Gezi Parkı direnişi her yönüyle konuşulmaya devam ediyor. Bu süreç sokaktaki insandan kitle ve emek örgütlerine kadar geniş bir kesimi etkisi altına alırken, sanatçıların da bu sürece katkısı oldukça önemliydi. İktidarın bu toplumsal harekete başlattığı "cadı avı" sadece demokratik kitle örgütlerine yönelik değildi. Sanatçılar da bu süreçte hedef alındı. Kimilerinin işine son verildi, kimileri hakkında linç kampanyası başlatıldı. Söylenen her söze "paranoyak" bir yaklaşım geliştirilip ölümle tehdit edildiler.

Gezi sürecine destek veren Levent Üzümcü de bunlardan biriydi. Geçtiğimiz gün attığı tweet yüzünden tehditler alan Üzümcü, "aranda 1600 yıl olan adamla aynı günde aynı çağda yaşamaya ilaç olur mu demokrasi" tweet'i nedeniyle sosyal medyada bir anda hedef tahtası haline getirildi. Levent Üzümcü'yle son süreci, sanatçılar üzerindeki baskıyı ve Gezi'de gelinen noktayı konuştuk.

-Gezi sürecinden bu yana bir "cadı avı" başlatıldı. Sanatçılar üzerinde yoğun bir baskı var. Yazdıklarından, söylediklerinden kaynaklı hemen "aforoz" edilebiliyorlar. Son olarak sizin de başınıza geldi. Attığınız bir tweet başınıza bela oldu.

Bizleri mimlemişler. Gezi direnişine destek veren oyuncuları, şarkıcıları mimlemişler. Bizlerle ilgili bir açık bekliyorlar saldırmak, küfretmek için. Benim her zaman söylediğim bir şey vardır: seninle aynı dili konuşan, aynı yemeği yiyen, aynı taksiden inip bindiğin, hatta aynı sokakta, apartmanda yaşadığın adamlarla aramda 1600 yıllık mesafe var derim. Bu bir lafın gelişidir. Ben de "aranda 1600 yıl olan adamla aynı günde aynı çağda yaşamaya ilaç olur mu demokrasi" dedim.

Twitter'daki provokatörler, her türlü hükumet yanlısı insan tarafından hakkımda "cadı avı" başlatıldı: "Vay peygamberimize küfretti, hakaret etti". Böyle bir şey mümkün olabilir mi? Hiçbir inancın temsilcisine veya kurucusuna hakaret etmem mümkün olamaz. Ama bir "cadı avı" olduğu için bu, yazdığımın ne olduğunu tartışmadan, sorgulamadan yaptılar. Söylediğim çok açık: "kafası geri olan adamla bugün yaşıyoruz" diyorum. İllaki bunu İslamiyetten görmenin, Arap Yarımadası'na çekmenin ne anlamı var?

-Neden 1400'e bağlamaya çalıştılar?

"Sen iyi hesaplayamadın o 1400 olacaktı" diyor. Çünkü umduğunu bulamıyor oradan ama hiç okumadan, buraya çekip de "kesin etmiştir, bu zaten Allahsız, kitapsız" diyerek müthiş bir "cadı avı" başlattılar. Çok ayıp bu yaptıkları, aileme, inandığım her şeye, tehditler ve küfürler ettiler.

-Ama tweet'i silmediniz

"Öyle bir şey yok" diyorum, "sileceksin o tweet'ı" diyor ama yok öyle bir şey. Neden sileyim?

-Peki, yazdığınız tweet'a tepkiler geldikten sonra, o çevreden kimse olumlu bir şey söylemedi mi?

Bu siyasi görüşün içinde, aklı, fikri, imanı güçlü Müslümanların, inançlı insanların attığım tweet'ta böyle bir şey anlaşılmadığını demesini isterdim. Biz buna mı kaldık, bu kadar düştük mü biz?

Bir tane insan yok mu? İslam'a inanan ve bu yazının İslam'la ilgisi olmadığını söyleyecek? En azından bana bu lafları eden insanlar tarafından fikirlerine değer verilen insanlar yok mu? "Arkadaş bu böyle bir şey demiyor, İslamiyetle ilgisi yok" diyecek bir Allah'ın kulu yok mu?

Benim yıllardır söylediklerime bakın, seninle de yıllar önce yaptığımız röportajı hatırla, bir de oraya baksınlar, bugüne kadar tek bir kişinin kutsalına, inancına laf etmiş miyim? Hemen yaftalayıp bir noktaya koyuyorlar, hakkımda, ailem hakkında ipe sapa gelmez küfürler ediyorlar. Müthiş bir kontrolsüzlük, bir delilik fırtınası diyebilirim buna. Bir delirme... Bunu da inançları için yapıyorlar!

İnsanları bu delilik fırtınasının içine böyle itmenin ne anlamı var? Bir an önce bundan kurtulmak lazım.

Ayıp bir şey yaptığımı düşünmüyorum, günümüzde aynı yaşayıp kafası geride olan insandan bahsettim, geçmişte yaşamış birinden değil. Çok acıklı bir durum; kul hakkı yiyorlar. Çok ayıp bir durum bu. Nasıl bir terbiyesizlik? Ve bunu da inançları için yapıyorlar. Çok ayıp...

-Tweet atarken korkuyor musunuz?

Hayır asla! Oraya korkmama gerek olacak bir şey yazmıyorum ki insanların birtakım sıkıntıları var, birtakım dertleri var. Bunu maalesef özgür basın yoluyla duyuramıyorlar.

-Burada sadece hapis korkusu yok. İşe alınmama, kanalların geri çevirmesi vesaire...

Zaten bizim yapım şirketlerine değil; kanal sahiplerine durumdan vazife çıkartmak gibi bir görev düşmüş. İnsanların işini kaybetmesiyle ilgili tehditler havalarda uçuşuyor. Herkes işini kaybetme korkusuyla davranıyor. Dolayısıyla bütün mekanizma benim elimde diyor iktidar. Her şey gayet açık değil mi?

Düşünsene; gazetelerde boy boy fotoğrafın çıksa, "öldürün bunu" dense bir adım geri durmaz mısın? Durursun. Bizi düşün: sokakta tanınan insanlarız. Sen alışverişe gittiğinde kimse parmağıyla seni göstermez. Görüşünle, aklınla, fikrinle yürümüyorsun. Onlar gözükmüyor. Ama bizim ne olduğumuz, neyi savunduğumuz, kimler tarafından hedef gösterildiğimiz belli ve yollarda yürüyoruz. Ne kadar önemli bir şey yaptığımızın farkında mısın? Sokakta yürüyorum, alışverişe gidiyorum, benimle aynı görüşte olmayan insanların beni bulsa bir kaşık suda boğacak gibi bakışlarına maruz kalıyorum. İnsanlar, gözünü kırpmadan ensesinden vurularak öldürüldü bu ülkede.

Taksim Galatasaray'da kaç gündür oturuyor Cumartesi Anneleri? 10 yıldır oturuyorlar, nedir sıkıntıları? Kayıp çocukları bulunsun diye... Hepsinin evladı kayıp. Burası kanlı bir coğrafya, işin gücün kanla çözüldüğü bir coğrafya. Pusu, kan davası... Genelde de pusudur. Pusu kurarsın, ensesinden sıkarsın... Yıllarca Hizbullah'ın Batman'da yaptığı gibi.

-Bu "cadı avı" Gezi süreciyle başladı. Gezi'ye destek verenler üzerinde müthiş bir baskı oluşturuldu. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aslına bakarsan Gezi süreciyle ilgili sürekli hikayeler oldu. AKP üç tane seçim, iki tane referandum kazandı. Her defasında oylarını artırarak sonuca ulaştı. Bu süreçte de genellikle Türkiye tarzı sağ iktidarlara nasip olan ve onların sürekli uyguladığı "buyurun oylar, buyurun barajlar, buyurun sandıklar"... Bu da özgürlüklerin elimizden alınma durumunu yarattı. Bu hükumet "Aldı-verdi" ilişkisi yarattı halkla arasında. Bunu da "ileri demokrasi" adı altında yaptı. Değişen bir şey yok. Ha oyla gelmişsin ha darbeyle gelmişsin. Darbeyi oyladık biz zaten. Yüzde 95 aldık hatırla. Darbe de oylandı bu ülkede!

-Mesele Gezi Parkı'nın ötesinde. Taksim Meydanı'nın ruhu...

Taksim ve Gezi Parkı çevresinde, insanların hassas bir şekilde bağlı olduğu söyleniyor. 1 Mayıs 2012'de sen de oradaydın, ben de oradaydım. Sunucusuydum. Orada dedik ki: "savaşa hayır, bölgede süper güç olmak gibi bir hedefin niye olsun?" Bunları söyledik. İhtişamlı bir 1 Mayıs'tı. Bu bir arada oluşun, bir daha olmamasını emretmişler.

Dolayısıyla kendi yarattıkları krizle ilk kez karşılaşmadılar. Bambaşka bir krizle karşılaştılar. İlk defa hiç akıllarında olmayan, fikirlerinde olmayan bir kriz çıktı. Bir şey de yapamadılar. Yapamayınca da kaba kuvvete başvurdular. Sonrasında önlenemez bir halk hareketi başladı. Burada da olayı üç-beş ağaca indirdiler. Bir toplumsal patlamayı kabul etmediler, görmezden geldiler. Tabii ki bir yandan da bunu çözebilecek irade sahibi değiller. Çünkü bu durumu çözebilecek siyasi kültüre de sahip değiller.

-Yalnız AKP sandığa güveniyor. Her lafı "sandıkta görüşürüz" oluyor. Buna ne diyeceksiniz?

Sandık aslında daha ilginç bir durum. Sandık var ama bir de akıl fikir diye bir şey var. Binlerce kişi sandıkta toplansa akıl ve fikir yok edilebilir mi? Evet doğru, sürekli "varsa bir durum sandıkta sorarsın" diyor. Demokrasi bu değil ki. Demokrasi sadece oy atmak değil.

Düşünsene, sosyal medya kullanıcılarının bir kısmı avatarlarını Mursi yaptılar. Şunu da söyleyelim, Mısır'da çok büyük bir hata oldu ordu'nun yönetime el koyması. Çok büyük bir hata, halk zaten sokaktaydı. 30 milyon insan sokağa dökülmüştü. Bundan sonrası oturup konuşulacaktı. Halk sokaktaysa artık niye sen giriyorsun? Belli ki Mısır sermayesinin yüzde 50'si ellerinde, onlar yönetiyorlar, Mısır'da sermaye silahla birleşmiş. "Aslında bu ülkeler İslami şartlarda yönetilmeli. Bunların lideri bizim liderlerimizdir. Benim liderimle o lider arasında bir fark yoktur. Biz Siyasi İslam istiyoruz". Bu da dini siyasete alet etmek oluyor ve çok ayıp.

-Ortadoğu'ya bakarsak, çok belirgin bir durumdan söz edebiliriz

Türkiye'de de Suriye'de de Irak'ta da taşlar yerinden oynadı. Bir şekilde halkın seçmiş olduğu, zamanında darbeyle gelip de otoritesini devam ettiren diktatörler var. Düşün, 1981'de yapılan Iran'daki seçimde "İslama evet mi hayır mı?" diye soruldu. Ve ondan önceki seçimlerde de sol bir partiyi başa getirmiş olmasına rağmen olmadı, dıştan müdahale yediler, sonunda çaresiz Iran halkı iyice çaresizleşti ve olay bugüne kadar geldi. Okuma oranın çok düşük olduğu bir ülkede "İslam'a evet mi hayır mı?" diye soruldu. Niye insanlar İslam'a hayır desinler ki, kendi dinleri. O şeriata giden yol oldu. Bir halk devrimi ve sonunda da varılan bir nokta. İnsanların sokaklarda sopalarla dövüldüğü bir İran oldu.

Mesela AKP'liler "Türkiye'yi artık azınlıklar yönetmeyecek" diyorlar. Türkiye'yi ne zaman azınlıklar yönetti ben çok merak ediyorum? Genel politikaları bu, sokak politikası bu! Sokak dövüşünde kural yoktur, biraz öyle dövüşüyorlar. Dövüş sporlarında kendi içinde kuralları çok ünlüdür bilirsin ama sokakta dövüşürken kural yoktur.

- Gezi sürecinde de polisin en ağır şiddetine "pasif direniş" sergilendi çoğu kez. Sokakta o kuralı koyan eylemciler vardı

Bu ne biliyor musun? Vicdan. Bir odunla sen bir insana vurabilir misin? Sokaktaki insanlar, AKP'li para-militer güçler, sivil polisler gözlerini kırpmadan ve hiç görmemiş olduğu insanlara sırf yaptıklarından, nefretinden dolayı odunlarla, palalarla saldırdılar, insanları yol ortasında öldürdüler. Ne yazık ki vicdanlı olup inançları uğruna destek veren insanlar da var bunların içinde. Hem bu partinin yaptıklarını onaylamıyorlar hem de diğer partileri kendilerinden uzak tutuyorlar.

Taksim bir ruhu temsil ediyor

-Bu toplumsal hareket pek çok kesimi şaşkınlığa uğrattı. Biraz da sosyal medyanın gücüydü


Tabii ki bu bir halk hareketi ve artık 77 1 Mayıs'ında yaptıkları gibi provokatörlerle ya da kulelerden insanların üzerine ateş açıp onları meydanın içinde polisle birlikte ezmiyorlar artık. Daha farklı bir strateji uygulanıyor. Eskiden bunu yapmanın koşulları vardı. Şu an herkesin elinde bir video kamera var. Her şey belgeleniyor, herkesin elinde fotoğraf makinası var. O yüzdendir ki bunların stratejisi değişti.

İnsan demez mi ya bu ülkede bu insanlar neyin çığlığını atıyor? Neden sokakta bu insanlar? 1977'den beri Taksim Meydanı bir ruhu temsil ediyor. Bir meydandan bahsediyoruz, her karesine yeşillik yapsan yine dolacak insanlar. Çünkü insanlar oraya bir değer vermişler, bunun önüne geçilemez.

-Karşı taraf açısından da bakarsak teknolojik açıdan onlarda da bir güç var?

Mobeseler var her yerde, sen o mobeselerde camide içki içildiğini gördün mü? Yine mobese kameralarında bir kadını, çıplak ve elleri eldivenli onlarca erkeğin dövdüğünü gördün mü? Böyle bir olay var ama böyle değil. Faşist bir kadının bir kardeşimize tokat atması var. Olay bu aslında. Ama yüz tane üstü çıplak erkeğin dövmesi yok. Var mı bunlarla ilgili görüntü? Yok! Zaten olsaydı böyle bir görüntü bunu elli kez yayımlamışlardı.

-Burada sanıyorum medyanın rolü çok önemliydi. Basın susturuldu

İnsanların haber alma özgürlüğü yok ama "ileri demokrasi" var. Bir arkadaşım ne dedi biliyor musun? "Ailem kar yağsa aradı, o kadar olay oldu aramadılar" dedi. Çünkü insanların haberi yok. Türkiye'de öyle bir engelleme var ki... Özgür basın susturuldu. Diyorlar ki sol tandaslı gazetelere "alın işte fikirlerinizi söylüyorsunuz." Arkadaş televizyon diye bir şey var. Dünyanın neresinde 80 il ayağa kalkar da haber olmaz? Bunun adı nasıl 'ileri demokrasi' olur?

Bir cadı avı başlattılar

-Sanatçılar çok eleştirildi. Bu hareketin ayaklanmasında sanatçıların etkisi elbette büyüktü ama sonrasında geri çekilme oldu. Nasıl yorumluyorsunuz?


İstedikleri buydu. Türkiye'de insanlar sudan sebeplerle yıllarını hapiste geçiriyor. Hiçbir delil olmadan pek çok insan hapse atıldı. Ülkede Genelkurmaylık yapmış birisini 'silahlı örgüt kurmak'tan attılar içeri. Bütün hikayeyi "cadı avına" dönüştürüp istedikleri şekilde dezanformasyonla halletmeye çalışıyorlar.

Bekliyorlar ki bir tane sanatçı, oyuncu hata yapsın. Hata yapmasa bile hata yapmış gibi gösterilmesini sağlıyorlar ve sonrasında da "cadı avı" başlatıyorlar.

-Aslında sistematik bir durum oldu Gezi süreci. Evlere baskınlar, ardından Çarşı, ardından TMMOB ve sanatçılara baskı

Gazetelerde insanların ölüm fermanı çıkıyor. Mesela demokrat bir gazetenin birinin hedef gösterdiğini gördün mü? Birtakım gazeteler var, bildiğin suç işliyorlar ama mahkemeye versen sonuç alamıyorsun. "Basın özgürlüğü" diyorlar bu sefer de! İnsan delirir...

-İçeride 70'i aşkın gazeteci var ama...

Onlara da diyorlar ki o gazeteciler mutlaka bir şey yapmıştır. Ama arkadaş bunca gazeteciyi içeri attın, dışarıdaki gazeteciler üzerinde bu durum baskı yaratmaz mı? Gazete patronlarına gazetecilerin isimlerini veriyorsun bunları işten at diye.

Saldırgan politika yapanlara 'Gezi' uyarıydı

-AKP'nin oylarına Gezi süreci nasıl yansıyacak sizce?


Bence AKP'nin oyunda bir şey olup olmaması değil, AKP'nin bu mesajı alıp almaması önemli. Almadığı görülüyor, sen istediğin kadar oy al, bu insanlar mutsuzlar bu ülkede. Sen bunu görebilecek duruma sahip misin? Senden sonra gelecek herhangi bir yönetim, herhangi bir parti buna sahip mi? Bugün A yada B partisinin seçilmesinden bahsetmiyorum, insanların hayatlarına müdahale edilmesinden hoşlanmıyorum ve bundan dem vuruyorum. AKP gittiğinde düzelecek bir şey değil. Bu tarz politika yapan insanlara, bu tarz saldırgan politika yapan insanlara Gezi uyarıydı. "Biz seni oraya bizim yaşam koçumuz ol diye seçmedik. Toplum mühendisliği yap diye de seçmedik. Kimin için oradasın? Lütfen devleti yönet" Devleti yönetecek hükumet vardır. Bu hükumet geldi "devlet beni yönetiyor" dedi. Halka da bunu inandırdı. Arkadaş devlet denilen şey toplumsal mutabakatla oluşmuş kurallar bütünüdür. Böyle bir durumla nereye varılır bilmiyorum.

Bu siyasi dilin şakşakçıları ve yandaşları aynı dilden konuşuyorlar. Günde 100 kişi beni Taksim'de sallandırmaktan bahsediyor. "Seni Taksim'de bir sallandırsak da karşına geçip sigara içsek" diyorlar. Anlatabiliyor muyum bilmiyorum.

Şunu da söylemekte fayda var: bir başbakan kalkıp "siz benim için birkaç çapulcusunuz. Yaptığınızın hiçbir anlam ve önemi yok" dedi. Ve ülkeyi ikiye böldü. Ayrımcılığı, provokasyonu kimin yaptığı belgeleriyle ortada.
GÜLŞEN İŞERİ-BİRGÜN
Daha yeni Daha eski