1971 YILI KRONOLOJIK TAKVIMİ:
5 Ocak : Muhalefet Lideri İnönü, Cumhurbaşkanı Sunay
ile, sürüp giden olaylara karşı alınacak tedbirler üzerine görüştüler.
18 Ocak : İTÜ'nde öğrenciler polisle çatıştı.
20 Ocak : ODTÜ süresiz olarak kapatıldı.
25 Ocak : Polis, Siyasal Bilgiler Fakültesi Yurdu'nda arama yaptı.
30 Ocak : İstanbul'da 11 özel okulun öğrencileri,
Devrimci Gençlik (Dev-Genç) ve Devrimci Kadınlar Birliği'nin de
katılımıyla, 'özel eğitimin devletleştirilmesi' için büyük bir yürüyüş
düzenlediler.
1 Şubat : Ankara Fen Fakültesi öğrencileri boykot düzenlediler.
2 Şubat : Hacettepe Üniversitesinde öğrenciler polis ile çatıştı.
3 Şubat : Eski DP'lilerin siyasi haklarının
verilmesini öngören kanun teklifi, 217 AP milletvekili ve senatörün
imzasıyla TBMM Başkanlığı'na verildi.
12 Şubat : Bursa'da TOFAŞ Oto Fabrikası, Cumhurbaşkanı Sunay tarafından hizmete açıldı.
-Ziraat Bankası'nın Ankara Küçükesat Şubesi, silahlı kişilerce soyuldu.
15 Şubat : Ankara Balgat'ta Amerikan tesislerinde
görevli bir Amerikan Çavuşu kaçırıldı. Bir süre sonra serbest bırakıldı.
19 Şubat : Hacettepe Üniversitesinde öğrenciler
yurtları işgal etti, öğrenciler polis ile çatıştı. 125 öğrenci gözaltına
alındı.
20 Şubat : ODTÜ öğrencileri, bir süre önce Hacettepe
Üniversitesi Yurdu'nda meydana gelen olayları protesto etmek için
Ankara-Eskişehir yolunu trafiğe kapattılar.
2 Mart : İstanbul Hukuk Fakültesi'nde öğrenciler polis ile çatıştı.
4 Mart : Ankara'da 4 Amerikalı asker, Türk Halk
Kurtuluş Ordusu (THKO) isimli örgüt tarafından kaçırıldı. 4 gün sonra
serbest bırakıldılar.
5 Mart : ODTÜ'de güvenlik kuvvetlerinin arama yapmak
istemeleri üzerine çıkan çatışmada, 1 öğrenci öldü, 1 jandarma şehit
oldu, onlarca yaralı var.
-Bir süre önce Kırıkhan'da Hamidiye Camii'ne yapılan
bombalı saldırıyı protesto etmek için yürüyüş yapan halk, güvenlik
kuvvetleri ile çatıştı. Çok sayıda ölü ve yaralı var.
-Akbank'ın İstanbul Kadıköy Selamiçeşme Şubesi silahlı kişilerce soyuldu.
-Ankara Erkek Teknik Yüksek Okulu'nda çıkan çatışmada yaralananlar oldu.
7 Mart : İnönü yaptığı konuşmada: "... Kanla biten sonuç tamir olunmaz."
12 Mart : Türk Silahlı Kuvvetleri '12 MART MUHTIRASI'nı verdi.
"1-Parlamento ve Hükümet süregelen tutum, görüş ve icraatı ile yurdumuzu
anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş.
Atatürk'ün bize hedef verdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak
ümidini kamu oyunda yitirmiş ve Anayasanın öngördüğü reformları tahakkuk
ettirememiş olup, Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceği ağır bir tehlike
içine düşürülmüştür.
2-Türk Milletinin sinesinden çıkan Silahlı
Kuvvetleri'nin bu vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü ümitsizliği
giderecek çarelerin partiler üstü bir anlayışla meclislerimizce
değerlendirilerek mevcut anarşik durumu giderecek ve anayasanın
öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkılap
kanunlarını uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir hükümetin demokratik
kurallar içinde teşkili zaruri görülmektedir.
3-Bu husus süratle tahakkuk ettirilmediği takdirde
Türk Silahlı Kuvvetleri kanunların kendisine vermiş olduğu Türkiye
Cumhuriyeti'ni korumak ve kollamak görevini yerine getirerek idareyi
doğrudan doğruya üzerine almağa kararlıdır.
Bilgilerinize"
Türk Silahlı Kuvvetleri adına Genelkurmay Başkanı
Orgeneral Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk
Gürler, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Celal Eyicioğlu ve Hava
Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur imzalı bu muhtıra,
Cumhurbaşkanı'na, Cumhuriyet Senatosuna ve TBMM Başkanlığına verildi.
-Başbakan Süleyman Demirel istifa etti.
-CHP Lideri İnönü, Silahlı Kuvvetlerin muhtırası ve
Demirel'in istifası üzerine, "Demokratik bir istifadır." dedi.
- 19 Mart : Kocaeli Milletvekili Nihat Erim, Kabineyi kurmakla görevlendirildi.
26 Mart : Türkiye'nin 12. Başbakanı Nihat Erim
Kabinesini açıkladı. Kabinede, 5 AP'li, 3 CHP'li, 1 MGP' li, 1 Milli
Birlik Grubu üyesi ve Parlamento dışından 14 teknisyen görev aldı. 7
Nisan'da yapılan oylamada 46 red, 3 çekimser oya karşın 321 oyla
güvenoyu aldı. 74 Milletvekili oylamaya katılmadı.
BAKANLAR KURULU
Başbakan Nihat Erim Başbakan Yardımcısı
Başbakan Yardımcısı Sadi Koçaş (CHP)
Devlet Bakanı Atilla Karaosmanoğlu (Dış)
Devlet Bakanı Mehmet Özgüneş (Tabi Senatör)
Devlet Bakanı Doğan Kitaplı (AP)
Devlet Bakanı İsmail Arar (CHP)
Milli Savunma Bakanı Ferit Melen (MGP)
İçişleri Bakanı Hamdi Ömeroğlu (Dış)
Dışişleri Bakanı Osman Olcay (Dış)
Maliye Bakanı Said Naci Ergin (Dış)
Milli Eğitim Bakanı Şinasi Orel (Dış)
Gençlik ve Spor Bakanı Sezai Ergün (AP)
Orman Bakanı Selahattin İnal (Dış)
Köy İşleri Bakanı Cevdet Aykan (Dış)
İmar ve İskan Bakanı Selahattin Babüroğlu (Dış)
Turizm Bakanı Erol Yılmaz Aksal (AP)
Enerji ve Tabi Kaynaklar Bk. İhsan Topaloğlu (CHP)
Sanayi ve Ticaret Bakanı Ayhan Çilingiroğlu (Dış)
Ulaştırma Bakanı Haluk Arık (Dış)
Tarım Bakanı Orhan Dikmen (Dış)
Bayındırlık Bakanı Cahit Karakaş (AP)
Dış Ekonomik İlişkiler Bakanı Özer Derbil (Dış)
Sağlık Bakanı Türkan Akyol (Dış)
Gümrük ve Tekel Bakanı Haydar Özalp (AP)
5 Nisan : 2 işadamı Dev-Genç militanlarınca kaçırıldı. 16 saat sonra serbest bırakıldılar.
11 Nisan : Genelkurmay Plan ve Program Dairesi
Başkanı Korgeneral Atıf Erçıkan'ın Ankara'daki evine bomba atıldı, hasar
meydana geldi.
15 Nisan : İstanbul'da bir doktorun oğlu, Dev-Genç
militanlarınca kaçırıldı, 250.000 lira fidye karşılığı serbest
bırakıldı.
22 Nisan : İstanbul, askeri ve sivil ekipler tarafından, gece sabaha kadar arandı.
-İnönü: "Eşkiya sokağa hakim olmuştur." dedi.
25 Nisan : Çin Halk Cumhuriyeti ile diplomatik ilişkiler kurulmasına karar verildi.
26 Nisan : İstanbul, İzmir, Ankara, Kocaeli,
Sakarya, Zonguldak, Eskişehir, Adana, Hatay, Diyarbakır ve Siirt
illerinde 1 aylık sıkıyönetim ilan edildi.
-Ünlü tiyatro sanatçısı Celal Sururi (doğ:1903) öldü.
27 Nisan : Dev-Genç, Doğu Kültür Ocakları ve Ülkü Ocakları kapatıldı.
3 Mayıs : Ziraat Bankası İstanbul Unkapanı Şubesi'ni
soymak isteyen hırsızlar, banka koruma görevlisi Tahsin Yaman'ı
öldürdüler. Suçlular yakalandı. Yaman'ın cenazesi askeri törenle
kaldırıldı.
13 Mayıs : Sıkıyönetim mahkemelerinde duruşmalar
başladı. Tüm yurtta arama ve taramalar aralıksız sürdürülüyor.
17 Mayıs : İsrail'in İstanbul Başkonsolosu Ephraim Elrom kaçırıldı.
21 Mayıs : Anayasa Mahkemesi, Necmettin Erbakan'ın
kurduğu ve Genel Başkanlığı'nı yaptığı 'Milli Nizam Partisi' hakkında,
'Laik devlet niteliğinin ve Atatürk devrimciliğinin korunması'
prensiplerine aykırı olduğu gerekçesiyle kapatma kararı verdi.
-İzmir'de silahlı kişiler, güvenlik kuvvetleriyle silahlı çatışmaya girdiler. Ölü ve yaralılar var.
23 Mayıs : İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı,
İstanbul'da arama yapılması için kentte cumartesi gece yarısından pazar
günü saat 15.00'e kadar sokağa çıkma yasağı koydu. 25.000 polis ve asker
aramaya katıldı.
30 Mayıs : İstanbul'da, Mahir Çayan ve ekibinin
ellerinde rehin tuttukları Sibel Erkan, 51 saat sonra güvenlik
kuvvetlerinin operasyonu sonucu kurtarıldı.
7 Haziran : Başbakan Nihat Erim, radyodan bir
konuşma yaptı: "Ordu durup dururken 12 Mart muhtırasını vermedi.
Memleket bir ortamın içine götürülmüştü, sürüklenmişti ve bu ortamda çok
tehlikeli bir hal almıştı. O kadar tehlikeli bir hal almıştı ki, bir
sabah uyanacaktık, belki Endonezya'daki gibi komünist avına çıkmış
kitleler görebilirdik. Böyle tahrikler, böyle kışkırtmalar vardı. Yahut
aksi, bir gece bakacaktık ki, çok küçük bir azınlık fakat kararlı,
silahlı, dinamitli, gayet iyi örgütlenmiş çok küçük bir azınlık,
memlekette bir darbe yapmış. İşte bu ortamın karşısında buldum kendimi
ve ordu bunu önlemek için 12 Mart Muhtırası'nı verdi.." (Demek ki
bunları görmek için Başbakan olmak gerekiyormuş.)
21 Haziran : Eski Milli Birlik Komitesi üyesi İrfan
Solmazer, 'Devlet bütünlüğünü bozmak üzere gizli örgüt kurduğu'
iddiasıyla gözaltına alındı.
24 Haziran : Anayasa Mahkemesi, İstanbul'da
şekercilik yapan Hasan Turan adlı bir vatandaşın Genel Başkanı olduğu
Türkiye İleri Ülkü Partisi'ni kapatma kararı aldı.
2 Temmuz : Senato'da, Milli Birlik Komitesi
üyelerinden Tabi Senatör Ekrem Acuner'in dokunulmazlığının kaldırılması
sert tartışmalardan sonra kabul edildi. (91 evet, 27 hayır, 1 çekimser)
Acuner, Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu.
14 Temmuz : Atatürk'ün yakın arkadaşı Kılıç Ali (doğ:1888) öldü.
23 Temmuz : Sıkıyönetim 11 ilde 2 ay daha uzatıldı.
26 Temmuz : ODTÜ yeniden öğretime başladı.
27 Temmuz : İzmir-Aydın yolunda Ziraat Bankası'na
ait bir araç silahlı kişilerce soyularak 4.000.000 lira çalındı.
Soyguncuların Dev-Genç ile ilişkisi olduğu belirlendi.
3 Ağustos : Senato'da, Kontenjan Senatörü ve eski
Milli Birlik Komitesi üyesi Cemal Madanoğlu ve Osman Köksal'ın
dokunulmazlıkları kaldırıldı. Madanoğlu: 98 evet, 26 hayır, 1 çekimser.
Köksal: 89 evet, 32 hayır, 3 çekimser.
5 Ağustos : Türkiye-Çin Halk Cumhuriyeti (Kızıl Çin)
ilişkileri saat 13.00'den itibaren yürürlüğe girdi. Türkiye, Çin
H.C.'ni tanıyan 8. NATO üyesi oldu. Milliyetçi Çin Elçilik mensupları,
Türkiye'den ayrılıyor.
14 Ağustos : 21 Haziran'da tutuklanan, Eski MBK üyesi İrfan Solmazer tahliye edildi.
26 Ağustos : 26 Ağustos 1071'de Anadolu'yu Türklere
açan Malazgirt Zaferi'nin 900. yıl dönümü bütün yurtta törenlerle
kutlandı.
27 Ağustos : 1961 Anayasası'nın değiştirilmesini
öngören 430 imzalı teklif, 2'ye karşı 373 oyla kabul edildi. (görülmemiş
bir ittifak.)
10 Eylül : Boğaziçi Üniversitesi kuruldu. Robert Koleji binası, Boğaziçi Üniversitesi'ne tahsis edildi
11 Eylül : Komutanlarla Bakanlar arasında 5 saat
süren toplantı yapıldı. Yeni kabinenin 157 günlük icraatı ve sonuçları
beraberce gözden geçirildi. (Bir nevi Teftiş)
19 Eylül : Türkiye Güzeli Filiz Vural (18), Avrupa Güzeli seçildi.
23 Eylül : 11 ilde sürdürülen sıkıyönetim 2 ay daha uzatıldı.
5 Ekim : AP Genel İdare Kurulu bir bildiri
yayınlıyarak, hükümetin 'partiler üstü' vasfını kaybettiğini ileri
sürerek 5 Bakanını Hükümetten çekti.
6 Ekim : Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından açılışı yapılan, 6. Akdeniz Oyunları İzmir'de başladı.
9 Ekim : Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin
İnan'ında aralarında bulunduğu 17 genç, Anayasa'yı tebdil, tağyir ve
ilgaya teşebbüsten, Ankara 1 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'nce ölüm
cezasına çarptırıldılar. 3 sanık 5'er yıl hapse çarptırıldı, 3 sanık ise
beraat etti.
14 Ekim : Cumhurbaşkanı Sunay, İran'ın 2500. kuruluş yıldönümü törenleri için İran'a gitti.
26 Ekim : AP'nin bakanlarını çekmesiyle başlayan hükümet bunalımı, Çankaya Köşkü'nde
AP Lideri Demirel ile yapılan 3 saat 45 dakikalık görüşmeden bir sonuç alınamayınca hükümetin
istifası ile sonuçlandı. Sunay, Erim'in istifasını kabul etmedi.
5 Kasım : AP Merkez Temsilciler Meclisi, 5 Ekim
kararını (Kabine'den 5 AP'li bakanın geri çekilmesi) geri aldılar.
12 Kasım : AP Genel Başkanı Süleyman Demirel, kendisi için tahkikat açılmasını istedi.
25 Kasım : 11 ilde devam eden sıkıyönetim 2 ay daha uzatıldı.
29 Kasım : Maltepe 2. Zırhlı Tugay Askeri Hapishanesi'nde tutuklu bulunan 5 kişi kaçtı.
3 Aralık : 11 Bakan, reformların yapılmasının imkanı
kalmadığı gerekçesiyle toplu olarak istifa ettiler. Bunun üzerine,
Nihat Erim istifasını Cumhurbaşkanı'na sundu.
5 Aralık : Nihat Erim tekrar Hükümeti kurmakla görevlendirildi.
11 Aralık : Nihat Erim 2. Kabinesini kurdu.
Kabinede, AP'den 7, CHP'den 4, MGP'den 1, MeclisDışından 12 Kişi yer
aldı. Yapılan güven oylamasında 301 evet, 45 hayır, 3 çekimser oy aldı.
(CHP'de Ecevit taraftarları ile AP'de Demirel karşıtları oylamaya katılmadılar.)
GLADYO DÜZENİ (BÜLENT VARGEL)
Dünya konjönktürü olarak,1968 ve 12 Mart 1971'e doğru
gelişen tarihsel süreçte; yükselen sosyalist sistem, anti emperyalist
ulusal kurtuluş savaşları, kapitalist metropollerde genişleyen kamu
alanı(sosyal devlet) ve Üçüncü Dünya Ülkelerinin emperyalist sistem
dışına çıkma girişimleri (OPEC); tekelci kapitalizmin hakimiyet ve pazar
alanlarını daraltmış, maliyetlerini
yükselmiş ve sonuçta sistem krize girmiştir. Bir başka
deyişle 1968-1970 yılları emperyalizmin kriz yıllarıdır ve sistem bu
krizden çıkış yollarını; kaybetmiş olduğu siyasal hakimiyet alanları ve
pazarları tekrar geri kazanarak çıkmayı planlamaktadır.
Bu yıllarda Türkiye deki durum ise kabaca söyle özetlenebilir.
Emperyalizm destekli işbirlikçi büyük burjuvazi
iktidardadır ve bu iktidarını; büyük toprak sahipleri ve ticaret
burjuvazisiyle birlikte AP bünyesi içinde paylaşmaktadır. Paylaşım
zorunluluğu ise ;işbirlikçi büyük burjuvazinin ve onun entegre olmuş
olduğu uluslararası tekelci sermayenin gelişmesinin ve mutlak hakimiyet
kurmasının önünü tıkamaktadır. Tekelci sermaye,
Adalet Partisini kendi çıkarları doğrultusunda ekonomik
kararlar almaya zorlamaktadır. Fakat, Adalet Partisi, tekelci
burjuvazinin yanı sıra, büyük toprak sahipleri ve ticaret burjuvazisini
de bünyesinde taşıyan bir parti olarak, bu talepleri karşılamaktan uzak
bir konumdadır. Yani krizden çıkışı; yumuşak karın olarak
değerlendirilen Türkiye'den başlatabilmek; emperyalizm ve onunla
işbirliği içinde gelişimini sürdürmekte olan büyük burjuvazi ve
oligarşik yapı açısından; mevcut
koşullar altında neredeyse olanaksızdır. Çözüm ise ancak askeri bir rejim içinde olasıdır.
Öte yandan,1961 Anayasasının topluma getirmiş olduğu
demokrasi ve özgürlükler ortamında ve dünya konjonktürünün de katkısı
ile;emekçi sınıfların tekelci sermayeye ve ABD Emperyalizmine karşı
mücadelesi sınıfsal bir temel üzerinde yükselmektedir. Tütünden
sarımsağa kadar tarım üreticileri ve köylüler;büyük toprak
sahipleri,ticaret burjuvazisi ve tefecilere karşı neredeyse
tüm Türkiye sathında örgütlenmekte ve direnmektedir.Toprak
işgalleri başlamış ve mücadele her gün yeni mevziler kazanmaktadır.
İşçi sınıfının mücadelesi ise hızla gelişmekte ve fabrikalarda grev ve
direnişler yayılmakta,fabrika işgalleri başlamaktadır. Öğrenci gençlik
bağımsız ve demokratik üniversite taleplerini yükselmektedir. 68
gençliği ise, bu süreçteki onurlu yerini , emekçi sınıfların yanında ve
onlara öncülük ederek; ABD Emperyalizmi ile onun eklemlemeleri olan
gladyo, faşist ve şeriatçı çetelere karşı savaşarak, almaktadır.Kitle
çizgisi izleyerek halkımızla buluşan 68 Hareketi her fırsatta ABD
Emperyalizmine yeni darbeler vurmaktadır.
6.Filo gelemez oluyor, ABD, Büyükelçi olarak atadığı
Vietnam Kasabı R.Komer'i geri çekmek zorunda kalıyor ve ABD üslerinin
kapatılması talepleri yükseliyordu.Öte yandan,kamuoyunun ve halkımızın
Vietnam Kurtuluş Savaşına olan sempatisi ve desteği giderek
artıyordu.Yurt sathında ABD Emperyalizmi karşıtı gösteri ve etkinlikler
yaygınlaşıyordu. Özet olarak, 1961 Anayasasını savunarak kurulu düzene
ve ABD Emperyalizmine karşı emekçi sınıflar ve onun bütünleşiği 68
Hareketi ;tekelci sermaye düzeninin ve dolayısı ile ABD ‘nin siyasal
hakimiyet alanlarını daraltıyor ve potansiyel bir tehdit
oluşturuyordu.Bütün bunlara koşut olarak TSK içinde bazı kesimlerin de
etkinlenmeye başlaması ve aktif hale geçebileceği doğrultusunda kuvvetli
sinyaller vermeğe başlaması; tehdidin vahametini daha da arttırıyordu.
İşte bütün bu sorunlara, verili
koşullar altında, tek çözüm askeri bir rejim altında bulunabilirdi.
Nitekim öyle oldu.”Genişletilmiş Komuta Konseyi” adlı Cunta.1961
Anayasanın sağladığı ortamın halkımıza “Bol” geldiğini(!) ileri sürerek,
12 Mart 1971 ‘de yönetime el koydu.12 Mart darbesi ile hem yükselen
halk hareketi bertaraf edilmek, hem de tekelci burjuvazi talepleri
doğrultusunda kararlar çıkartılmak hedeflenmiştir.
Bu amaçla kurulan, askeri cunta
güdümlü, Nihat Erim hükümeti ilan ettiği “Balyoz Operasyonu” ile, bir
yandan sol/sosyalist harekete ve emekçi halkımızın
ekonomik-demokratik-politik mücadelesine ve örgütlerine saldırırken;
diğer yandan da, büyük toprak sahipleri ve
ticaret burjuvazisinin ekonomik ve siyasal gücünü
azaltarak, hakim sınıflar içinde dengeyi, tekelci burjuvaziden yana
değiştirmek için uğraşmaktaydı.Toprak sahipleri ve tüccarları bu
saldırıya ihracatı düşürerek yanıt verdiler ve Nihat Erim istifa etmek
zorunda kaldı.
Böylece kendi içlerindeki çıkar çelişkilerinin şimdilik
çözülemeyeceğini gören hakim sınıflar anlaştı ve 2.Erim hükümeti
kuruldu.
Uzlaşma ve hakim sınıfların iç
dengeleri yeniden sağlanmıstı. Artık müşterek düşmanlarına daha rahat
saldırabilirlerdi. Öylede oldu. Deniz, Yusuf ve Hüseyin idam edildi.
Sinan'lar Nurhak'ta, Mahir'ler Kızıldere'de katledildiler.
Sonuçta, 12 Mart rejimi, tekelci
burjuvaziye istediklerinin tamamını verememiş oldu. Fakat, yine de
gerek sömürüden aldığı pay ve gerekse siyasal etkinliğinin artması
giderekten yükselen bir sürece girmiştir. 12 Mart'ın yarım bıraktığı
operasyonun tamamlaması görevi ise, bir başka bahara,12 Eylül
darbecilerine kalacaktır. Kapitalizm, 68 bunalımından; bunalıma neden
olan; pazar alanlarının daralması ve kar oranlarının düşmesi gibi
faktörleri tekrar aşarak,
yani, ulus devletlerin egemenlik alanlarını sermaye ve
malların serbest dolaşımına (daralan pazarlarının genişletilmesi) ve
farklı ulus devletlerde farklı değerlere sahip olan emek ve ham madde
kaynaklarına kendisinin en ucuz şekilde sahip olmasına olanak sağlayacak
şekilde(maliyetlerin düşürülmesi) yeniden düzenleyerek ve 1980'e doğru uzanan bir süreç ile çıktı.
Globalizm adını verdiğimiz
kapitalizmin bu yeni aşaması; krizi aşabilmek için, hakimiyet
alanlarına, “liberalleşme” veya “serbest piyasa ekonomisi” adını verdiği
politikaları dayatmaya başladı. Buna göre devlet finansman ve üretim
alanlarında müdahale etmeyecek ve pazar,
globalizmin sömürüsüne tam anlamıyla açılacaktı. Böylece tekelci burjuvazi de krizden çıkacaktı.
12 Mart sonrası yıllarda Türkiye
ekonomisi de kapitalizmin global krizinin etkisi altındaydı.Döviz
bulamayan fabrikalar durma noktasına
gelmiş ve kapasite kullanım oranları % 30-40'lara
düşmüştü.Dış ödemeler dengesi bozulmuş ve bütçe açıkları da gitgide
büyüyordu. Büyüme hızı ise;80 yılına doğru eksi olarak seyretmeye
başlamıştı. TL sürekli olarak değer kaybediyordu ve dış borçlar 15
milyar dolar sınırına dayanmıştı Enflasyon % 100 üzerinde idi ve
işsizlik % 15'e çıkmıştı.Grevde 35 bin, toplu sözleşme masasında 800 bin
işçi vardı.
Nihayet bu ekonomik bataklıktan
çıkış yolunu (!) IMF ve Dünya Bankası önerdi. 24 Ocak 1980'de bu
kararlar açıklandı. 24 Ocak kararlarının mimarı Balassa'ya göre;
”Petro-kimya, demir-çelik gibi yatırım malları üretimleri Türkiye'ye
uygun değildi.Türkiye; özellikle ucuz hammaddeli, yoğun ve ucuz emek
ağırlıklı tüketim mallarının üretiminde yoğunlaşmalı, turizmi
geliştirmeli ve düşük maliyetli ara malları üreterek dünya piyasasına
dönük ucuz fason üretimler yapmalıydı.”.
Emperyalizmin Türkiye'ye biçtiği
rol buydu. Yani,24 Ocak Kararları ,sadece, Türkiye'nin içinde bulunduğu
kriz nedeniyle değil, aynı zamanda emperyalizmin sistem olarak içinde
bulunduğu krizden çıkışın yolu olarak alınmıştı. 47 TL olan ABD doları
bir anda 70 TL'ye çıkarılmış,
KİT ürünlerine % 300-400'ü bulan zamlar yapılmış, temel
tüketim maddelerindeki sübvansiyonlar kaldırılmıştı. Emekçi halkımız
için daha fazla yoksulluk anlamına gelen 24 Ocak kararları, tam bir şok
etkisi yarattı.
Ancak halkımız için acı reçete
anlamına gelen bu kararların tam anlamıyla hayata geçirilebilmesi;
seçimlerle yönetimlere gelen hükümetler eliyle mümkün değildi. Ayrıca,
halkımızın yükselen devrimci-demokrat muhalefeti bunun önünde önemli bir
engel olarak durmaktaydı.68 hareketinin devamı olarak bayrağı devir
almış olan 78 Kuşağı; emekçi halkımızın içinde ve önünde mücadele
bayrağını yükseklere taşıyordu.Yükselen halk hareketi ve 78 kuşağının
oluşturduğu muhalefet ve tehdit mutlaka tasfiye edilmeliydi. Çözüm ise
ancak Askeri bir rejim altında bulunabilirdi. Emperyalizm, darbe kararı
aldı.Darbenin meşruiyet kazanabilmesi için önce sistem
istikrarsızlaştırılacaktı. Bu amaca yönelik olarak; askeri-sivil
bürokratların derin eşgüdümündeki, gladyo ve onun ülkücü- mafyacı
eklemlemeleri kullanılarak:“Sağ-Sol Çatışması” yanıltması adı altında
üretilen bir “Anarşi” ortamı kullanıldı.
12 Eylül darbesiyle kışlasından
çıkan ordu, kışla disiplinini toplumun tümüne dayattı.2 milyona yakın
insanın fişlendi, 100 bin kişinin ‘ örgüt üyesi' diye yargılandı, 1990'a
kadar 52 bin kişinin cezaevinde kaldı, 766 kişinin işkence
tezgahlarında, cezaevlerinde öldürüldü,
517 kişiye ölüm cezası verildi ve 50 kişi sehpalarda infaz
edildi.Ekonomik ve demokratik hak ve özgürlükler kuşa çevrildi. Darbe
öncesinde 6 milyona yaklaşan sendikalı işçi sayısının, bugün 1 milyonun
altına düşmesini de, ayrıca değerlendirmek gerekiyor.
12 Eylül darbesi;12 Mart'ta
tamamlanamayan, tekelci burjuvazinin hükümranlığı sürecini geliştirerek,
kurumsal ve hukuksal anlamda tekelci burjuvazi lehine son noktayı
koymuştur. 12 Mart 1971-12 Eylül 1980 sürecinin günümüze bıraktığı miras
ise; seçilmişlerin ülke yönetiminde çok fazla önemli roller
oynayamadığı ve kararlar alamadığı bir rejim olmuştur. Askeri-Sivil
derin bürokrasi ;”Gizli Anayasası ile” ve milliyetçi-ülkücü gladyo-mafya
yapılanmaları ile ülke yönetimini karar verici baş aktör olarak
sürdürmektedir.Susurluk çetesi formatındaki diğer yapılanmalar;
Şırnak'ta, Neşter Operasyonlarında ve Sauna Çetelerinde düzenin
paçalarından akmaktadır.Paçalardan akanlar ise yine her zaman olduğu
gibi örtbas edilmektedir.
12 Mart ve 12 Eylül Cuntaları
yargılanarak gladyo düzeninin tasfiyesi, üzerinde yapılan bir sürü
değişikliğe rağmen hala antidemokratik olma özelliğini koruyan 12 Eylül
Anayasası yerine demokratik bir Anayasanın ikame edilmesi ve TSK İç
Hizmet Kanunun 35. Maddesinin
kaldırılması ise demokrasi mücadelesinin en acil hedefi olarak durmaktadır. | | | |
|