Çok sayıda sivil toplum kuruluşunun ve BDP, ÖDP, ESP gibi siyasal
partilerin içinde bulunduğu 8 Mart Kadın Platformu üyeleri barış çağrısı
ile Haydarpaşa’dan Kadıköy meydanına yürüyüş yaparken Bursaspor
taraftarı bir grubun saldırısına uğradı. “Kahrolsun PKK” sloganıyla,
“kadınlar savaş istemiyor” diyen gruba nefret kusan güruh mitinge giden
kadınları yaraladı, bindikleri otobüslere saldırdı.
Muhatap mağdurun ‘makbul’ görülmediği hallerde mutad olduğu üzere güvenlik kuvvetleri olaya geç müdahale etti. İlk etapta bir taraftar grubunun taşkınlığı gibi lanse edilen bu olay, aslında hiç de bildik futbol fanatizmi sınırları içinde değil; öncelikle iki rakip takımın taraftarları arasındaki bir kavgadan söz etmiyoruz. Üstüne üstlük kadın platformu üyelerine saldıran tarafın karnesi başlı başına bizi daha derin bir analiz teşebbüsüne sevk edecek nitelikte. Zira Bursaspor örneği milliyetçilik, erkeklik söylemi ve fanatizm üzerinden hem bir şehrin yeniden yazılan sosyo-ekonomik öyküsünü hem de faşizmin gündelik hayatta nasıl kendini yeniden ürettiğini göstermekte.
Bursaspor’un 2009-2010 sezonunda süper lig’de şampiyon olması ile Bursaspor taraftarlığı çok daha geniş bir tabana yayıldı ve şehrin kimliğini belirleyen başat unsurlardan biri oldu. Daha önce üç büyükleri tutan Bursalıların da önemli bir kısmı Bursaspor’u birinci takımları haline getirdi. Timsah şehrin alametifarikası oluverdi; yeşil-beyaz renklere boyanmış kaldırımlardan, devasa Bursaspor bayrak ve flamalarının asılı olduğu sokak ve dükkânlara, takım sticker’ının yapıştırıldığı araçlara uzanan şaşırtıcı bir takım kültü, kamusallıkta ortak imgelemi taraftarlık üzerinden yeniden kurdu. Sanal ortamda da benzer bir hal mevcut.
Bursaspor renklerinin yanı başına Mustafa Kemal siluetleri, milliyetçi sembol ve ikonlar yerleştirilmiş görseller internet üzerinde taraftarların buluştuğu forumlarda en sık tesadüf edilen imgeler arasında.
Bursaspor fanatikleri, şehit cenazeleri sırasında Kürtlere ait olduğu önceden işaretlenmiş işyerlerini tahrip eden, PKK’li diye şehirde Kürtçe konuşanlara saldıran, taraftarlık zırhı altında faşist sokak örgütü gibi çalışan bir kitle. Her maçta PKK aleyhine atılan sloganlar, olaylı Diyarbakırspor maçları iceberg’in sadece görünen yüzüydü. Şehirde Kürtlere karşı önyargının epey güçlü bir damar oluşturduğunu tespit etmek mümkün. Bursa, özellikle 90’lardaki köy boşaltmaları sonrasında hız kazanan bir şekilde Güneydoğu’dan göç almış bir kent. Kürt halkın bir kısmı oldukça zor şartlar altında şehirde tutunmaya çalışıyor. Ekonomik durumları daha iyi olan Kürtler de Bursa’da çeşitli düzeylerde yatırım ve iş yapıyor.
Bursa’nın daha önce şehre gelen ve çoğu Balkan kökenli ‘göçmen yerlileri’, Kürt göçünü kendi ekonomik statüleri için tehdit olarak görme eğiliminde. Alt sınıf Kürtleri ‘yaşam tarzı’ üzerinden, orta sınıf-sermayedar Kürtleri ise PKK’ye yardım etmekle itham eden genel bir Türk-Müslüman vasatı ve Türk milliyetçisi küçük burjuva tavrı şehrin politik atmosferini ele geçirmiş durumda. Bursasporlu fanatikler de bu iklimden hep besleniyorlar hem de bu ön kabulleri bizatihi besliyorlar.
Çok değil daha 2006’da linç teşebbüslerini protesto etmek için kentte yürüyüş yapmak isteyen eşcinsel inisiyatifine Bursasporlu Esnaflar Derneği’nden tehdit mesajı gelmişti.
Derneğin Başkanı, “Bursa evliyalar ve padişahlar şehridir. Böyle toplum dışı insanların yürüyüşlerine sahne olacak kadar adının kirleneceği ve kirlenmeyi hak ettiği bir şehir değildir. Kesinlikle engel olacağız. Bu yürüyüş için kanuni yönden belki bir şey yapılamamıştır. Ama toplumsal açıdan bizler bunun karşısında olacağız ve gerçekleşmesini engelleyeceğiz. Bursa böyle kimliği belirsiz lanet insanların cirit atacağı bir şehir değildir. Emniyet yetkililerine, valiliğe ve siyasilere sesleniyorum; bu insanların linç edilmesini istemiyorlarsa tutum ve hareketlerini netleştirsinler” demişti.
Lamdaistanbul’da buna karşılık dernek başkanı hakkında suç duyurundan bulunma kararı almıştı. Aynı Başkan derneğin internet sitesinde şöyle tanıtılıyor: “Hayatı boyunca ilk mahkemeye Bursa için çıkmış ve hayatında bir kez hapse Bursaspor için girmiştir. Ailesinin ve sülalesinin yüzde 90'ını Bursasporlu yapan ve Diyarbakır-Bursa maçına bir minibüs ile giden bir Bursa sevdalısı ve Bursaspor fanatiğidir.” ‘İftihar kaynakları’na bakarak bu not üzerine başka bir şey yazmaya gerek yok sanırım.
Taraftarlığı ve milliyetçiliği üzerinden erkekliğini kanıtlama sevdasındaki fanatik Bursaspor taraftarlarının bu konudaki ‘reaksiyoner tavrı’, çoğu zaman kendine yöneltilmesi muhtemel bir eşcinsel imasını etkisizleştirme taktiğinin bir parçası. Homofobik ataerkil toplumsal atmosferde “Zeki Müren Bursalı değil mi?” alaylı sorusu karşısında öfkeden kıpkırmızı kesilen delikanlının meşru taraftar örgütlenmesi üzerinden LBGT bireylere saldırması bu patolojinin arazı.
Organik bağı olmayan esnaf ise ‘Bursaspor sevgisi’ni kanıtlayarak müşteri sayısını arttırma çabasında. Yerel yönetim, sivil toplumun bir bölümü de bu sürece destek veriyor bilerek ya da bilmeyerek. Dolayısıyla İstanbul’da 8 Mart Kadın Platformu üyelerine yapılan saldırı dâhil olmak üzere Bursaspor fanatik taraftar grubunun eylemlerini onaylayan ve bu atmosferi besleyen unsurların ekonomi-politiğini bir an önce açığa çıkaracak akademik çalışmalara ihtiyaç var. (GÜVEN GÜRKAN ÖZTAN-BİANET)
Muhatap mağdurun ‘makbul’ görülmediği hallerde mutad olduğu üzere güvenlik kuvvetleri olaya geç müdahale etti. İlk etapta bir taraftar grubunun taşkınlığı gibi lanse edilen bu olay, aslında hiç de bildik futbol fanatizmi sınırları içinde değil; öncelikle iki rakip takımın taraftarları arasındaki bir kavgadan söz etmiyoruz. Üstüne üstlük kadın platformu üyelerine saldıran tarafın karnesi başlı başına bizi daha derin bir analiz teşebbüsüne sevk edecek nitelikte. Zira Bursaspor örneği milliyetçilik, erkeklik söylemi ve fanatizm üzerinden hem bir şehrin yeniden yazılan sosyo-ekonomik öyküsünü hem de faşizmin gündelik hayatta nasıl kendini yeniden ürettiğini göstermekte.
Şehrin kimliğini yeniden kuran taraftarlık
Bursaspor taraftarı gruplar özellikle son on yılda şehrin en göz önünde ve belki de en aktif kitlesini oluşturuyor. Fanzinleri, dergileri ve hatta kendi radyo yayınları dikkat çekici. Fanatik Bursaspor taraftarları birden fazla dernek, yapı içinde örgütlenmiş durumda. Teksas adı verilen taraftar grubu bunlar arasında belki de en çok sesi çıkan kesim. Aralarında kimi zaman açık kimi zaman ise örtük bir rekabet, hatta karşı karşıya geldikleri adli olaylar da var.Bursaspor’un 2009-2010 sezonunda süper lig’de şampiyon olması ile Bursaspor taraftarlığı çok daha geniş bir tabana yayıldı ve şehrin kimliğini belirleyen başat unsurlardan biri oldu. Daha önce üç büyükleri tutan Bursalıların da önemli bir kısmı Bursaspor’u birinci takımları haline getirdi. Timsah şehrin alametifarikası oluverdi; yeşil-beyaz renklere boyanmış kaldırımlardan, devasa Bursaspor bayrak ve flamalarının asılı olduğu sokak ve dükkânlara, takım sticker’ının yapıştırıldığı araçlara uzanan şaşırtıcı bir takım kültü, kamusallıkta ortak imgelemi taraftarlık üzerinden yeniden kurdu. Sanal ortamda da benzer bir hal mevcut.
Bursaspor renklerinin yanı başına Mustafa Kemal siluetleri, milliyetçi sembol ve ikonlar yerleştirilmiş görseller internet üzerinde taraftarların buluştuğu forumlarda en sık tesadüf edilen imgeler arasında.
Kürtlere karşı öfke
Hal böyleyken Bursaspor’un fanatik taraftar kitlesinin sadece maçlara giden, tezahürat yapan bir kitle olmadığını yazmak gerek.Bursaspor fanatikleri, şehit cenazeleri sırasında Kürtlere ait olduğu önceden işaretlenmiş işyerlerini tahrip eden, PKK’li diye şehirde Kürtçe konuşanlara saldıran, taraftarlık zırhı altında faşist sokak örgütü gibi çalışan bir kitle. Her maçta PKK aleyhine atılan sloganlar, olaylı Diyarbakırspor maçları iceberg’in sadece görünen yüzüydü. Şehirde Kürtlere karşı önyargının epey güçlü bir damar oluşturduğunu tespit etmek mümkün. Bursa, özellikle 90’lardaki köy boşaltmaları sonrasında hız kazanan bir şekilde Güneydoğu’dan göç almış bir kent. Kürt halkın bir kısmı oldukça zor şartlar altında şehirde tutunmaya çalışıyor. Ekonomik durumları daha iyi olan Kürtler de Bursa’da çeşitli düzeylerde yatırım ve iş yapıyor.
Bursa’nın daha önce şehre gelen ve çoğu Balkan kökenli ‘göçmen yerlileri’, Kürt göçünü kendi ekonomik statüleri için tehdit olarak görme eğiliminde. Alt sınıf Kürtleri ‘yaşam tarzı’ üzerinden, orta sınıf-sermayedar Kürtleri ise PKK’ye yardım etmekle itham eden genel bir Türk-Müslüman vasatı ve Türk milliyetçisi küçük burjuva tavrı şehrin politik atmosferini ele geçirmiş durumda. Bursasporlu fanatikler de bu iklimden hep besleniyorlar hem de bu ön kabulleri bizatihi besliyorlar.
Erkeklik ve homofobik tezahürler
Bursaspor taraftar grubunun saldırı örgütleyip ya da katılıp hedef aldığı tek grup da Kürtler değil. Bursa’daki transseksüeller ve eşcinseller sürekli aynı grupların tacizine ve saldırısına maruz kalıyor.Çok değil daha 2006’da linç teşebbüslerini protesto etmek için kentte yürüyüş yapmak isteyen eşcinsel inisiyatifine Bursasporlu Esnaflar Derneği’nden tehdit mesajı gelmişti.
Derneğin Başkanı, “Bursa evliyalar ve padişahlar şehridir. Böyle toplum dışı insanların yürüyüşlerine sahne olacak kadar adının kirleneceği ve kirlenmeyi hak ettiği bir şehir değildir. Kesinlikle engel olacağız. Bu yürüyüş için kanuni yönden belki bir şey yapılamamıştır. Ama toplumsal açıdan bizler bunun karşısında olacağız ve gerçekleşmesini engelleyeceğiz. Bursa böyle kimliği belirsiz lanet insanların cirit atacağı bir şehir değildir. Emniyet yetkililerine, valiliğe ve siyasilere sesleniyorum; bu insanların linç edilmesini istemiyorlarsa tutum ve hareketlerini netleştirsinler” demişti.
Lamdaistanbul’da buna karşılık dernek başkanı hakkında suç duyurundan bulunma kararı almıştı. Aynı Başkan derneğin internet sitesinde şöyle tanıtılıyor: “Hayatı boyunca ilk mahkemeye Bursa için çıkmış ve hayatında bir kez hapse Bursaspor için girmiştir. Ailesinin ve sülalesinin yüzde 90'ını Bursasporlu yapan ve Diyarbakır-Bursa maçına bir minibüs ile giden bir Bursa sevdalısı ve Bursaspor fanatiğidir.” ‘İftihar kaynakları’na bakarak bu not üzerine başka bir şey yazmaya gerek yok sanırım.
Taraftarlığı ve milliyetçiliği üzerinden erkekliğini kanıtlama sevdasındaki fanatik Bursaspor taraftarlarının bu konudaki ‘reaksiyoner tavrı’, çoğu zaman kendine yöneltilmesi muhtemel bir eşcinsel imasını etkisizleştirme taktiğinin bir parçası. Homofobik ataerkil toplumsal atmosferde “Zeki Müren Bursalı değil mi?” alaylı sorusu karşısında öfkeden kıpkırmızı kesilen delikanlının meşru taraftar örgütlenmesi üzerinden LBGT bireylere saldırması bu patolojinin arazı.
Ne var bunun arkasında?
Bugünün Bursa’sındaki faşizan grupların etkinliğini anlamak isteyen için hem toplumsal formasyona hem de ekonomik ilişkilere bakmak şart. Şehrin Türk-Müslüman ve milliyetçi esnafı ile fanatik taraftar grupları arasında organik bir bağ mevcut. Tahmini rakamlarını bilmediğimiz ama azımsanmayacak ölçüde olduğu kesin bir rant ve kar paylaşımı telaşı, kendini taraftarlık-Türklük-erkeklik kategorileri üzerinden gerçekleştiriyor.Organik bağı olmayan esnaf ise ‘Bursaspor sevgisi’ni kanıtlayarak müşteri sayısını arttırma çabasında. Yerel yönetim, sivil toplumun bir bölümü de bu sürece destek veriyor bilerek ya da bilmeyerek. Dolayısıyla İstanbul’da 8 Mart Kadın Platformu üyelerine yapılan saldırı dâhil olmak üzere Bursaspor fanatik taraftar grubunun eylemlerini onaylayan ve bu atmosferi besleyen unsurların ekonomi-politiğini bir an önce açığa çıkaracak akademik çalışmalara ihtiyaç var. (GÜVEN GÜRKAN ÖZTAN-BİANET)