takımıydı. “Üç büyükler” denilen Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş da köken olarak semt ya da okul takımlarıydı ama artık onlar büyümüş, dolayısıyla insanlıktan çıkmışlardı.

Ağabeyimle ben, nerede zayıf takım varsa (galiba Beşiktaş’a dönmesinin deneni de Galatasaray ve Fenerbahçe karşısında bu takımı ezik bulmasıydı) onu desteklerdik. En gıcık olduğumuz takım, durmadan şampiyon olan Fenerbahçe ve kapalı tribünlerde ve numaralıda yer alan Galatasaray Liseli seçkin taraftarlara sahip olan Galatasaray’dı. Sarı-beyaz renkli Emniyet’e de zayıf bir takım olduğu için sempati duyardık ama sonradan siyasi bilincimize paralel olarak, bu polis takımına destek vermez olduk.

Neyse, bu nostaljik girişi neden yaptım dersiniz? “Adalet” sözcüğünü ilk kez bu takımla birlikte duyduğumu anlatmak için elbette. Bir de, yakın akrabalarımızdan bir Adalet hanım vardı. Platin gibi beyaz saçlarıyla ve ayağından çıkarmadığı spor ayakkabılarıyla çok sempatik bir hanımefendiydi. Bir türlü evlendiremediği oğlu, yargıçtı. O zamanın Ankara’sını sabah sabah yürüyerek arşınlar ve gelip anneannemde bir kuşluk vakti kahvesi içerdi. Bu arada da anneanneme “şöyle eli yüzü düzgün bir kız” tanıyıp tanımadığını sormayı ihmal etmezdi. Oğlunu evlendirmekti bütün derdi.

Sonraki yıllarda isim olarak adaletle değil de adaletin kendisiyle karşılaşmam hiç mümkün olmadı. Yıllar yılı, arkalarındaki duvarda “Adalet Mülkün Temelidir” yazan yargıçlar tarafından yargılandım. Onların adalet anlayışına göre, toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa aykırı hareket etmekten 6 aylık tecil edilen cezalar aldım. 12 Mart döneminin sonunda da 15 yıl. Neyse ki o sırada af çıkmıştı da, 3 yıl yattığımla kurtardım. Devletin “adaleti”, devrimcilerin örgütlenmesine hoş nazarlarla bakmıyordu.

Gerçek adaletin devletin “adalet” kurumlarından bağımsız bir şey olduğunu, hatta onlardan ne kadar bağımsızsa ancak o zaman adaletten söz edilebileceğini kavramakta gecikmedim. Devletle adalet sözcüklerinin bir arada bulunması mümkün değildi.

Şimdi gelelim devletin son “adalet” uygulamalarına. Bazı arkadaşlar, Mehmet Ağar’ın 5 yıl ceza almasına ve hakkında yakalama emri çıkarılmasına seviniyorlar. Benim birkaç yıl önce yazdığım “Mehmet Ağar Neden Tutuklanmayacak?” yazımı göstererek yanıldığımı kabul etmemi istiyorlar.

Elbette, seve seve kabul ederim yanıldığımı. Otobiyografilerimi okuyanlar bilirler, yanılgılarımı ve yanlışlarımı saklamayı, mazeretler bulmayı hiç sevmem. Keşke gerçekten adalet yerini bulsaydı da ben de yanılmış olsaydım. Ama durum öyle değil.

Mehmet Ağar olayı tam bir devlet aldatmacasıdır. Mehmet Ağar, Susurluk çetesinin en önde gelen elemanlarından biridir; çok sayıda faili meçhul cinayetin fiili örgütleyicisidir. Bu, Ayhan Çarkın başta olmak üzere, verilen çok sayıda ifadeyle tekrar ve tekrar ortaya çıkmıştır.

Buna rağmen, devletin ve AKP iktidarının fiili himayesi altında olan Mehmet Ağar’a dokunulmamış, hakkında yeni bir dava açılmamış, aslında derhal tutuklanması gerekirken ısrarla himaye edilmiş, unutturulmaya çalışılmış, sadece Susurluk döneminde açılmış küçük bir davayla yetinilmiştir. Aslında Mehmet Ağar hakkında açılan bu dava, onu suçlamaktan çok koruma amaçlıydı. Dostlar alışverişte görsün kabilinden bir yargılama yapılacak, çok fazla göze batmaması sağlanacak, olabilecek en az ceza verilecek ve iki yıl yattıktan sonra hakkındaki her şeyin üstü kapatılacaktı.

Net bir şekilde tespit etmek gerekir: Mehmet Ağar’ın bugünkü TC. yasaları çerçevesindeki cezası ağırlaştırılmış müebbettir, hiç lamı cimi yok. Toprağın altında “yüzlerce kefensiz yatan”dan doğrudan doğruya sorumludur. Devletin gizli çete örgütlenmesinin başıdır. Kürtlere karşı girişilen gayrinizami savaşın fiili örgütleyicisidir vb. vb.

Bu kadar ağır suçları olan birisine 5 yıl ceza verilmiştir. Sonuçta, davanın açıldığı zamanki infaz yasasına uygun olarak sadece 2 yıl yatacaktır; tabii ki olabilecek en iyi ve ayrıcalıklı koşullarda. Bugün F tipi cezaevlerinde binlerce devrimci büyük acılar çekiyor. Hem de birçoğu sudan nedenlerle ağır cezalara mahkûm edilerek. Cezasını tamamlayıp dışarı çıkmış böyle binlerce devrimci var. Bu insanların çektikleriyle Mehmet Ağar’ın 2 yıllık otel istirahatini bir karşılaştırın bakalım.

Öte yandan, Ergenekon vb. gibi davalardan yargılanıp, F tiplerinde eza çeken devrimcilere göre Silivri’de nispeten daha rahat koşullarda yatanlarla Mehmet Ağar’ın durumunu karşılaştırdığımızda da adaletten söz edemeyiz. Çoğu, normalde TC. yasalarına göre hiçbir suç işlemedikleri halde, sırf siyasi nedenlerle yıllardır hapis yatmaktadırlar. Bir kısmının tutukluluk süresi 5 yılı geçmiş durumda. Nerede gerçek suçlu Mehmet Ağar’ın, sadece 2 yılını yatacağı 5 yıllık cezası, nerede bu insanların, daha hüküm bile giymeden 5 yıldır yatıyor olmaları. Bu mudur adalet?

Gerçekten hayret ediyorum, bazı liberallerimize ve solcularımıza. Oltaya gelmeye ne kadar da teşneler. Sözde 12 Eylül yargılamasıyla nasıl da gevşediler. Mahkemenin müdahillik taleplerini reddetmesi akıllarını başlarına getirir mi, bilmiyorum.

Yargılamalar konusunda son günlerde iki güzel yazı okudum. Biri, Demir Küçükaydın’ın, “Teori ve Politika (12 Eylülcülerin ve Diğerlerinin Yargılanması Karşısındaki Tavırlar Üzerine)” yazısı. Diğeri ise, Can Başkent’in, Yayın Kolektifi’ne gönderilmiş, “İti Kurda Kırdırmak” yazısı. Her iki yazının perspektifindeki sağlamlık bir yana, Demir Küçükaydın’ın Deniz Gezmiş’le ilgili aktardığı bir anı gerçekten çok değerli. Orada anlatılanlar, adaletin, devletin temeli olarak değil, çarpan tertemiz, genç bir yüreğin eseri olarak gerçekleşebileceğini çok iyi anlatıyor.

Adalet takımı yok artık. Adalet hanım çoktan öldü. Deniz Gezmiş’i ise, adaletin temeli olduğu söylenen devlet idam etti. Bu 6 Mayıs’ta tam 40 yıl olacak.


Gün Zileli/gunzileli.com

Hiç yorum yok